HAREKETLİ GÖRÜNTÜNÜN TARİHİ Dersi FİLM SANATIN ORTAMINDA soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Sinemanın başlangıcı olarak kabul edilen olay nedir ve hangi yıl sinemanın başlangıcı olarak kabul edilmektedir?


CEVAP:

Ressam ve başarılı bir fotoğrafçı olan Antoine Lumiére (1840-1911) oğulları olarak Fransa’da doğan Lumiére kardeşler, babalarının izinden gitmişlerdir. Babalarının Fransa’nın Lyon kentinde bulunan fotoğraf stüdyosunda çalışan Auguste Lumiére (1862-1954) ve Louis Lumiére (1864-1948) 13 Şubat 1895 yılında kamera ve gösterim aygıtının bir arada bulunduğu “sinematograf” adını verdikleri cihazın patentini alırlar. Orjinali “Cinématographe” olan ve Yunanca kinéma (hareket) ve graphein (yazmak) kelimelerinin gelen sinematograf, “hareketi yazan” anlamına gelir. Bu aygıtın bulunduğu tarih olan 1895 yılı sinemanın başlangıcı olarak kabul edilir.


#2

SORU:

Lumiére kardeşler tarafından halka gösterilen ilk film nedir ve özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Lumiére kardeşler sinematografı Mart 1895 yılında ilk kez halka gösterirler. Bu gösteride yer alan filmlerden ilki, bir köpek, bisikletli bir adam ve yüzlerce insanın topluca fabrika kapısından çıkışını anlatan Lyon’daki Lumiére Fabrikası’ndan İşçilerin Çıkışı (La Sortie de l’Usine Lumière à Lyon, 1895) adlı 46 saniyelik filmdir. 20 dakikalık bu gösterim, sabit bir kameranın çektiği kısa kısa on filmi içerir. Lumiére filmlerinin genel özelliği; görüntülerde kameranın göz hizasında olması ve genel çekim ölçeğinde kaydedilmesidir.


#3

SORU:

Lumiére kardeşlerin ürettiği filmler sinema tarihçilerine göre hangi tür sinemanın altyapısını oluşturmuştur? 


CEVAP:

Lumiére Kardeşler filme geçmeden önce fotoğrafla uğraşırlar. Bu nedenle filmi gerçekliği üretmenin; hareketli gerçekliği yüzey üzerine taşımanın bir aracı olarak görürler. Kamera önünde olup biten gerçek olayları kaydettikleri için sinema tarihçilerine göre Lumiére kardeşlerin ürettiği filmlerin birçoğu belgesel sinemanın altyapısını oluşturan ilk örnekler olarak kabul edilir. Bunun nedeni Lumiére kardeşlerin ilk filmlerinin dış dünyada varolan gerçekliği olduğu gibi kaydetmesinden kaynaklanan bir belge niteliği taşımasıdır.


#4

SORU:

Sinema tarihinde Lumiére Kardeşler'den sonra filmi bir gösteri aracı olarak yeni bir boyutta insanların yaşamına sokan kişi kimdir ve filmleri ne açıdan fark yaratmıştır?


CEVAP:

1900’lerin başında salon ve seyirci sayısı hızla artmaya başlar; ancak sinemanın geleceği olup olmadığı hala şüphelidir. Lumiére, Pathé, Edison vb. şirketlerin olay ve haber filmleri izlenmeye devam etse de, izleyicilerin ilk başlardaki ilgisi azalmaya başlar. O dönemde filmin yeni bir boyuta taşınması gereklidir ve George Meliés (1861-1938) bunu ilk yapan kişi olarak sinema tarihinde yer alır. Lumiére Kardeşler’den farklı olarak, filmi fotoğrafın etkisinden kurtarır. Böylece film yoluyla belirli bir öykü anlatma dönemi Meliés ile başlar. Diğer bir deyişle öykülü filmin ilk örneklerinin yapımcısıdır.


#5

SORU:

Stopmotion nedir?


CEVAP:

Canlandırma ya da bunun dışındaki olağan filmlerde kullanılan bir çekim tekniğidir. Bu teknik gerçek bir dekor önünde üç boyutlu cansız karakterler, nesneler kullanılarak yapılır. Böylece gerçek hayatta yaratılamayacak sahneler, karakterler ve nesneler canlandırılır.


#6

SORU:

Superempoze nedir?


CEVAP:

Özel bir görsel etki sağlamak için aynı duyarkatın iki ayrı çekimde kullanılması ya da iki ayrı çekimin birbiri üstüne konarak aynı film üzerinde basılması. Bu durumda iki ayrı görüntü birbiri üstüne binmiş olarak ortaya çıkar.


#7

SORU:

George Meliés'in sinemaya kattığı yenilikler nelerdir?


CEVAP:

Film dilinin bugünlere gelmesinde Meliés’in önemli katkıları vardır. Onun başına gelen tesadüfî bir kaza onun sinemasının dönüm noktası olur. Birgün Paris’te dış çekim yaptığı sırada aygıt tutukluk yapar. Bu kaza Meliés’in filmde ilk özel efekti yaratmasını sağlayan görsel illüzyona neden olur ve alıcının durdurularak, önündeki nesne ve insanların değişimi hilesini keşfetmiş olur. Meliés bunun ardından stop motion ve superempoze yöntemlerini de keşfeder. Bunlara ek olarak sinema tarihinde dekor kullanımı, sahne ve sekanslar arası kararma-açılma gibi geçiş yöntemlerini ilk kez o uygular. 


#8

SORU:

Sinema tarihinin ilk bilim kurgu filmi ve önemi nedir?


CEVAP:

Ay’a Seyahat (Le Voyage Dans la Lune, 1902) sinema tarihinin ilk bilim kurgu filmi olarak kabul edilir. Ayrıca filmin yanılsama biçiminin en iyi bilinen örneği ve ilk dönem sinemanın en itinalı filmlerinden biridir.


#9

SORU:

Paralel Kurgu nedir ve ilk kez hangi filmde kullanılmıştır?


CEVAP:

Filmde iki önemli olayı aynı anda anlatan kurgulama tekniği. Bunu yaparken iki ya da daha çok olgu ve bunların parçalarının birbiri ardından sıralanmasına; bir olgu bitirildikten sonra bununla ilgili ikinci, üçüncü olguya geçilmesine dayanır. Amerikalı Bir İtfaiyecinin Hayatı (The Life Of An American Fireman, 1903) adlı film kurguya dayanan ve paralel kurguyu kullanan bir sinema anlayışının ilk örneğini oluşturur. 


#10

SORU:

Büyük Tren Soygunu (The Great Train Robbery, 1903) adlı filmin sinema tarihindeki önemi nedir?


CEVAP:

Edwin S. Porter’ın en önemli yapıtı, başı sonu belli bir hikâyeye sahip olan, uzun planların ilk defa kullanıldığı Büyük Tren Soygunu (The Great Train Robbery, 1903) adlı filmdir. Bu film ayrıca Amerikan sinemasının en önemli türlerinden biri olan western sinemasının da ilk örneğidir. Porter’dan önce başka sinemacılar da kurgudan yararlanmıştır; ancak Porter’ın en büyük farkı onun kurguyu devamlılığı sağlamak üzere kullanmasıdır.


#11

SORU:

Filmin bağımsız bir ortam olarak ayrı bir dilinin olmasını sağlayan kişi kimdir ve bunu nasıl sağlamıştır?


CEVAP:

Meliés ve Porter’ın katkılarıyla, tiyatro ve fotoğrafın etkisinden yavaş yavaş kurtulsa da, filmin bağımsız bir ortam olarak ayrı bir dilinin olmasını sağlayan kişi Griffith’tir. Filmle uğraşmaya başladığı ilk andan itibaren bir filmin en küçük birimi olan çekim’i, teknik, görsel ve içerik bakımından kendine özgü tekniğiyle değerlendirmiştir. Yine 1908 yılına dek filmlerde yaygın bir uygulama haline dönüşen “öyküyü daha çok genel çekimlerle anlatma” ve “filmdeki tüm insanları ve dekoru izleyiciye sıklıkla gösterme” ilkesini yıkar ve orta- yakın çekimleri etkili bir biçimde kullanır. Bu sayede zamanla film dilinin en önemli parçalarından biri olan “çekim ölçeği” uygulamasının ilk örneklerini verir.


#12

SORU:

Sergei M. Eisenstein’ın, Grev (Staçka, 1925) filminde kullandığı teknik ve bu tekniğin sinema tarihi açısından önemi nedir?


CEVAP:

Eisenstein’ın, “Devrim Üçlemesi” olarak bilinen üç büyük eserinden ilki olan Grev (Staçka, 1925) ilk uzun metrajlı filmidir. Film, Çarlık Rusya’sında geçer. Bir grup işçinin çalıştıkları fabrikadaki grevlerini ve Çar’ın askerlerinin grevi bastırmalarını konu alır. Eisenstein bu filmden hemen önce bir dergiye verdiği röportajda çarpıcı kurgu kavramından bahsetmiş, çarpıcı kurgu adını verdiği bu yeni teknikle, perdede gösterilen olaydan bağımsız olarak yeni bir anlam yaratmaya çalışmıştır. İki farklı olayla ilgili çekimlerin ard arda birleştirilmesi ile izleyici duygusal olarak yeni bir anlam zinciri kurar ve bu yeni anlam üzerine düşünce üretir. Bu kurgu tekniği filme canlılık da kazandırır.


#13

SORU:

Sergei M. Eisenstein’in başyapıtı kabul edilen film nedir ve hangi özelliği nedeniyle dünya çapında ün kazanmıştır?


CEVAP:

Potemkin Zırhlısı (Bronenosets Potyomkin, 1925), Eisenstein’ın başyapıtı olup; teknik, içerik ve sanatsal başarısıyla dünya çapında ün kazanmasını sağlayan filmidir. Filmin sinema sanatına en büyük katkısı kurgu konusunda olmuştur. Filmde paralel kurgu başarılı bir biçimde uygulanır. Potemkin Zırhlısı tarihi bir olayın perdeye aktarılmış olması dışında film dili ile neler yapılabileceğini ortaya koyması bakımından önemlidir


#14

SORU:

II. Dünya Savaşı sonrası faşizm ve savaşın yarattığı toplumsal ortamda ortaya çıkan sinema akımı nedir ve hangi film öncüsüdür?


CEVAP:

Yeni Gerçekçilik, 1944 ile 1952 yılları arasında İtalya’da etkili olmuş bir akımdır. 1940’ların sonunda, II. Dünya Savaşı sonrası faşizm ve savaşın yarattığı toplumsal ortamda ortaya çıkmıştır. Bu akım faşizmin yirmi yıl süren baskısından sonra, toplumsal sorunları yeni bir bakış açısı ile ele alır. Yeni gerçekçilik akımının dünyada tanınmasını sağlayan ve en öne çıkan isimlerinden bir Roberto Rosselini’dir. Akımı başlatan film ise Roberto Rossellini’nin 1945’te çektiği Roma, Açık Şehir (Roma, Città Aperta) filmidir.


#15

SORU:

Yurttaş Kane (1941, Citizen Kane) filminin sinemaya sağladığı yenilikler nelerdir?


CEVAP:

Savaş dönemi, film diline getirdiği yeniliklerle tarihe geçen isim Orson Welles’dir. Welles’in başyapıtı olan
Yurttaş Kane (1941, Citizen Kane), bir basın kralının yaşam öyküsünü anlatır. Bunu yaparken Amerika’nın, o dönemki basın sektörünün durumu ele alır. Welles, filmde dışavurumcu ve sessiz sinemanın örneklerinden esinlenir ve yeni bir film dili ortaya koyar. O güne kadar dramatik etkiyi güçlendirmek için kurgunun tercih edilmesinin yerine, perspektif derinliği başarıyla kullanır ve ön plandaki bir nesne ile arka plandaki nesnenin aynı netlikte olmasını sağlar. Filmin görüntü yönetmeni olan Gregg Toland’ın da katkılarıyla film başından sonuna kadar her çekimi özenli bir başyapıta dönüşür.


#16

SORU:

Yeni Dalga akımı nedir?


CEVAP:

İtalyan Yeni Gerçekçiliği gibi, Yeni Dalga da Fransa’da II. Dünya Savaşı sonrası varolan Fransız film yapımı kurumuna karşı bir tepki olarak ortaya çıkar. O güne kadarki sinema anlayışından farklı bir tutum içerir. Yeni Dalga akımında kamera karakteri izlemek veya mekan içinde ilişkilerin izlerini sürmek için bol
miktarda çevrinme ve kaydırma hareketi yapar. 


#17

SORU:

Olay örgüsü nasıl tanımlanmaktadır?


CEVAP:

Olay örgüsü, Bir anlatı filminde, bütün olayların nedensel ilişkileri, zaman dizinsel düzeni, süresi, sıklığı ve mekanları da dahil olmak üzere izleyiciye doğrudan sunulmasıdır. Anlatıdaki olayların izleyicinin hayalinde oluştuğu öykü kavramının karşıtıdır.


#18

SORU:

Ingmar Bergman'ın önemli filmleri nelerdir ve filmlerinde genellikle hangi temaları işlemektedir?


CEVAP:

Avrupa’nın bir sinema tarihine yön veren önemli yönetmenlerden biri Ingmar Bergman’dır. İsveç’li yönetmen, tiyatro ve sinemayı bir arada yürütür. Sanat ağırlıklı çağdaş sinemanın en önemli yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Bergman, 1955 yılında çektiği Bir Yaz Gecesi Tebessümleri (Sommarnattens Leende) filmi ile uluslararası alanda tanınır. Çoğunlukla bireyin yalnızlığı ve hayal kırıklığı temalarını işleyen Bergman’ın filmlerinde insanın karmaşık duyguları ve bilinçaltı, suçluluk duygusu, bastırılmış duygular gibi derin psiko-analitik sorunlar ustalıkla irdelenir. Yedinci Mühür (Det Sjunde Inseglet, 1956), Yaban Çilekleri (Smultronstället, 1957), Sessizlik (Tystnaden, 1963), Persona (1965) yönetmenin önemli filmleridir.


#19

SORU:

1980 ve sonrası, sinema tarihi açısından nasıl bir dönemdir?


CEVAP:

1980 ve sonrası dünya sinema tarihinde modern sinemanın bitişini ve postmodern sinemanın başlangıcını ifade eden bir dönemdir. Günümüzde filmler iki türlü değerlendirilebilir. Birincisi televizyonun bütün biçimlerine egemen olduğu, sinemanın bundan nasibini alarak farklı eğlence ve iletişim araçlarının bir parçası olarak görüldüğü bakış açısı. İkincisi ise filmi sanatın ortamında konumlandırıp, film dili ile kendini ifade eden yönetmenlerin bakış açısı. İlk bakış açısı daha ziyade popüler, gişe filmlerini işaret eder. Farklı bir ifadeyle, endüstrinin geçmişten beri kalbi olan Hollywood’u ve onun diğer ülkelerdeki yansımalarını taşır. Diğer bakış açısı ise ABD’de Hollywood dışında film yapan Amerikan bağımsız sinemasını, Avrupa sanat filmlerini, Çin, Japonya, Kore gibi Uzak Doğu ülkelerinde kendi film dilini ortaya koymuş yönetmenlerin filmlerini, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde kendine has film diline sahip yönetmenleri işaret eder.


#20

SORU:

2000’li yılların film sanatı açısından nasıl değerlendirilebilir?


CEVAP:

2000’li yıllar, gişe filmleri ile, bir sanat ortamı olarak gerçekleştirilen filmler arasındaki ayrımın gitgide açıldığı dönem olmuştur. Teknolojinin gelişmesi ile gişe filmleri hakikatte olamayacak görüntüleri, filmde oluşturarak başarı ararken, film materyalini bir sanat ortamı olarak gören yönetmenler ise arayışlarını teknolojik olanaklara değil, filmin anlatım olanaklarındaki olası farklılaşmalarda ararlar.