İNSAN DAVRANIŞI VE SOSYAL ÇEVRE II Dersi Toplumsal Cinsiyet soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Kadınların “narin”, “zayıf ”, “duygusal”, “evliliği arzulayan” ve “anaç”, erkeklerin ise hem karakter hem de fiziksel olarak “güçlü”, “akılcıl”, kişisel ilişkilerinde “özgürlüğüne düşkün” olarak tanımlanması, hangi kavrama işaret etmektedir?


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet, dünya toplumlarınca benimsenen kadınlık ve erkekliğe ilişkin kabulleri ve bu kabullerden kaynaklanan eşitsizliği anlamamız için gerekli bir kavramdır. Örneğin neden kadınlar “narin”, “zayıf ”, “duygusal”, “evliliği arzulayan” ve “anaç” bireyler olarak görülürken erkekler hem karakter hem de fiziksel olarak “güçlü”, “akılcıl”, kişisel ilişkilerinde “özgürlüğüne düşkün” ve evliliklerinden ya da ev yaşamından çok çalışma hayatlarındaki sorumluluk ve başarılarıyla “erkek” olarak kabul edilmektedir?


#2

SORU:

Literatürde cinsiyet kavramının, toplumsal cinsiyet kavramıyla karıştırılmaması adına kullanılan kavram nedir?


CEVAP:

Kadın ve erkek olarak ayrılan cinsiyet, biyolojik kökene dayanmaktadır. İnsanlar üreme sistemlerinde, kromozomlarında ve hormonlarında görülen farklılıklardan dolayı bir cinsiyet bölünmesi yaşamaktadırlar. Bundan dolayı literatürde cinsiyet kavramı yerine, özellikle de toplumsal cinsiyet kavramıyla karıştırılmaması adına, “biyolojik cinsiyet” kavramı da kullanılmaktadır. 


#3

SORU:

Cinsiyet, biyolojik kökenlere vurgu yaparken, toplumsal cinsiyet hangi alana vurgu yapmaktadır?


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet, kadınlık ve erkekliğin bireyin doğumundan sonra içinde bulunulan toplum tarafından inşa edildiği; bireylerin toplumda erkek ve kadın cinsiyetlerine yüklenen değer ya da beklenti lere göre “kadın” ve “erkek” yapıldıkları anlamında kullanılır. Toplumsal cinsiyet, cinsiyeti reddetmemekte ancak kadınlık ve erkekliğin oluşumunda sosyo-kültürel alanın etkisine vurgu yapmaktadır. Cinsiyet, biyolojik; toplumsal cinsiyet ise sosyo-kültüreldir.


#4

SORU:

Cinsiyetin sosyo-kültürel ve tarihsel bağlamdan ayrı düşünülemeyeceği üzerinde duran toplumsal cinsiyet görüşü nedir? 


CEVAP:

İnşacı görüşler, cinsiyetin sosyo-kültürel ve tarihsel bağlamdan ayrı düşünülemeyeceği üzerinde durmaktadırlar. Buna göre toplumsal cinsiyetle cinsiyet arasındaki ilişki zayıftır ve cinsiyet toplumsal cinsiyeti belirlemez. Toplumsal cinsiyet kavramı da bu çerçevede, sosyo-kültürel ve tarihsel olarak inşa edilen ve cinsiyete yüklenen kadınlık-erkeklik rollerini ve eşitsizliğe dayalı ilişkileri tanımlamak amacıyla kullanılır.


#5

SORU:

Bireylerin içine doğdukları ve yaşadıkları toplumun kadınlık ve erkekliğe ilişkin değer ve normlarını öğrenme, bunlara uygun davranma süreçlerini niteleyerek cinsiyet oluşumunda vurgulanan kavram nedir?


CEVAP:

Cinsiyet oluşumunda bireyin toplumsallaşma süreci vurgulanmaya başlamıştır. Toplumsallaşma burada, bireylerin içine doğdukları ve yaşadıkları toplumun kadınlık ve erkekliğe ilişkin değer ve normlarını öğrenme, bunlara uygun davranma süreçlerini nitelemektedir.


#6

SORU:

Özellikle biyolojik temelli kabulleri sorgulayan ve toplumsal cinsiyet kavramını ilk olarak bugünkü anlamıyla kullanan görüş nedir?


CEVAP:

Kadınlık ve erkekliğe ilişkin olduğu varsayılan özelliklerin sosyo-kültürel açıdan ele alınmaya başlanmasıyla,  özellikle feminist çalışmalar tarafından sorgulanmaya başlanmıştır. Toplumsal cinsiyet kavramı da ilk olarak feministler tarafından bugünkü anlamıyla kullanılmıştır. Kavram, feministler için önemlidir çünkü eğer toplumsal bir inşa söz konusuysa, aynı zamanda toplumsal cinsiyet de değişebilir. 


#7

SORU:

Simone de Beauvoir'a ait “kadın doğulmaz, kadın olunur” sözleriyle, cinsiyetin kuruluşunda hangi alana vurgu yapılmaktadır?


CEVAP:

Simone de Beauvoir (2010), ilk kez 1949 yılında yayınlanan “İkinci Cins” (Second Sex) isimli yapıtında geçen “kadın doğulmaz, kadın olunur” sözleriyle, cinsiyetin kuruluşunda sosyo-kültürel olanın etkisine vurgu yapmıştır. Yazar, kadınların ataerkil (erkek egemenliğine dayalı) olan toplumsal sistemde, erkeklerin karşısındaki ikincil ve eşitsiz konumunu üreten iktidar ilişkileri üzerinde durmaktadır


#8

SORU:

Toplumsal cinsiyet, cinsiyetler arasındaki hiyerarşik, eşitsizliğe dayalı toplumsal bir ilişki sisteminde, erkek egemen bir toplumda oluşmaktadır. Bu toplum aynı zamanda nasıl adlandırılabilir?


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet, cinsiyetler arasındaki hiyerarşik, eşitsizliğe dayalı toplumsal bir ilişki sisteminde, erkek egemen bir toplumda oluşmaktadır. Bu toplum, ataerkil (patriyarkal) toplum olarak da adlandırılmaktadır.


#9

SORU:

Günümüzde ataerki kavramı yerine kullanılmaya başlanan kavramlar nelerdir?


CEVAP:

Günümüzde ataerki kavramı yerine bazı araştırmacılar tarafından toplumsal cinsiyet düzeni-sistemi-ilişkileri-rejimi vb. kavramları da kullanılmaktadır (Delphy, 2007:278-284). Örneğin Connell’a (1998:165-192) göre modern toplum, kendi tarihsel koşulları içinde erkek egemenliğine dayalı bir cinsiyet düzeni geliştirmiştir; aile, devlet, sokak vb. her türlü toplumsal kurumun içinde, yine kendine özgü biçimlerde, belirli cinsiyet rejimleri işler. Yukarıda görüşlerine yer verilen Walby de son dönem çalışmalarında ataerki yerine “cinsiyet rejimi” kavramını kullanmaya başlamıştır.


#10

SORU:

Günümüzde ataerki kavramı yerine toplumsal cinsiyet düzeni-sistemi-ilişkileri, cinsiyet rejimi gibi kavramlar kullanılmaya başlanmasının nedenleri neler olabilir?


CEVAP:

Ataerki kavramı, modern kapitalist öncesi toplumlara yaptığı göndermeden, evrenselci ve tarih-dışı bir kullanımı olduğundan ve özellikle günümüz modern toplumlarındaki eşitliksiz cinsiyet ilişkilerini daha fazla vurgulamanın gerekliliği gibi nedenlerle günümüzde yerini toplumsal cinsiyet düzeni-sistemi-ilişkileri, cinsiyet rejimi gibi kavramlara bırakmıştır.


#11

SORU:

Heteroseksüelliğin tek normal cinsel yönelim olarak görülmesi anlamına gelen kavram nedir?


CEVAP:

Heteronormativite: Heteroseksüelliğin tek normal cinsel yönelim olarak görülmesidir. İnsanların heteroseksüel kadınlar ve heteroseksüel erkekler olarak ikiye ayrıldığını, cinsiyete dayalı her türlü ilişkinin ve birlikteliğin sadece karşıt cinsiyetten sahip kişiler arasında olabileceğini ve her cinsiyetin kendine özgü değişmez toplumsal cinsiyet rolleri olduğunu iddia eden politikalar bütünüdür (Şahin, 2016:14).


#12

SORU:

Kalıp yargı, birey ya da bireyler grubunu tanımlamak için kullanılan basitleştirilmiş, betimsel kategoriler olarak açıklanabilir. Buna göre cinsiyetlere yönelik kalıp yargı örnekleri neler olabilir?


CEVAP:

Sosyal psikolojiden hareketle kalıp yargı, birey ya da bireyler grubunu tanımlamak için kullanılan basitleştirilmiş, betimsel kategoriler olarak açıklanabilir. Gruplar arası ilişkiler, inançlar ve sosyal temsiller bağlamında kullanılan kalıp yargı kavramı; bir birey, grup ya da bir topluluk hakkında temellendirilmemiş kanaatlerden oluşur. “Kadınlar duygusaldır”, “Erkekler ağlamaz” vb. kalıp yargılar basitleştirilmiş, yaygın inançlara göre oluşturulan ve söz konusu topluluklardaki farklılıkları dikkate almayan yargılara bir örnektir.


#13

SORU:

Bir bireyin ya da grubun doğuştan gelen ya da sonradan edinilmiş özellikleri ve farkları bahane edilerek toplumun geri kalan kısmı tarafından bilinçli olarak dışlanması, belirli haklardan mahrum bırakılması hangi kavrama işaret etmektedir?


CEVAP:

Ayrımcılık toplumdaki kalıp yargıların ve önyargıların davranışsal ifadesi olarak karşımıza çıkar. Ayrımcılık; bir bireyin ya da grubun doğuştan gelen ya da sonradan edinilmiş özellikleri ve farkları bahane edilerek toplumun geri kalan kısmı tarafından bilinçli olarak dışlanması, belirli haklardan mahrum bırakılmasıdır. 


#14

SORU:

Ayrımcılık, toplumsal cinsiyet ekseninde gerçekleştiğinde hangi adı almaktadır?


CEVAP:

Ayrımcılık, toplumsal cinsiyet ekseninde gerçekleştiğinde cinsiyetçilik adını alır.


#15

SORU:

Korumacı cinsiyetçilik ile düşmanca cinsiyetçilik arasındaki temel fark nedir?


CEVAP:

Pek çok toplumda “sevecen, duygusal, narin vb.” kalıp yargılarla temsil edildikleri için kadınların “zayıf ”, erkekler tarafından “korunmaya muhtaç” varlıklar olduğu sonucuna varılır ve böylece korumacı cinsiyetçilik adı verilen davranış pratikleri üretilir. Kadınlara yönelik düşmanlıkla karakterize olan cinsiyetçilik sosyal psikoloji literatüründe düşmanca cinsiyetçilik olarak adlandırılır ve açık, kaba ve kolayca teşhis edilebilen bir ayrımcılık formudur. Oysa korumacı cinsiyetçilik “sevgi, özen, ilgi” kisveleri altında daha ince, daha sinsi ve zor teşhis edilebilir bir ayrımcılık formudur. İlki dışlayarak, düşmanlaştırarak, şiddet göstererek; ikincisi ise çocuklaştırarak, güçsüzleştirip erkeğe bağımlı hale getirerek kadınları denetlemeye ve ikincil konumda tutmaya hizmet eder.


#16

SORU:

Doğrudan ve dolaylı cinsiyet ayrımcılığı arasındaki farklar nelerdir?


CEVAP:

Toplumsal politikalar düzleminde cinsiyet ayırımcılığı doğrudan ve dolaylı olarak ortaya çıkabilmektedir. Doğrudan cinsiyet ayrımcılığı, açık bir biçimde kadınların aleyhine ve/veya erkeklerin lehine sonuçlar yaratan uygulamaları kapsar. Aynı işi yaptığı halde kadınların erkeklerden daha düşük ücret almaları ya da işlerin “kadın-erkek işi” olarak ayrılarak, erkeğe uygun görülen çalışma alanlarının kadınlara kapatılması doğrudan cinsiyet ayrımcılığıdır. Dolaylı cinsiyet ayırımcılığı ise biçimsel olarak eşitlikçi gözüken davranış ve uygulamaların kadınların aleyhine sonuçlar yaratmasıdır. İş alanları konusunda kadınlara doğrudan ayrımcılık yapılmayan, eşitlikçi görülen bir sektörde kadınlar için gerekli olabilen yaygın ve ucuz bir kreş uygulamasının olmayışı çocukları olan kadınların çalışma hayatı bakımından engelleyici olacak; bu dolaylı ayrımcılık sonucunda ise ücretli işinden vazgeçmek zorunda kalan -yine toplumsal cinsiyet rollerinin bir sonucu olarak- çocuğa bakmakla yükümlü görülen anne olacaktır.


#17

SORU:

Kadına yönelik şiddet sadece kadının vücut bütünlüğüne zarar veren, ona acı çektiren, sağlıksız koşullarda yaşamaya mecbur bırakan fiziksel şiddeti kapsamamaktadır. Kadına yönelik şiddet literatürde hangi gruplar altında açıklanmaktadır?


CEVAP:

Kadına yönelik şiddet sadece fiziksel şiddeti kapsamamaktadır. Bu çerçevede, kadına yönelik şiddet literatürde; fiziksel şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet ve psikolojik şiddet olarak gruplandırılmaktadır. T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 2016-2020 (2016) kitapçığında bu şiddet türleri şu şekilde açıklanmaktadır:
• Fiziksel şiddet; başkasının vücut bütünlüğüne zarar veren, ona acı çektiren her türlü saldırı olarak tanımlanmaktadır. Bireyin fiziksel olarak zarar görmesine neden olan her türlü eylemi kapsayan fiziksel şiddet, sağlıksız koşullarda yaşamaya mecbur bırakmadan…namus cinayetine kadar uzanmaktadır


#18

SORU:

Medyanın, toplumsal cinsiyet kavramı ile ilişkisi ne şekilde olabilmektedir?


CEVAP:

Medya, modern kapitalist toplumların eşitliksiz cinsiyet ilişkilerinin dışında bir kurum değildir. Tam tersine kullanımı oldukça yaygın olan medyanın haber, reklam, eğlence programı, dizi vb. ürünleri varolan toplumsal cinsiyet rol ve ilişkilerinin pekiştirilmesi ve yeniden üretilmesine hizmet eder. Bunun yanı sıra medyadaki kadın temsillerine ilişkin çalışmalar, medyanın zaman içinde farklılaşan toplumsal cinsiyet ilişkilerinden ve yükselen kadın muhalefetinden etkilendiğini ortaya koymaktadır.


#19

SORU:

Var olan erkek egemen toplumu mutlaklaştıran; kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği doğallaştıran, meşrulaştıran, pekiştiren ve yeniden üreten, ayrımcılığa dayalı söylem biçimi nedir?


CEVAP:

Cinsiyetçi söylem var olan erkek egemen toplumu mutlaklaştıran; kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği doğallaştıran, meşrulaştıran, pekiştiren ve yeniden üreten, ayrımcılığa dayalı söylem biçimidir


#20

SORU:

Kadına yönelik şiddet haberlerinde ne tür cinsiyetçi söylemler yer almaktadır?


CEVAP:

Kadına yönelik şiddet haberlerinde cinsiyetçi bir söylemi benimseyen kuruluşlar, kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmakta ve doğallaştırmaktadır. Söz konusu çalışmalara göre, kadınlar haberlerde bağımlı olarak gösterilmekte, erkeklerin psikolojik sorunları nedeniyle ve kadın tarafından kışkırtıldıkları durumlarda şiddete yöneldikleri anlamı yaratılmaktadır. Haberlerde, kadınların kendilerinden beklenen toplumsal değerlere ve namus, ahlâk anlayışına uygun olmayan davranışlar gösterdiklerinde yani toplumsal cinsiyet rollerine uymadıklarında ya da erkeğin işsizlik, yoksulluk gibi sorunlar yaşaması durumunda şiddete maruz kaldıkları anlamı vurgulanmaktadır (Aziz vd. 1994:32’den akt. Dursun 2008:73). Böylece kadına yönelik şiddetin sosyo-kültürel nedenlerine ilişkin bağlam, haber metinlerinden koparılır; söz konusu neden sonuç ilişkileri yerine şiddet, erkeğin bireysel bir sorununa indirgenir ve “kurban” olarak temsil edilen kadının başından geçen talihsiz bir olay olarak dramatize edilerek haberde yer alır. Olayın kişiselliği vurgulanarak, toplumsal cinsiyete yönelik şiddet meşrulaştırılır ve normalleştirilir (Erol, 2014:39).