AKDENİZ UYGARLIKLARI SANATI Dersi Orta Çağ'da Akdeniz'de İlsam Uygarlıkları ve Sanatı soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Kervansaraylar hangi amaçlar için kullanılmaktaydı?


CEVAP:

Bir günlük yolculuğa denk düşen yaklaşık 30 - 40 kilometrelik aralıklarla önemli ticaret yolları üzerindeki düzenli konaklama yerleri, özellikle de devletin ileri gelenlerinin ve zenginlerin vakıf olarak yaptırdığı çoğunlukla han ya da ribat olarak adlandırılan kervansaraylar yer alırdı. Bu yapılar, kervanlara yeterli ve gerekli hizmeti verebilmek için genellikle farklı işlevlerin tek yapıda toplandığı örneklerdi. Anadolu Selçuklu kervansarayları ya da Osmanlı menzil hanlarında  da görüldüğü gibi, asıl amaçları ticaret ve konaklama olan bu yapılar, askeri nitelikleriyle de dikkati çekerlerdi. Özellikle sefer zamanlarında, sultan ve maiyeti ile askerlerin konaklayabilmesine uygun biçimde yapılmışlardı. Bununla birlikte, Anadolu’da en erken tarihli anıtsal örnekleri Selçuklu döneminden kalan bu yapıların ana işlevi ticaret ve konaklamaydı.


#2

SORU:

Orta Çağ'da Avrupa'nın doğu ile iletişim ağları nelerdir?


CEVAP:

Orta Çağ'da deniz yolu dışında, Avrupa’nın doğuyla kurduğu tek ulaşım ağı Anadolu kanalıyla olabilmekteydi.


#3

SORU:

Selçuklular zamanındaki önemli liman yerleşimleri nelerdir?


CEVAP:

Zamanla, deniz ticaretinin de öneminin bilincine varan Selçuklular, daha önceleri Bizans İmparatorluğu’nun önde gelen limanları konumunda olan kuzeyde Sinop (1214), güneyde Antalya (1207 ve 1216) ve Alanya (1223) limanlarını da ele geçirerek Anadolu’nun, çok kapsamlı ticaret etkinliğinin odak noktası olmasını sağlamışlardı. Ayrıca, Kırım Yarımadası’ndaki önemli ticaret limanı Suğdak da Selçuklular tarafından fethedilmişti (1227).


#4

SORU:

Selçuklu dönemindeki kervansaraylarda güvenlik adına ne gibi uygulamalar yapılmıştır?


CEVAP:

Kervansaraylar, çoğunlukla kent merkezleri dışında ve çevrelerinde bazen küçük yerleşimlerin bulunduğu, bazen de kervansarayların yapımı sonucunda iskânın gerekli görüldüğü yerlerde karşımıza çıkar. Tacirlerin ve kervanların güvenliğinin sağlanmasını amaçlayan, yollarda uğradıkları zararların karşılanması esasına dayanan devlet güvenlik sigortası Selçuklular zamanında geliştirilmiştir. Ayrıca, özellikle kervansarayların yoğun olduğu yollarda, karakol işlevi gören kuruluşlarla da güvenliğin ve düzenli ticaret trafiğinin sağlandığı anlaşılmaktadır. Bu denli gelişmiş bir ticaret etkinliğinin söz konusu olduğu Selçuklu döneminde konaklamaya, ibadetten her tür su gereksinimini karşılamaya, attardan nalbanda, eczaneden yer yer polikliniğe, hatta ahıra kadar, büyük yerleşim merkezlerinde ayrı yapılarla sağlanabilecek çeşitli gereksinimleri tek yapı bünyesinde karşılamaya çalışmışlardır. Dıştan kale görünümlü korunaklı yapılar ayrıca taç kapıları, avlu revakları ve iç mekânlarındaki geometrik, bitkisel, yazılı ve figürlü süslemeleriyle de dikkat çekicidirler. Bir bölümü harap durumda bulunsa da, yüzü aşkın ve bir bölümü oldukça anıtsal ölçekte Selçuklu kervansarayının varlığı, bu dönemde Anadolu’nun ticaret yaşamında oynadığı önemli rolün de somut bir göstergesidir.


#5

SORU:

İslam kentlerindeki çarşıların işlevi ve özellikleri nasıldır?


CEVAP:

İslâm kentlerinin ekonomik merkezi sayılan çarşı ise, genellikle kentin en önemli camisi çevresinde konumlanırdı. Burada yerel üretim ve ithal malları satan dükkanların yer aldığı üstü kapalı sokaklar bulunurdu. Müşterilerin alışverişlerini kolaylaştırmak için dükkanlar lonca düzenine uygun olarak mal türüne göre kümelenirdi. Ayrıca, çarşı denetçilerine(muhtesip), her türlü hilekârlığı önlemelerini sağlayacak yetkiler verilirdi. Çarşı alanlarında, gezgin tacirlerin mallarını depolayıp saklayabildikleri yapı toplulukları bulunurdu. Han ve funduk gibi adlarla anılan bu iç avlulu yapıların içinde konaklama mekânları, dükkanlar, ambarlar ve ahırlara yer verilmişti.


#6

SORU:

Mekke'ye yapılan hac yolculukları, bu bölgenin gelişimine nasıl etki etmiştir?


CEVAP:

Hac, İslâmiyetin beş koşulundan biridir. Mekke’ye yapılan hac yolculuklarının İslâmiyet öncesinde Cahiliye Dönemi’nde başladığı sanılmaktadır. İslâmiyet’in yayılmasından önce Hicaz’da küçük bir kent konumunda olan Mekke, Afrika, Hindistan, Orta Doğu ve Batı Akdeniz pazarlarını birbirine bağlayan başlıca ticaret yollarını denetim altına alarak önemli bir ticaret merkezine dönüştü. İslâmiyetin yayılmaya başlamasından sonra da Mekke, dinsel konumu ötesinde son derece canlı bir pazar yeriydi. Arap Yarımadası’ndan ve diğer bölgelerden gelen, Hicaz’da mallarını satmak veya başka mallarla takas etmek üzere hacı kafilelerine katılmış olan tacirler Mekke’de toplanırlardı.


#7

SORU:

Kudüs'teki Kubbetü’s-Sahra, mimari özellikleriyle hangi yapıların etkisini taşımaktadır?


CEVAP:

691’de Kudüs’te ilk anıtsal İslâm yapısı olan Kubbetü’s-Sahra inşa edildi. Sekizgen planlı ve büyük bir kubbeyle örtülü yapı mimari özellikleriyle, her ikisi de Kudüs’te bulunan Hz. İsa için yapılmış Kenisetü’l-Kıyamet (Kutsal Mezar) ve Kubbetü’s-Suud (Göğe Yükseliş) kiliseleri gibi Bizans dönemine ait anıtsal yapılardan etkilendi. Mirac olarak bilinen Peygamber’in göğe yükseldiği mucizevî gece yolculuğunun yapının ortasındaki kayadan başladığına inanılır. Kubbetü’s-Sahra’nın iç mekânındaki ilginç bitkisel bezemelerde özellikle Sasani ve Bizans sanatı etkileri görülür.


#8

SORU:

Emevîlerin ana merkezler dışındaki en önemli yapım etkinliklerinden olan, çöl kasırları da denilen saraylar hakkında neler söylenebilir?


CEVAP:

Emevîlerin ana merkezler dışındaki en önemli yapım etkinlikleri çöl kasırları da denilen, Suriye ve Ürdün bozkırlarındaki saraylarıdır. Kale görünümlü saraylarda genellikle divanhanenin (taht salonu) yanı sıra küçük bir cami ve hamam da yer almaktaydı. Yapıların içleri mozaiklerle, fresklerle, alçı oymalarla, mermer kaplamalarla, hatta bazı yapılarda heykellerle süslendi. Sözgelimi, Ürdün’deki Kuseyr Amra (8. yüzyıl başları), Eriha (Jericho) yakınlarındaki Hırbetü’l-Mefcer (740’lar) ve Suriye’deki Kasrü’l-Hayrü’l-Garbi’de (727) müzisyenlerin, dansçıların ve hediye sunan kadınların yanı sıra çıplak ya da yarı çıplak kadın figürleri de karşımıza çıkar. İlk bakışta şaşırtıcı görünen bu ilginç ve çeşitlilik gösteren sahneler Emevî saray yaşantısı hakkında fikir verir. Ayrıca, insan figürlerinin yanında hayvanların da yüksek kabartma ve heykel biçiminde tasvirleri ilgi çekicidir.


#9

SORU:

Emevi sülalesi nasıl ortadan kalkmıştır?


CEVAP:

Halife Hişam b. Abdülmelik’in (724 - 43) ölümünden kısa bir süre sonra Emevî sülalesi, halifelikte hak iddia eden ve Haşimîler olarak da bilinen Abbasîler tarafından 750 yılında ortadan kaldırıldı.


#10

SORU:

Bağdat'ı başkent yapan ve en başarılı Abbasî halifelerinden kabul edilen ikinci halife kimdir?


CEVAP:

İkinci Halife Ebu Cafer el-Mansur (754 -75) en başarılı Abbasî halifelerinden biriydi. 762’de Fırat kıyısındaki Haşimiye’yi kurduktan sonra, yeni başkent olarak Irak’ın merkezinde yer alan, Dicle Irmağı’nın batı yakasındaki Bağdat’ı seçti.


#11

SORU:

Abbasilerin Samarra süsleme örnekleri hakkında neler söylenebilir?


CEVAP:

Abbasîlerde süsleme örneklerine baktığımız zaman, Samarra’da somuttan soyuta ve yüzeyselden eğri kesime doğru gelişmiş üç farklı üslupta (A, B ve C) alçı üzerine bitkisel bezemenin yaygın kullanım alanı bulduğu görülür. Samarra’daki Balkuvara Sarayı’nda (854) bu süslemelerin en çarpıcı örneklerine yer verilmiştir. Bu yeni süsleme anlayışı özellikle Mısır ve İspanya’da hem alçı da hem de ahşap türünde diğer malzemelerde zengin örneklerle temsil edilmiştir. Bunu, saraylarda ve el sanatı ürünlerindeki örnekleriyle figürlü bezeme ve farklı çeşitlemeleriyle yazı (hat) izler.


#12

SORU:

Halife el-Me’mûn döneminde yaşanan bilimsel gelişmeler nelerdir?


CEVAP:

En büyük gelişmeler Halife el-Me’mûn döneminde (813–833) yaşandı. El-Me’mûn’un rasyonalist Mutezile okulunun görüşlerini resmi öğreti haline getirmesi felsefede çığır açtı, Antik Çağ düşüncesine ilgi arttı. Halife Bağdat’ta kütüphane, tercüme merkezi ve okul içeren Beytü’l-Hikme’yi (Bilgelik Evi) kurdu. Bu araştırma merkezinde Yunanca, Farsça ve Sanskritçe bilimsel ve felsefi metinlerin çevirileri yapıldı ve yorumlandı. Böylelikle dönemin ileri gelen bilim adamları ve filozofları Bağdat’ta toplandı.


#13

SORU:

Endülüs olarak anılan bölgeyi bağımsız bir emirlik haline getiren kişi kimdir?


CEVAP:

Abbasîlerin Suriye ve çevresinde yaptığı katliamdan saray ailesinden tek kurtulan kişi olan I. Abdurrahman (756-788) uzun bir yolculuktan sonra İspanya’nın güneyine sığındı ve Endülüs olarak anılan bölgeyi bağımsız bir emirlik haline getirdi.


#14

SORU:

Kaburgalı kubbelerinin Gotik mimariye esin kaynağı olduğu düşünülen camii hangisidir ve özellikleri nelerdir?


CEVAP:

756’da Endülüs’e sığınan I. Abdurrahman Córdoba’ya (Kurtuba) yerleşerek, ardıllarının daha da büyüteceği ünlü Ulu Cami’yi (Mezquita) 784 yılında yaptırdı. Dört evrede tamamlanan (987) cami, mimari özellikleri, hatta içteki çift katlı kemerleriyle büyük ölçüde Suriye geleneklerinin uzantısıdır. Halife II. Hakem zamanında (961–976) yapılmış atnalı kemerli mihrabı ve fildişi kakmalı minberi, yuvarlak çift renkli (taş-tuğla) kemerleri, yuvarlak-atnalı-dilimli olmak üzere farklı kemer biçimleri, mihrap önündeki iç mekândan soyutlanmış maksuresi ve mozaik kaplı kaburgalı kubbesi, cephesinde içtekine benzer kemerli düzenlemelerle taçlandırılmış kapılarıyla sıra dışı bir örnektir. Çeşitli etkiler ve yerel özelliklerden ortaya bir baş eser çıkmıştır. Kaburgalı kubbelerinin Gotik mimariye esin kaynağı olduğuna kuşku yoktur. Yapıda belirgin Suriye etkisine ek olarak yörenin İslâm öncesi Vizigot (4. yüzyıl-721) sanatının özellikle mimari öğelerdeki etkisi de yadsınamaz.


#15

SORU:

III. Abdurrahman zamanında kurulan ve Muvahhidler tarafından yıkılan Endülüs kenti hangisidir, nasıl kurulmuştur?


CEVAP:

Endülüs Emevilerinin en güçlü hükümdarı olan ve halife unvanını alan III. Abdurrahman zamanında (929–961) Kurtuba en parlak dönemlerinden birini yaşadı. III. Abdurrahman, Kurtuba yakınındaki ünlü Medinetü’z-Zehra Saray Kenti’ni inşa ettirdi ve bir süre sonra başkenti oraya taşıdı. Surlarla kuşatılmış kentin yapıları kademeli olarak yerleştirilmişti: üst kesimde saray, orta bölümde bahçeler, alt kesimde devlet adamlarının evleri ile cami. Saray-kent, Kuzey Afrika ve Endülüs’te egemen olan Muvahhidler (1130 -1269) tarafından yıkılmıştır.


#16

SORU:

Mağribi yazı nasıl ortaya çıkmıştır?


CEVAP:

Hat sanatı alanındaki ilk etkileyici kûfi yazılı Kur’an örnekleri de Kayrevan kentinde yazıldı. Kûfi yazı üslubu, kuzey Afrika’dan Endülüs’e ulaştı. Burada Endülüs’e özgü öğelerle birlikte hâlâ kullanılan Mağribi yazıya dönüştü.


#17

SORU:

Mudéjar isimli mimari bezeme üslubu hangi yapılarda gözlenebilmektedir?


CEVAP:

Mimari bezemedeki Mudéjar üslubunun örnekleri Aragon Teruel Katedrali San Pedro ve Zaragoza La Seo del Salvador Kilisesi kulelerinde; ayrıca León ve Kastilya, Aragon, Granada, Sevilla, Toledo ve Zaragoza gibi merkezlerdeki birçok yapıda görülür. Saray çevresinin beğenisini kazanan bu üslûp yalnız kiliselerde değil, bu üslubun en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen Sevilla’daki Alcazar Sarayı’nda olduğu gibi çeşitli sivil mimarlık örneklerinde de uygulanmıştır. Bu uslup Portekiz’de de zengin örnekler vermiş olsa da günümüze kadar korunabilmiş örnekleri çok azdır. Ancak Orta ve Güney Amerika’daki İspanyol ve Portekiz sömürgelerinde görülmeye devam etmiştir.


#18

SORU:

Fatımî uygarlığının en parlak dönemi ne zaman başlar?


CEVAP:

Fatımî uygarlığının parlak dönemi Mısır’a egemen olmalarıyla başlamıştır. Bugünkü Kahire’nin merkezinde kurulan El-Kahire, Fatımîlerin ikinci başkenti oldu.


#19

SORU:

El-Ezher Camisi'nin önemi nedir?


CEVAP:

El-Ezher Camisi, Şi’î hareketinin merkezi olan Kahire’de inşa edilmiş ilk Fatımî camisidir. Sonraları Sünnîlere mal olan yapı dünyanın en büyük İslâm üniversitesi haline gelmiştir.


#20

SORU:

Keykubat'ın 1226 yılında Alanya’daki kale inşaatı sırasında yaptırttığı Tersanesi'nin yazıtında "iki denizin sultanı" olarak anılması ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Keykubad zamanında Akdeniz ve Karadeniz limanlarında kurulan donanmalar ile deniz aşırı seferlere çıkılabilmiş olması, Suğdak seferinin de ortaya koyduğu gibi, Selçuklu Devleti’nin bir deniz kuvveti oluşturduğunu açık bir biçimde göstermektedir. Küçük boyutlu Alanya Tersanesi ile günümüze gelememiş Sinop ve Antalya tersaneleri de bunun somut göstergeleridir. Ülke savunmasına verdiği önem nedeniyle Alanya’da 1226 yılında kale inşaatı sırasında yaptırttığı Tersanesi'nin yazıtında "iki denizin sultanı" olarak anılması da, Sultanın Akdeniz ve Karadeniz'de egemen olduğunu göstermesinin yanı sıra, daha çok ticarî amaçlı olan deniz aşırı seferler için kadırgalar yapıldığını belgelemesi açısından ayrı bir önem taşır.