ÇAĞDAŞ FELSEFE I Dersi BÜTÜNCÜLÜK (HOLİZM) VE DOĞAL GERÇEKÇİLİK: QUINE soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU: Varlıkbilimsel bağlanma kavramını açıklayınız?


CEVAP: “On What There is?” adlı makalesinde Quine, varlıkbilimle ilgili tartışmasına “var olmayanın bilmecesi” adını verdiği bir sorunla başlar. İki felsefeci (ya da iki kişi) birbirlerinden farklı ontolojilere sahip olabilirler. Birisine göre bir şey varken, diğerine göre o şey var olmayabilir. Ancak ikinci kişi var olmayan şey hakkında tartışmaya girmek isterse, kullandığı dil ister isteme o var olmayan şeye gönderme yapacaktır. Bu durumda da var olmadığını düşündüğü şeyin var olmadığını söylerken, öncelikle o şeyin var olduğunu ifade etmek durumunda kalacaktır. Quine’ın bu konuda seçtiği örnek Pegasus’tur. “Pegasus yoktur.” dediğimde özne konumundaki “Pegasus” teriminin işaret ettiği bir nesne olarak Pegasus’tan söz etmek durumundayımdır. Quine bu sorunun çözümü için Russell’ın belirli betimleyicilere ilişkin kuramından yararlanır. Russell’ın yöntemini kullanırsak “Pegasus vardır” önermesi “Bir x vardır ki o x Bellorophon tarafından yakalananmış kanatlı bir attır ve Bellorophon tarafından yakalananmış başka bir kanatlı at yoktur.” önermesine çözümlenebilir. İlk önermede tekil bir ad olarak Pegasus bir nesne olarak Pegasus’a gönderme yapıyor gibi görünürken, ikinci önermede böyle bir zorunluluk ortadan kalmaktadır. Artık Pegasus hakkında Pegasus’un varlığını onaylamak zorunda olmaksızın konuşabiliriz. Bu diğer tüm tekil adlar için geçerlidir. Quine buradan şu sonucu çıkarmaktadır: “Bir milyondan büyük asal sayılar vardır dediğimizde kendimizi sayıları içeren bir varlıkbilime bağlamış oluruz; ‘sentorlar vardır’ dediğimizde kendimizi sentorları içeren bir varlıkbilime bağlamış oluruz; ‘Pegasus vardır’ dediğimizde kendimizi Pegasus’u içeren bir varlıkbilime bağlamış oluruz. Ancak Pegasus veya Wawerley ’in yazarı veya Berkeley Koleji’nde yuvarlak kare bir kubbe yoktur dediğimizde Pegasus’u, Wawerley’ in yazarını veya söz konusu kubbeyi içeren bir varlıkbilime bağlamış olmayız. Biz artık, tekil bir terimi içeren bir ifadenin anlamlı olması için bu terim tarafından adlandırılan bir şey olmalıdır gibi bir delüzyonla boğuşmak zorunda değiliz (“On What There Is”, s.47)” Quine bu noktadan hareketle tümeller sorununu ele alır ve benzer bir eleştiriyi genel terimler için de yapar. Quine’a göre genel terimlerin anlamlı olması tümellerin varlığını gerektirmez. Quine bu düşünüş çizgisini kendi anlam anlayışını savunmak üzere sürdürür ve sözcüklerin ve ifadelerin anlamlı olabilmeleri için kendi başlarına anlamların bulunması gerektiği fikrini de eleştirir. “Tüm bu tartışmalardan çıkan sonuç, varlıkbilimsel açıdan kendimizi bağladığımız durumların ancak “şu ve şu özelliklere sahip şu şey (x) vardır.” türü ifadeler yoluyla olduğunu görürüz. Quine bu durumu şu ifadeyle özetlemiştir: “Bir şey olarak var sayılmak, saf ve basit biçimde ifade edersek, bir değişkenin değeri olarak kabul edilmektir”(“On What There Is”, s.50).” Quine’ın verdiği örneği kullanırsak “Bazı köpekler beyazdır.” önermesi bizi beyaz köpeklerin varlığının kabul etmek durumunda bırakır. Ama “köpek olmak” ya da “beyaz olmak” gibi tümellerin var olup olmaması konusunda bağlamaz. Bu açıdan ele alındığında tüm kuramlar, bağlı değişkenlerinin değer aldığı bir varlık alanını var sayarlar ve bu itibarla ontoloji ile ilgili tartışmalar bir ölçüde dile ilişkin tartışmalarca belirlenir. Bizim bir varlıkbilimi kabul etmemiz, bence, ilkesel olarak, bir bilimsel kuramı, mesela bir fizik dizgesini kabul etmemize benzerdir: Biz, en azından makul düşündüğümüz ölçüde, ham deneyimin düzensiz parçalarının içine yerleştirilip düzenlendiği en basit kavramsal şemayı benimseriz. Bizim varlıkbilimimiz en genel anlamda bilimin yerini tutacak kapsamlı bir kavramsal şemayı sabit kıldığımızda belirlenmiş olur. O kavramsal şemanın, mesela biyolojik veya fiziksel bir parçasının akla uygun bir biçimde inşasını belirleyen mülahazalar, bütünün akla uygun bir biçimde inşasını belirleyen mülahazalardan tür bakımdan farklı değildir. Bilimsel bir dizgenin benimsenmesi ne ölçüde bir dil meselesi ise, aynısı, fazlası değil, bir varlıkbilimin benimsenmesi için aynen geçerlidir (“On What There Is”, s.53). Quine’ın burada altını çizmek istediği nokta şudur: Varlıkbilim hakkındaki sorular dile ilişkin sorulara tercüme edilebilir ama bu, sorunun kendisinin dilsel olduğu anlamına gelmez. Quine’ın kendi verdiği örneği dikkate alırsak, “Napoli’yi görmek” yüklemi bir özneyle birleştirilirse anlamlı bir cümle elde edilir ancak Napoli’yi görmenin kendisi dilsel bir şey değildir. Tüm bu tartışmalardan şu sonucu çıkarabiliriz. Quine geleneksel dile ve dilin mantığını çözümlemeye dayalı felsefe anlayışını eleştirmekte, doğalcılığa ve pragmatizme doğru felsefenin dönüşmesini arzu etmektedir. Öte yandan, geliştirdiği anlayışın bilime ve bilimsel ilerlemeye engel olmamasını da gözetmeye çalışmaktadır. Bir bakıma hem bütüncü ve bağdaşıklığa dayalı bir doğruluk anlayışını savunmakta hem de duyusal deneyimin bilginin gelişimindeki kontrol edici rolünü korumaya çalışmaktadır. Bu ikisini aynı anda başarmaya çalışmanın yarattığı gerilim Quine’ın felsefesine ana rengini vermektedir.