FOTOĞRAF TARİHİ Dersi FOTOĞRAFIN TARİH ÖNCESİ soru cevapları:
Toplam 60 Soru & Cevap#1
SORU: Karanlık kutu ile görüntüyü resmetme çabaları hangi teknolojilerin ortaya çıkışına önayak olmuştur?
CEVAP: Karanlık kutu aracılığı ile yüzey üzerinde görüntü elde edilmesi ve bu görüntünün kalıcı olmasına yönelik çabalar yeni resmetme tekniklerinin de bulunuşunu hazırlamıştır. Bu süreç içinde 1800’lü yılların başında yeni bir resmetme tekniği olarak fotoğraf bulunmuştur. Onun ardından hareketli görüntü sinema gelmiştir. Daha sonra da elektronik görüntü yani video ortaya çıkmıştır. Bunların hepsi yüzey üzerinde ışık yoluyla görüntü oluşturmanın aygıtı olan karanlık kutunun açtığı yolda geliştirilmişlerdir.
#2
SORU: Karanlık kutunun büyüklüğü oluşan görüntüde nasıl bir etkiye sahiptir?
CEVAP: Bu basit kutu ne kadar küçülürse elde edilen görüntü daha kaliteli olur. Nedeni, delikten giren ışığın, kutunun içinde aldığı yoldur. Kutu küçüldüğünde bu yol kısalır ve görüntüyü oluşturan ışığın gücü artar. Tersinde ise kutu içinde ışığın aldığı yol uzar ve görüntüyü oluşturan ışığın gücü azalır. Bu basit aygıt, her durumda, yani her ışık koşulunda yüzey üzerinde görüntü sağlar ancak oluşan görüntünün kalitesi doğrudan nesneden gelen ışıkla ilgilidir.
#3
SORU: İzdüşüm olarak yüzey üzerinde elde edilen görüntünün kendine özgü özellikleri nelerdir?
CEVAP: Doğadaki bütün nesneler üçboyutludur. Eni, boyu ve derinliği vardır. Yüzey üzerinde izdüşüm şeklindeki görüntüler ise ikiboyutludur, çünkü görüntünün ortaya çıktığı yüzey ikiboyutludur. Yüzey üzerindeki bu ikiboyutlu görüntünün niteliği, ışık kaynağının yapısıyla ilişkilidir. Işık kaynağından gelen ışık doğrudan geliyorsa, yani doğrudan gelen güneş ışığı gibi güçlüyse, görüntünün sınırları belirgin olur.
#4
SORU: Karanlık kutuda ortaya çıkan görüntünün yapısı etkileyen faktörler nelerdir?
CEVAP: İğne deliğinden giren ışıkla karanlık kutunun içinde ortaya çıkan görüntü çok zayıftır. Görüntünün zayıflığıyla açıklanmak istenen netlik ve keskinliktir. Karanlık kutuda görüntünün netliğini ve keskinliğini etkileyen deliğin çapı, kutunun büyüklüğü ve nesnenin ışıklılığıdır. Konudan yansıyan ışık, karanlık kutuda görüntüyü oluşturur. Konudan yansıyan ışık ne kadar güçlü ve kutunun üzerindeki deliğin çapı ne kadar küçük ise görüntü o kadar net ve keskin olur.
#5
SORU: Camera Obscura (Karanlık Kutu) nedir?
CEVAP: Dört tarafı kapalı, içine ışık sızdırmayan bir kutudur. Kutunun ön yüzündeki iğne deliğinden içeriye giren ışık dalgaları, kutunun içinde ilerleyerek ilk karşılaştığı yüzey üzerinde, iğne deliğinin önündeki nesnenin alt-üst ve sağ-sol ters görüntüsünü oluşturur. Karanlık kutu tarih içinde farklı şekillerde kullanılmıştır.
#6
SORU: Karanlık kutunun verdiği görüntünün netliğiyle ilgili sorunun aşılmasını sağlayan kimdir?
CEVAP: Kircher’ın 1646 yılında yaptığı resimdeki karanlık kutunun hâlâ optikle ilgili sorunları vardı. Işığın toplandığı yere nasıl bir mercek konulması gerektiği sorunu bir bilmeceye dönmüştü. Karanlık kutunun verdiği görüntünün niteliğiyle ilgili sorunları yani optikle ilgili bilmeceyi keşiş Johann Zahn 1685 yılında çözmüştür. Kısa ve uzun odaklı mercek sistemini (objektif) karanlık kutuya uyarlamıştır.
#7
SORU: Karanlık kutunun nasıl çalıştığını doğru olarak açıklayan ilk bilim insanı kimdir?
CEVAP: Fizikçi ve Matematikçi Arap Bilim İnsanı İbnü’lHeysemdir. Karanlık kutuyu ışık ve görme konularıyla, özellikle de ışığın doğrusal yayılmasını deneysel olarak göstermek için kullanmıştır. Mumları kullanarak yaptığı deneyde ışığın doğrusal olarak yayıldığını belirlerken bu deneyiyle karanlık kutunun çalışma sistemini de ortaya koymuştur.
#8
SORU: İzdüşüm (projeksiyon) ne demektir?
CEVAP: İzdüşüm (projeksiyon) bir ışık kaynağından çıkan ışıkla bir nesne ya da konunun görüntüsünü bir yüzey üzerine yansıtmaktır. Bir nesne arkadan aydınlatıldığında, nesnenin izdüşümü yüzey üzerinde görüntü olarak ortaya çıkar. Belirli bir kaynaktan çıkan ışık dalgaları hareket ederek ilerlerken (hareket eden ışığa, ışın denir) ışık geçirmeyen bir nesneyle karşılaştığında bu nesneyi geçemez, nesnenin dışında kalan ışık dalgaları ilerleyerek yollarına devam ederler ve ilk karşılaştıkları yüzeye çarparak nesnenin izdüşümünü oluşturur.
#9
SORU: Resmetme teknikleri düşünüldüğünde, insanoğlunun doğada dikkatini çeken temel olgular nelerdir?
CEVAP: Gölgeler, yansımalar ve güneş ışığı nedeniyle rengi değişen bitkiler ve mineraller.
#10
SORU: Gölge ve yansımalar ne şekilde oluşur?
CEVAP: Gölgeler ve yansımalar, gerçek nesnelerin yüzey üzerindeki görünüşleridir. Bir başka deyişle, nesnelerin sureti de denebilir. Gölge ve yansımaların ortaya çıkması için üç temel öğe gerekir: Nesne, yüzey ve ışık. Önce bir nesnenin ve suretinin ortaya çıkacağı bir yüzeyin olması gerekir. Ardından ışık gereklidir. Nesnenin yüzey üzerindeki sureti ışık yoluyla ortaya çıkar. Gölgeleri ve yansımaları nesnenin üzerine düşen ışık oluşturur. Elimizin gölgesinin duvara düşmesi ve elimizin su yüzeyine yansıması gibi. Gölgeleri ve yansımaları ortaya çıkartmak gölgelerin ve yansımaların aslıyla ilişkilidir. Aslına benzer bir kopyadır.
#11
SORU: Gölge ve yansımaları kalıcı bir resmetme tekniği olarak düşünmek hangi koşullarda mümkün olabilir?
CEVAP: Bu anlamda iki farklı konu üzerinde durma gerekir. Birincisi, ışığı kullanarak bir yüzey üzerinde nesnelerin görüntüsünü oluşturmak, İkincisi ise, yüzey üzerinde oluşan görüntünün sabitlenerek kalıcı olmasını sağlamak. İnsanoğlu bu iki konuyu birlikte başarabilmek için fotoğrafın bulunuşunu beklemiştir. Bu iki konu fotoğrafın bulunuşuyla doğrudan ilgilidir.
#12
SORU: Tarihin ilk sanatçılarının yüzey üzerine bir şey resmetmek için kullandıkları teknikler nelerdi?
CEVAP: Günümüzden on binlerce yıl önceki, belki de tarihin ilk sanatçılarının yüzey üzerine bir şeyi resmetmek için kullandıkları teknikler, çizmek, boyamak ve kazımaktır. Çizmek, boyamak ve kazımak resmetme teknikleri olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
#13
SORU: İzdüşümün niteliğini belirleyen faktörler nelerdir?
CEVAP: Nesnenin bu izdüşümünü oluşturan, nesnenin ışık geçirmeyen yüzeyidir. Nesnenin bütün yüzeyi ışık geçirmez ise, izdüşüm bir gölge şeklinde, yani karanlık olarak oluşur. Nesnenin yüzeyinde yarı geçirgen bölgeler var ise, bu kez izdüşüm karanlık bir gölge değil, farklı tonlardan oluşan bir görüntü şeklinde ortaya çıkar. İzdüşüm, bir kaynaktan gelen ışık, izdüşümün ortaya çıktığı yüzey ve nesnenin ışık geçirgenliğiyle ilgilidir. Nesnenin izdüşümünün büyüklüğü ya da küçüklüğü ise ışık kaynağı, nesne ve yüzey arasındaki uzaklıkla ilgilidir.
#14
SORU: Leonardo da Vinci karanlık kutu teknolojisine ne tür katkılar sağlamıştır?
CEVAP: Leonardo, aydınlatılmış bir nesneden yansıyan ışık, karanlık bir odanın duvarındaki delikten içeri girdiğinde, nesnenin görüntüsünün odanın içinde deliğe yakın bir yere konulan beyaz kâğıt üzerinde görüleceğini söyler. Leonardo, yüzey üzerinde ortaya çıkan görüntünün niteliğiyle ilgili bilgiler verir. Kâğıt üzerindeki görüntünün, nesnenin biçimine ve renklerine uygun olduğunu, ancak daha küçük ve kesişme noktası nedeniyle tepetaklak, yani ters olduğunu belirtir. Ona göre, delikten giren ışık, karşı duvarda görüntüyü oluşturmadan, karanlık kutu içinde, deliğe yakın bir yere yarı şeffaf bir kâğıt konularak bu kağıdın arkasından bakıldığında, ortaya çıkan görüntü sadece alt-üst ters olarak belirir. Böylece, görüntünün sağ-sol tersliği ortadan kalkar. Leonardo bu şekilde, yüzey üzerindeki görüntü açısından önemli bir noktayı tespit etmiştir.
#15
SORU: İngiliz Roger Bacon’ın karanlık kutuyu kullanma şekli ve amacı nedir?
CEVAP: Roger Bacon (1220-1294) İbnü’l-Heysem’in optik üstüne yaptığı çalışmalarından çok etkilenmiştir. Bacon güneş tutulmasını gözlemlemek için karanlık kutuyu kullanmıştır. Karanlık kutudan çok söz etmesine rağmen aygıtın çalışma sistemini açıklamamıştır. Bacon’ın konuyla ilgili düşünceleri, Ortaçağ boyunca özellikle astronomi alanında karanlık kutunun kullanılmasına ortam yaratmıştır.
#16
SORU: Çinli filozof Mo Ti’nin optik resmetmeye ilişkin nasıl bir katkısı olmuştur?
CEVAP: Çinli filozof Mo Ti (İÖ 470-391) temel optik kurallarla ilgili olarak görüşler öne sürer. Mo Ti, karanlık kutuda iğne deliğinden giren ışığın ters görüntü oluşturduğundan ilk kez -şu anki bilgilerimizle- söz eden kişidir. Mo Ti bu aygıta, ışığı toplayan iğne deliği nedeniyle, Toplanma Yeri ya da Kapalı Oda adını vermiştir.
#17
SORU: Hollandalı astronom Gemma Frisius’un karanlık kutunun çalışma şeklini gösteren ilk resmi ne tür bilgiler içermekteydi?
CEVAP: Güneş tutulmasının resmedildiği bu eserde, karanlık kutu kesit olarak görülmektedir. Bir oda şeklindeki karanlık kutunun bir yüzündeki deliğin tam karşısında güneş tutulması yer almaktadır. Resimde güneş tutulmasından gelen ışık, nesnenin alt ve üst noktalarından gelen ışıklar, delikte toplanarak birleşmektedir. Deliği geçtikten sonra birbirinden ayrılarak kutu içinde ilerleyen ışığın, deliğin karşısındaki yüzeyde güneş tutulmasının görüntüsünü oluşturduğu görülmektedir.
#18
SORU: İtalyan bilim insanı Girolamo Cardano karanlık kutuya ne tür bir teknik ekleme yapmıştır?
CEVAP: Basit iğne deliği yerine camdan yapılmış mercek konulmuştur. Çinli bilim insanı Mo Ti’nin Toplanma Yeri diye adlandırdığı, nesneden gelen ışığın toplandığı deliğin yerini mercek almıştır. Artık ışığın toplandığı yer, mercek olmuştur.
#19
SORU: İğne deliğinin yerine mercek eklenmesi kara kutunun çalışma şeklini nasıl etkilemiştir?
CEVAP: Mercek, ışığın karanlık kutuya girmesi için daha geniş açıklık sağladı. Böylece, görüntünün parlaklığı, netliği ve keskinliği arttı ve doğal olarak karanlık kutunun yüzey üzerinde sağladığı görüntünün kullanım alanları genişledi. Özellikle de çizim yapmak isteyen ressamlar tarafından çok kullanılmaya başladı
#20
SORU: Kara kutuda kullanılan mercek konusunda Daniele Barbaro’nun nasıl bir katkısı olmuştur?
CEVAP: Perspektif konusunda1568 yılında kitap yazan Venedikli Daniele Barbaro (1513-1570) karanlık kutuyla birlikte dışbükey merceği metinlerinde belirtti. Ayrıca tek mercek yerine ikinci bir dış bükey mercek ekleyerek görüntünün daha belirgin olmasını sağladı. Barbaro, görüntünün niteliğini etkileyen mercek ve açıklık (diyafram) konusunda önemli saptamalar yaptı.
#21
SORU: Bir aygıt olarak karanlık kutunun belirleyici özellikleri nelerdir?
CEVAP: Karanlık kutunun ürettiği görüntü bu aygıtın çıktısıdır. Girdisi ise ışıktır. Işık bu aygıtın içinde şekil alarak, yüzey üzerinde görüntüyü üretir. Bu yönüyle karanlık kutu için yüzey üzerinde görüntü üreten aygıt denebilir. Işıkla resmetmenin aygıtı olan karanlık kutunun yüzey üzerinde sağladığı görüntü kalıcı değildir. Bu görüntü, ışıkla birlikte ortaya çıkar ve ışık yok olunca görüntü de ortadan kalkar. Bu nedenle hayalî görüntüdür. Karanlık kutuyla yüzey üzerine bir konuyu resmeden kişi, sadece gözünün gösterdiğini değil, gözünün önündeki optikten gördüğünü de resmeden kişidir. Bu kişinin gözüyle resmetmek istediği konu arasında, ışık dışında belirleyici ve yönlendirici bir öge olarak, optik yer almaktadır. Karanlık kutu, optikten dünyaya bakmaktır ve bu anlayış klasik resmetme anlayışından çok farklıdır.
#22
SORU: Johannes Kepler’in karanlık kutuya ilişkin ne tür çalışmaları olmuştur?
CEVAP: Alman Astronomu Johannes Kepler Karanlık Kutu (Camera Obscura) terimini asıl anlamında ilk kullanandır. Frisius’un 1544’te resmini yaptığı aygıtı, Kepler 1620 yılında geliştirdi. Mercekten gelen görüntünün doğru görülebilmesi için aygıta ayna sistemi ekledi. Kepler’in geliştirdiği çadır şeklindeki ve elle taşınabilir karanlık kutular, sanatçılar ve amatör ressamlar tarafından XVII. yüzyılda yaygın bir şekilde kullanıldı.
#23
SORU: Karanlık kutunun insan gözüne ilişkin bilinenlere ilişkin ne tür bir katkısı olmuştur?
CEVAP: Fiziksel gerçeğin tıpatıp benzerini üreten bu aygıt, insan gözüyle ilgili açıklayıcı bilgileri sergilemiştir. Bu aygıtla birlikte insanoğlu, görerek algılama konusuyla ilgili yeni bir durumla karşılaşmıştır. Karanlık kutunun kullanıldığı dönemde, bu aygıt dışında başka hiçbir şekilde nesneleri yaşamdaki renkleri, dokuları, bulundukları ortamı ve hareketleriyle temsil etmek mümkün değildir. Bu aygıt, insanın gözleriyle gördüğü şeyleri yatay ve dikey bir çerçeve içinde sınırlaması ve ikiboyutlu olarak görmesini sağlamıştır. Karanlık kutunun görünür kıldığı şeye bakan kişi yüzey üzerinde nesneleri renkli, net ve berrak olarak görmüştür.
#24
SORU: Wedgwood ve Davy ‘Güneş Resimleri’ adını verdikleri çalışmalarıyla yüzey üzerinde görüntüyü kaydetmeyi nasıl başarmışlardır?
CEVAP: Kâğıt ya da deri yüzeyi karanlıkta gümüş nitrat çözeltisiyle iyice ıslatılır. Bu yüzey üzerine konulan nesne, güneş ışığında pozlanır. Pozlama sonucunda ışığa duyarlı hâle getirilmiş olan yüzeyin nesneyle kaplı olan alanı açık renk olarak kalır ve yüzeyin diğer alanı ise, önce farklı tonlarda gri ve kahverengiye döner daha sonra ise siyahlaşarak kararır. Yüzeyin pozlanan alanı kararır ve nesnenin kapladığı pozlanmamış alan ise beyaz bir leke olarak ortaya çıkar. Böylece, kâğıt ya da deri yüzey üzerinde nesnenin görüntüsü üretilir.
#25
SORU: 1800’lü yılların başına gelindiğinde, ışığa duyarlı yüzeylerle ilgili hangi temel bilgilere ulaşılmıştır?
CEVAP: Bazı maddeler ışıktan etkilenerek rengi koyulaşır. Işık, maddelerin moleküllerinin ayrışmasına neden olurken bazı maddelerin de molekül yapısını bir araya getirir ve büyük moleküller yaratır. Farklı bilim insanlarının yaptığı deneyler sonucunda ışığa duyarlı maddeler olarak; kuarts (necef taşı), gümüş tuzları (özellikle gümüş nitrat ya da gümüş sülfat) ve amonyak tespit edilmiştir. Bunların içinde ise, ışığa duyarlılığı açısından en uygun olan ise gümüş tuzlarıdır. Yani pozlamaya en uygun kimyasal madde olarak gümüş tuzları belirlenmiştir.
#26
SORU: Giovanni della Porta karanlık kutunun resim sanatında kullanımına ilişkin neler söylemiştir?
CEVAP: İtalyan Doğa Bilgini Giovanni Battista della Porta, Doğa Büyüsü (1558) adlı ünlü eserinde karanlık kutuyu mercekle birlikte ilk kez detaylı bir şekilde yazmıştır. Delik yerine bir dışbükey mercek konulduğunda görüntünün çok daha net ve keskin olacağını, sokakta yürüyen insanların, renklerin, giysilerin ve her şeyin gerçeğine daha yakın görüneceğini açık bir şekilde kaleme almıştır. Eğer resim yapamıyorsanız bu aracın verdiği görüntünün konturlarını kalemle çizin ve daha sonra da boyayın diyen della Porta, karanlık kutunun yüzey üzerinde sağladığı görüntüye yeni yollar açmıştır.
#27
SORU: Carl Scheele yaptığı analizlerde, güneş ışığı ile gümüş nitrat arasındaki arasındaki ilişkiye dair, hangi temel konuları tanımlamıştır?
CEVAP: Birincisi, ışık tayfının en sonunda yer alan menekşe renginin, gümüş tuzlarını daha güçlü etkilediğini belirledi. İkincisi ise, gümüş tuzları içinde ışığa en duyarlı olanın ise gümüş klorür olduğunu belirledi. Pozlanan gümüş klorür karardıktan sonra amonyak içine konulduğunda, pozlamayla maddede ortaya çıkan renk değişiminin kalıcı olabileceğini belirledi. Yani gümüş tuzlarının amonyak ile sabitleştirileceğini tespit etti.
#28
SORU: Güneş ışığında pozlandığında kararan kimyasalların, ışıktan mı yoksa ışığın ısısından mı etkilendiğini net bir şekilde ortaya koyan bilim adamı kimdir?
CEVAP: Anatomi profesörü olan Johann Heinrich Schulze 1725 yılında yaptığı çalışmalar sonucunda bu konuyu açıklığa kavuşturdu. Schulze, 1727 yılında gümüş nitratı fırında ısıttı ve maddenin kararmasının ısıyla ilişkili olmadığını, maddenin kararmasına ışığın neden olduğunu belirtti. Schulze, gümüş nitrat ve nitrik aside daldırılan kalsiyum karbonatın, güneş ışığında pozlandığında, kalsiyum karbonatın renginin koyu mora dönüştüğünü deneyle tespit etmiştir. Yüzey üzerinde ışığı kullanarak kalıcı görüntüler elde etme çabaları içinde Schulze’un araştırmaları çok önemlidir. O, gümüş nitratın ışıktan etkilenerek karardığını ve bu konunun, ışığın ısısıyla ilgili olmadığını tespit etmiştir.
#29
SORU: Kısa ve uzun odaklı mercek sistemi karanlık kutu teknolojisine nasıl bir katkı sağlamıştır?
CEVAP: Böylece, basit bir optik düzenlemeyle, uzaktan geniş bir peyzajın ya da yakından bir portrenin görüntüsünün elde edilmesi sağlanmıştır. Zahn’ın yaptığı katkılarla karanlık kutu, hem iç hem de dış mekânlarda kolaylıkla kullanılmaya başlanmıştır. Aygıt artık günlük hayatta insanların arasındaki yerini bulmuştur.
#30
SORU: Karanlık kutunun ardından, insanın görüntüyü hapsetmeye ilişkin merakı nasıl bir seyir izlemiştir?
CEVAP: İnsanoğlu ışığı kullanarak yüzey üzerinde kalıcı olan şekiller, çizimler, renkler oluşturmaya çalışmıştır. İnsanoğlu bu alandaki çabaları sırasında doğadaki ışığa duyarlı maddelerle ilgilenmiştir. Kimya bilimiyle ilgili bu çabaları sonunda insanoğlu, karanlık kutunun sağladığı kalıcı olmayan görüntüyü yüzey üzerinde sabitlemeye yönelmiştir.
#31
SORU: Karanlık kutunun yaygın bir şekilde bilinmesini sağlayan resmi yapan Cizvit araştırmacı kimdir?
CEVAP: Athanasius Kircher, Işık ve Gölgenin Yetkin Sanatı (1646) kitabındaki resimde, oda şeklinde ve içinde insan bulunan çift yönlü karanlık kutu kesitten görülür. Odanın karşılıklı duvarlarındaki birer mercekten giren ışık, deliklerin önündeki konuyu odanın içine düşürür. Odanın içindeki kişi ise, deliklerin hemen arkasında yer alan şeffaf yüzeylerde beliren görüntüleri izlemektedir. Resimde çift yönlü karanlık kutunun nasıl çalıştığı kesit olarak açık bir şekilde görülür.
#32
SORU: Cabir İbn Hayyan’ın ışığa duyarlı yüzeylerle ilgili ne tür çalışmaları olmuştur?
CEVAP: Antikçağda bilimsellikten yoksun olan çalışmaları ilk kez bilimsel bir temele oturtan kişidir. Onun konuyla ilgili olarak yaptığı önemli katkı, kendi hazırladığı nitrik asitten, gümüşü çözerek gümüş nitrat elde etmesidir. İbn Hayyan bu bileşimi, karanlık bir odada ışık kullanarak yaptığını eserlerinde belirtir. Gümüş nitratın su içinde hızla eridiğinin ve sıvı hâldeki gümüş nitratın, güneş ışığına tutulduğunda renksiz hâldeki maddenin morumsu kahverengiye dönüştüğünün kanıtları bu dönemde ortaya çıkmıştır.
#33
SORU: Jean Senebier, Scheele’in çalışmalarını ne yönde ilerletmiştir?
CEVAP: Deneyleri sonucunda, kırmızı ışıkla yirmi dakikada pozlamanın, menekşe renkli ışıkla on beş saniyede olabildiğini tespit etti. 1782 yılında farklı maddelerin ışıktan etkilenmesi üzerine denemeler yaptı. Gümüş bileşenleri ve farklı doğal çam sakızlarının güneş ışığında pozlandığında rengini değiştirdiğini belirledi. Yeşil bitkilerin ışıktan etkilenerek, karbondioksit-oksijen ilişkisi sonucu renklerinin değiştiğini ortaya koydu.
#34
SORU: Pozlama ne demektir?
CEVAP: Işığa duyarlı bir maddenin ışıktan etkilenmesini ifade eden kavramdır. Angelo Sala’nın gümüş nitrat tozunu güneş ışığında tutarak kararmasını sağlaması bir başka deyişle, güneş ışığının maddeyi pozlayarak rengini değiştirmesidir. Yüzey üzerinde ortaya çıkan bu renk değişikliği, belirli şekiller ya da lekeler şeklinde düşünüldüğünde, pozlama yoluyla yüzey üzerinde o güne kadar bilinmeyen yeni bir resmetme tekniği ortaya çıkmıştır. Bu resmetme tekniğinin temeli pozlamadır.
#35
SORU: Tarihte, ışığa duyarlı maddelere ilişkin ilk örneklerle ilgili neler söylenebilir?
CEVAP: Çin’de İÖ I. yüzyıla ait kimyasal işlemlerle ışığa duyarlı hâle getirilmiş levha kalıntıları bulunduğundan söz edilmektedir. Yine aynı yüzyılda sülüğen tozu maddesinin güneş ışığı altında hızla siyahlaştığını bilinmektedir. Bütün bunlardan anlaşılan, Antikçağ’dan başlayarak ışıktan etkilenerek rengi koyulaşan gümüş tuzlarının bazı insanlar tarafından bilindiğidir. Işığa duyarlı maddelerle ilgili farklı buluşlar birbirine eklenerek fotoğrafın bulunuşunu hızlandırılmıştır.
#36
SORU: Karanlık kutu, topluma hangi yollarla yayılmış ve benimsenmiştir?
CEVAP: Karanlık kutu topluma üç farklı alandan yayılmıştır: Birincisi, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda ünlü ressamlar tarafından resim çalışmalarında kullanılmıştır. İkinci kullanım alanı ise bilimsel çalışmalar, eğitim ve eğlence amaçlı gösteriler olmuştur. Üçüncü olarak bu aygıtın geleceğe ışık tuttuğu ve yön verdiği alan ise, fotoğrafın bulunuşu olmuştur.
#37
SORU: Johann Ritter’in pozlamaya ilişkin ne tür çalışmaları olmuştur?
CEVAP: Ritter ışık tayfında menekşe rengi ötesindeki insan gözüyle görülmeyen ışınları tespit etti ve Scheele’in yöntemini izleyerek gümüş klorürü görülebilen mavi ışıktan yine görülebilen tayfın içindeki mavi ışığın da kırmızı ışıktan daha güçlü pozlayabildiğini buldu. Bu yıllarda birçok bilim insanı ışığa duyarlı maddeler üzerinde çalıştı, özellikle de gümüş klorür üzerinde denemeler yaptılar.
#38
SORU: John Herschel yüzey üzerine görüntü sabitleme konusuna, kimya yönünden nasıl bir katkıda bulunmuştur?
CEVAP: Sir John Frederick William Herschel yüzey üzerinde pozlayarak ortaya çıkan görüntüyü sabitleme, kalıcı kılma olanağını sağlayan hiposülfit (hypo) maddesini 1819 yılında buldu. Suda eriyen ve toz şekere benzeyen bu madde, ışığa duyarlı gümüş tuzlarının pozlandıktan sonra değişen renginin kalıcı olmasını sağlarken, bu yolda yapılan çalışmalar için bir dönüm noktası oldu.
#39
SORU: Fotogram olarak adlandırılan bu görüntülerin ne tür handikapları vardı?
CEVAP: Fotoğrafik Çizimler ya da Fotogram olarak da adlandırılan bu görüntülere ne yazık ki sadece zayıf kandil ışığında bakılabiliyordu. Güneş ışığında bakıldığında ise pozlanmamış alan olarak beliren nesnenin görüntüsü, ışıktan etkilenerek kararıp yok oluyordu. Güneş Resimlerindeki görüntünün kalıcı olmaması Wedgwood’un cesaretini kırdı ve sonuç olarak, kâğıt ya da derinin pozlanmamış alanlarının kararmasını engelleyemedi.
#40
SORU: Wedgwood ve Davy yaptıkları çalışmalarla, fotoğrafın bulunuşu yolunda ne gibi kilometre taşları oluşturmuşlardır?
CEVAP: Wedgwood ve Davy bütün bu denemeleri sırasında mercek yardımıyla elde edilen görüntüyü de kaydetmeyi denediler ve kontak baskının nasıl olabileceğini belirlediler. Wedgwood’un Davy ile yaptığı çalışmalar, yüzyıllardan beri farklı bilim insanlarının çalışmalarını belli bir noktada toplar niteliktedir. Bir yönüyle ışığa duyarlı maddeleri belirleyerek pozlama yüzeyini ortaya çıkarmışlar ve kontak baskı yöntemini belirlemişlerdir. Diğer yönüyle de karanlık kutunun, yani optik yoluyla elde edilen görüntüyü pozlama tekniğiyle yüzey üzerine kaydetmeyi denemişlerdir.
#41
SORU:
Işık nedir?
CEVAP:
Işık: Doğrusal dalgalar halinde yayılan, cisimlerin kendilerinin ve çevrelerinin görünürlüğünü sağlayan bir enerji türüdür.
#42
SORU:
İzdüşüm olarak elde edilen görüntünün özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Doğadaki bütün nesneler üçboyutludur. Eni, boyu ve derinliği vardır. Yüzey üzerinde izdüşüm şeklindeki görüntüler ise ikiboyutludur, çünkü görüntünün ortaya çıktığı yüzey ikiboyutludur. Bu açıdan bakıldığında yüzey üzerinde görüntü oluşturmak, üçboyutlu dünyayı ikiboyutlu yüzeye aktarma çabasıdır. Yüzey üzerindeki bu ikiboyutlu görüntünün niteliği, ışık kaynağının yapısıyla ilişkilidir. Işık kaynağından gelen ışık doğrudan geliyorsa, yani doğrudan gelen güneş ışığı gibi güçlüyse, görüntünün sınırları belirgin olur. Yani görüntü kesinleşir. Işık kaynağı, önünde bulut olan güneş ışığı gibi yumuşak, dağınık bir ışık kaynağı ise görüntünün sınırları belirsizleşir. Yani görüntünün keskinliği zayıfar.
#43
SORU:
"Camera Obscura" nedir?
CEVAP:
Latince; Camera ‘oda’, Obscura ‘karanlık’ anlamına gelmektedir. Dört tarafı kapalı bir karanlık odanın, bir duvarının tam ortasına bir delik açıldığında; delikten giren güneş ışığı, deliğin karşısındaki duvara yansır ve böylece deliğin önündeki nesnelerin görüntüsü, sağ-sol ve alt-üst ters olarak duvara yansır.
#44
SORU:
Karanlık kutuda iğne deliğinden giren ışığın ters görüntü oluşturduğundan ilk kez bahseden bilim insanı kimdir?
CEVAP:
İÖ V. yüzyılda Çinli filozof Mo Ti (İÖ 470-391) temel optik kurallarla ilgili olarak görüşler öne sürer. Mo Ti, karanlık kutuda iğne deliğinden giren ışığın ters görüntü oluşturduğundan ilk kez -şu anki bilgilerimizle- söz eden kişidir. Mo Ti bu aygıta, ışığı toplayan iğne deliği nedeniyle, Toplanma Yeri ya da Kapalı Oda adını vermiştir.
#45
SORU:
Karanlık kutuya mercek ekleyen bilim insanı kimdir?
CEVAP:
Karanlık kutuya önemli bir teknik ekleme XVI. yüzyılın ortalarında yapıldı. Basit iğne deliği yerine camdan yapılmış mercek konuldu. Çinli bilim insanı Mo Ti’nin Toplanma Yeri diye adlandırdığı, nesneden gelen ışığın toplandığı deliğin yerini mercek almıştır. Artık ışığın toplandığı yer, mercek olmuştur. İtalyan matematikçi, fizikçi ve doğa bilgini Girolamo Cardano (1501-1576) tarafından yapıldığı yönündedir.
#46
SORU:
Johannes Kepler'in karanlık kutu sistemine yaptığı katkılar nelerdir?
CEVAP:
Alman Astronomu Johannes Kepler (1571-1630) Karanlık Kutu (Camera Obscura) terimini asıl anlamında ilk kullanandır. Frisius’un 1544’te resmini yaptığı aygıtı, Kepler 1620 yılında geliştirdi. Mercekten gelen görüntünün doğru görülebilmesi için aygıta ayna sistemi ekledi. Kepler’in geliştirdiği çadır şeklindeki ve elle taşınabilir karanlık kutular, sanatçılar ve amatör ressamlar tarafından XVII. yüzyılda yaygın bir şekilde kullanıldı.
#47
SORU:
Kısa ve uzun odaklı mercek sistemi hangi dönemde kutuya uyarlamıştır?
CEVAP:
Karanlık kutunun verdiği görüntünün niteliğiyle ilgili sorunları yani optikle ilgili bilmeceyi keşiş Johann Zahn (1631-1707) 1685 yılında çözmüştür. Kısa ve uzun odaklı mercek sistemini (objektif) karanlık kutuya uyarlamıştır.
#48
SORU:
Karanlık kutunun kullanım alanları neler olmuştur?
CEVAP:
Karanlık kutu topluma üç farklı alandan yayılmıştır: Birincisi, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda ünlü ressamlar tarafından resim çalışmalarında kullanılmıştır. İkinci kullanım alanı ise bilimsel çalışmalar, eğitim ve eğlence amaçlı gösteriler olmuştur. Üçüncü olarak bu aygıtın geleceğe ışık tuttuğu ve yön verdiği alan ise, fotoğrafın bulunuşu olmuştur.
#49
SORU:
Karanlık kutunun belirleyici özellikleri nelerdir?
CEVAP:
• Karanlık kutunun ürettiği görüntü bu aygıtın çıktısıdır. Girdisi ise ışıktır. Işık bu aygıtın içinde şekil alarak, yüzey üzerinde görüntüyü üretir. Bu yönüyle karanlık kutu için yüzey üzerinde görüntü üreten aygıt denebilir.
• Işıkla resmetmenin aygıtı olan karanlık kutunun yüzey üzerinde sağladığı görüntü kalıcı değildir. Bu görüntü, ışıkla birlikte ortaya çıkar ve ışık yok olunca görüntü de ortadan kalkar. Bu nedenle hayalî görüntüdür.
• Karanlık kutuyla yüzey üzerine bir konuyu resmeden kişi, sadece gözünün gösterdiğini değil, gözünün önündeki optikten gördüğünü de resmeden kişidir. Bu kişinin gözüyle resmetmek istediği konu arasında, ışık dışında belirleyici ve yönlendirici bir öge olarak, optik yer almaktadır.
• Karanlık kutu, optikten dünyaya bakmaktır ve bu anlayış klasik resmetme anlayışından çok farklıdır.
• Fiziksel gerçeğin tıpatıp benzerini üreten bu aygıt, insan gözüyle ilgili açıklayıcı bilgileri sergilemiştir. Bu aygıtla birlikte insanoğlu, görerek algılama konusuyla ilgili yeni bir durumla karşılaşmıştır. Karanlık kutunun kullanıldığı dönemde, bu aygıt dışında başka hiçbir şekilde nesneleri yaşamdaki renkleri, dokuları, bulundukları ortamı ve hareketleriyle temsil etmek mümkün değildir.
• Bu aygıt, insanın gözleriyle gördüğü şeyleri yatay ve dikey bir çerçeve içinde sınırlaması ve ikiboyutlu olarak görmesini sağlamıştır.
• Karanlık kutunun görünür kıldığı şeye bakan kişi yüzey üzerinde nesneleri renkli, net ve berrak olarak görmüştür.
#50
SORU:
Gümüş tuzlarının fotoğrafçılık için önemi nedir?
CEVAP:
Gümüş Tuzları, Bromür, klorür ve iyot gibi alkali tuzlar ve ışığa duyarlı gümüş birleşimini
oluşturan kimyasal maddelerdir. Işıktan etkilenerek rengi koyulaşan gümüş tuzlarının
farklı buluşlar birbirine eklenerek fotoğrafın bulunuşunu hızlandırmıştır.
#51
SORU:
Pozlama nedir?
CEVAP:
Pozlama, ışığa karşı duyarlı malzemenin ışıktan etkilenmesidir.
#52
SORU:
İlk defa pozlamayla yapılan renk değişiminin yüzey üzerinde kalıcı olmasını sağlayan kimyasal hangisidir?
CEVAP:
Carl Wilhelm Scheele 1777 yılında pozlanan gümüş klorür karardıktan sonra amonyak içine konulduğunda, pozlamayla maddede ortaya çıkan renk değişiminin kalıcı olabileceğini belirledi.
#53
SORU:
Suda eriyen ve toz şekere benzeyen, ışığa duyarlı gümüş tuzlarının pozlandıktan sonra değişen renginin kalıcı olmasını sağlayan madde nedir?
CEVAP:
Sir John Frederick William Herschel (1792-1871) yüzey üzerinde pozlayarak ortaya çıkan görüntüyü sabitleme, kalıcı kılma olanağını sağlayan hiposülfit (hypo) maddesini 1819 yılında buldu. Suda eriyen ve toz şekere benzeyen bu madde, ışığa duyarlı gümüş tuzlarının pozlandıktan sonra değişen renginin kalıcı olmasını sağlarken, bu yolda yapılan çalışmalar için bir dönüm noktası oldu.
#54
SORU:
‘Güneş Resimleri’ nedir?
CEVAP:
1700’lü yıllarda ışığa duyarlı maddeleri kullanarak yüzey üzerinde görüntü üretme çalışmalarıyla ilgili dönüm noktası niteliğindeki bir çalışmayı Thomas Wedgwood, Sir Humphrey Davy ile birlikte 1795 yılında yaptılar. Wedgwood ve Davy ‘Güneş Resimleri’ adını verdikleri çalışmalarıyla yüzey üzerinde görüntüyü kaydetmeyi başardılar.
#55
SORU:
Fotoğraf makinesi kullanmadan ışık geçirmeyen ya da yarı saydam nesnelerin duyarlı yüzey üzerine koyup doğrudan pozlama yaparak görüntü elde etme yöntemine ne ad verilir?
CEVAP:
Fotogram
#56
SORU:
Bir nesnenin yalnızca kenar çizgileriyle ve tek renk olarak belirlenen görüntüsüne ne ad verilir?
CEVAP:
Silüet
#57
SORU:
İzdüşüm(projeksiyon) nedir?
CEVAP:
İzdüşüm (projeksiyon) bir ışık kaynağından çıkan ışıkla bir nesne ya da konunun görüntüsünü bir yüzey üzerine yansıtmaktır. Bir nesne arkadan aydınlatıldığında, nesnenin izdüşümü yüzey üzerinde görüntü olarak ortaya çıkar.
#58
SORU:
Kırmızı ışıkla yirmi dakikada pozlamanın, menekşe renkli ışıkla on beş saniyede olabildiğini kanıtlayan bilim insanı kimdir?
CEVAP:
Jean Senebier (1742-1809) Scheele’in elde ettiği sonuçlar üstüne yeni çalışmalarla devam ederek onun sonuçlarını ilerletti. Deneyleri sonucunda, kırmızı ışıkla yirmi dakikada pozlamanın, menekşe renkli ışıkla on beş saniyede olabildiğini tespit etti.
#59
SORU:
Gümüş nitratın kararmasının ısıdan kaynaklanmadığını kanıtlayan bilim insanı kimdir?
CEVAP:
Güneş ışığında pozlandığında kararan kimyasal maddeler biliniyordu ancak buna ışığın mı, yoksa ışığın ısısının mı neden olduğu bilinmiyordu. Johann Heinrich Schulze, 1727 yılında gümüş nitratı fırında ısıttı ve maddenin kararmasının ısıyla ilişkili olmadığını, maddenin kararmasına ışığın neden olduğunu belirtti.
#60
SORU:
Işık ve Gölgenin Yetkin Sanatı (1646) kimin eseridir?
CEVAP:
Gölgenin Yetkin Sanatı Cizvit Papaz ve Araştırmacı Athanasius Kircher (1602-1680)'e ait bir eserdir. Eserinde oda şeklinde karanlık kutu tasvir etmiştir.