İLETİŞİM KURAMLARI Dersi Dilbilimsel ve Göstergebilimsel Yaklaşımlar soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Göstergebilimin üç temel çalışma alanı nedir?


CEVAP:

Göstergebilimin üç temel çalışma alanı: göstergenin kendisi; içinde göstergelerin düzenlendiği kodlar ya da sistemler; kodlar ve göstergelerin içinde işlediği kültürdür.


#2

SORU:

Modern dilbilimin kurucusu kimdir?


CEVAP:

İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure modern dilbilimin tartışmasız kurucusu olarak kabul edilmektedir.


#3

SORU:

Yapısalcılık nedir?


CEVAP:

Yapısalcılık insan eylemlerinin tüm sorumluluğunu özgür bireye bırakan Hümanizmin tersine, bireyin eylemlerinin toplumsal yapı tarafından belirlendiğini savunan ve özellikle 1960’lı yıllara damgasını vuran düşünce akımıdır. Akım, Fransa’dan yükselmiştir; ancak tüm dünyada takipçileri olmuştur.


#4

SORU:

Önde gelen yapısalcı düşünürler kimlerdir?


CEVAP:

Önde gelen yapısalcı düşünürler dilbilimci Saussure ve Jakobson, antropolog Levi-Strauss, göstergebilimci Barthes, felsefeci Althusser ve Foucault ve psikiyatri alanında Lacan’dır.


#5

SORU:

Eşsüremli (synchronic) ve art süremli (diachronic) dil analizi ayrımı nedir?


CEVAP:

Eşsüremli dil analizi, herhangi bir dilsel bir topluluk tarafından kullanılan dilin, herhangi bir zaman dilimindeki durumunun analizidir. Art süremli dil analizi ise, dilsel sistemde zaman içinde ortaya çıkan değişimlerin analiz edilmesidir.


#6

SORU:

Levi-Strauss ve Saussure' ün çalışmaları arasında ne gibi bir benzerlik vardır?


CEVAP:

Levi-Strauss için, “Saussure’ün dilbilim kuramını yemek pişirme, giyim, akrabalık sistemleri ve özellikle de mitler ve masallar gibi tüm kültürel süreçleri içerecek şekilde genişleten yapısalcı antropolog” tanımlaması yapılmaktadır. Levi-Strauss farklı kültürlerin evrensel kanunlarını, Saussure’ün dil-söz ayrımındaki “dil”e benzetir.


#7

SORU:

Barthes' a göre okurcul metinler ve yazarsıl metinler arasındaki fark nedir?


CEVAP:

Barthes, her metnin okunmasını bir üretim etkinliği olarak görür ve okurcul metinler ve yazarsıl metinler ayrımını yapar. Okurcul metinler daha pasif alımlanan, metnin kodlayıcının niyeti doğrultusunda anlamlandırıdığı, görece kapalı metinlerdir. Yazarsıl metinler ise, okurun metni tekrardan yazdığı, kodlanan niyetin dışında da anlamlandırabildiği, metne katılabildiği açık metinlerdir.


#8

SORU:

Peirce’ın göstergebiliminde, gösterge nasıl bir anlam taşır?


CEVAP:

Peirce’ın göstergebiliminde, bir gösterge, bir dış gerçekliğe, nesneye göndermede bulunur ve yorumlayıcının zihninde bir etki yaratır. Diğer bir deyişle yorumlayıcı, gösterge ile nesne arasındaki ilişkiyi üreten zihinsel bir süreç yaşar. Örneğin kütüphane göstergesinin, herhangi bir yorumlayıcısı için anlamı, bu göstergenin işaret ettiği nesneye (raflardan ve kitaplardan oluşan mekan) ilişkin deneyiminin bir sonucu olacaktır. Dolayısıyla göstergeye yüklenen anlam, yorumlayıcının deneyimine paralel olarak belli sınırlar içinde değişebilir.


#9

SORU:

Görüntüsel gösterge neyi ifade eder?


CEVAP:

Peirce’in göstergebiliminin diğer bir özelliği de, göstergelerin üç çeşide ayrılmasıdır: Görüntüsel gösterge (ikon), belirtisel gösterge (indeks) ve simge. Görüntüsel göstergenin (ikon) en temel özelliği, işaret ettiği nesnesiyle benzerlik taşımasıdır. Örneğin herhangi birinin fotoğrafı görüntüsel göstergesidir, çünkü kişinin kendisine benzer. Örneğin tuvalet kapılarına konan kadın ve erkek figürleri, kadın ve erkeği işaret ettiği için görüntüsel göstergelerdir.


#10

SORU:

Eğretileme (metafor) ne anlama gelir?


CEVAP:

Eğretileme (metafor); bir olguyu, bir olayı, bir nesneyi yine başka bir olay, olgu ve nesneyle açıklamaktır. Örneğin, “Gemi su içinde hareket etti” ifadesi yerine; “Gemi suyu yarıp geçti”, “Gemi suyu kesip geçti”, “Gemi suyu ayırıp geçti” ifadelerini kullandığımızda eğretileme yapıyoruz.


#11

SORU:

Düzdeğişmece (metanomi) ne anlama gelir?


CEVAP:

Düzdeğişmece (metanomi) ise, bir parçanın bütünü temsil etmesidir. Jakobson’a göre gerçeklik temsilleri her zaman için düzdeğişmece kullanılmasını gerektirmektedir. Bizler dili kullanırken, her zaman gerçekliğin bir parçasını bütünü temsil etmesi için seçeriz. Mesela Barthes’ın meşhur örneği, Paris Match dergisinin kapağındaki siyahi asker, Cezayir kökenli Fransız vatandaşlarının düzdeğişmecesidir.


#12

SORU:

Hall' e göre kaç çeşit okuma vardır?


CEVAP:

Hall, çoklu okuma üst başlığında kavramsallaştırdığı üç çeşit okuma şeklinin varlığından söz eder: Hakim okuma, tartışmalı okuma ve karşıt okuma. Hakim okuma, medya metinlerinin izleyici tarafından metinleri üretenlerin kodladığı niyetle kod açımını yapmasıdır. Tartışmalı okuma, kodlanan niyetlerin bir kısmının kodlandığı niyetle, bir kısmının ise tartışmalı olarak okunmasıdır. Karşıt okumada ise, metni üretenlerin kodladıkları niyetlerin karşıt bir bakış açısıyla kod açımı yapılır.


#13

SORU:

Fiske’nin açık metin kavramı neyi ifade eder?


CEVAP:

Fiske’nin metin-izleyici ilişkisiyle ilgili geliştirdiği kavramların bazıları televizyon metinleri ile ilgilidir. Bu kavramlardan bir tanesi açık metin/kapalı metin ikiliğidir. Açık metin izleyicinin farklı anlamlandırma ve müzakerelere açık olması, kapalı metin ise potansiyel anlamların hakim okuma lehine kapanmasıdır.


#14

SORU:

Yatay ve dikey metinlerarasılık ne anlam gelir?


CEVAP:

Yatay metinlerarasılık, aynı tür metinler (örneğin televizyon dizileri gibi) arasında cinsiyet, karakter ve içerik olarak birbirine göndermede bulunulmasıdır. Dikey metinlerarasılık ise, anlam oluşumunda farklı türden metinlerle kurulan ilişkidir. Örneğin televizyon dizisi ile gazete yazısı ya da bir sinema filmi arasında kurulan ilişki gibi.


#15

SORU:

Fiske üç metinsellik düzeyini nasıl açıklar?


CEVAP:

Fiske anlamın oluşumu için üç metinsellik düzeyinin irdelenmesi gerektiğini savunur ve üç metinsellik düzeyini popüler kültür ikonu Madonna örneği ile açıklar. İlk düzeyde bir medya olayı olarak Madonna’nın yeni çıkan bir albümüyle birlikte üretilen kültürel biçimler vardır. Bunlar Madonna’nın yeni albümüyle ilgili konserler, kitaplar, posterler ve kliplerdir. Bir sonraki düzeyde Madonna’nın yeni albümüyle ilgili çeşitli yorumlar sunan popüler dergi ve gazetelerde çıkan yazılar, televizyon ve radyoda yayınlanan pop müzik programlarında yapılan konuşmalar yer alır. Fiske’nin en dikkate değer bulduğuson metinsellik düzeyinde ise, Madonna’nın nasıl gündelik hayatımızın bir parçası haline geldiğinin analizi yer alır.


#16

SORU:

Baudrillard postmodernite çağında sınıf çatışmasını nasıl değerlendirmektedir?


CEVAP:

Baudrillard’a göre de modernitenin sınıf ve sınıf çatışmasını öne çıkaran kuramları, postmodernite çağında içe doğru patlayarak (implosion) anlamlarını yitirmektedir. Çünkü artık kitleler sınıf eylemliliği içinde değil, “olağanüstü uyumluluk” (hyperconformity) aşamasında yaşamaktadırlar. Baudrillard’a göre kitleleri böylesine uyumlu bir “sessiz çoğunluk” haline getiren temel motivasyon; medya devrimi sonucu oluşan enformasyon ve göstergelerin aşırılığıdır. Postmodern çağda gerçeklik medya tarafından kodlanan göstergeler aracılığı ile oluşturulur. Göstergeler aracılığı ile oluşturulan hipergerçekliktir.


#17

SORU:

Baudrillard' ın simülasyon kavramı neyi ifade eder?


CEVAP:

Simülasyon, Baudrillard’da gösteren konumundaki görüntünün, gösterilen konumundaki nesnel gerçeği yansıtma niteliklerinin kaybolması ile ilgilidir. Artık bireyler gerçeğe bakarak modeli değil, kendilerine sunulan modele bakarak hipergerçekliği inşa etmektedir. Örneğin her insan için özlemi duyulan ev, yuva mekanları, gerçeklikten hareketle modellenmemekte; dergilerden, reklamlardan yani medya dünyasından alınan modellerle inşa edilmektedir. Hipergerçeklik medya uzamında oluşturulmuş bir kurgudur, ancak birey tarafından gerçek olarak yaşanmaktadır. Medya ya da televizyon tarafından kodlanan bu hipergerçeklik, insan ya da toplum yaşamıyla ilgili olguların taklididir. Bu taklit, Baudrillard tarafından simülasyon olarak adlandırılır.


#18

SORU:

Baudrillard' ın Simülakra kavramı neyi ifade eder?


CEVAP:

Bireylerin reel yaşama dair gerçekliklerinin, simülasyonlarla temsil edilen bir evrene dönüşmesini, Baudrillard simülakra olarak adlandırır. Bu evrende artık birey gerçeklikten izole şekilde hapsolmuş şekilde yaşar. Bunu sağlayan, bireye hipergerçeklik sunan medya ve özellikle televizyondur. Medyanın ve özellikle televizyonun görevi, bireyin tepki göstermesini, karılaştığı sorulara cevap aramasını önlemektir.


#19

SORU:

Baudrillard' a göre İkinci Simülakra Çağı neyi ifade eder?


CEVAP:

İkinci Simülakra Çağı ise Sanayi Devrimi ile ortaya çıkmıştır. Sanayi Devrimi ile birlikte nesneler, metalar sonsuz sayıda yeniden üretilebilmiştir. İkinci Simulakra Çağı’nda sanat eseri de mekanik olarak üretilebilmiş ve çoğaltılmıştır. Bu dönemde sonsuz sayıda nesneler, metalar ve reprodüksiyon sanat ürünleri simulark evrenini oluşturmuştur.


#20

SORU:

Baudrillard' a göre Üçüncü Simülakra Çağı neyi ifade eder?


CEVAP:

Üçüncü Simülakra Çağı’nda (postendüstriyel/postmodern dönem), bilişim teknolojileri ortaya çıkmış, hizmet sektörü genişlemiş ve imajlar çoğalmıştır. Artık bir meta, nesne, olgu gösterge olarak karşımıza çıkmakta ve simule edilmektedir. Yeni bilişim teknolojileri ve medyayla artık her şeyin gerçeği bize birer gösterge ve imaj olarak kodlanarak ulaşmaktadır. Baudrillard düşüncesinde bu göstergeler ve imajlar kitlelere daha somut olarak televizyon ile ulaşmaktadır. Gündelik yaşamın gerçekliğini tanımlayan aynı gereklilikler, bugün hipergerçekliğin de alanına girmektedir. Hipergerçekliğin, bugün artık gündelik hayat gerçekliği ile rekabet eden bir seviyeye ulaşmakta olduğunu söylenebilir.