TEMEL İNSAN HAKLARI BİLGİSİ II Dersi İnsan Hakları Kavramı ve Kökeni soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Yeniçağ düşünürü olan Hugo Grotius'un hukuk hakkındaki görüşleri nelerdir?


CEVAP:

Grotius laik ve insan aklına dayalı doğal hukuku savunmaktadır. İnsanın rasyonel doğasına bağlı bir hukuk anlayışı vardır. Daha sonra 18. yüzyılda insanın sırf insan olmasından dolayı kazandığı haklar olarak bu görüş formüle edilecektir. İnsan aklının sosyal ve siyasal alanda evrensel birtakım ilkeleri belirleyeceğini öngören bir düşünce sistemidir. Grotius doğal hukukun her türlü otoriteden bağımsız olduğunu, insanın doğal olarak toplumsal bir varlık olduğunu, insanın diğer varlıklardan üstün olduğunu, bunun nedeni olarak da insanın toplum içinde yaşama eğilimi ve akla göre düzenleme şeklidir (Bal, s. 10-11). Hukukun asıl kaynağı insanlar arasındaki sosyal ilişkilerdir. Fakat Grotius bireysel özgürlük üzerinde fazla ısrarcı olmamaktadır. Grotius’un hukuk sisteminde hukuk, doğal hukuk ve iradeye dayanan hukuk olarak önce ikiye ayrılır. Doğal hukuk değişmez, iradeye dayalı hukuk ise değişme ihtimalini barındırmaktadır. Grotius’a göre bir hukuk kuralının doğal olması için, insan doğasına uygun olması gerekir. İradeye dayalı hukuk ikiye ayrılır: Tanrısal iradeye dayalı hukuk, insan iradesine dayalı hukuk. Tanrısal iradeye dayalı hukuk; evrensel, Tanrısal hukuk, belirli bir halka özgü Tanrısal hukuk; insan iradesine dayalı hukuk ise iç hukuk, uluslararası hukuk, iç hukuktan daha kapsamlı hukuk olmak üzere üçe ayrılır. Doğal hukuk değişmezdir, bu o kadar kesindir ki bizzat Tanrı bile bunu değiştiremez. Tanrı iki kere ikinin nasıl değiştirme gücüne sahip değilse özü itibariyle kötü olan bir şeyin iyi olmasını da sağlayamaz, der. Grotius’a göre Tanrı olmasaydı bile doğal hukuk insanın ortaya çıkmasıyla geçerli olacaktı. Grotius doğal hukuk fikrinin merkezinde insanın sosyal doğası bulunmaktadır. İnsanların toplum hâlinde bulunmadan önce hiçbir otoritenin olmadığı bir doğa durumu varsayılmaktaydı., İnsanlar barış içinde yaşamak ve birbirlerine saygılı olmak için birleşme durumuna gidip, belli bir grubu yönetici seçip sosyal sözleşme oluşturmuşlardır. İnsanların birtakım hakları, örneğin mülkiyet hakkı vardır. Grotius devletin kuruluş amacının da mülkiyet hakkının korunması olduğunu savunmaktadır (Torun, s. 66-67).
Doğal hukukun en temel kuralı ahde vefadır (söze bağlılık). Diğer kurallar her insanın sahip olduğu hakka saygı, yapılan kusuru geri ödemesi, her
insana hak ettiği cezayı ödemesidir. Kantçı anlayıştaki “şerefli yaşa, herkese payını düşeni ver” ilkelerinin geliştirilmesidir. Grotius, faydayı hakkın temeli sayan düşünceye karşı çıkmakta, hakkın temelini doğal hukuk olarak görmektedir. Haksızlık ise insanın doğal yapısına ve mantığına uymayan bir şey olarak görülmektedir. İnsanın temel ve doğal hakları arasında yaşama hakkı da önemlidir. Bu hak diğer haklardan üstündür; bu yüzden yaşama hakkının korunması için insanların köle yapılmasını da savunmaktadır. Grotius’a göre toplumdan ve hukuktan bağımsız bireysel hak olan özgürlük bile sınırlıdır. Grotius bireysel haklardan bahsederek hukuki durumun düzenli olmaması nedeniyle meşru müdafaa hakkını temellendirmeye çalışmaktadır. Çünkü meşru müdafaa yeterli güvenlikle sınırlıdır (Torun, s. 63-64).
17. yüzyılda yaşayan Hollandalı düşünür Hugo Grotius Hristiyanlık, Aristoculuk ve Stoacılığı birleştiren St.Thomas’ın sentezinden beslenen ilk doğal hukukçudur (Erdoğan, “İnsan Haklarına Kavramsal Bir Yaklaşım”, s.10). Grotius doğal hukuku; “kendi doğalarında nelerin iyi nelerin kötü olduğu”nu anlamak için zekice bir düşünüş olarak tanımlamıştır. İnsanlarda doğal bir sosyallik içgüdüsü olduğunu belirten düşünür, bu içgüdünün diğer insanlarla barış içerisinde bir arada yaşamaya götürdüğünü belirtmektedir. İlk doğal hukuk ilkesinin pacta sunt servanda (ahde vefa, verilen söze bağlılık) olduğunu ileri sürmektedir (Öktem-Türkbağ, s. 142; Mourgeon, s. 34). Burada önemle durulması gereken, Grotius’un doğal hukuk anlayışının laik temellere dayandırılmasıdır. Doğal hukuk, Tanrının iradesi değil, insan aklının emrettiği kurallar dizisidir (Ünal, Devletler Hukukuna Giriş, s. 32). Grotius’un bu düşüncesi o döneme kadarki ahlaki erdemlerin kaynağı olarak Tanrı’yı görme düşüncesi olan Calvinist ideallerden bir ayrılış olarak nitelendirilebilir. Düşünür insanlığı ön planda tutarak devleti ikinci planda bırakmıştır. Ona göre hukuk kuralları devletlerden çok insanların hareketlerine uygulanır. Bu bakımdan da milletlerarası topluluk anlayışı devletler topluluğundan çok insanlık topluluğu anlayışıdır (Güriz, s. 189; Gözlügöl, s. 47).