FOTOĞRAF KÜLTÜRÜ Dersi DEĞİŞEN TEKNOLOJİ DEĞİŞEN FOTOĞRAF soru cevapları:

Toplam 45 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: ”Fotoğrafın Sonu” olarak adlandırılan süreç hangi görüşe dayanır?


CEVAP: Sayısal teknolojilerin oluşturduğu ortam içinde, fotoğrafla ilgili olarak tartışma, optik yoluyla yüzey üzerine kaydederken gerçekle ilgilidir. Fotoğrafın resmetme tekniğinin, kendine özgü olarak, fiziksel gerçekleri kaydederek saklaması ve çoğaltarak yayması önemli bir olgu olmuştur. Farklı tartışmalar ve karşı çıkışlara rağmen, fotoğrafın gerçek dünya ile olan karşılıklı ilişkisi önemli bir olgu olmuştur. Fotoğrafın ışık yoluyla oluşturduğu görüntünün; ışık, film yüzeyi, fotoğraf kartı gibi teknik süreçler içinden geçerek oluşturduğu görüntünün önemini vurgulayanlar vardır. Yani, ışık yoluyla film yüzeyi üzerindeki iz önemlidir. Kuşkusuz bu anlamda fotoğrafın; teknolojik, kültürel ve ideolojik süreçlerinin karmaşık olduğu da bilinmektedir. Bütün bu yapının, sayısal teknoloji tarafından yıkıldığı yönündeki görüşler ise ağırlık kazanmıştır. Geleneksel fotoğrafı yapmak zordur ve zaman alır. İstenilen sonuç her durumda elde edilemez. Olanaklar, fotoğraf makinesi ve karanlık oda içindedir. Bu nedenle geleneksel fotoğraf; eskidir, yeniliğe açık değildir ve sınırlıdır. Aynı şeyleri sayısal teknoloji yeni olanaklarla, daha kolay ve açık bir sistem içinde sunmaktadır. Bu görüşe göre, fotoğrafın sonuna gelinmiştir. Optik yoluyla görüntü üretmek istiyorsanız, yer almanız gereken durum, fotoğraf sonrası durumdur.

#2

SORU: Walter Benjamine’in (1892-1940) çalışmaları ışığında XIX. yüzyılın sonu ve XXI. yüzyıl karşılaştırıldığında fotoğraf alanında hangi olgular öne çıkar?


CEVAP: Mekanik fotoğraf makinesi teknolojisi, elektronik bilgisayara dönüşmüştür. Fotoğrafik film görüntüsünün yerini sayısal görüntü almıştır. Sanayi Devrimi üretim sürecinin mekanik şekli, elektronik hatta bilgisayar yoluyla üretime dönüşmüştür. Toplumsal yaşamdaki modern olgusunun yerini postmodern alırken, sanatın ortamında da postmodernizm, modernizmin yerine geçmiştir. Toplumu şekillendiren düşünce sistemlerinin tek başına egemenliğinin dönemi de bitmiştir. Bir anlamda, ideolojiler yerine ideolojilerin sonu tartışılmaya başlanmıştır.

#3

SORU: Rönesans döneminde, bilim ve sanat denildiğinde ilk akla gelen sanatçı kimdir?


CEVAP: Rönesans döneminde, bilim ve sanat denildiğinde akla ilk gelen sanatçı Leonardo da Vinci (1452-1519) olur. Leonardo, yağlı boya resmin, bilim ve bilimsel gelişmelerin bir göstergesi olduğuna inanmıştır. Resim çalışmaları için doğada birçok çalışma yapmıştır. Botanik gözlemler yapmış, su ve bulut hareketlerini incelemiştir. Bu şekilde, ulaştığı bilgileri doğaya konu olan resimlerinde kullanmıştır. Birçok buluşun çizimini yapmıştır. Perspektif ve insan anatomisi ile ilgili çizimleri bugün bile hâlâ şaşırtıcıdır. O, bir anlamda insan ve doğayı dönemin evrensel bilgileri yoluyla tanımaya çalışmıştır. Leonardo’nun notlarına bakıldığında, bir sanatçının bilim ışığındaki çok yönlülüğü görülür. Sanatçı olarak döneminin bilgilerinden evrensel bir yaklaşımla yararlanması, çok önemlidir. Bunun karşıtı olarak, günümüzün küçük parçalara bölünmüş bilim alanı düşünüldüğünde, Leonardo’nun sanat ve bilim ilişkisi daha da önem kazanmaktadır.

#4

SORU: Sanatçıların eserlerini üretirken kullandığı en tipik mekanik aygıt nedir?


CEVAP: Sanatçılar tarihin her döneminde eserlerini üretirken, mekanik yardım arayışları içinde olmuşlardır. Bu anlamda, tarihte bilinen tipik aygıt karanlık kutu (Camera Obscura) olmuştur. Karanlık kutunun başlattığı yaklaşım, fotoğraf makinesinin bulunuşuyla devam etmiştir.

#5

SORU: Sayısal görüntünün aslı var mıdır?


CEVAP: Sayısal bir görüntünün aslı diye bir aşamadan söz edilemez. İlk çekilen ya da üretilen görüntü ile kopyaları arasında bir sıralama (1. kopya, 2. kopya, 55. kopya gibi) yapılamaz. Bu arada, bilgisayar sistemi içinde dosya olarak ortaya çıkan görüntünün; sıkıştırma, depolama, iletilme süreçlerinde bilgi kaybının da gerçekleştiği bilinmektedir. Film ve sayısal görüntüyü karşılaştırırken, üzerinde durulması gereken bir diğer önemli nokta da şu olmuştur: Filmi ve sayısal görüntüyü oluşturan yapı, film yüzeyindeki görüntü sürekliliği olan ve sınırları kesin olarak belirlenmemiş, gren taneciklerinden oluşur. Görüntünün yapısını oluşturan öğeler arasında bir geçiş söz konusudur. Sayısalda ise bu tam ve kesindir. Piksellerin yeri ve sınırları kesin olarak bellidir. Bu durumda, büyütülen bir negatif görüntü, sayısal görüntüye göre daha fazla bilgiyi açığa çıkarır.

#6

SORU: Optik bakış insan yaşamına nasıl girmiştir?


CEVAP: Optik bakış, insan yaşamına fotoğrafla birlikte girmiştir. Hareketli görüntü yani film ve ardından da video, optik bakışı geliştirmiş ve yaygınlaştırmıştır.

#7

SORU: Görselde verilen çok ortamlı eser hangi sanatçıya aittir?


CEVAP: Kutsal Emanet Sandığı adlı eser, CHRISTIAN BOLTANSKI adlı sanatçıya aittir. Kutsal Emanet Sandığı. 1990 yılına ait eser, Siyah-beyaz fotoğraflar, 400 tane bisküvi kutusu, 16 metal destekli masa lambası ve fotoğraf temel alınarak gerçekleştirilmiş çok ortamlı bir eserdir.

#8

SORU: Sayısal görüntü nedir?


CEVAP: Sayısal görüntü denildiğinde bilgisayar yoluyla oluşturulmuş fotoğrafik görüntü anlaşılmamalıdır. Başka bir deyişle bilgisayar desteği ile üretilmiş görüntü her zaman sayısal görüntü demek değildir. Analog görüntüler, bir süreklilikte işler, karşılıklı fiziksel bir uyum içerisindedir. Sayısal görüntüler, 0-1, Evet-Hayır gibi rakamsal kodlardan oluşur. Sayısal görüntünün en küçük birimi piksel olarak adlandırılan kodlardır. Analog bir fotoğraf görüntüsünün en küçük birimi gümüş bromürden oluşan gren tanecikleridir. Kodlanan bitlerle sayısal bir görüntü kolaylıkla kaydedilerek saklanabilir. Bu görüntü üzerinde bir yönlendirme yapılmak istendiğinde, bu kodlamaya tek tek müdahale edilebilir. Bu şekilde, sayısal teknolojiyle birlikte yeniden çoğaltma olgusu bir boyut kazanmıştır. Sayısal görüntülerde, kopya ile aslı arasında hiçbir fark yoktur. Sayısal bir görüntünün kopyasını aslından ayırmak imkânsızdır. Sayısal görüntünün değeri, bulunduğu ortamla ilgilidir. Biriciklik, tek olma gibi düşünceler sayısal teknolojiyle birlikte unutulmuştur. Eğer bir değerden söz etmek gerekirse, sayısal görüntünün değeri yer aldığı sanal ortamlar ve iletildiği bilgiyle ilişkilidir.

#9

SORU: Fotoğraf sonrası dönem nasıldır?


CEVAP: Sayısal teknolojiyle birlikte, ortaya çıkan “Fotoğraf Sonrası” dönemde, yeni sayısal görüntüler üretilmektedir. Bu durum, mekanik fotoğrafın çoğaltılmasının yarattığı sonucu ortaya çıkarır. Sayısal teknolojilerin oluşturduğu ortam içinde, fotoğrafın sonu tartışılmaktadır. Geleneksel fotoğrafı yapmak zordur ve zaman alır. Bu anlamda eskidir, yeniliğe açık değildir. Sayısal teknolojiler ise daha kolay ve açık sistemler sunar. İşte bu görüşler, geleneksel fotoğrafın sonunun geldiğini söylemektedir. Fotoğrafın belge olma özelliği, neyi temsil ettiği konusuyla ilgili olarak öne çıkar. Fotoğrafik belgenin, nesnel gerçekliği de baştan beri tartışılmıştır. Sayısal görüntüler fotoğrafın belge niteliğinin anlamını değiştirmiştir.

#10

SORU: Yirminci yüzyılda elektronik görüntü ve bilgisayar teknolojisi arasındaki etkileşim nasıldır?


CEVAP: Yirminci yüzyılda yaşanan önemli değişimlerden biri de elektronik görüntü (video) ve bilgisayar teknolojisi arasındaki etkileşimle yeni bir görsel yapı ortaya çıkmasıdır. Nesneler ve konular, modelleri ve üç boyutlu şekilleriyle düzenlenmeye başlanmıştır. Belli bir nesne ya da konu bilgisayar programları yoluyla, fiziksel ölçülerine uygun olarak kodlanarak, ışığın yüzey üzerinde oluşturduğu etkiyi de yaratarak üç boyutlu olarak inşa edilebilmektedir. Bu görsel yapı, kod ya da harflerden oluşmaktadır. Bütün bunlar, yüzeyin kendisinin de ışıktan oluştuğu bir ekran üzerinde gerçekleşmektedir. Görsel yapıyı oluşturan parçalar ve farklı bakış açıları bir elektronik yüzey üzerinde ve bir veri tabanı aracılığıyla gerçekleştirilir. Bu süreç içinde fotoğraf tek başına bir yapı değildir. Fotoğraf artık hareketli görüntü ve ses ile birlikte kullanılan bir ortam haline gelmiştir.

#11

SORU: Fotoğrafın kapsadığı alanlar nelerdir?


CEVAP: Fotoğrafın kapsadığı alan, sanatçılar için sadece bir makine ve bu makine yoluyla mekanik bir çoğaltma teknolojisi değildir. Optik, ışık, renk, görüntünün niteliği, nasıl gördüğümüz gibi bilimsel çalışmalar fotoğrafın alanı içinde gerçekleştirilmiştir. Başka bir deyişle fotoğraf bu bilimsel çalışmalara ortam hazırlamıştır. Bilgisayar ortamında görüntü üretmek ve işlemek bu sürecin sonucu olarak ulaşılan önemli bir noktadır. Bilimsel buluşlar ve fotoğraf makinesinin görüntüsü yeni bir görsel anlayışa neden olmuştur. Bu anlamda, İzlenimcilik akımını anmak gerekir. XIX. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan izlenimci resim akımının üyeleri, dönemin bilimsel bulgularıyla doğrudan ilgilenmişlerdir. Bu akımın ilk temsilcilerinden biri olan ressam Claude Monet (1840-1926) çalışmalarında ışık ve su oyunlarına ayrı bir vurgu yapar. Monet, karşımızda gördüğümüz bir konunun görüntüsünün, ışık yoluyla nasıl değiştiğini araştırmıştır. Rouen Katedrali’nin her bir farklı ışık ve renk içeren yirmi farklı resmini yapmıştır. Bu şekilde Monet, görüntünün karmaşık yapısını ve aynı zamanda akışkan bir süreç içerdiğini resimler yoluyla ortaya koymuştur. Ona göre Rouen Katedrali hiçbir zaman aynı görünmez, tek bir görünüşü yoktur ve birçok açıdan resmedilebilir. Bu şekilde görmeye yönelik sanatların, sabit olmayan ve değişen bir düşüncenin ürünü olması gerektiği düşüncesi ortaya çıkmıştır.

#12

SORU: Sayısal fotoğrafın genel durumu nasıldır?


CEVAP: Sayısal fotoğraflara bakıldığında, farklı fotoğrafik öğelerin bir arada kullanılmadığı çalışmalar da görülür. Resim sanatının oluşturduğu geleneğin sayısal fotoğrafçılarda da sürdüğü görülür. Bu fotoğrafçılar, kimyasal fotoğrafın geleneğinin resimsel değerlerini korumaktadırlar. Fotoğraf gibi görünme olgusu hâlâ bir durum olarak fotoğrafçıların gündemindedir. Sayısal fotoğrafın etkileri incelendiğinde, görüntünün oluşturduğu etki öne çıkmaktadır. Öte yandan, bu görüntünün kimyasal ya da sayısal süreçler ya da bilgisayar yazılımları yoluyla yapılmış olması önemini yitirmektedir. Sonuç olarak izleyiciler, fotoğrafı görmektedirler. Ne şeklide elde edilirse edilsin, görüntülerin hepsi fotoğraf olarak ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda sayısal fotoğrafçılar, kendilerini fotoğrafın geleneğinden farklı olarak görmezler.

#13

SORU: Sayısal görüntünün, geleneksel fotoğrafa olan etkisi nasıldır?


CEVAP: Sayısal görüntünün, geleneksel fotoğrafa olan etkisi, teknik farklılıklar ve soyut ilkeler üzerine yapılandırılır. Geleneksel fotoğrafın film yüzeyi üzerindeki görüntüsü, sayısal teknolojide çözünürlük, dosya sıkıştırma vb. kavramlarla açıklanır. Fotoğraf görüntüleri, küresel bir ağ sistemi içinde yayınlanır olmuştur. Doğal olarak, yöneten-yönetilenler ilişkisi içinde fotoğraf yeni durumuyla yerini korumaktadır. Sayısal görüntülerin egemen olduğu XX. yüzyılda, sayısal fotoğrafçılık hızla yayılmıştır.

#14

SORU: Karanlık kutu nedir?


CEVAP: Karanlık kutu için yüzey üzerinde görüntü üreten aygıt denebilir. Görmeyle kavranan bir gerçekliği sunan bu aygıt, doğal olarak insanların ilgisini çekmiştir. Kısaca söylemek gerekirse karanlık kutu, ışığın büründüğü yeni bir teknolojidir. Bu yeni teknolojiyi anlamak için de kullanım alanlarına bakmak gerekir. Karanlık kutu topluma üç farklı alandan yayılmıştır. Bu büyülü aygıt; XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Jan Vermeer (1632¬1675), Giovanni Antonio Canal Canaletto (1697-1768), Joshua Reynolds (1732-1792) ve Paul Sandby (1725-1809) gibi ünlü resim sanatçıları tarafından resim çalışmalarında kullanılmıştır. Karanlık kutunun bir diğer kullanım alanı ise bilimsel çalışmalar, eğitim ve eğlence amaçlı gösteriler olmuştur.

#15

SORU: Post Modern Dönem’de fotoğrafın durumu nasıldır?


CEVAP: Yeni görüntü teknolojilerinin ortaya çıktığı yeni toplumsal yapı, postmodern dönem olarak da adlandırılır. Postmodern dönemde, doğal olarak birçok toplumsal olguyla beraber fotoğraf da yeni bir yapıya dönüşmüştür. Yeniden hatırlamak gerekirse, fotoğraf 1830’lu yıllarda Sanayi Devrimi sürecinde ortaya çıkarken; bu dönemde Pozitivist, Liberal ve Marksist düşüncelerin de temelleri atılmıştır. Fotoğrafın yeni bir resmetme tekniği olarak ortaya çıkışı, sadece bir teknik süreç olarak görülmemelidir. Aynı yıllarda, Auguste Comte (1798- 1857) Pozitif Felsefe Kursları adlı eserini 1830-1842 yıllarında yazmıştır. John Stuart Mill (1806-1873) Özgürlük Üzerine adlı liberal düşüncenin temel eserini 1859da kaleme almıştır. Karl Marx (1818-1883) ve Friedrich Engels (1820-1895) birlikte Komünist Manifesto adlı eseri 1848 yılında yayınlamışlardır. Kolaylıkla anlaşılacağı gibi, fotoğrafın ortaya çıktığı ve yaygınlaşmaya başladığı yıllar (1830-1900) düşünce sisteminin de değiştiği bir dönemdir. Bu bağlam içinde görme biçiminden söz edilirse, söz konusu görme biçimi dönemin gelişmelerinden kaynaklanır. Teknik gelişmeleri ve toplumsal düşünceyi şekillendirme olgularını anlamadan yeni görme biçimini anlamak eksik olacaktır.

#16

SORU: Fotoğraf ve görme kavramı arasındaki ilişki nasıldır?


CEVAP: Fotoğrafa kadar, görme denildiğinde anlaşılan şey, insan gözüyle görülen olmuştur. Bu anlamda sınırlı bir çevreden söz edilmektedir. Fotoğrafla birlikte bu sınırlı çevre genişlemiştir. Fotoğraf makinesinin ulaştığı her yer, insan gözünün ulaştığı yer haline gelmiştir. Sonuç olarak, fotoğraf yoluyla insanoğlunun algıladığı gerçek, yakın çevresinin çok daha ötesine ulaşmıştır. Bu durum, doğal olarak 1900’lü yıllarda yaşayanlar için yeni bir görme biçimini de beraberinde getirmiştir. 1900’lü yılların sonunda yani XXI. yüzyılın başında yeni görüntü teknolojilerinin ortaya çıkardığı görsel yapıyla karşı karşıya gelindiğinde, görme biçimiyle ilgili olarak açık bir biçimde yeni bir durum ortaya çıkar. Bilgisayarın görsel duyum alanını genişletmesi, görsel yapı oluşumunda yeni olanaklar saptamıştır. Görsel yapıyı oluşturmanın yeni olanakları, bilgisayarın görsel duyum alanını genişletmesi nedeniyle olmuştur.

#17

SORU: Fotoğraf kültürü temel alındığında, Bilimsel gelişmeler ve sanat ilişkisi, kısaca nasıl özetlenebilir?


CEVAP: Bilimsel gelişmeler insan ve insanla ilgili her konuyla ilişkili olduğu gibi sanatla da ilişkilidir. Bilimsel gelişmelerle sanatın, birçok noktada birleştiği görülür. Örneğin İzlenimcilik, Yapısalcılık, Fütürizm gibi çağdaş sanat akımları bilimle yakından ilişkili olmuştur. Özellikle de Bauhaus Okulu ve teknoloji ilişkisi önemlidir. Bu anlamda söz konusu olan olgu; fotoğrafçılığın, hareketli görüntü, elektronik görüntünün ve sayısal teknolojiler yoluyla oluşturduğu görsel yapılardır. Bu süreç içinde tarihsel olarak Batı kültüründe belli dönemlerin belirleyici olduğu görülür: İlki, antik dönemden beri gelen sanat etkinliğinin 1425’te perspektifi geliştirmesi yani perspektifin yüzey üzerine uygulanmasıdır. İkincisi, XIV. yüzyılın ortalarında XVIII. yüzyıla kadar süren Aydınlanma ve Bilimsel Devrimler dönemidir. Üçüncü olarak Sanayi Devrimi ve mekaniğin ortaya çıkmasıyla teknolojik ilerlemenin görüldüğü Modern dönemdir. Bu dönem, 1830’larda fotoğrafla birlikte başlar. Kitle iletişim araçlarını, görüntü üretim sistemlerini ortaya çıkartan ve XX. yüzyıla kadar süren dönemdir. Dördüncü dönem ise elektronik teknolojinin, bilgisayarın, sayısal görüntünün hâkim olduğu 1960’larda mekanikleşmeyle aynı döneme denk gelen postmodern çağdır. Rönesans dönemi sanatının, insanlık tarihi içindeki önemi, dönemin yeni biçim ve bilimsel verilere dayalı olmasından gelir. Rönesans dönemi sanatçıları, ideal güzellik ve doğaya öykünmeye ulaşabilmek için matematik başta olmak üzere anatomiden, perspektiften, meteorolojiden ve renkbiliminden (kromatoloji) faydalanmışlardır. Bu şekilde sanatçıların eserlerinde, orta çağın geleneğinden kopuş hemen görülebiliyordu. Bu anlamda, sanatçıları etkileyen bir diğer önemli matematiksel olgu da, altın oranın kullanımıdır. Altın oranın matematiksel bir sıralama içinde kullanılması, sanat tarihi dışında dikkat çekicidir. Bir anlamda, sanattaki bu matematiksel destekler bilgisayarın sanatla olan ilişkisinin öncüsü olarak da görülebilir.

#18

SORU: Fotoğrafın bulunuşu nasıl gerçekleşmiştir?


CEVAP: Karanlık kutu yoluyla sanatçıların yüzey üzerinde görüntü elde etmeleri, bu amaca yönelik ihtiyaçlara tam anlamıyla karşılık vermemiştir. Karanlık kutunun sağladığı bu görüntünün yüzey üzerinde kalıcı olması önemli bir aşamadır. Bu arayış çalışmaları sonucunda 1827de fotoğrafın bulunuşu gerçekleşmiştir. Bir süre sonra 1840 yılında negatif görüntünün bulunuşuyla yeni bir mekanik üretme sistemi ortaya çıkmıştır. Fotoğrafın bulunuşu ve arkadan gelen gelişmeler, sanatçıların teknolojiyle olan ilişkilerine yeni bir boyut getirmiştir. Özellikle fotoğrafın, akan zaman içinde belli bir an’ı sabitleyerek mekanik olarak çoğaltma tekniği sanatçıların ilgisini çekmiştir.

#19

SORU: Fotoğraf optik yoluyla bir konuyu resmederken üç temel işlemi gerçekleştirir, bunlar nelerdir?


CEVAP: Fotoğraf optik yoluyla bir konuyu resmederken üç temel işlemi gerçekleştirir: Konuyu açıklar, yorumlar ve pekiştirir. Teknolojinin değişmesine rağmen fotoğrafın bu öznel niteliği değişmemiştir. Bütün bu değişim süreci içinde fotoğrafın bir değişmezliğe sahip olduğu da açıkça görülür. Sayısal görüntünün; yapay, inşa edici, benzeşim (simüle etme) gibi öznel nitelikleri, fotoğrafın temel işlevlerinin yok edici öğeleri olmamıştır. Öte yandan sayısal görüntüler, görüntüyle ilgili ağların, görsel kültürü oluşturan bilgisayar yazılımlarının ve www. sisteminin içindedir. Sayısal görüntü teknolojisi fotoğrafın optiğinin yerini alırken, bütün bu sistemin öğeleriyle donatılmış durumdadır ve geleneksel fotoğrafın teknik süreç yoluyla elde ettiği sonuçları başarabilmektedir. Film yüzeyi üzerinde elde edilen görüntünün, bir görsel yapı olarak devamını, sayısal teknoloji sağlamaktadır. Karmaşık ve tartışmalı bir durum yaşamaktayız; ancak fotoğraf bir görsel yapı olarak sürmektedir. Sayısal teknolojinin oluşturduğu bu görsel yapı içinde fotoğraf, bilinen geleneksel fotoğraftan farklı bir duruma gelmiştir. Bu durum, geleneksel fotoğrafın ötesinde bir durumdur. Kısaca, “Fotoğraf Sonrası” demek doğru olacaktır.

#20

SORU: Rönesans Dönemi resim anlayışı ile yirminci yüzyıl görsel yapısının arasındaki fark nedir?


CEVAP: Yirminci yüzyıl anlayışında, her izleyici, kendi görsel yapısını düzenleyebilir. Bu anlamda, Rönesans dönemi resim anlayışından çok farklı bir durum söz konusudur. Rönesans resminde, eserin sanatçısı tarafından belirlenmiş tek bir bakış açısı söz konusudur. İzleyicinin yeni bir bakış açısı oluşturması söz konusu olamaz. Bu yeni görsel yapı içinde, her izleyen kendine özgü bakış açısını oluşturabilir. Bir anlamda, izleyici dilediği bakış açısı yoluyla esere yönelebilir. Doğal olarak bu durum, geleneğin oluşturduğu görsel yapıya ters düşer.

#21

SORU: Teknolojinin sanatla ilişkisi nasıldır?


CEVAP: Teknolojinin ve aletlerin sanat üretimi içine bu kadar çok girmiş olması; kolaj, fotomontaj, fotoğrafik çalışmaların üretimini de kolaylaştırmıştır. Bu anlamda teknolojik sistemler, sadece sanat eserlerinin çoğaltılmasını sağlamaz; aynı zamanda da sanat eserlerinin ortaya çıkmasını sağlar. Bu süreç içinde teknolojinin sanatla ilişkisi bağlamında, dönemlere özgü olgular da söz konusudur. Bilgisayar teknolojileriyle birlikte, teknolojinin sanatla olan ilişkisi, görsel yapıların gittikçe genişleyen olanaklarının sanatçıları ve onların eserlerini nasıl etkilediği sorusunu ortaya çıkarmıştır. Bu, araştırılması gereken bir konudur. XXI. yüzyılın sanatçıları, yeni bir teknolojik sistemi tam anlamıyla özümseyerek kullanırken de yepyeni bir teknolojik durumla karşı karşıyadır. Bu anlamda, XXI. yüzyılın sanatçıları, birbirini izleyen sosyal-kültürel ve politik değişimlerle birlikte teknolojik buluş ve değişim çağının ara dönemini yaşamaktadır. Yeni teknolojilerin toplumsal yaşamın bütün alanlarına nüfus etmesi sonucunda, bu yeni teknolojinin sanatla olan ilişkisi anlaşılacaktır. Doğal olarak, bu süreç yeni sosyal ve tarihsel gelişmeleri de ortaya çıkaracaktır.

#22

SORU: Teknolojideki gelişim, görsel bir sanat eserinin sunum olanaklarını nasıl etkilemiştir?


CEVAP: Teknolojideki değişiklikler sadece sanatçıların sunum olanaklarını değiştirmez; eserin üretildiği sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel ortamı da etkiler. Görsel yapıların sunumunu sağlayan yeni yaklaşımlar, görsel algılama ve yaşamı anlama konusundaki yeni durumların bir sonucu olarak sürekli değişir. Sanatçıyı toplumsal yaşamdan uzak, gelişmelerden uzak düşünemeyiz. Sosyalkültürel değişmelerle birlikte estetik ve teknolojik değişmeler, sanatçıyı doğrudan etkiler. Sanatçılar, doğaya dikilen bir fidan gibi; su, güneş ve gübre verdikçe, aşağıdan yukarıya doğru büyüyerek gelişmez. Ortadan başlayarak yana doğru, yukarıdan aşağıya doğru, hatta sadece içinden gelişerek de büyür. Doğanın yasaları sanatçının gelişimi için uygun olmaz. Teknolojik gelişmelerin belirlediği süreçler de, her zaman, sanatçılar için uygun olmayabilir. Sanatçının gelişimi, organik bir süreç değildir. Geçmiş ve gelecek sanatçılar için karışıktır. Gelecek kadar, belki de daha çok geçmişe yönelebilir.

#23

SORU: “Fotoğrafın Sonu” olarak algılanan süreç nasıl başlamıştır?


CEVAP: Fotoğraf ve sayısal teknoloji ilişkisi, 1990’lardan itibaren gelişmiştir. Yaygın bir görüş, fotoğrafın geleneksel yapı içinde bittiği yönündedir. Bu şekilde, “fotoğrafın sonu” yaşanmaktadır. XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, “ideolojilerin sonu” olarak adlandırılan bir dönemden söz edilir. “Berlin Duvarı”nın yıkılması, bu görüşün uygulamadaki dönüm noktasıdır. Aynı şekilde 1990’larda yaygınlaşmaya başlayan sayısal teknoloji “fotoğrafın sonu” olarak görülen süreci başlatan algıdır. Bu yeni dönem, geleneksel fotoğraf için bir son oluştururken, öte yandan yeni bir “fotoğraf sonrası” dönemi de başlatmıştır.

#24

SORU: Optik bakışın iki belirleyici teknolojik dönemi nasıldır?


CEVAP: Optik bakışın iki belirleyici teknolojik dönemi söz konusudur. Bunlar; analog ve sayısal (dijital) dönemlerdir. Verilerin kesintisiz olarak işlendiği, kaydedildiği ve saklandığı dönem analog dönem olarak adlandırılır. Verilerin basamaklanarak, 0-1 ya da Evet-Hayır olarak belirlenerek işlendiği, kaydedildiği ve saklandığı dönem ise sayısal dönem olarak adlandırılır.

#25

SORU: Sanal görüntü sadece sayısal teknolojiler ile mi üretilir?


CEVAP: 18. Sanal görüntüleri hem analog hem de sayısal teknolojilerle üretmek mümkündür. Ayrıca sanal denildiğinde, sadece gerçek olmayan hayal dünyasıyla ilgili şeylerin akla gelmemesi gerekir. Sanal görüntüler, bir duruma özgü olarak kurulan bir tür benzetimlerdir. Örneğin, bir köpeğin sanal görüntüsü farklı köpek bedenlerinin çizimlerine dayanarak yapılır ve gerçek bir hayvan gibi görülür. Bunun gerçek bir köpek gibi görülmesi, bu benzetime zemin hazırlayan değişik köpek bedeni parçalarının bir araya gelmesi sayesinde olur. Sanal bir görüntüyü, analog fotoğraf teknolojisiyle de üretmek olasıdır. Fotoğraf tarihinde bu konuyla ilgili örnekler vardır. Örneğin bir savaş sahnesi için ölmüş bir askerin bedeni farklı fotoğrafçılar tarafından taşınarak farklı yerlerde fotoğraflanmıştır. Bunlar erken dönem sanal görüntü üretimidir.

#26

SORU:

Optik bakışın iki belirleyici teknolojik dönemlerini açıklayınız.


CEVAP:

optik bakışın iki belirleyici teknolojik dönemi söz konusudur. Bunlar; analog ve sayısal (dijital) dönemlerdir. Verilerin kesintisiz olarak işlediği, kaydedildiği ve saklandığı dönem analog dönem olarak adlandırılır. Verilerin basamaklanarak, 0-1 ya da Evet-Hayır olarak belirlenerek işlendiği, kaydedildiği ve saklandığı dönem ise sayısal dönem olarak adlandırılır.


#27

SORU:

Bilimsel gelişmelerle sanatın, birçok noktada birleştiği görülür. Bu süreç içerisinde ortaya çıkan dönemleri açıklayınız.


CEVAP:

Bu süreç içinde tarihsel olarak Batı kültüründe belli dönemlerin belirleyici olduğu görülür: İlki, antik dönemden beri gelen sanat etkinliğinin 1425’te perspektifi geliştirmesi yani perspektifin yüzey üzerine uygulanmasıdır. İkincisi, XIV. yüzyılın ortalarında XVIII. yüzyıla kadar süren Aydınlanma ve Bilimsel Devrimler dönemidir. Üçüncü olarak Sanayi Devrimi ve mekaniğin ortaya çıkmasıyla teknolojik ilerlemenin görüldüğü Modern dönemdir. Bu dönem, 1830’larda fotoğrafla birlikte başlar. Kitle iletişim araçlarını, görüntü üretim sistemlerini ortaya çıkartan ve XX. yüzyıla kadar süren dönemdir. Dördüncü dönem ise elektronik teknolojinin, bilgisayarın, sayısal görüntünün hakim olduğu 1960’larda mekanikleşmeyle aynı döneme denk gelen postmodern çağdır


#28

SORU:

Rönesans dönemi sanatçıları, ideal güzellik ve doğaya öykünmeye ulaşabilmek iiçn hangi bilimsel verilerden yararlanmıştır. 


CEVAP:

Rönesans dönemi sanatının, insanlık tarihi içindeki önemi, dönemin yeni biçim ve bilimsel verilere dayalı olmasından gelir. Rönesans dönemi sanatçıları, ideal güzellik ve doğaya öykünmeye ulaşabilmek için matematik başta olmak üzere anatomiden, perspektiften, meteorolojiden ve renkbiliminden (kromatoloji) faydalanmışlardır.


#29

SORU:

Bilim yoluyla kazanılan uzmanlaşmış bilgiyle, bu bilginin sanata uygulanmasından ortaya çıkan tartışamlar nelerdir?


CEVAP:

Bilim yoluyla kazanılan uzmanlaşmış bilgiyle, bu bilginin sanata uygulanmasından, bazı tartışmalar ortaya çıkmıştır: Sanat ve zanaatkâr, bilim adamı ve teknisyen gibi. Örneğin, baskı teknolojisinin keşfedilmesiyle birlikte, bu amaca yönelik teknik bilgi önem kazanmıştır. Bu teknik bilginin uzman bir kişi tarafından kullanılması teknisyenlik ve zanaatkârlık olarak değerlendirilmesi gerekirken, aynı uzmanlaşmış bilgilere sahip yaratıcı kişiler sanatçı olarak değerlendirilmiştir.


#30

SORU:

Karanlık kutuyla birlikte, sanatçıların çıplak gözle görmek yerine optik yoluyla bakmayı seçmeleridir anlamı nedir?


CEVAP:

Karanlık kutuyla birlikte başlayan önemli bir olgu, sanatçıların çıplak gözle görmek yerine optik yoluyla bakmayı seçmeleridir. Bunun anlamı şudur: Sanatçılar, çıplak göz yerine yapay bir göz ya da görmek için bir makine kullanmışlardır. Doğal olarak bunun sonucunda, görüş alanı hem açı hem de derinlik olarak kullanılmıştır. Perspektif, kullanılan mercek sistemine göre belirlenir olmuştur


#31

SORU:

Karanlık kutunun gelişiminde rol oynayan kişiler kimlerdir?


CEVAP:

Arap bilim adamı İbnü’l Heysem (İS965-1039/40) tarafından ışığın doğrusal olarak hareket ettiğini kanıtlamak için yaptığı deneyde kullandığı araçtır (Resim 4.1). İÖ V. yüzyılda Çinli filozof Mo Ti (İÖ 470-391) tarafından ilk kez tanımlanan Karanlık Kutu (Camera Obscura), X. yüzyılda İbnü’l-Heysem tarafından çalışma sistemiyle birlikte açıklanmıştır. Yüzey üzerinde görüntü elde etmeyi sağlayan karanlık kutu, sanatçılar için mekanik bir yardımcı araç konumuna gelmiştir


#32

SORU:

Karanlık kutuyu XVII. ve XVIII. yüzyıllarda kullanan resim sanatçıları kimlerdir?


CEVAP:

Karanlık kutu XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Jan Vermeer (1632- 1675), Giovanni Antonio Canal Canaletto (1697-1768), Joshua Reynolds (1732-1792) ve Paul Sandby (1725-1809) gibi ünlü resim sanatçıları tarafından resim çalışmalarında kullanılmıştır.


#33

SORU:

Makine ya da alet yoluyla elde edilen sanat eserleri ve sanat eserlerinin fotoğraf yoluyla çoğaltılamsı hangi tartışmayı gündeme getirmiştir?


CEVAP:

1850’lerden itibaren fotoğraf hem kopyalamak hem de farklı baskı teknikleriyle çoğaltmak için sanatçıların üretimini hızlandırmıştır. Ayrıca geçmişteki sanat eserlerinin fotoğraf yoluyla yeniden çoğaltılması da sanat ortamı için önemli bir olgudur. Bu süreç içinde, güzel sanatların temel sorunlarından biri gündeme gelmiştir. Makine ya da alet yoluyla elde edilen sanat eserleri ve sanat eserlerinin bu yolla yapılan çoğaltmaları, nitelikle ilgili önemli bir soruyu ortaya çıkarmıştır. Bu nitelik, “biriciklik” kavramıyla açıklanmıştır. Fotomekanik yoluyla yeniden üretilen kopyaların sanat eseri olarak “biricikliği” hakkında tartışmalar gündeme gelmiştir. Başka bir deyişle soru şudur: Böyle sanat eserlerinde sanatçının eli nerededir?


#34

SORU:

Fotoğraf mekanik bir çoğaltma tekniği dışında hangi bilimsel gelişmeler ortam sağlamıştır?


CEVAP:

Fotoğrafın kapsadığı alan, sanatçılar için sadece bir makine ve bu makine yoluyla mekanik bir çoğaltma teknolojisi değildir. Optik, ışık, renk, görüntünün niteliği, nasıl gördüğümüz gibi bilimsel çalışmalar fotoğrafın alanı içinde gerçekleştirilmiştir. Başka bir deyişle fotoğraf bu bilimsel çalışmalara ortam hazırlamıştır


#35

SORU:

Kübist ressamların temel yaklaşımı nedir?


CEVAP:

Kübist ressamlar, nesneleri birçok farklı bakış açısında resmetmişlerdir. Onlara göre insan gözünün hareketli olup tek bir noktaya takılı kalmaması gibi resmin de tek bir bakış açısı olmaması gerekir. Bu anlamda, geleneğe karşı çıkış söz konusudur. Kübistler nesneleri birçok farklı açıdan görüyormuş gibi resmetmişlerdir

 


#36

SORU:

Biriciklik, tek olma gibi düşünceler hangi teknoloji ile unutulmuştur?


CEVAP:

Sayısal görüntülerde, kopya ile aslı arasında hiçbir fark yoktur. Sayısal bir görüntünün kopyasını aslından ayırmak imkansızdır. Sayısal görüntünün değeri, bulunduğu ortamla ilgilidir. Biriciklik, tek olma gibi düşünceler sayısal teknolojiyle birlikte unutulmuştur


#37

SORU:

Sayısal görüntünün çok yönlü olarak yayılması, fotoğrafla hangi temel sorunu yeniden gündeme getirmiştir?


CEVAP:

Sayısal görüntünün çok yönlü olarak yayılması, fotoğrafla ilgili temel bazı sorunları yeniden gündeme getirmiştir. Bunların başında gerçeğin, fotoğraf yoluyla üretilmesi gelir. Sayısal teknikleri kullanarak yapay gerçeklik yaratılabilir. Fotoğraf makinesi kullanmadan, fotoğraf üretilebilir.


#38

SORU:

Churk Close (1940- ) Otoportre eseri, hangi etkileşimin sonucudur?


CEVAP:

Fotoğraf ve sayısal görüntüler, resim anlayışını da değiştirmiştir. Aslına bakılırsa, fotoğraf resim sanatını hep etkilemiştir. XX. yüzyılın sonlarında, fotoğraf yoluyla elde edilen görüntülerin renk ve tonlama değeri, ressamlar tarafından da kullanılmıştır. Örneğin, sanatçı Churk Close (1940- ) fotoğrafın renk ve ton yapısını yansıtan büyük resimler yapmıştır.


#39

SORU:

Sanal gerçeklik, geleneksel olarak hangi bilimsel kurallara ters düşer?


CEVAP:

Sanal gerçeklik, geleneksel olarak bilinen fizik ve matematik kurallarına ters düşer. Geleneksel olarak mekân, katı bir madde olarak tanımlanır. Mekân denildiğinde üç boyutlu bir olgu algılanır. Bu fiziki olarak ölçülebilir ve çizilebilir. Oysa sanal uzay ya da sayısal teknolojilerle yaratılan mekânlar ölçülüp çizilemez. Sanal uzay, geleneksel olarak bildiğimiz fiziki uzay gibi görünür; ancak fiziki değildir


#40

SORU:

1990’larda yaygınlaşmaya başlayan sayısal teknoloji hangi gelişime yol açmıştır


CEVAP:

1990’larda yaygınlaşmaya başlayan sayısal teknoloji “fotoğrafın sonu” olarak görülen süreci başlatan algıdır. Bu yeni dönem, geleneksel fotoğraf için bir son oluştururken, öte yandan yeni bir “fotoğraf sonrası” dönemi de başlatmıştır.


#41

SORU:

Fotoğraf sonrası dönemin belirleyici özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Fotoğraf üretiminin süreci değişmiştir. Fotoğrafçılık, kimyasal karanlık odadan bilgisayarın aydınlık odasına geçmiştir. Fotoğrafın bir tek negatiften çoğaltılması yerine, değişken baskı yollarıyla; bilgisayar, televizyon ekranı ve Web sitelerinden üretilmesi söz konusudur. Fotoğrafların kopyalanması ve çoğaltılması gözle görülemez bir duruma gelmiştir. Fotoğraf görüntüleri, küresel bir ağ içinde, telefon hatları ve uydular yoluyla, elektronik sinyallere dönüşerek aktarılmaya başlanmıştır. Artık bir fotoğraf için, bölgesel ve politik bir sınır söz konusu değildir. Varolan bütün fotoğraflar, tarihî belge niteliğini taşıyan fotoğraflar bilgisayar sistemleri yoluyla, sayısal bir görüntü bankası şeklinde insanlığın kullanımına sunulmuş durumdadır


#42

SORU:

Yeni görüntü teknolojilerinin ortaya çıktığı yeni toplumsal yapının adı nedir?


CEVAP:

Yeni görüntü teknolojilerinin ortaya çıktığı yeni toplumsal yapı, postmodern dönem olarak da adlandırılır


#43

SORU:

“Görmek İnanmaktır” sözü, tarihsel olarak hangi durumu ifade eder?


CEVAP:

“Görmek İnanmaktır” sözü, tarihsel olarak bir durumu ifade eder. Bu durum, insanların görme organları yoluyla algıladıklarıyla ilgilidir. Fotoğrafa kadar, görme denildiğinde anlaşılan şey, insan gözüyle görülen olmuştur. Bu anlamda sınırlı bir çevreden söz edilmektedir. Fotoğrafla birlikte bu sınırlı çevre genişlemiştir. Fotoğraf makinesinin ulaştığı her yer, insan gözünün ulaştığı yer haline gelmiştir. Sonuç olarak, fotoğraf yoluyla insanoğlunun algıladığı gerçek, yakın çevresinin çok daha ötesine ulaşmıştır


#44

SORU:

Sayısal görüntüler, fotoğrafın belge niteliğinin nasıl değiştirmiştir?


CEVAP:

Sayısal görüntüler, fotoğrafın belge niteliğinin anlamını değiştirmiştir. Görüntüyü, işleme ve yönlendirme olanaklarının gelişmesi, belge olma ve doğruyu ifade etmeyi olumsuz yönde etkilemiştir


#45

SORU:

multi media kavramı hangi gelişim ile ortaya çıkmıştır?


CEVAP:

Sayısal teknoloji yoluyla, çokluortamlar (multi media) oluşturulmaya başlanmıştır. Örneğin, fotoğrafın durgun tek bir karesi, müzik ve hareketli görüntü ile birleştirilmeye başlanmıştır. Bu teknolojiyle önemli bir gelişme de izleyenin durumuyla ilgili olmuştur. İzleyenler etkileşimli bir duruma gelmiştir. Çokluortamlar ve etkileşim, yeni sayısal ortamların ortaya çıkardığı olanaklardır. Bu tek tek birbirlerinden bağımsız durumdaki ortamlar (fotoğraf, ses, video, televizyon) bir noktada birleştirilmiştir. İzleyici de artık ortamın belirleyici ve yönlendirici bir öğesi olmuştur