EPİSTEMOLOJİ Dersi ŞÜPHECİLİK VE BİLGİNİN OLANAKLILIĞI SORUNU soru cevapları:

Toplam 73 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Hume’cu açıdan bakıldığında, “Yarın güneşin doğacağı” çıkarımını nasıl yapabiliriz?


CEVAP: Hume’cu açıdan bakıldığında, deneyimin bize söylediği; “Güneşin yarın doğacağını bilme” çıkarımını destekleyen deneyim geçmiştte her sabah güneşin ufuk noktasında belirmiş olmasıdır. Güneşin tekrar doğacağını biliyoruz çünkü güneş geçmişte hiç aksatmadan her gün doğmuştur. Bu tümevarımsal çıkarım elbette anlaşılır bir akıl yürütmedir. Ancak sahip olduğumuzu düşündüğümüz “bilginin” temelinin aslında sandığımızdan daha az sağlam olduğunu da ortaya koymaktadır.

#2

SORU: Descartes’in “Düşünceler” başlığı altında sunduğu irdelemelerde hangi konulara değinmiştir?


CEVAP: Descartes, irdelemelerinde aldığı eğitimin ve eleştirmeden benimsediği fikirlerin sonucu olarak, kişisel bilgi dünyasının güvenilirlikten oldukça uzak bir yapıda oluştuğuna ilişkin inancını açık yüreklilikle ifade eder. Ayrıca, inandığı önermeler arasında ne kadar çok yanlışın bulunduğunu görmenin kendisini düşünmeye sevk ettiğini belirtir.

#3

SORU: Şüpheciliğin tersi olan kavramların başında ne gelir?


CEVAP: Şüpheciliğin tersi olan kavramlar içinde en önemlisi dogmatizmdir. ‘Dogma’ deyiminin anlamı “belli bir kişi veya topluluk tarafından benimsenen, tartışmadan ve sorgulamadan kabul edilmesi beklenen inanç ya da inanç kümesi” şeklinde verilebilir.

#4

SORU: Felsefe tarihindeki şüpheci düşünürleri ve argümanları incelemek neden önemlidir?


CEVAP: Felsefe tarihindeki şüpheci düşünürleri veya şüpheci argümanları incelemenin ve ciddiyetle anlamaya çalışmanın daha genel bir anlamda felsefi yararı olacağı düşünülebilir. Söz konusu yarar, bu tür irdelemeleri yapmanın bir insanın zihinsel dünyasında süreç içinde yaratacağı olumlu etkiyle ilgilidir. Yerleşmiş kanılar veya tartışılmadan kabul gören açıklamalar karşısında şüphe duyabilme yetisi olan insanların bu tür işlevlere girmeyenlere göre daha esnek ve açık görüşlü olacakları tahmin edilebilir.

#5

SORU: 20. yüzyıl Amerikan pragmacıları bilim ve sağduyu arasındaki ilişkiyi nasıl açıklar?


CEVAP: W. V. O. Quine gibi 20. yüzyıl Amerikan pragmacılarının (“eylemciler” olarak da anılırlar) vurguladığı önemli bir nokta, bilimin aslında sağduyudan türediği ve ikisi arasında bir uçurumun değil sürekliliğin olduğudur.

#6

SORU: Şüphecilik gibi çok önemli bir felsefi soruna çözüm bulmak isteyenler ne yapabilir?


CEVAP: Bilimsel ve felsefi araştırmaların temelde somut eylemlerden ve doğal ilgilerden kaynaklandığını düşünmek akılcı bir seçenek gibi gelmektedir. Fizik ve felsefe, insanın gelişiminin bir sonucudur ve bu işlevleri gerçekleştiren “zihin” bu dünyaya ait bir şeydir. Şüphecilik gibi çok önemli bir felsefi soruna çözüm bulmak isteyenler için bu yaklaşımın taze bir düşünsel açılım sağlayabileceğini söylemek olanaklıdır.

#7

SORU: Felsefi tartışmaları hemen sağduyu kullanarak sağlamlık testi yapmanın sakıncaları nelerdir?


CEVAP: Felsefi tartışmalar ve argümanlar söz konusu olduğunda, bunların karşısına hemen sağduyuyu çıkararak bir “sağlamlık testi” yapma eğiliminde olmanın sakıncalı yönleri olabilir. Örneğin, şüpheciliği değerlendirirken ve eleştirirken, şüpheci yaklaşımların “sağduyuya aykırı olduğu” düşüncesini dile getirmek her zaman çok yardımcı olmayabilir.

#8

SORU: Felsefi “tavırlar” ile “akımlar” arasındaki farklılıklar nelerdir?


CEVAP: “Şüphecilik” ile “şüpheci tavır” kavramları arasında bir ayrım yapmak yararlı olacaktır. Şüphecilik felsefede bilginin olanaklılığı konusunda sunulan çok kökten ve sıra dışı bir görüş veya akımdır. Ancak şüphecilik görüşünün tezlerini benimsemeyen, kendilerini “şüpheci” olarak tanımlamayacak pek çok felsefeci için bile şüpheci tavır belli bir değer ifade eder. Felsefi “tavırlar” ile sonu - izm ile biten “akımlar” arasında, bu anlamda, önemli bir fark olduğu söylenebilir.

#9

SORU: Descartes’ten sonra gelen, şüpheci eğilimleri en belirgin düşünür kimdir?


CEVAP: Descartes’tan sonra gelen felsefeciler arasında şüpheci eğilimleri en belirgin olanı, İskoç düşünür David Hume’dur (1711-1776).

#10

SORU: Günlük durumlarda karşımıza çıkabilecek hangi şüphecilik türü vardır?


CEVAP: Şüpheciliğin en kökten şekli, gerçekliğin bilinebilmesine ilişkin irdelemeler içerir. Ancak şüphecilik başka biçimlerde de kendini gösterebilir. Günlük durumlarda da karşımıza çıkabilecek bir şüphecilik türü, olgusal düzenlilikler bağlamında sahip olduğumuzu düşündüğümüz bilgiye ilişkindir.

#11

SORU: “Çıkarım” nedir?


CEVAP: Çıkarım, en az bir öncülden hareket edilen ve bir sonuca varılan düşünce zincirine verilen addır.

#12

SORU: “Tümdengelimsel çıkarım"ların özellikleri nelerdir?


CEVAP: Tümdengelimsel çıkarım, veya kısaca ttümdengelim, öncüllerden sonucun %100 kesinlikle çıktığı durumlar için kullanılır. Örnek: “Tüm insanlar ölümlüdür; Sokrates bir insandır; O hâlde, Sokrates ölümlüdür.” Tümdengelimlerde, doğru öncüller bizi kesinlikle doğru olan önermelere taşır.

#13

SORU: “Tümevarımsal çıkarım”’ların özellikleri nelerdir?


CEVAP: Tümevarımsal çıkarım, veya kısaca tümevarım, öncüllerden sonucun kesin bir şekilde çıkmadığı durumlar için kullanılır. Örnek: “Basketbolcuların çoğu uzun boyludur; Melis de bir basketbolcudur; O hâlde, büyük olasılıkla Melis uzun boyludur.” Tümevarımlarda öncüllerin doğru olması, sonucun doğru olmasını garanti etmez. Eğer öncüller doğruysa, bu yalnızca sonuç önermesinin doğru olma olasılığını yükseltir.

#14

SORU: Yaşamda hangi çıkarım türü daha sık ortaya çıkmaktadır?


CEVAP: Biz yaşamda bu iki tür çıkarımı da uyguluyor olsak da, tümevarımsal çıkarımlar gündelik bağlamlarda daha sıkça ortaya çıkmaktadır. Çıkarımlarımızın çoğunda gerekçelerimiz vardığımız sonuçları zorunlu kılmaz, yalnızca daha akılcı hâle getirir. Şu ana kadar gördüğüm tüm kargaların siyah olması, bundan sonra karşıma çıkacak ilk karganın siyah olacağının garantisi değildir.

#15

SORU: Moore’a göre tam şu anda iki elimiz olduğunu nasıl kanıtlayabiliriz?


CEVAP: Moore’a göre, bizim şu anda ellerimizin var olduğuna ilişkin sunabileceğimiz sağduyusal argüman şu şekildedir: ? Birinci Öncül: Bir elimizi havaya kaldırıp sallayarak şu sözleri söylüyoruz: “İşte bir el”; ? İkinci Öncül: Diğer elimizi havaya kaldırıp sallayarak şu sözleri söylüyoruz: “İşte başka bir el”; ? Öyleyse (“Sonuç”): Zaman-mekânsal (yani, “fiziksel”) gerçeklik içinde şu anda iki adet el vardır

#16

SORU: Kesin olarak bilinenler ve nesnelerin var olmasının anlamı hakkında Moore’un görüşü nasıldır?


CEVAP: Moore’un konuyu irdelerken yaptığı ilk şey, kesinlikle bildiğine inandığı bazı önermeleri sıralamaktır. Moore şöyle ifadeler kullanır: Şu anda bir beden vardır ve o beden bana aittir. Bu beden uzunca bir süredir, değişmekle birlikte, varlığını kesintisiz olarak sürdürmektedir. Dahası, bu beden, var olduğu zaman içinde, sürekli olarak bir gezegenin yüzeyinde veya yüzeye yakın noktalarda bulunmuştur. Kendisi dışında başka nesneler de, kendisinden çeşitli uzaklıklarda, var olmuşlardır. Dışarıdaki nesneler arasında, başka insan ve hayvan bedenleri de vardır. Son olarak da, ben yalnızca bir beden değil bir kişi olduğumu biliyorum. Türlü deneyimler yaşamış ve yaşamakta olan akıllı bir varlığım. Ve benim dışımda da bu özelliklerde canlılar olduğunu bildiğimi söyleyebilirim.

#17

SORU: Moore, nesnelerin varlığı kavramını açıklamadaki soru işaretlerini kaldırmak için ne söylemektedir?


CEVAP: Moore’un tartışmasının başında gündeme getirdiği önemli bir konu “nesnelerin varlığı” kavramının açıklanması ile ilgilidir. Bu konudaki soru işaretlerini ortadan kaldırmak için, Moore “nesnelerin varlığı” kavramından “zihnin dışında, zaman-mekân içinde var olmayı” anladığını söyler.

#18

SORU: Şüpheciliğe çözüm bulma çabalarıyla bilinen düşünür kimdir?


CEVAP: Şüpheciliğin sonuçları pek çok düşünüre oldukça rahatsız edici geldiğinden dolayı, felsefe tarihinin önde gelen isimlerinden bazıları bu konuyla derinlemesine ilgilenmiş ve çözüm üretmeye çalışmışlardır. Bu çabalar içinde en bilinenlerden biri, İngiliz düşünür George Edward Moore’un (1873-1958) sağduyusal argümanıdır.

#19

SORU: Sağduyusal tavır ne demektir?


CEVAP: Sağduyusal tavır, genelde, günlük yaşamın durumları karşısında pratik, ayakları yere basan ve işe yarar sonuçlar verebilen kararlar alma ya da yargılarda bulunma eğilimi ile ilintilendirilir.

#20

SORU: Moore’un şüpheciliğe karşı çıkışı nasıl değerlendirilmelidir?


CEVAP: “Düşünsel sorumluluk”, belli bir fikre veya düşünsel yapıya yaklaşırken “bu görüş bana uygun değil” demenin ötesine geçmeyi ve o görüşün neden zayıf ya da kabul edilemez olduğunu açıkça ve gerekçeleriyle sergilemeyi gerektirir. Moore’un şüpheciliğe yanıtı ve karşı çıkışı da bu bağlamda değerlendirilmeli ve anlaşılmalıdır.

#21

SORU: Fiziksel olanaksızlık ile mantıksal olanaksızlık arasındaki fark nedir?


CEVAP: Bir olgunun veya durumun fiziksel olarak olanaksız olması, o olgunun bizim içinde yaşadığımız ve anladığımız fiziksel dünyanın görünen yapısıyla çelişmesi anlamına gelir. Örneğin, bir insanın pencereden atladığında düşmeyip uçmaya başlaması fiziksel açıdan olanaksızdır. Ancak, pencereden atlayıp uçmak gibi fiziksel anlamda olanaksız olan durumların gerçekleştiğini ben kafamda canlandırabilirim. “Mantıksal olanaksızlık” kavramı ise, içinde yaşadığımız evrenin mantıksal yapısıyla çatışan durumlar için kullanılır. Bizim evrenimizde bir üçgenin dört kenarlı olması olanaksızdır. Bu olanaksızlık, fiziksel bir olanaksızlıktan çok daha büyük bir olanaksızlık türüdür çünkü, fiziksel olanaksızlıklardan farklı olarak, mantıksal açıdan olanaksız bir durumu kafamızda bile canlandıramayız.

#22

SORU: “Gerçeğe yakın rüya” ile gerçeği ayrıştırma üzerine yapılan tartışmalar epistomolojik açıdan neden önemlidir?


CEVAP: Uykuda rüya görürken algıladıklarımızın “gerçek” olduğundan o an emin olmamıza karşın, rüyada “algıladıklarımız” aslında var olmayan durumlardır. Yani, rüya bağlamında gerçek olduğunu sandığım bir “algı”, aslında gerçekliği olmayan bir zihinsel durumdur. Ve benim “gerçek olmayan bir şeyleri deneyimlemekte olduğumu” rüya içinde bilmem genelde olanaksız bir durumdur.

#23

SORU: Moore öncüllerde ifade edilen savları bildiğini gerçekten söyleyebilir mi?


CEVAP: Şüphecinin bakış açısından ele alındığında, bu bağlamda felsefi sorun yaratan ve çözüm getirmeye çalışılan konu, baştan itibaren, zaten nesnelerin varlıklarının bilinmesidir. O yüzden, Moore’un “gösterilmeye çalışılan noktayı” baştan varsaydığı, kısacası döngüsel bir açıklama yaptığı söylenebilir. Döngüsel açıklamalar veya akıl yürütmeler de, doğal olarak, felsefi açıdan çok değerli olmayan argümanlardır.

#24

SORU: Felsefe ve bilim arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP: Felsefe ve bilimin genelde sağduyuyla, somutlukla veya pratiklikle tam örtüşmeyen alanlar olduğuna dair yaygın bir kanı olmasıdır. Bu konuya “kuram” ve “kuramsal” kavramlarını tartışırken de biraz değinmiştik. Dünyayı anlama çabalarımıza ve dünyaya yönelik yargılarımıza genelde sağduyu egemendir. Buna karşın, fizikçilerin sözünü ettiği fottonlar veya algılanan dünyaya yönelik felsefi şüpheler sağduyuya çok yakın şeyler değillerdir.

#25

SORU: Descartes’in “iyi bir düşünür” olmasının en temel özelliklerinden biri nedir?


CEVAP: Descartes’ın şüpheci akıl yürütmeleri belli bir amaca yönelik olarak yapıyor olması ve aslında kendisi bir şüpheci olmamasına karşın, şüpheci argümanları ciddi, nesnel ve tarafsız bir şekilde başarıyla sergiliyor olması, onu iyi bir düşünür yapmaktadır.

#26

SORU: Descartes’in Tanrı inancı hakkındaki düşünceleri nelerdir?


CEVAP: Descartes’in yaptığı, Tanrı düşüncesini hemen devreye sokarak “En azından Tanrı’nın var olduğunu biliyorum, o hâlde en sağlam epistemolojik dayanağım bellidir” gibi bir yargıyla felsefi sorgulamayı sonlandırmak yerine; kesinlikle şüpheye yer bırakmayacak bir şey bulana dek en güçlü inançlarını ve sahip olduğunu düşündüğü bilgileri askıya almaktır. Descartes’a göre biz Tanrı’nın var olduğunu akıl yoluyla gösterebiliriz. Ancak bu, “kestirme” ve “dogmatik” bir hamleyle yapılamaz. Tanrı’nın var olduğunun gösterilmesi akılcı düşüncenin ilerleyen aşamalarında ortaya çıkacaktır.

#27

SORU: Şüphenin felsefe açısından önemi nedir?


CEVAP: Bilginin gerçekten var olduğuna, bilgiye ulaşabiliyor olduğumuza veya bilginin gerçekleştiğinin farkına varabileceğimize yönelik şüpheler felsefe tarihinde ilk başlardan bu yana kayda değer bir yer tutmuştur.

#28

SORU: René Descartes hangi özelliğiyle ön plana çıkmaktadır?


CEVAP: Şüpheci düşüncenin adım adım nasıl ilerleyebileceğini en iyi gösteren felsefecinin ise René Descartes olduğu genel olarak kabul edilir.

#29

SORU: Zihinsel merakın felsefe ile ilişkisi nasıldır?


CEVAP: Logos’un için- de yer alan ve karmaşık bir varlık olan insanın yalnızca zihinsel merak nedeniyle belli akıl yürütmeler yapması ve düşüncelerinin onu götüreceği noktaya gitmeyi denemesi de felsefenin olağan işlevlerinden biridir.

#30

SORU: Radikal anlamda şüphecilerin gerçekliği kavrama hakkındaki görüşleri neleri içerir?


CEVAP: Bir şüpheci, pratik yaşamda sergilediği davranışların ve seçimlerin bir şeyleri “bilmekten” kaynaklanmadığını iddia edebilir ve bu tavır, dışarıdan garip görünse de, tamamen tutarsız olmak zorunda değildir. Radikal anlamda şüpheci olan kişiler genel olarak bizim gerçekliği sınırlı bilgisel yollarla kavrayabileceğimize ilişkin şüphe duyarlar.

#31

SORU: Descartes, matematiksel ve bilimsel bilgiyi “varsayarak” mı kesin bilgi olarak kabul eder?


CEVAP: Hayır. Descartes, matematiksel, bilimsel ve algısal bilginin genel güvenilirliğinin “sorgulamanın sonunda” ortaya çıkmasını istemektedir. Kısaca, sağduyuya çok uygun görünse bile, hiçbir dogmatik varsayımda bulunmadan epistemolojik anlamda yoluna devam etmektedir.

#32

SORU: Şüphecilik her zaman yöntemsel olmak zorunda mıdır?


CEVAP: Hayır. Elbette şüphecilik her zaman yöntemsel olmak zorunda değildir. Felsefe tarihinde, Descartes’tan farklı olarak, şüpheciliği samimiyetle ve sonuna kadar savunan düşünürler çıkmıştır. Bu düşünürlerin bazıları Sokrates gibi tek bilebileceğimizin “bilgi sahibi olmadığımız” olduğunu savlarken, bazı felsefeciler ise, bu kadarını bile bilemeyeceğimizi öne sürmüşlerdir.

#33

SORU: Algının sonucunda oluşan bilgilerin inanç sistemimize temel oluşturma anlamında kesin ve mutlak anlamda güvenilir olduğu söylenebilir mi?


CEVAP: Bu soruya olumlu yanıt verilmesi zordur. Algılarımız bizi, içsel veya dışsal şartlar uygun olmadığı zamanlarda, ciddi oranlarda yanıltabilirler. Uykudan yeni uyandığımızda veya ağır bir ilacın etkisindeyken algıladıklarımız büyük oranda yanlış olabilir. Benzer şekilde, karanlık basmak üzereyken bir nesneye baktığımızda aslında lacivert olan bir nesneyi siyah algılayabiliriz. Ayrıca, etkisinden kaçınamayacağımız yanılsamaların varlığı (örneğin, suya batan düz bir çubuğu eğik görmek), oldukça önemli bir epistemolojik güvenilirlik sorunu yaratır.

#34

SORU: Algıların gerçekliği rüyanın içinde test edilebilir mi?


CEVAP: Hayır. Algıların gerçekliğini rüyaların içinde test etmemiz olanaklı değildir.

#35

SORU: Dünya bilgileri hakkında ne söylenebilir?


CEVAP: Dünya bilgimizin çoğu, gerekçelendirilmiş ancak kesinlikten uzak bilişsel unsurlardan oluşur.

#36

SORU: Descartes, güvenilirlikten uzak olarak gördüğü kişisel bilgi dünyasına karşı nasıl bir önlem geliştirmiştir?


CEVAP: Descartes’in bu durum karşısında bulduğu çözüm, daha önceden mutlak doğru veya güvenilir bilgi olarak aldığı şeyleri doğru olarak kabul etmeden ve sistematik bir tarzda ilerleyerek, sağlam epistemolojik temellere ulaşmak ve inanç/bilgi sistemini bu sağlam temeller üzerinde yapılandırmaktır.

#37

SORU: Orta Çağ’da düşünce özgürlüğü hakkında neler söylenebilir?


CEVAP: Orta Çağ’da, nesnel ve bağımsız bir tarzda araştırma yürütmek son derece zordu. Dinsel inançlarla çatışan araştırma sonuçları fazlaca sorgulanmadan devre dışı bırakılıyordu.

#38

SORU: Bir zihinsel etkinliğin pratik sonuçlarının görülmemesi değersiz bir eylem olduğu anlamına gelir mi?


CEVAP: Hayır. Bir işlevin “zihinsel etkinlik” gibi bir amaçla yapılması veya pratik sonuçlarının ne olduğunun açıkça görülmemesi onun mutlaka değersiz olduğunu göstermez. Gerçekleştirdiğimiz bazı işlevler, elle tutulur yararlı sonuçlar getirmese bile insanlar için değerli olabilir.

#39

SORU: Kilise örgütlenmesinin düşünce üzerine kısıtlamaları kaldırdığı dönem hangisidir?


CEVAP: Descartes’ı da kapsayan tarihsel dönem, Orta Çağ’dan çıkışı ve kilise örgütlenmesinin düşünce üzerine koyduğu kısıtlamaların çözülmeye başlamasını temsil eden Modern Dönem’dir

#40

SORU: Descartes’in “kötü niyetli ve üstün güçleri olan varlık” senaryosu neleri içerir?


CEVAP: Diyelim ki, algılarımızın ötesinde çok güçlü ve kötü niyetli bir varlık bizim bilişsel yetilerimize sürekli olarak müdahale ediyor. Ve bu varlığın üzerimizde oynadığı oyunlardan bir tanesi, gerçekleştirdiğimiz matematiksel işlemlerde bile bizi yanıltarak yanlış sonuçlara varmamıza neden olmak. Örneğin, “2+3” işleminin doğru sonucu “7” olmasına karşın, biz, bu güçlü varlığın etkisi altında, sonucun yanlış bir şekilde “5” olduğuna inanıyoruz. Eğer böyle bir senaryonun olasılık düzeyinde de olsa ciddiye alınabileceğine inanıyorsak -ki senaryoyu olasılık düzeyinde göz önüne almayı reddetmek çok kabul edilebilir veya akılcı bir yaklaşım olmayacaktır o zaman matematik veya geometri alanlarında edindiğimize inandığımız bilginin bile epistemolojik garanti içermediğini kabul etmemiz gerekir.

#41

SORU: Moore’a göre “varlık” kavramı nerelerde kullanılır?


CEVAP: Moore’a göre, biz “varlık” kavramını zihinden ve özneden bağımsız şeyler için kullanırız.

#42

SORU: Modern dönem düşünürlerinin özellikleri nelerdir?


CEVAP: Modern Dönem düşünürlerinin çoğu, kendileri oldukça dindar kişiler olmakla birlikte, insan aklının kavrama ve keşfetme yeteneğine büyük bir güven duyuyorlardı. Özellikle de, Tanrı’nın yarattığına inandıkları bu karmaşık evrenin yapısını dinsel kabullerden ziyade matematiğin ve fiziksel bilimin önderliğinde anlayabilecekleri kanısını taşıyorlardı.

#43

SORU: Descartes’in bilgi kaynakları üzerine düşüncelerinin temelinde ne bulunur?


CEVAP: Descartes’a göre bilgi kaynaklarımızın tümüne şüpheyle yaklaşmak olanaklıdır.

#44

SORU: “Gerçeğe yakın rüya” gerçekten nasıl ayrılabilir?


CEVAP: “Gerçeğe yakın rüya” türünden deneyimler yaşarken o deneyimin içinden baktığımızda yaşananların rüya mı yoksa gerçek mi olduğunu saptayacak bir ölçütümüz yoktur.

#45

SORU: Neler kesin bilgi kapsamına girer?


CEVAP: “Kesin bilgi” için iyi bir aday aritmetik ve geometrik bilgidir. “2+3=5” eşitliğinin (veya önermesinin) doğruluğu ile gözlemsel bir önermenin doğruluğu oldukça farklıdır. Gözemlenebilir olgular rüyalarımızda çeşitli biçimlere ve bileşimlere girebilir. Rüyalarda insanlar uçar, gökyüzü yeşildir, evimize yeni odalar eklenmiş gibidir. Yani rüyalar, fiziksel gerçekliği aynen yansıtmak zorunda değildir. Oysa “2+3” rüyalarımızda bile “9” veya “144” etmez. Rüyalarımızda bile bir karenin üç veya beş kenarı olamaz.

#46

SORU: Descartes Modern dönemde insan aklına, matematiğe ve bilimin bulgularına yönelik olarak büyük bir güven duyan düşünürlerin başında geliyorsa, onun adının epistemolojik bağlamlarda şüphe kavramı ile birlikte geçmesi biraz garip bir durum değil midir?


CEVAP: Descartes’ta gördüğümüz şüpheci akıl yürütmelerinin onun felsefi yönteminin bir parçası olduğudur. Descartes’ın şüphesi yöntemsel şüphe olarak bilinir.

#47

SORU: Descartes’in epistemolojik girişimleri hakkında neler söylenebilir?


CEVAP: Descartes’ın epistemolojik girişimlerini basit bir entelektüel veya zihinsel alıştırma olarak göremeyiz. Modern Çağ’ın başlangıç noktasında duran Descartes’ın son derece kökten olan yönteminin arkasında yatan asıl neden, bilgilenme serüveni konusunda taze bir başlangıç yapıp, Orta Çağ’ın insanları düşünsel olarak yavaşlatan ve dogmatikleştiren yüklerinin akıl üzerindeki etkilerini ortadan kaldırma arzusudur.

#48

SORU: Bir çıkarımın bir fikri veya tezi başarıyla savunabilmesi için hangi kriterlere sahip olması gerekir?


CEVAP: Argümanda, çıkarımsal biçime uygun olarak, bazı “öncüller” ve bir “sonuçtan” oluşan bir iddia sunulmuştur. Eğer bu çıkarım bir fikri veya tezi başarıyla savunacaksa; öncüller iyi bilinen önermeler olmalı, sonuç önermesi öncülleri bilgisel olarak aynen tekrarlamamalı ve öncüller sonucu yeterince güçlü bir düzeyde desteklemelidir.

#49

SORU: Descartes’e göre algı yoluyla elde edilen bilgiler kesin midir?


CEVAP: Hayır. Algı yoluyla edindiğimizi düşündüğümüz bilgi parçalarının mutlaka güvenilir olmayabileceğidir. Bilgisel kesinliği başka bir yerde aramamız gerekmektedir.

#50

SORU: Şüpheci yönleri olan kişilerin inanç sistemleri neden daha dayanıklı olabilmektedir?


CEVAP: Şüpheci yönleri olan kişilerin, kendilerini karşı görüşlere ve akıl yürütmelere çekinmeden açmalarından ve radikal sorgulama alışkanlığı edinmelerinden dolayı, inanç sistemlerinin darbelere daha dayanıklı ve daha iyi gerekçelendirilmiş bir konuma geleceği de açıktır.

#51

SORU:

Eski Yunan'ın büyük felsefecileri Platon ve Aristoteles’in tözsellik üzerine ürettiği fikirler, varlık ve bilgi konularında hangi kritik bir noktaya işaret ederler?


CEVAP:

Bilinebilecek gerçeklik -yani, bilginin asıl nesnesi olan varlık alanı- algılayabildiğimiz tikellerden farklı bir yapıya sahip olabilir.


#52

SORU:

Platon ve Aristoteles görünen dünyanın temelinde yatan tözsel varlıkların bilgisine ulaşabileceğimize dair düşünceleri nasıl şekillenmiştir.


CEVAP:

Platon ve Aristoteles görünen dünyanın temelinde yatan tözsel varlıkların bilgisine ulaşabileceğimizden şüphe duymamışlardır.


#53

SORU:

“Bilgi sahibi olmadığını bilme” dışında bir bilgi iddiasında bulunmayan filozofun felsefesinin şüpheciliğin ana fikrini içinde barındırdığı düşünülür. sözü geçen filozof kimdir?


CEVAP:

“Bilgi sahibi olmadığını bilme” dışında bir bilgi iddiasında bulunmayan Sokrates’in felsefesinin şüpheciliğin ana fikrini içinde barındırdığı düşünülür.


#54

SORU:

Bir işlevin “zihinsel etkinlik” gibi bir amaçla yapılması veya pratik sonuçlarının ne olduğunun açıkça görülmemesi onun değeri ile ilgili bize ne söyler?


CEVAP:

Bir işlevin “zihinsel etkinlik” gibi bir amaçla yapılması veya pratik sonuçlarının ne olduğunun açıkça görülmemesi onun mutlaka değersiz olduğunu göstermez.


#55

SORU:

Descartes’ın sunduğu şüpheci fikirler, onun içinde bulunduğu tarihsel ve toplumsal koşullar içinde anlaşılmalıdır. Bu bağlamda Descartes’ın içinde bulunduğu dönemin ana hatlarını kısaca tanımlayınız. 


CEVAP:

Descartes’ı da kapsayan tarihsel dönem, Orta Çağ’dan çıkışı ve kilise örgütlenmesinin düşünce üzerine koyduğu kısıtlamaların çözülmeye başlamasını temsil eden Modern Dönem’dir.


#56

SORU:

Modern Çağ'ın başlangıç noktasında duran Descartes’ın son derece kökten olan yönteminin arkasında yatan asıl neden nedir?


CEVAP:

Modern Çağ'ın başlangıç noktasında duran Descartes’ın son derece kökten olan yönteminin arkasında yatan asıl neden, bilgilenme serüveni konusunda taze bir başlangıç yapıp, Orta Çağ’ın insanları düşünsel olarak yavaşlatan ve dogmatikleştiren yüklerinin akıl üzerindeki etkilerini ortadan kaldırma arzusudur.


#57

SORU:

Hangi filozofa göre bilgi kaynaklarımızın tümüne şüpheyle yaklaşmak olanaklıdır?


CEVAP:

Descartes’a göre bilgi kaynaklarımızın tümüne şüpheyle yaklaşmak olanaklıdır.


#58

SORU:

Descartes’a göre, algının hangi özelliği bilgisel kesinliği başka bir yerde aramayı gerektirir?


CEVAP:

Descartes’a göre, algı yanılabilir olduğundan bilgisel kesinliği başka bir yerde aramak gerekir.


#59

SORU:

Descartes’a göre, bilgisel kesinlik için iyi bir aday nedir?


CEVAP:

Descartes’a göre, bilgisel kesinlik için aritmetik ve geometrik bilgi iyi bir adaydır. O hâlde, güvenilirliği algısal bilgiden çok daha fazla olan matematiksel bilginin, bilgimize temel teşkil edecek kesinliğe sahip olduğu savlanabilir. 


#60

SORU:

Descartes’ın “kötü niyetli ve üstün güçleri olan varlık” örneği, bize neyi sunmaktadır?


CEVAP:

Descartes’ın “kötü niyetli ve üstün güçleri olan varlık” örneği, bilgiye dair şüphelerin ne düzeye ulaşabileceğini gösterir.


#61

SORU:

Descartes’ta gördüğümüz şüpheci akıl yürütmelerinin onun felsefi yönteminin bir parçası olduğudur. Descartes’ın şüphesi ne olarak bilinir?


CEVAP:

Descartes’ın şüphesi yöntemsel şüphe olarak bilinir.


#62

SORU:

Descartes’ın şüpheci akıl yürütmeleri belli bir amaca yönelik olarak yapıyor olması ve aslında kendisi bir şüpheci olmamasına karşın, şüpheci argümanları hangi yönde kullanması onu ayırt edici "iyi bir düşünür" kılmıştır?

ciddi, nesnel ve tarafsız bir şekilde başarıyla sergiliyor olmasıdır.


CEVAP:

Descartes’ın şüpheci akıl yürütmeleri belli bir amaca yönelik olarak yapıyor olması ve aslında kendisi bir şüpheci olmamasına karşın, şüpheci argümanları ciddi, nesnel ve tarafsız bir şekilde başarıyla sergiliyor olmasıdır.


#63

SORU:

Descartes algısal, matematiksel ve bilimsel bilgi sorgulamasına nasıl başlamaktadır?


CEVAP:

Descartes sorgulamasına algısal, matematiksel ve bilimsel bilgi tiplerinin güvenilirliğini varsayarak değil, onlara kritik bir test uygulayarak başlamaktadır.


#64

SORU:

Descartes, matematiksel, bilimsel ve algısal bilginin genel güvenilirliğinin neyin sonucunda ortaya çıkmasını istemektedir?


CEVAP:

Descartes, matematiksel, bilimsel ve algısal bilginin genel güvenilirliğinin “sorgulamanın sonunda” ortaya çıkmasını istemektedir.


#65

SORU:

Descartes’tan sonra gelen felsefeciler arasında şüpheci eğilimleri en belirgin olan düşünür kimdir?


CEVAP:

Descartes’tan sonra gelen felsefeciler arasında şüpheci eğilimleri en belirgin olanı, iskoç düşünür David Hume’dur


#66

SORU:

Şüpheciliğin en kökten şekli neyi irdelemektedir?


CEVAP:

Şüpheciliğin en kökten şekli, gerçekliğin bilinebilmesine ilişkin irdelemeler içerir.


#67

SORU:

Çıkarım nedir?


CEVAP:

Çıkarım, en az bir öncülden hareket edilen ve bir sonuca varılan düşünce zincirine verilen addır.


#68

SORU:

Öncüllerden sonucun %100 kesinlikle çıktığı durumlar için kullanılan çıkarıma ne ad verilir?


CEVAP:

Tümdengelimsel çıkarım, veya kısaca tümdengelim, öncüllerden sonucun %100 kesinlikle çıktığı durumlar için kullanılır.


#69

SORU:

“Fiziksel olanaksızlık” ile “mantıksal olanaksızlık” kavramlarının temel farkları nelerdir?


CEVAP:

Bir olgunun veya durumun fiziksel olarak olanaksız olması, o olgunun bizim içinde yaşadığımız ve anladığımız fiziksel dünyanın görünen yapısıyla çelişmesi anlamına gelir. Örneğin, bir insanın pencereden atladığında düşmeyip uçmaya başlaması fiziksel açıdan olanaksızdır. Ancak, pencereden atlayıp uçmak gibi fiziksel anlamda olanaksız olan durumların gerçekleştiğini ben kafamda canlandırabilirim. “Mantıksal olanaksızlık” kavramı ise, içinde yaşadığımız evrenin mantıksal yapısıyla çatışan durumlar için kullanılır. Bizim evrenimizde bir üçgenin dört kenarlı olması olanaksızdır. Bu olanaksızlık, fiziksel bir olanaksızlıktan çok daha büyük bir olanaksızlık türüdür çünkü, fiziksel olanaksızlıklardan farklı olarak, mantıksal açıdan olanaksız bir durumu kafamızda bile canlandıramayız.


#70

SORU:

İngiliz felsefesinin önemli düşünürlerinden olan, özellikle şüpheci düşüncelere karşı aldığı sağduyusal tavırla tanınan filozof kimdir?


CEVAP:

İngiliz felsefesinin önemli düşünürlerinden olan G.E. Moore özellikle şüpheci düşüncelere karşı aldığı sağduyusal tavırla tanınır.


#71

SORU:

Moore’a göre, nesnelerin “var olmaları” onların zihnin dışında hangi alanlar içinde var olmaları anlamına gelir?


CEVAP:

Moore’a göre, nesnelerin “var olmaları” onların zihnin dışında, zaman ve mekân içinde var olmaları anlamına gelir.


#72

SORU:

“Şüpheci-lik” ile “şüpheci tavır” kavramları arasındaki farkı açıklayınız.


CEVAP:

Şüphecilik felsefede bilginin olanaklılığı konusunda sunulan çok kökten ve sıra dışı bir görüş veya akımdır. Ancak şüphecilik görüşünün tezlerini benimsemeyen, kendilerini “şüpheci” olarak tanımlamayacak pek çok felsefeci için bile şüpheci tavır belli bir değer ifade eder. Felsefi “tavırlar” ile sonu -izm ile biten “akımlar” arasında, bu anlamda, önemli bir fark olduğu söylenebilir.


#73

SORU:

“Şüpheci tavır” olarak betimlediğimiz tavrın veya yaklaşımın içeriği ve bu tavrı felsefi anlamda özel kılan şey nedir?


CEVAP:

Bunun yanıtını, şüpheciliğin tersi olan kavramların içeriğinde ve o kavramların barındırdığı sakıncalarda aramak gerekir. şüpheciliğin tersi olan kavramlar içinde en önemlisi dogmatizmdir. ‘Dogma’ deyiminin anlamı “belli bir kişi veya topluluk tarafından benimsenen, tartışmadan ve sorgulamadan kabul edilmesi beklenen inanç ya da inanç kümesi” şeklinde verilebilir.