DİN SOSYOLOJİSİ Dersi DİNİN SOSYOLOJİK MANASI soru cevapları:

Toplam 28 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Sosyolojiyi diğer bilim dallarından ayıran ve insan etkileşimleriyle ilgili bir bilim olduğunu gösteren sebepler nelerdir?


CEVAP: Sosyoloji insan birlikteliği gerçeğine odaklanır. Bu, sosyolojiyi diğer bilim dallarından ayırmada önemli bir ölçüttür. Örneğin ekonomi, merkezî dikkatini, insanların yeryüzünde yaşayabilmek için istedikleri maddî şeyler üzerine yoğunlaştırır. Tarih, geçmiş olay ve eylemlerle ilgilenirken, sözgelimi antropoloji farklı toplumların kültürlerine odaklanır. Yine mesela siyaset bilimi, siyasal davranış ve sistemleri, iktidarla ilgili tutum ve eylemleri konu edinir. Fakat sosyoloji, toplumun her yerinde mevcut olan sosyal etkileşimin örüntüleşip kalıplaşmış kurumsallık, yapısallık, sistemlilik ve düzenliliklerini inceler. Sosyoloji, bilgi gövdesi olarak insan ilişkileri gerçeğini alır. Söz konusu insan birlikteliğine ilişkin hemen her şey sosyolojik alana girer. Bu bağlamda sosyolojinin içeriğinin, insan etkileşiminin incelenmesi olduğu söylenebilir.

#2

SORU: Sosyolojik bakışla olaylar nasıl ele alınır?


CEVAP: Sosyolojik bakışta, eylem ve olayı, tekbaşınalık yaklaşımı içinde, birey odaklı değil, birliktelik, ilişkililik, bağımlılık, etkileşim ve grup odaklı düşünme temel noktadır. Çünkü insanlar, toplumda birbirine bağımlıdırlar, bir arada ve birbirileriyle ilişki içinde yaşarlar. Sosyolojik bakış açısıyla, olay ve olgular, insanların karşılıklı bağımlılığının çok katlı ağları çözümlenerek anlamlandırılmaya çalışılır.

#3

SORU: Dine yönelik sosyolojik bakış nasıl olmalıdır?


CEVAP: Dine sosyolojik bakış dini, o dine mensup bireyleri, toplumsal evreninden soyutlayarak değil, tersine toplumsal evren içinde etkileşim halindeki durumuyla ele almayı gerektirir; çünkü din, sosyal ilişki temelinde gerçeklik kazanır, toplumda, insan birlikteliğiyle yaşanır. Din, gerçek anlamına ancak kendisine bağlı birlik veya topluluk ya da grupta bulabilir. Dinî bir dünyada yaşamak, dini bir birliğe mensubiyete ihtiyaç gösterir. Bu gerçekliğe bakarak din sosyolojisi, dinin sosyal yönlerini; dini davranış ve olayları geniş çaplı toplumsal olay ve eylemlerin parçaları olarak görür ve de dinsel olay ve olguların, karşılıklı bağımlılık ağıyla birbirine bağlanan toplumsal öznelerin tesadüfî olmayan birlikteliğiyle gerçekleştiği esasından hareket eder. Bu bağlamda dine sosyolojik yaklaşım, sosyal ilişki, süreç, oluşum, grup ve kurumlarda dinin etkisi; dinsel grup ve kurumların oluşum, süreklilik ve yok oluşları; gruptaki bireylerin dinsel davranışları; dini grup içindeki birlik ve çatışma durumları; dinsel gruplar arasındaki çatışmalar veya uzlaşmaya dayalı ilişkiler üzerine odaklanır.

#4

SORU: Sosyolojik bakışta çoklu ve karmaşık nedensellik ilkesi neden önemlidir?


CEVAP: Görünüşte sosyal olayların tek bir sebebi olduğu zannedilebilir. Bu problem aşmak için çoklu ve karmaşık nedensellik ilkesi önemli esaslardandır. Toplumsal fenomenler, birdenbire varlık sahnesine çıkmaz ve tek bir çizgi izlemezler. Ancak özellikle sosyal bilimlerde tek çizgili ve tek nedenli yaklaşan çeşitli kuramlar hâlâ geçerliliğini sürdürmektedir. Bu yaklaşımlarda toplam sosyo-kültürel sistem veya bu toplamın bir parçası, tek bir nedene dayandırılır. Gündelik konuşmada veya sağduyu bilgisinde, sıklıkla basit bir nedenin bir sosyal olgunun açıklanmasında kullanıldığı görülür: Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ırk ilişkilerine dayalı sosyal problemlerin zencilerin ahlâk dışı davranışlarından kaynaklandığını, güney eyaletlerindeki sıcak iklimin siyasal tutuculuğa yol açtığını ileri sürmek gibi.

#5

SORU: Gerekte yaygın bir yanlış olan ve insanların sosyal düşüncesinde yer edinmiş ‘tek nedenli yaklaşım’ın sebepleri nelerdir?


CEVAP: İnsanların sosyal düşüncesinde çok yaygın bir yanlış olan tek nedenli yaklaşımın iki ana sebebi olabilir. İlki, tekil bir açıklama insan ilişkilerine ilişkin karmaşık sorulara verilebilecek en kolay yanıttır. İkincisi ise, insanlar genellikle toplum ve kültür hakkında bilimsel bilgiden yoksundurlar; bu bilgi yoksunluğu, bazen önyargı ve kendini beğenmişlik ile birlikte bulunur.

#6

SORU: Sosyolojinin dine çok boyutlu yaklaşması ne ile açıklanabilir?


CEVAP: Sosyolojik bakış, dine de çok boyutlu yaklaşmayı gerektirir. Dolayısıyla din sosyolojisinde de çok boyutlu bakış esastır. Dinin toplumsal gerçekliğini anlama ve yorumlamanın yolu, dini eylem, olay ve olguların karmaşık yapısının olduğunu ve dolayısıyla onlar hakkında kestirmeden, sağduyu bilgisiyle veya ön yargıyla kesin önermeler kurmaktan kaçınmak gerektiğini bilmekten geçer. Dinî davranış örüntülerini, dinin kurumsal yönlerini, dini olayları, onlara çok yönlü bakarak anlamak ve yorumlamak, dine sosyolojik bakışın temel özelliklerindendir. Aynı şekilde dine yaklaşımda karmaşık nedensellik de önemlidir. Dinin karmaşıklığı ve karmaşık nedenselliği, hem doğrudan dini davranış, olay, grup, kurum, yapı ve sistemlerin kendi içinde söz konusu, hem de dinin toplumdaki diğer eylem, grup, kurum, yapı ve sistemlerle ilişkisinde geçerlidir.

#7

SORU: Din ile değişim arasındaki ilişki nasıl açıklanabilir?


CEVAP: Din, değişim gerçeğinin içinde olan bir olgudur. Din, hem kendisi değişir, hem değiştirir, hem de değişen toplumsal gerçeklikten etkilenir. O halde kişi veya sosyolog sosyolojik bakışla dine değişim ekseninde bakar. Din hakkında genellemelere giderken, dinin değişen yönünü ve değişen toplumsal gerçekliğin içinde varlık bulduğunu daima hesaba katma zorunluluğu vardır.

#8

SORU: Sosyolojik bakışta sağduyunun önemi nedir?


CEVAP: Sosyolojik bakışın önemli yönlerinden bir diğeri, sağduyuyla sürekli ve yakın bir diyalogu korumakla birlikte, sağduyunun sınırlılığını aşmaktır. Ortak sağduyusal bilgimize meydan okuyucu bir üslupla hitap ederek bizi, deneyimlerimizi yeniden değerlendirmeye, doğru bildiğimiz birçok şeyin yanlış olduğunu düşünmeye teşvik eder; toplumsal ilişkiler hakkında bildiğimiz şeylerin sığ olabileceğini anlamaya; daha derin, sağlıklı ve doğru bilgiler elde etmemizi sağlamaya çalışır. Sosyoloji, topluma ilişkin sıradan bilgilerle yetinmez; rutini bozar ve sorgular. Sosyoloji, insanların bildikleri dünyada bir yabancı gibi davranarak herkesin aklına gelmeyen veya sormadığı şeyler sormak suretiyle adeta insanların uykusunu kaçırır, rahatlarını bozar. Bu tavrıyla sosyoloji, bildik şeyleri bilinmedik hale getirir, yani kesin olarak doğru bilinen şeylerin yanlış olabileceğini ortaya koyar ve böylece kendi farkını gösterir. Bu durumda sosyolojik bakışın en önemli getirilerinden biri, sorgulama, eleştirme, yanlış telakkileri yıkma, sırrı ifşa etme veya büyü bozmadır. Sosyolojik bakış, bu özellikleriyle, ezberleri bozan bir bakış olup P. Berger’in de işaret ettiği gibi insanları, çoğu şeyin göründüğü gibi olmadığı gerçeğiyle yüzleştirir.

#9

SORU: Sosyolojik düşünmek kişiye ne kazandırır?


CEVAP: Sosyolojik düşünmenin en önemli orijinalliklerden birinin de insane duyarlılık, empatik bakış ve sorumlu yaklaşım kazandırmak olduğu söylenebilir. Sosyolojik düşünmek, çevremizde olup bitenlere karşı daha uyanık ve daha duyarlı olmayı öğretir; bize yakın ve uzak insanları, onların hasletlerini ve düşlerini, kaygılarını ve acılarını, onlarla empati yaparak biraz daha iyi anlamamızı amaçlar. Sosyolojik bakış, doğrudan deneyimimizle erişemediğimiz başka hayat tarzlarını anlamamıza yardımcı olur. Sosyolojik bakış, duyarlı ve empatik yaklaşıma bağlı olarak kişiye topluma karşı sorumlu davranma, dikkatli söz söyleme ve sosyal gerçeklikle ilgili doğruları söyleme yaklaşımı sergiletir. Sosyolojik bakışla insan, kendi inanç, düşünce ve ideolojisine aykırı bile olsa toplumu, toplumsal olay ve olguları, toplumsal gerçekliği bilimsel okumaya tabi tutar. Sosyolojik bakış, insana araştırma yapmadan sıradan, alışılageldik sağduyu bilgisiyle toplum hakkında, toplumsal hayatta meydana gelen olaylar hakkında hükümler yürütmenin yanlışlığını gösterir ve bilimsel çalışmalardan sonra ancak konuşmanın doğru olacağını öğretir.

#10

SORU: Din sosyolojisinin özellikleri nelerdir?


CEVAP: Yirminci yüzyılın başında bir bilimsel disiplin olarak ortaya çıkan din sosyolojisi, toplumsal bir olgu olarak dini disiplinli/sistematik bir tarzda anlamayla ilgili bir bilim dalıdır. Din sosyolojisi, dine sosyolojik bakış temelinde din ile toplumun karşılıklı ilişkilerini, yani etkileşim noktalarını araştırma konusu yapar. Bu konunun açılımı yapılacak olursa; din sosyolojisinin, dinin toplumsal ve toplumun da dinsel gerçekliğini, dinin toplum ve toplumun da din üzerindeki etkilerini, bir kurum olarak dini, dini kurum, yapı, organizasyon, oluşum, grup, hareket, olay ve olguları, dini ilişki ve etkileşimleri konu edindiği söylenebilir.İlk sistematik din sosyolojisi eserinin yazarı Joachim Wacha göre din sosyolojisinin gerçek konusu, dini tecrübenin inanç, ibadet ve cemaat boyutlarıdır; din sosyolojisi, bunların her birini tipolojik ve karşılaştırmalı olarak inceler. Wachın öğrencisi G. Menschinge göre din sosyolojisi, dini fenomenler dünyasına ait sosyolojik gelişim ve oluşumları kendisine konu olarak seçmekte ve bunlar içindeki yapı ve kanunları incelemektedir. Çok özlü bir ifadeyle din sosyolojisinin konusu, dinin toplumsal gerçekliği ve din-toplum sorunsalı olarak belirlenebilir. Dinin toplumsal gerçekliği de son tahlilde din ile toplumun karşılıklı ilişkisi olarak anlaşılabilir.

#11

SORU: Dinin sosyolojik manası ile kastedilen nedir?


CEVAP: Din sosyolojisi, dinin sosyolojik manasıyla ilgili bir sosyal bilim dalıdır. Dinin sosyolojik manası, dini sosyolojik zaviyeden ele almayı; anlamayı, tasvir etmeyi, yorumlamayı; dinin toplumsal gerçekliğini; sosyal bir fenomen olarak dini, din ile toplumun karşılıklı ilişkilerini, olduğu veya gerçekleştiği gibi, sosyolojik perspektiften, ampirik verilere dayanarak, ama onu büsbütün sosyal ve sosyolojik olana indirgemeden anlama ve yorumlama çabalarını ihtiva etmektedir.

#12

SORU: Dinin İslam kelamcıları için anlamı nedir?


CEVAP: İslam kelamcılarına göre din, Allah tarafından vahiy yoluyla ve peygamberleri aracılığıyla va’z edilen ve bağlılarını dünya ve ahirette mutluluk ve kurtuluşa götüren, inanç ve amellerden oluşmuş bir kurumdur. Elmalılı M. Hamdi Yazır’ın daha kısa ifadesiyle din, zevi’lukulu, hüsni ihtiyarlariyle bizzat hayırlara sevkeden bir vaz’ı İlâhîdir. Bu tanımlarda İslam dinine özgü bir tanımlama çabası olduğu açıktır.

#13

SORU: E. B. Tylor’a, M. Müller’e, G. Mensching’e ve C. Geertz’e göre din nedir?


CEVAP: Din, E. B. Tylor’a göre ruhsal varlıklara inanç; R. Otto’ya göre insanın kutsalla ilişkisi; M. Müller’e göre duygular ve aklın nüfuz edemediği şeylerle ilgili bir takım inanç ve uygulamalardan meydana gelen bir sistem; G. Mensching’e göre ise insanın kutsalla hayatî ilişkisi ve kutsalla çevrilmiş insanın cevabî davranışlarıdır. Din, C. Geertz’in tanımında, insanlarda, genel bir varlık düzenine ilişkin kavramlar formüle ederek ve bu kavramları bir gerçeklik atmosferiyle kaplayarak, o gerçeklik atmosferi içinde eşsiz derecede gerçekçi görünen güçlü, geniş kapsamlı ve uzun süreli ruhsal durum ve motivasyonlar tesis etmeye çalışan bir semboller sistemi; E. Durkheim’ın tanımında kutsal şeylerle ilgili ve kendilerini kabul edenleri kilise denen manevi bir topluluk halinde bir yere toplayan inanç ve eylemlerden meydana gelen dayanışmalı bir sistemdir.

#14

SORU: Tüm din tanımları düşünüldüğünde genel bir din tanımı nasıl yapılabilir?


CEVAP: Din; bir tanımda ampirik olmayan değer koyucu bir inanç sistemi (T. Parsons); bir tanımda tek başına bireyin kendisini ilahi kabul ettiği şeyle münasebet halinde mülahaza ettiği durumdaki duyguları, hal ve hareketleri ve tecrübelerinden ibaret (W. James); bir tanımda insanı aşan ve insanın kendilerine bağlı olduğunu hissettiği güç veya güçlere inanıp bağlanma (M. Jastovs); bir tanımda insanı varlığının nihâî şartlarına bağlayan sembolik bir form ve davranışlar bütünü (R. Bellah); bir tanımda bizim dışımızda olan manevi veya ahlaki güç diyebileceğimiz bir güce karşı bir bağlılık duygusunun şu veya bu biçimdeki bir anlatımından ibaret (R. Brown); bir başka tanımda ise başka türlü açıklanması mümkün olmayan izah etme girişimi, umutsuzluk sahiline inşa edilmiş bir ümit kalesidir (R. Niebuhr).

#15

SORU: Din için farklı tanımlamalar yapılmasının sebepleri nelerdir?


CEVAP: Birden fazla din olduğu ve hatta bir dinin farklı yorumlara dayalı farklı uygulama biçimleri olduğu düşünüldüğünde, herkesin üzerinde uzlaşma sağlayacağı bir din tanımından söz etmenin mümkün olmadığı anlaşılır. Buna bir de sosyologun hangi perspektiften baktığı, hangi strateji ile yaklaştığı hususu ilave edildiğinde, durumun ne kadar zor olduğu ortaya çıkar. Bu bağlamda denilebilir ki sosyolojik tanımlara hakikatler olarak yaklaşmaktan ziyade stratejiler olarak yaklaşmak faydalıdır. Tanımsal bir strateji, tanımlanan şeyi mütalaa altına almamızı ve tanımlanan şey hakkında düşünme yollarını bulmamızı temin eder.

#16

SORU: Dini tanımlamalar sınıflandırılabilir mi?


CEVAP: Dini tanımlamalar sınıflandırılabilir. Nitekim din sosyolojisi literatüründe din tanımlarının genel olarak iki kategoride toplandığı, din tanımlama işinde din sosyologları tarafından iki ana strateji izlendiği söylenebilir. Bunlardan biri, substantif tanımlar, diğeri ise fonksiyonel tanımlardır.

#17

SORU: Substantif tanımların özellikleri nelerdir?


CEVAP: Substantif (substantiyel, özsel) tanımlarda din, içerik olarak sahip olduğu kutsal, aşkın, ilahî, sır, tanrı, hakikat, tabiatüstü veya fizik ötesi anlam ve değer muhtevalarına bağlı olarak tanımlanır. Bu yaklaşımı benimseyenler, dinin özü veya esasını eksene alıp belirlemeye çalışırlar. Başka bir ifadeyle substantif tanımlar, dinin ne olduğunu tespit etmeye çalışırlar. Bu tanımlar, din olarak nitelenen dini içeriğin kategorilerini ve din-olmayan olarak belirlenen diğer kategorileri tespit etmeye çabalar. Substantif tanımlarda, din tanımlanırken genellikle insan-dışı failler, doğaüstü dünya, deneydışı gerçeklik, aşkın gerçeklik, kutsal kozmoz gibi ifadeler kullanılmaktadır.

#18

SORU: Substantif tanım yapanlardan R. Otto’nun din açıklaması nedir?


CEVAP: R. Otto, dini kutsalın tecrübesi olarak tanımlamıştır. Ottoya göre din, insanın kutsalla ilişkisidir. Kutsal olarak bilinen veya kabul edilen şey, öncelikle sadece dini alanda kendini gösteren özel bir değerlendirmedir. Kutsallık noktası, dinin bütünüyle kendine özgülüğünü ifade eder ve aynı zamanda bütün dinlerde ortaktır. Bu durumda din sosyolojisinin görevi, bu genel din kavramından hareketle, insanın kutsalla ilişkisinin ifadesi olan somut sosyal fenomenleri tespit ve tasvir etmek olmalıdır. Esasen bu tanım ilk etapta sosyolojik anlamda kapalı imiş gibi görünse de biraz yakından bakıldığında dinin sosyal boyutlarını da ifade ettiği anlaşılır. Önce bireyin kutsal olanı yaşayabilme kabiliyetinin varlığını ve hatta bu deneyimin onun varlığının gereği olduğunu ifade eder. Diğer yandan böylece dinin, daima önce tek tek bireylerin bilincinde yerleştiği hakikati anlatılmış olmaktadır. Bu tanımıyla Otto, dinsel deneyimin başkalığını bugün de geçerli bir form halinde betimlemeyi denemektedir.

#19

SORU: J. Wach için dinin anlamı nedir?


CEVAP: J. Wach, din hakkında yapılmış olan tanımların incelenmesiyle kendisinin işi olmadığını, ama en zengin, en kısa ve en basit tanımın da Ottonun Din kutsalın tecrübesidir tanımı olduğunu söylemektedir. Wacha göre dinin bu şekilde anlaşılması dini tecrübenin objektif özelliği üzerinde ısrar etmekte ve onun yalnızca sübjektif tabiatı üzerinde ısrar eden psikolojik teorilere karşı çıkmaktadır. Ottonun korkutucu ve büyüleyici sır olarak karakterize ettiği tecrübe, onu tasvir etmek, analize tâbî tutmak ve anlamını bilimsel bir biçimde kavramak için yapılacak her girişime kesin olarak meydan okumaktadır. Dinsel deneyim, ilk planda açık ve seçik bir biçimde anlatımını bulmamaktadır, ama öte yandan ancak bu deneyimin büründüğü biçimler sayesindedir ki onun özelliğini tam olarak betimlemek ve anlamak mümkün olmaktadır. Sübjektif dini analiz etmeye çalışanların tümü bu fâsit daireye çarpmışlardır. Derûnî tecrübenin anlaşılması, ancak onun objektif anlatımının açıklanmasıyla mümkün olur.

#20

SORU: Substantif tanımların bir diğerini yapan Melford Spiro dini nasıl tanımlar?


CEVAP: Melford Spironun din tanımı da temelde substantif tanımlara dahil edilebilecek özellikler taşımaktadır. Spiroya göre (1966: 96) din kültürel olarak talep edilen insanüstü varlıklarla kültürel olarak kalıplaşmış etkileşimden oluşan bir kurumdur. Bu tanım, kurumla sosyal olarak paylaşılmış inanç ve davranış kalıplarına işaret etmektedir. Bütün kurumlar, inançları, eylem kalıplarını, değer sistemlerini içerirler; dinin son tahlilde özelliğidir ki inançlar, eylem kalıpları ve değerler insanüstü varlıklara gönderme yapar.

#21

SORU: Fonksiyonel tanımların özellikleri nelerdir?


CEVAP: Bir ölçüde formel ve geniş tanımlar olarak da isimlendirilebilecek olan işlevsel tanımlarda din, birey ve toplum hayatında hangi işlevi yerine getirdiğine bağlı olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaşımı benimseyenler, dinin özde ve temelde ne olduğu ile değil, ne yaptığı ve insan ve toplumu nasıl etkilediği ile ilgilenmektedirler. İşlevselci din tanımlamalarına bakıldığında, onlarda, Tanrı kavramına atıfta bulunmayarak sosyal bütünleşmeyi sağlayan, bireysel davranış yönelimini belirleyen veya değer kategorisi olarak görev yapan; kısacası bir anlam sistemi olan bütün düşünce ve davranış tarzları da din olarak kabul edilmektedir. Bu çerçevede faşizm, marksizm, komünizm, laisizm, nasyonalizm, maoizm, hümanizm, psikolojizm, ruhçuluk, ateizm gibi ideolojiler, başka bir ifadeyle teistik olmayan inanç sistemleri veya seküler ideoloji ve ayinler de din olarak görülmektedir.

#22

SORU: Din kavramı hakkında fonksiyonel bir tanım yapan Dukheim için din nedir?


CEVAP: Din kavramını işlevsel olarak ele alan ve tanımlayan Durkheim’a göre Bir din, kutsal şeyler, yani ayrı tutulan ve yasak kabul edilen şeylerle ilgili inanç ve pratiklerden ibaret birleşik bir sistemdir. Bu inanç ve pratikler, onları kabul eden kimseleri kilise denen manevi bir topluluk halinde bir yere toplar. Tarifimizde yer alan ikinci unsur, birincisinden daha az önemli değildir. Çünkü din fikrinin, kilise fikrinden ayrılamayacağını göstermekle dinin gayet ortak bir şey olduğunu hissettirir. Dinî fenomenlere oldukça ilgi gösteren ve dini davranışı, toplumsal hayatın yapısal elementlerinden biri olarak yorumlayan Durkheimin din tanımı, kutsala işaret etmesi nedeniyle kısmen substantiyel özelliğe de sahiptir, ancak daha çok işlevsellik içermektedir; çünkü daha çok dinin sosyolojik düzlemde işlevsel yönüne vurguda bulunmaktadır; hatta bu tanımda kutsalın da işlevsellikle izah edildiği söylenebilir. Durkheimde kutsal daha ziyade dikey, aşkın bir kategoriye oranla yatay, dünyevî bir kategori olarak nitelenmiştir. Bu kategori, özellikle kutsal cemaat olarak profan topluma karşı, dinin kendini sınırlaması biçiminde ortaya çıkar. Tanımdan anlaşıldığı kadarıyla Durkheim, profan ile kutsal arasındaki ayrımdan hareket etmekte ve dini sosyal işlevleri açısından ele almaktadır.

#23

SORU: T. Parsons dini nasıl tanımlamaktadır?


CEVAP: İşlevsel bir din tanımına sahip olan T. Parsonsun din sosyolojisinde din, ampirik olmayan normatif bir inanç sistemidir. T. Parsonsa göre dinin sosyolojik imkanı, hayal kırıklığında, çatışmayı yaşamada ve baskı altında tutup engellenmede kendini gösteren toplumun eksik kalmış yönlerinde ifadesini bulur. Bunların yıkıcı sonuçları dinin sosyalleştirme, meşrûlaştırma ve anlamlandırma gibi spesifik bütünleştirici işlevi sayesinde esnekleştirilir. Bu bağlamda din, bir toplumun kültürel inanç sistemi olarak toplumun temel bütünleşme faktörüdür.

#24

SORU: T. Luckmann’a göre din nedir?


CEVAP: T. Luckmann dini işlevselliğiyle tanımlamaya çalışmaktadır. Ona göre din, insan organizmasının bir yeteneği olduğundan dolayı, insanî olan aynı zamanda dinîdir de. İnsanın biyolojik doğası, ahlakî ve nesnel bağlantılı ve her şeyi kapsayan anlam dünyaları kurarak onu aşkınlaştırır. Böylece Luckmann’a göre beşerî olan her şey, aynı zamanda bilfiil dini de olmuş olur ve beşerî düzlemde dini olmayan fenomen, yalnızca insanın hayvani tabiatında veya daha doğrusu diğer hayvanlarla ortak olduğu biyolojik yapılarında yer alanlardan ibaret olur. Dinin genel toplumsal temel formu, insan toplumunda evrensel olup sosyal düzenin anlam alanından, yani bir toplumun dünya görüşünün iç formundan başka bir şey değildir.

#25

SORU: Din ile kültürel-toplumsal hayat arasındaki ilişki nasıl sağlanmaktadır?


CEVAP: Din, toplumsal hayatın hemen her alanında insanları etki altında bırakır. Dinlerde bulunan itikadî, sosyal, ekonomik, idarî, ahlâkî ilke ve esaslar, insanların sosyal eylemlerini güçlü bir biçimde etkilemek suretiyle sosyal düzenin objektif yapısının belirlenmesinde önemli bir rol oynar. din ve ondan doğan gruplar herhangi bir kültür çevresinde her türlü etkiden korunmuş, soyutlanmış olarak yaşamaz; bilâkis kültürel hayatın bütün kısımları ile; evlilik veya aile, eğitim, ekonomi, siyaset, boş zamanlar, ahlâk, hukuk, sanat, teknoloji ve bilhassa toplumun genel yapısı, yani zümreler, sınıflar ve diğer sosyal tabakalar ve doğal olarak siyasî yapı ile sıkı bir ilişki halinde bulunurlar. Bu demektir ki din ile toplum arasındaki ilişkiler tek yönlü değil, karşılıklı etki esasına dayanır. Din-toplum ilişkileri etkileşimsel ilişkiler olup din toplumu, toplumun kültürünü, toplumsal kurumları, toplumsal norm ve değerleri etkilediği gibi onlar da dini etkilemektedir. Bu durumda dinin sosyal boyutundan bahsedildiğinde, onun gerçekte toplumla karşılıklı ilişkilerinden ortaya çıkan boyut anlaşılmaktadır.

#26

SORU: Wach’a göre din ile toplum arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP: Wach’a göre din ile toplum arasındaki karşılıklı ilişki yakından ve sistematik bir şekilde incelenecek olursa, dinin toplum üzerindeki etkisinin birinci derecede olduğu görülür. Dinin insan topluluklarının bilgi, inanç, ahlak ve zihniyetleri ile örgütlenmeleri üzerinde güçlü etkileri olmaktadır. Bu etkileri geçmiş topluluklarda görmek mümkün olduğu gibi günümüz modern toplumlarında da çeşitli biçimlerde görmek mümkündür. Dinin tabii grup veya birlikler üzerinde etkisi olduğu gibi sırf dini olarak adlandırılan gruplar üzerinde de merkezî etkisi bulunmaktadır. Din, aile, ekonomi, siyaset, eğitim, boş zamanlar, hukuk ve ahlâk gibi kurumlar, sosyal sınıf ve tabakalar, kültür, kimlik, yerel birlikler, dernek, kulüp, meslekî kuruluşlar vb. üzerinde çeşitli etkileri olan bir fenomen ve kurumdur. Din, toplum üzerinde başlı başına grup oluşturma ve teşkilat kurma yönü itibariyle de etkili olur. Saf dini gruplar örneğinde bunu görmek mümkündür.

#27

SORU: Toplumun din üzerindeki etkisini anlamak neden önemlidir?


CEVAP: Her din başlangıçta içinden çıktığı sosyolojik çevrenin etkisi altında kalır. Kültürel gelişimin daha sonraki aşamalarında dahi peygamber, dinin kurucusu ve ilk taraftarları, sosyolojik kökenlerine uygun olarak yumuşak determinizm ve sebeplilik prensibine uyarlar. Din, toplumun baskın kültür kalıpları tarafından etki altına alınır: Dinin belli bir yerdeki organizasyonu ve teolojisi, bir ölçüde dinin içinde çıkıp kurumlaştığı toplumun özelliklerince paylaşılır. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde demokrasiye ve gönüllü kuruluşlara katılıma önem verilmesi, bu ülkede Roma Katolik Kilisesi’ni din adamı sınıfının dışındaki halkla daha büyük bir ilişki teşvikiyle ve liderlikte azalan güveni teminle şiddetli bir biçimde etkilemiştir. Benzer bir biçimde Amerika Birleşik Devletleri’nde hissedilen komünist tehdit, bir kısım dinsel hareketleri bu tehdide muhalif yapmıştır.

#28

SORU: Dinlerin toplumsal işlevleri nelerdir?


CEVAP: Dinlerin en önemli sosyal işlevlerinden biri, inananlarına çeşitli toplumsal durumlarda, değişik toplumsal olaylar karşısında takip edecekleri tutum ve tavırları belirleyen bir zihniyet ve ideoloji kazandırma işlevidir. Her din temel bir bilişsel yöne sahip olup insanlara belirli bir zihniyet ve dünya görüşü sağlar. Dinin bir diğer toplumsal işlevi bütünleştirmedir. Bilindiği gibi bütünleşme teması, sosyolojinin merkezî temalarındandır. Hiç şüphesiz toplum, belli bir zaman ve mekanı paylaşan insanların bir araya gelerek oluşturduğu birliktelikten daha öte bir şeydir. İnsanları bir araya getiren, bir arada tutan, toplum halinde birleştiren bir amaç ve bu amaç etrafı nda bir takım normlar, değerler, inançlar bulunmaktadır. İbn Haldun dinin bütünleştirici, kaynaştırıcı güç ve işlevi üzerinde önemle durmuştur. Emile Durkheim’in merkezî ilgisi, düzen problemine, yani toplumun sosyal istikrar ve birliği nasıl sürdürebileceği hususuna olmuştur. Din, toplum içindeki dağınıklığa, düzensizliğe, bunalıma, acziyete ve ümitsizliğe karşı bütünleşmeyi, umudu, motivasyonu koyar; hem birey ile toplum ilişkisini, hem bireyle kurum ilişkisini ve hem de kurumsal ilişkileri bir bütünlük içinde düzenler.Dinin bir diğer başat sosyal işlevi, bütünleştirme işleviyle yakından ilgili olan organizasyon işlevidir. Dinin toplumsal işlevlerinden biri de sosyalizasyondur. Din, sosyo-ekonomik, dinsel vb. sisteme uygun belli karakter tiplerini öne çıkararak, destekleyerek toplumsal aktörlerin, sosyal yapıya uygun rollerini öğrenip içselleştirmelerini, sosyal hayata ayak uydurmalarını, yani sosyalleşmelerini sağlar. Dinin başka bir işlevi, yapılandırma olarak belirlenebilir. Geleneksel Hint kast sistemi buna örnektir. Dinin sosyal hayatta en dikkate değer ve kuşatıcı işlevlerinden biri de meşrulaştırmadır. Din, insan toplumuna gündelik dünyayı aşan bir referans noktası kazandırır. Din, ayrıca bireyler ve gruplar için hayata bir anlam verme duygusu sağlar; böylece insanlar, sosyal hayatta karşılaştıkları olay veya durumlar içinde bir tür güçlü destek ve barış elde ederler.