DİPLOMASİ TARİHİ Dersi 21. Yüzyılda Diplomasinin Özellikleri soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Ülkelerin karşılıklı bağımlılığının giderek artmasının başlıca sebepleri nelerdir?


CEVAP:

Küresel ekonominin bütünleşmesi ve teknoloji alanındaki büyük sıçrayışlar ül­kelerin karşılıklı bağımlılığını önemli ölçüde arttırmıştır. Bu karşılıklı bağımlılığın diğer bir nedeni ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir ülkenin salt kendi olanaklarıyla baş edemeyeceği sorunların giderek çoğalmasıdır. Ülkelerin güvenliklerini sağlama ve istikrar içinde ekonomik refahı arttırma amaçları ancak uluslararası bir çerçeve­de ele alınabilmektedir. Dünyada herhangi bir yerdeki ekonomik kriz ekonomisi en gelişmiş ülkeleri dahi tehdit edebilmektedir. Çevre sorunları, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı, göç ve mülteci hareketleri, salgın hastalıklar gibi pek çok sorun ile ülke­lerin ortak hareketi olmadan mücadele etmek olanaksız hâle gelmiştir. 


#2

SORU:

Gizli diplomasiye tekrar dönüşün temel nedenleri nelerdir?


CEVAP:

Birleşmiş Milletler Genel Ku­rullarına bu toplantılarda alınan ‘açık’ kararlardan ziyade bu vesileyle ülke lider ve yetkililerinin yaptığı gayrıresmî temaslar ve gizli görüşmeler nedeniyle önem ve­rilmektedir. Bu arada, çok taraflı konferansların kayıtları 1970’lerden bu yana artık yayınlanmamaktadır. Diplomaside gizliliğin artmasının bir nedeni de uluslararası sistemde şiddet hareketlerinin çoğalmasıdır. Askerî operasyonlarla ilgili temas ve görüşmeler nitelikleri nedeniyle zaten gizlidir. Giderek artan, diplomatların kaçı­rılması veya saldırıya uğraması olaylarıyla ilgili müzakerelerde istihbaratçıların rol alması ve faaliyetlerinin niteliği de gizli diplomasiyi gerektirmektedir. 


#3

SORU:

Modern diplomasinin dayandığı üç temel yöntem nedir?


CEVAP:

Modern diplomasi hala üç temel yönteme dayanmak­tadır: İkili ilişkilerde kişisel resmî temas diplomasisi, ‘perde arkası’ sessiz diploma­si ve çok taraflı müzakerelerde -oylama yerine- ‘konsensüs’e ulaşma diplomasisi. 


#4

SORU:

“Geçiş diplomasisi” ya da “ihtilaf sonrası yeniden inşa” diplomasisi ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Avrupa, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde iç çatışmalar nedeniyle zayıflayan veya çöken devletler sorunsalı ‘geçiş diplomasisi’ veya ‘ihtilaf sonrası yeniden inşa’ diplomasisi denilen yeni bir türün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu diplo­masi yönteminin esas unsurlarını güvenlik operasyonları düzenlemek, yönetimi oluşturmak, seçim reformu yapmak ve savaş suçlarını yargılama mekanizmasını kurmak oluşturmaktadır. 


#5

SORU:

‘İyi yönetim diplomasisi’nin hangi alanlarda yürütüldüğüne dair örnekler nelerdir?


CEVAP:

‘İyi yönetim’ diplomasisi özellikle yönetimlerinin toplumları için yeterli politikalar üretemediği ülke­lere veya iç karışıklıklar gibi nedenlerle yönetilemeyen ülkelere uluslararası top­lumun belirli ölçülerde müdahalesi veya yardımı şeklinde tanımlanabilir. Habitat, Rio Zirvesi ardılı konferanslar gibi global çevre konferansları, Birleşmiş Milletler ve diğer yetkili uluslararası güçlerin güvenlik operasyonları, Birleşmiş Milletler çerçevesinde -örneğin sürdürülebilir kalkınma komisyonu gibi- özel görevli ko­misyonlar kurulması ve saydamlık, yolsuzlukla mücadele, kamu bütçesi hesap verilirliği gibi kamu hizmeti etiği konusunda uluslararası işbirliği çalışmaları ‘İyi yönetim diplomasisi’nin hangi alanlarda yürütüldüğünün örnekleridir. 


#6

SORU:

Ulus devletlerde gönüllü kısıtlamanın en önemli örneği nedir?


CEVAP:

Ulus devletlerde gönüllü kısıtlamanın en önemli örneği Avrupa Birliği’dir. Avrupa bütünleşmesi süreci içinde AB üye ülkeleri giderek artan konu­larda ulusal egemenliklerini ‘ortak egemenlik’ alanına devretmeyi kabul etmektedir. Hukuki yükümlük getiren pek çok uluslararası sözleşmeye katılan ülkeler de ege­menliklerine belirli konularda sınır getirilmesini kabul etmiş olmaktadır. 


#7

SORU:

“Kamuoyu diplomasisi” kavramı nasıl ortaya çıkmıştır?


CEVAP:

Propaganda 1. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan totaliter rejimlerin elinde çarpıtılarak kullanıldığı için kötü bir anlam ve şöhret kazanmıştır. Bu nedenle 2. Dünya Savaşı sonrasında hükumetler propaganda ile aynı yöntemlere başvurmak zorunda ol­makla birlikte bu kelimeyi kullanmaktan çekinmişlerdir. Bunun yerine bu faaliyete ‘enformasyon’ bu görevi yüklenen birimlere de ‘enformasyon servisi’ adını vermeyi yeğlemişlerdir. Ancak bu kelimenin de ‘istihbarat’ kavramını çağrıştırması ve bilgilendirmek yerine bilgi sağlamak amacının taşındığı kuşkusunu yaratması nedeniyle bu terim de gözden düşmüştür. Nihayet 1965’te Fletcher Hukuk ve Diplomasi Fakültesi Dekanı Edmund Gullion’un ortaya attığı ‘kamuoyu diplomasisi’ bu gereksinmeye yanıt olmuştur.  


#8

SORU:

Kamuoyu diplomasisi ile propagandanın farkları nelerdir?


CEVAP:

Kamuoyu diplomasisini yeni bir içeriği olduğunu savunanlar, propagandanın insanlara neyi düşü­neceğini dayatmaya çalışmasına karşı kamuoyu diplomasisinin yeni ve objektif bilgilerle yabancı kamuoylarının ufkunu açmayı amaçladığını söylüyorlar. Kamu­oyu diplomasisinin iki yönlü bir sokak olduğuna, bu faaliyeti yürüten diplomatın -doğal olarak kendi ülkesinin çıkarlarını göz önünde tutmakla birlikte- yabancı kamuoyunun eğilimlerini esas almak durumunda olduğuna dikkat çekiyorlar. Bu tarz diplomasinin propagandadan farklı olarak yabancı toplumlarla liberal biçim­de diyaloga dayandığını, karşı tarafı iknaya çalışırken aynı zamanda ‘dinlediğini’ de ifade ediyorlar. 


#9

SORU:

Kamuoyu diplomasisinin ne ölçüde yürütüle­bileceği hangi koşullara bağlıdır?


CEVAP:

Doğal olarak kamuoyu diplomasisinin ne ölçüde yürütüle­bileceği ev sahibi ülkenin rejiminin niteliğine bağlıdır. Kapalı toplumlarda devleti atlamak pek zordur ve doğrudan toplumla temasa kalkışmak protestolara ve dip­lomatik gerginliklere neden olabilir. Buna karşı açık toplumlarda büyükelçilikle­rin medya, sivil toplum ve genellikle topluma dönük faaliyetleri tamamen meşru sayılır. Bununla beraber açık toplumlarda dahi belirli hassasiyetleri ve sınırları gözetmek önem taşır. Örneğin Fransa’da bir büyükelçinin hükûmetin politika­sıyla çelişen bir görüşü kamuoyu önünde savunması tepki yaratabilir. 


#10

SORU:

Kamuoyu diplomasisi en rahat, hatta sınırsız şekilde nerede uygulanabilmektedir?


CEVAP:

Kamuoyu diplomasisinin en rahat, hatta sınırsız şekilde uygulanabildiği belki de tek ülke ABD’dir. ABD’de ülkesinin tezlerini kamuoyu önünde her vasıta ile savunmayan büyükelçinin bu tezlere inancından kuşku duyulur. Lobicilik -yani mali araçlar dahi kullanarak perde arkasında etkilemek- bir tek ABD’de makbul bir kamuoyu diplomasisi faaliyetidir. Washington’daki pek çok büyükelçilik hükûmetleri adına tanıtım şirketi kullanır. Halen Türkiye dahil 160’dan fazla ülkenin bu tarz şirketle­rin hizmetlerinden yararlandığı bilinmektedir.  


#11

SORU:

Çevre politikalarının diplomasi konusu olması nasıl başlamıştır?


CEVAP:

Çevre politikaları, ilk olarak özellikle sanayileşmiş ülkelerde su ve hava kirliliği gibi küresel çevre bozulması işaretlerinin bilincine varılmaya baş­ladığı 1960’lardan itibaren uluslararası düzeyde gündeme gelmiş ve diplomasi konusu olmuştur. Konu önce Birleşmiş Milletler’de tartışılmaya başlamış, 1969 yılında NATO çevre güvenliği konusunu ele almıştır. 1972 yılında Stockholm’de gerçekleştirilen ve Stockholm Konferansı olarak da bilinen “Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı” bu alandaki ilk büyük uluslararası girişim olmuştur. 


#12

SORU:

“Sürdürebilir kalkınma” ne demektir?


CEVAP:

Çevrenin, yoksulluk, ekonomik kalkınma ve kaynakların kullanımı ile çok güçlü bağlarını kuran “sürdürebilir kalkınma” kavramı ilk kez, 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunca hazırlanan Brundtland Raporu’nda yer almış ve “Bugünün gereksinimlerini, gele­cek kuşakların gereksinimlerini karşılama yeteneğinden ödün vermeden karşıla­yan kalkınma” olarak tanımlanmıştır. 


#13

SORU:

Günümüzde çevre ve sürdürülebilir kalkınma konularını gündemine alan uluslararsı kuruluşlar hangileridir?


CEVAP:

Günümüzde çevre ve sürdürülebilir kalkınma konularını gündemine almayan bir uluslararası veya bölgesel kuruluş yok gibidir. Birleşmiş Milletler yanında Eko­nomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teş­kilatı (AGİT) ve uluslararası finans kuruluşları, sorunlara çözüm bulunabilme­sini teminen çok-taraflı işbirliği yollarını geliştirmeye yönelik girişimleri teşvik etmekte ve bu çalışmalar arasında eşgüdümü sağlamak çabasındadır. Avrupa Bir­liği çevre alanında yüksek standartlar yerleştirmeye yönelik kapsamlı ortak poli­tikalar geliştirmiştir. NATO 2004 yılından beri UNEP, BMKP, AGİT, BM Avrupa Komisyonu ve Orta ve Doğu Avrupa Çevre Merkezi ile birlikte Çevre ve Güvenlik İnisiyatifini yürütmektedir. 


#14

SORU:

“Kyoto Protokolü” nedir?


CEVAP:

Küresel ısınma ve iklim değişikliği ko­nusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çer­çeve Sözleşmesi (BMİDÇS) çerçevesinde 1997 tarihli protokolü’dür. 2005 yılında yürürlüğe giren bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlar­sa salınım ticareti yoluyla haklarını arttırmayı taahhüt etmiştir. Bununla beraber BMİDÇS’nin kabul ettiği ‘ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar’ çerçevesinde bu taahhüt sanayileşmiş ülkeler için bağlayıcı, geri ka­lanlar için yön gösterici niteliktedir. 


#15

SORU:

Türkiye’nin çevre diploma­sisi faaliyetleri nasıldır?


CEVAP:

Türkiye uzun süre çevre sorunları konusunda diğer gelişme yolundaki ülkelerle  (GYÜ’lerle) birlikte hareket etmiş, uluslararası ve bölgesel sözleşmelere tereddütlü yaklaşmış ‘çevre diploma­sisi’ faaliyetlerimiz daha ziyade savunmacı ve çekinceli yönde olmuştur. Bununla beraber ülkemizde de çevre bilinci arttıkça bu alanda giderek daha açılımcı ve faal bir politika izlenmeye başlanmıştır. Bu çerçevede, BMIDÇS ve Kyoto Protokolü yanında, BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi, Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Ko­runması Sözleşmesi, Tehlike Altındaki Türlerin Ticaretine İlişkin Sözleşme, Biyo­lojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi’ne taraf olunmuştur. 


#16

SORU:

İnsan hakları alanında ülkeler için hukuken bağlayıcı nitelikteki uluslararası sözleşme ve anlaşmalara nasıl örnekler verebilirsiniz?


CEVAP:

Halen insan hakları alanında ülkeler için hukuken bağlayıcı nitelikte yüzlerce uluslararası sözleşme ve anlaşma bulunmaktadır. Bunlardan bazıları in­san hakları konusundaki iki Birleşmiş Milletler covenantı gibi çok geniş ve genel kapsamlıdır. Bazıları ise Uluslararası Çalışma Teşkilatı sözleşmelerindeki çalış­mayla ilgili haklar veya UNESCO metinlerindeki gibi kültürel haklar gibi somut haklarla ilgilidir. Bazı belgeler ise Çocuk Hakları Konvansiyonu veya kadın hak­larıyla ilgili sözleşmelerde olduğu gibi özel gruplar hakkındadır. Bazı belgeler ev­rensel bazıları ise bölgesel niteliktedir.  


#17

SORU:

İlgili sözleşmelere taraf ol­sunlar olmasınlar bütün devletler için uyulması zorunlu olan in­san hakları içtihatlarının örnekleri nelerdir?


CEVAP:

Bazı sivil ve siyasi haklar uluslararası hukuk içtihadı niteliğini kazanmıştır ve ilgili sözleşmelere taraf ol­sunlar olmasınlar bütün devletler için uyulması zorunlu hâle gelmiştir. Bu tür in­san hakları içtihatlarına örnek olarak, soykırımı, köleliği ve köle ticaretini, cinayet ve insanların kaybedilişlerini, işkence veya zalimce, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleyi ve sistematik ırkçı ayrımcılığı yasaklayan normlar sayılabilir. 


#18

SORU:

İnsan hakları konusunda rahatsızlığı olan ülkelerin ‘insan hakları dip­lomasisi yaklaşımları nasıldır?


CEVAP:

İnsan hakları konusunda rahatsızlığı olan ülkelerin ‘insan hakları dip­lomasisi’ ülkelerindeki insan hakları ihlallerine dönük eleştirileri savuşturmaya yoğunlaşmaktadır. Hatta Çin gibi bazı ülkeler insan haklarının evrenselliğini red­detmekte, uluslar arası forumlarda farklı kültürlerde farklı insan hakları anlayışı­nın geçerli olduğunu savunmaktadır. Bu tarz ülkelerin çoğunluğu evrensel insan haklarının bir Batı kavramı olduğunu ve zaten Batı’nın neo-emperyalist emellerle bu kavramı ülkelerin iç işlerine karışmak için kullandığını savunmaktadırlar. 


#19

SORU:

ABD’nin ‘insan hakları diplomasisi nasıldır?


CEVAP:

So­ğuk Savaş döneminde ABD özellikle Helsinki sürecinde insan haklarını Sovyetler Birliği’ni eleştirme aracı olarak dış politikasının başlıca silahlarından biri olarak kullanmıştır. Nitekim SSCB’nin dağılmasında bu konunun yol açtığı iç dinamikler önemli rol oynamıştır. Ancak son dönemlerde ve özellikle 11 Eylül 2001 El Kaide saldırıları sonrası giriştiği terörle mücadele kampanyasındaki aşırılıklar, bu arada dünyanın çeşitli bölgelerindeki askerî operasyonlarında sivillere verilen zararlar ne­deniyle giderek artan ölçüde insan hakları ihlali eleştirilerine maruz kalmaktadır. Bu nedenlerle de ABD’nin ‘insan hakları diplomasisi’ evrensel değerlerden ziyade kendi politika ve uygulamalarının savunulmasına odaklanmaya başlamıştır.  


#20

SORU:

İnsani diplomasinin başlıca tartışma ve inceleme temaları nelerdir?


CEVAP:

İnsani diplomasinin başlıca tartışma ve inceleme temaları arasında kamuoyu diplomasisinin insani krizlerdeki rolü; büyük ölçekli afetlerde yardım yapan hü­kümetler ve diğer kuruluşlar için yarar/maliyet değerlendirmesi; insani yardımla­rın ne ölçüde dış politika veya kuruluşun tanıtılması saikleriyle harekete geçiril­diği; yardımlar operasyonlarının nasıl hem kurbanların ihtiyaçlarını karşılayacak hem yardım yapan hükûmetlerin prestijini arttıracak biçimde yürütülebileceği ve insani krizlerde kamuoyu diplomasisinin olumsuz etki yapma olasılığı gibi konu­lar yer almaktadır.