İNSAN VE TOPLUM Dersi MEDYA, KİTLE İLETİŞİMİ VE TOPLUM soru cevapları:

Toplam 124 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Medyanın ilişkide olduğu alanlar nelerdir?


CEVAP: Medya, toplumsal yaşam, kültürel alan ve siyasi arenanın önemli bir ögesidir.

#2

SORU: Toplumsal hayatın değerlendirilmesinde medya ne gibi işlevler görmektedir?


CEVAP: Toplumsal hayatta ne doğru ne yanlış, ne gerçek ne yalan, ne ya da kim normal ne/kim anormal/sapkın, tüm bu anlam sistemi önemli ölçüde medya aracılığıyla oluşmaktadır.

#3

SORU: Yoğunlaşma kavramı neyi ifade etmektedir?


CEVAP: Yoğunlaşma, medya kuruluşlarının belli kişi ya da grupların elinde toplanması durumudur.

#4

SORU: Tekelleşme kavramı neyi ifade etmektedir?


CEVAP: Tekelleşme, bir ya da birkaç kuruluşun zaman zaman aralarında gizli ya da açık anlaşmalar yaparak pazarda egemenlik kurmasına denir.

#5

SORU: Kitle iletişim araçları nelerdir?


CEVAP: Kitle iletişim araçları; kitaplar, gazeteler, dergiler, broşürler, billboard’lar, telefon, cep telefonu, VCD, DVD, radyo, sinema, televizyon, internet gibi iletişim araçlarıdır.

#6

SORU: Medya kavramını oluşturan öğeler nelerdir?


CEVAP: Medya denildiğinde, medyanın hitap ettiği/ulaştığı kitle; yani izleyiciler, hitap ederken aktardığı içerik ve de bu içeriği üreten/oluşturan bir kurumsal yapıdan söz edilmektedir.

#7

SORU: Medya çalışmalarında izleyici kavramı neyi ifade etmektedir?


CEVAP: Medya çalışmalarında izleyici dendiğinde gazete, dergi okurları, radyo dinleyicileri, internet kullanıcıları ve televizyon izleyicileri düşünülmelidir.

#8

SORU: Referans çerçevesi kavramı nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP: Referans çerçevesi kavramı ile mesajların doğrudan anlattıkları şeyler değil de kendilerini anlamlı kılan gizil varsayımlar kastedilmektedir.

#9

SORU: Türkiye’de medyayı denetleyen kurum nedir?


CEVAP: Türkiye’de RTÜK (Radyo-Televizyon Üst Kurulu) medya denetleme/düzenleme kurumu olarak işlev görmektedir.

#10

SORU: Kitle iletişim araçları ile Batı toplumlarının modernitesi arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır?


CEVAP: Kitle iletişim araçlarının ya da modern kitle medyasının ortaya çıkışı ile Batı toplumlarında modernitenin belirmesi eş zamanlı gerçekleşmiştir.

#11

SORU: Medya araştırmalarının ortaya çıkışı ne zaman ortaya çıkmıştır?


CEVAP: Bilimsel araştırmanın bir uzmanlık alanı olarak kitle iletişim (ya da medya) araştırmaları yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkmıştır.

#12

SORU: Kitle iletişim araştırmalarının ortaya çıkışından bu yana geçen süreç nasıl ele alınmaktadır?


CEVAP: Kitle iletişim araştırmalarının ortaya çıkışından bu yana genel olarak üç dönem saptanabilir: • İlk dönem, yirminci yüzyıl başından 1940’a kadar iki büyük dünya savaşı arasındaki yılları; • İkinci dönem, 1940 ve 1960 yılları arasını; • Üçüncü dönem ise 1960’ların sonundan günümüze şeklinde ele alınmaktadır.

#13

SORU: Kitle iletişim araştırmalarının ilk dönemindeki ortak görüş nasıldır?


CEVAP: Bu dönemde medyanın çok güçlü ve ikna edici bir etkisi olduğu, kitle iletişim araçlarının çok güçlü propaganda kurumları olduğu ve insanların bir anlamda beynini yıkadığına dair ortak bir görüş egemen olmuştur.

#14

SORU: Kitle iletişim araştırmalarının ilk dönemindeki medyanın beyin yıkadığına ilişkin görüşün egemen olmasının nedenleri nelerdir?


CEVAP: Yeni teknolojilerle daha fazla kişiye ulaşılması, kentleşme ve endüstrileşmenin manipülasyona açık bir toplum yarattığı görüşü, kent insanının kitle iletişim araçlarının kolay bir avı olduğu ve faşizmin yükselmesini sağladığına dair görüşlerin varlığı, bu egemen görüşün nedenleridir.

#15

SORU: İlk döneme hâkim olan hipodermik şırınga modeli nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP: Bu modele göre medya mesajları, insanların beynine tıpkı bir şırıngadan ilacın zerk edilmesi gibi veriliyordu. Şırıngadan damara zerk edilen ilaç nasıl çok kısa bir süre içinde ve güçlü bir şekilde etkisini gösteriyorsa kitle iletişim araçlarının mesajlarının da aynı hızla ve güçle hedef izleyicileri etkiliyor olduğu kanısı hâkimdi.

#16

SORU: Harold Laswell’in ilk dönemdeki reklamlarla ilişkili olan ünlü ifadesi nedir?


CEVAP: Kim, kime, hangi araçla ve nasıl bir etkiyle ne söylüyor? sorusudur.

#17

SORU: Kitle iletişim araştırmalarının ikinci dönemine damgasını vuran yaklaşım nedir?


CEVAP: Bu döneme damgasını vuran yaklaşım, sınırlı etkiler yaklaşımıdır.

#18

SORU: Sınırlı etkiler yaklaşımı neyi savunmaktadır?


CEVAP: İkinci döneme damgasını vuran sınırlı etkiler yaklaşımının gerisinde ise medyanın çok güçlü olduğu sonucunun dayanağı olan kitle toplumu tezinin terk edilmesi yatmaktadır.

#19

SORU: Kitle iletişim araştırmalarında belirleyici olan ampirik araştırma geleneğinin teorileri nelerdir?


CEVAP: İlgili teoriler; • İşlevselcilik (fonksiyonalizm) ve • Çoğulculuktur (plüralizm).

#20

SORU: Kitle iletişiminin işlevselci analizinin odağı nedir?


CEVAP: Bu yaklaşım, medyanın sosyal düzen ve yapının korunmasındaki rolü üzerine yoğunlaşmıştır. Buna göre medya ampirik bir biçimde gözlemlenerek işlevselliği ortaya konabilecektir.

#21

SORU: İşlevselcilik nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP: İşlevselcilik, medyanın demokrasinin ortak değerlerini insanlara özümseterek bir görüş birliği sağlamadaki rolüne dikkat çekmektedir.

#22

SORU: Çoğulculuk nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP: Çoğulculuk, medyanın toplumdaki farklı grupların kendilerini duyurabilmesi için gerekli olduğunu savunmaktadır.

#23

SORU: İşlevselcilik yaklaşımı nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP: Kökleri Durkheim’a kadar uzanan işlevselcilik, bildiğimiz gibi, toplumları canlılara ve toplumu oluşturan birimleri de canlıların organlarına benzetir. Toplumun sağlığı için bütün organlarının düzgün ve uyumlu bir şekilde işlemesi gerekmektedir. Sosyal düzen, bireyler birbirinden izole oldukça bozulmaktadır ve kolektif bilinçin çökmesi sosyal felaketlere yol açacaktır.

#24

SORU: Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, medya kullanım amacını nasıl görmektedir?


CEVAP: Bu yaklaşıma göre izleyiciler, medyayı bazı ihtiyaçlarını tatmin etmek amacıyla kullanmaktadır. Farklı bir ifadeyle izleyiciler, günlük hayatın sıkıntılarından uzaklaşma, eğlenme, yalnızlık duygularını hafifletme, güncel gelişmelerle ilgili bilgi edinme, dünya olaylarından haberdar olma gibi gereksinimlerini doyurmak amacıyla medyayı kullanırlar.

#25

SORU: Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının eleştirilme nedeni nedir?


CEVAP: Bu yaklaşım, iletişim araçlarını işlevsel bir etkene indirgemesi ve kitle iletişim deneyimini salt doyum anıyla kısıtlaması nedeniyle eleştirilmektedir.

#26

SORU: Çoğulcu yaklaşım medyayı nasıl tanımlamaktadır?


CEVAP: Medya; yasama, yürütme ve yargıya ek olarak dördüncü güç konumundadır. Nasıl toplumda bir çeşitlilik varsa medya içeriklerinde de aynı çeşitliliği gözlemek mümkündür. Bu doğrultuda medya, toplumdaki bu çeşitliliği aktaran bir organdır. Kısaca medya, toplumun bir aynasıdır.

#27

SORU: Çoğulcu yaklaşım, medya içeriği ile ilgili neler söyler?


CEVAP: Liberal-çoğulcu yaklaşım, medyanın özel sermayenin mülkiyetinde olmasının medyanın içeriğini doğrudan etkilemeyeceğini; medya içeriğini belirleyenin, mülkiyet sahipleri değil tüketiciler; yani izleyiciler, okuyucular ve onların istekleri olduğunu savunur.

#28

SORU: Çoğulcu yaklaşımda izleyiciler nasıl görülmektedir?


CEVAP: Bu yaklaşımda izleyiciler pasif birer alıcı olarak değil aksine medya içeriklerini yorumlayabilen ve tercihleriyle medya kurumları üzerinde etkili olabilenler olarak görülür.

#29

SORU: Günümüz medya kurumlarının temel felsefesini belirleyen yaklaşım hangisidir?


CEVAP: Liberal/çoğulcu kitle iletişim paradigması, günümüzde medya kurumlarının temel felsefesini belirlemektedir.

#30

SORU: Liberal çoğulcu yaklaşımın haber medyası üzerinde devlet sansür ya da müdahalesinin olmaması gerektiği görüşünün dayanağı nedir?


CEVAP: Kamuyu oluşturan yurttaşların; yasama, yargı ve yürütme gücüne sahip yetkililerin icraatlarını, sahip oldukları gücü/iktidarı suiistimal edip etmediklerini ancak onlar adına bu güç odaklarını gözetleme/denetleme görevi verilmiş olan haber medyası sayesinde öğrenebilecek olmalarıdır.

#31

SORU: Pozitivist yaklaşımın haber medyası ile ilişkisi nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP: Pozitivist yaklaşımım bilim insanından beklentisi, değer yargılarından sıyrılarak nesnel bir şekilde gözlemlenebilir gerçekliğin bilgisine ulaşmaktır. Haber medyası profesyonellerinden beklenen de benzer şekilde, siyasal yargılardan sıyrılıp nesnel ve tarafsız olarak olayları/olguları yansıtmaktır.

#32

SORU: Marksist bakış açısında medyanın işlevi nasıl tanımlanmaktadır?


CEVAP: Klasik Marksist bakış açısına göre medya; egemen kapitalist sınıfın çıkarlarını bugünden yarına koruyan, meşrulaştıran ve pekiştiren bir işleve sahiptir.

#33

SORU: Neo-Marksist teorilerin medyaya ilişkin benimsedikleri görüşün ortak noktası nedir?


CEVAP: Neo-Marksist teoriler arasında önemli farklılıklar olmasına rağmen hepsinin ortak noktası, medyanın hâkim sınıfın ve burjuvazinin gücünü meşru kılmak için çalışan ideolojik bir aygıt olduğudur.

#34

SORU: Neo-Marksist teoriler arasındaki görüş farklılıklarının temeli nedir?


CEVAP: Neo-Marksist teoriler arasındaki tartışmaların ve görüş farklılıkların nedeni ise medyanın bunu nasıl ve ne kadar gerçekleştirdiği üzerinedir.

#35

SORU: Yapısalcı yaklaşımların medyaya bakış açısı nasıldır?


CEVAP: Yapısalcı yaklaşımların gelişimi ile medyanın, toplumun gerçek doğasını gizleyerek ya da yanlış temsil ederek basitçe hâkim sınıfın tahakkümünü sağlayan bir araç olarak görülmesi yerine; her ne kadar kimi düşünceler ve çıkarlar diğerlerinden çok daha güçlü olsa da farklı düşünce ve çıkarların rekabet ettiği mücadele alanı olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.

#36

SORU: Althusser’in, medyanın işlevi ile ilgili görüşlerini de yansıtan eserinin adı nedir?


CEVAP: İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları isimli, 1970 yılında yayınlanan eserdir.

#37

SORU: Althusser’in tanımladığı, devletin baskı aygıtları nelerdir?


CEVAP: Polis ve asker gibi doğrudan ve şiddet kullanarak müdahalede bulunabilecek silahlı unsurlar devletin baskı aygıtlarını oluşturmaktadır.

#38

SORU: Althusser’in tanımladığı, devletin ideolojik aygıtları nelerdir?


CEVAP: Eğitim, din ve medya gibi kurumlar; devletin ideolojik aygıtlarıdır.

#39

SORU: Althusser’in medyaya ilişkin görüşleri nasıldır?


CEVAP: Althusser, klasik Marksist görüşten farklı olarak, diğer ideolojik aygıtlarla birlikte medyanın da egemen sınıfın doğrudan kontrolünden görece özerk olduğunu; medyanın, görece bağımsız görünmese ideolojik görevini yapmasının mümkün olmayacağını belirtmiştir. Diğer bir deyişle Althusser’e göre medyanın ideolojik rolünü oynayabilmesi ancak görece özerk ve bağımsız görülmesi sayesindedir.

#40

SORU: Roland Barthes’in medyaya ilişkin görüşleri nelerdir?


CEVAP: Barthes, medyanın bir ideolojiyi insanlara kabul ettirmede, göstergelerin, simgelerin ve mitlerin kullanımının büyük bir önemi olduğunu belirtmiştir. Barthes, mitleştirme yoluyla kapitalist sistem içinde ortaya çıkan eşitsiz ilişkilerin kamufle edildiğini belirtir. Politikadan arınmış izlenimi veren sözler olan mitler sayesinde politik olan, gözlerden silinir. Kısaca mitler, güç/iktidar çatışmalarından kaynaklanan eşitsizlikleri gizler ve doğallaştırır.

#41

SORU: Foucault’un Marx ile benzer ve farklı görüşleri nelerdir?


CEVAP: Foucault, Marx’a benzer şekilde, bilgi ve ideolojinin toplum içindeki güç/iktidar ilişkilerini yansıttığını söyler; ancak bunların ekonomik dinamiklerin kontrolüne bağlı olduğu görüşünü reddederek Marx’tan uzaklaşır.

#42

SORU: Britanya Kültürel Çalışmalar Okulu iletişimi nasıl açıklamaktadır?


CEVAP: İngiliz kültürel çalışmalar okuluna göre iletişim, anlamlandırma mekanizması içinde çalışır. Bundan dolayı bu mekanizmayı çözümlemek için ideoloji, dil, anlam, temsil, iktidar olguları üzerinde durulmalıdır.

#43

SORU: Britanya Kültürel Çalışmalar Okulunun yaklaşımı hangi modele dayanmaktadır?


CEVAP: İnşacı (constructionist) dil/temsil modeline dayanan bu yaklaşım, pozitivist teoride ve liberal/çoğulcu yaklaşımda var olan yansımacı dil teorisinden (ayrıca klasik Marksist yaklaşımda doğrudan olmasa da örtük olarak var olan yansıma anlayışından) çok farklıdır.

#44

SORU: İnşacı dil/temsil modeli anlamı nasıl açıklamaktadır?


CEVAP: Anlam, dil içinde ve dil dolayımıyla inşa edilir. Dolayısıyla nesnel, saf hâlde dış dünyada duran bir toplumsal anlamdan söz edilemez. Anlam, kendine özgü doğası gereği çok anlamlıdır ve bulunduğu bağlama bağımlıdır.

#45

SORU: Britanya Kültürel Çalışmalar Okulunun medyaya ilişkin görüşleri nelerdir?


CEVAP: Medya, anlamın toplumsal inşası sürecinde önemli bir rol oynamakta ve gerçekliği yalnızca yeniden üretmemekte; daha önemlisi onu tanımlamaktadır. Medyanın topluma, hayata ve dünyaya dair anlamın oluşmasında rol oynaması, onun ideolojik bir işlevi yerine getirdiğini gösterir.

#46

SORU: Britanya Kültürel Çalışmalar Okulu Medyanın hegemonik işlevini nasıl açıklamaktadır?


CEVAP: Medya kurumları, toplumsal gerçekliği ayna gibi doğrudan yansıtan ya da basitçe çarpıtan bir işleve sahip olmaktan çok egemen söylemler doğrultusunda toplumsal anlamın (sürekli) inşasına katılmaları nedeniyle hegemonik bir işlev görürler.

#47

SORU: Hall izleyicilerin medyayı kaç farklı şekilde okuduklarını savunmaktadır?


CEVAP: Hall, bunun üç farklı şekilde gerçekleştiğini belirtmektedir. Bunlar; • Egemen hegemonik okuma, • Müzakereci okuma ve • Muhalif ya da karşıt okumadır.

#48

SORU: Hall’ün tanımladığı egemen hegemonik okuma nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP: Bu tür okuma, metinde oluşturulan anlamı kabul ederek okumadır.

#49

SORU: Hall’ün tanımladığı egemen müzakereci okuma nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP: Bu tür bir okumada izleyici/okuyucu metindeki anlamın bir bölümüne katılırken bir bölümüne katılmamaktadır.

#50

SORU: Hall’ün tanımladığı egemen muhalif ya da karşıt okuma nasıl açıklanmaktadır?


CEVAP: Bu tür okuma metnin, metindeki anlama tamamen karşı çıkılarak okunmasıdır.

#51

SORU: İzleyicilerin medya metinlerini nasıl okuyacaklarını belirleyen değişkenler nelerdir?


CEVAP: İzleyicilerin medya metinlerini nasıl okuyacakları/yorumlayacakları yaş, toplumsal cinsiyet, sınıf, etnisite, eğitim, siyasi düşünce ve medya eğitimi/okuryazarlığı gibi değişkenlere bağlıdır.

#52

SORU: Postmodern Yaklaşımın bir temsilcisi olan Jean Baudrillard’ın, medyanın işlevi hakkındaki görüşü nedir?


CEVAP: Jean Baudrillard, medyanın imge/gösterge ve gerçeklik arasındaki farkı silikleştirici bir rol oynadığını savunmaktadır.

#53

SORU: Postmodern Yaklaşımın bir temsilcisi olan Marshall McLuhan’ın, iletişim teknolojilerinin işlevi hakkındaki görüşü nedir?


CEVAP: McLuhan’a göre iletişim teknolojileri sayesinde, insanlar ve toplumlar arasındaki zaman ve mekân engellerinin yok olmasıyla, farklılıkların ortadan kalktığı ve benzerliklerin öne çıkarıldığı küresel bir köy oluşmuştur.

#54

SORU: Feminist Yaklaşımların medyanın işlevi hakkındaki görüşü nedir?


CEVAP: Feminist Yaklaşım medyanın ataerkil hegemonyanın bugünden yarına devamını sağlamakta önemli bir rol oynadığını vurgulamaktadır.

#55

SORU: Feminist Yaklaşımların medyaya yönelik ortaya koydukları eleştiriler nelerdir?


CEVAP: Kadınların medyada eksik ve sorunlu temsili, toplumsal cinsiyet rollerinin desteklenmesi, kadınların cinsel obje olarak sunumu, medyadaki kadın imajının çarpıklıkları konularında eleştirilmektedir.

#56

SORU: Yanlış bilinç kavramı neyi ifade etmektedir?


CEVAP: Yanlış bilinç, hakikati gizleyen, böylece bireyin kendi gerçekliği hakkında yanılma ya da yanıltılmasını sağlayan düşünme ve gerçekliği anlama biçimidir.

#57

SORU: Herman ve Chomsky’nin tanımladıkları propaganda modelinde ifade edilen nedir?


CEVAP: Herman ve Chomsky bu kavram ile özel mülkiyet altındaki medya kurumlarını sınıf tahakkümünün araçları olarak nitelendirirler.

#58

SORU: Marksist gelenek içindeki Araçsalcı Yaklaşım medya mülkiyeti ile ilgili olarak neyi savunmaktadır?


CEVAP: Bu yaklaşım, medyanın mülkiyetine sahip olanların medya ve medya içerikleri üzerinde doğrudan bir kontrole de sahip olduklarını savunurlar.

#59

SORU: Ekonomi-Politik Yaklaşımın medya ile ilgili olarak temel amaçları nedir?


CEVAP: Medyada çalışanların görece özerkliği ekonomi-politikçiler için temel bir ilgi konusu olup bu özerkliğin nereye kadar uygulanabileceğini keşfetmek ekonomi-politikçilerin temel amaçlarıdır.

#60

SORU: (Eleştirel) Ekonomi-Politik Yaklaşımın medya ile ilgili temel vurgusu ve odak noktası nedir?


CEVAP: Medyanın, ardındaki ekonomik çıkarlar ve kapitalist dinamikler ihmal edilerek analiz edilemeyeceğini vurgulamaktadır ve medya endüstrilerinde görülen tekelleşme ve denetimin yoğunlaşmasına odaklanmaktadır.

#61

SORU: Deregülasyon kavramı ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Bu kavram her ne kadar kuralların kaldırılması demek olsa da esas olarak 1970’lerden itibaren kamu yayıncılığı tekellerinin ortadan kalkması ve özel radyo/televizyon yayıncılığının yaygınlaşması yönünde kuralların değiştirilmesi sürecini anlatmak için kullanılmaktadır.

#62

SORU: Infotainment kavramı nasıl oluşmuştur?


CEVAP: Infotainment kavramı, belirli medya içeriklerini tanımlamak için İngilizce enformasyon, bilgi (information) ve eğlence (entertainment) sözcüklerinden 1980’li yıllarda türetilmiştir.

#63

SORU: Infotainment kavramını temsil eden programlar nelerdir?


CEVAP: Bilgi yarışmaları, talk-showlar, hobi programları, spor-magazin programları gibi programların yanı sıra yakın zamanlarda eğlence ögelerini öne çıkaran haber programları da infotainment ve tabloidleşme sözcükleriyle tanımlanır hale gelmişlerdir.

#64

SORU: Bağımlılık teorisi neyi savunmaktadır?


CEVAP: Bu teori, güney ülkelerinin eski sömürgeci sahiplerine bağımlılıkları devam ettiğinden gelişmelerinin mümkün olmadığını savunmaktadır.

#65

SORU: Neo-kolonyalizm kavramı ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Sömürgeci güçlerin sömürge ülkelerinden geri çekilirken arkalarında siyasal sistemlerini, dillerini, değerlerini ve yaşam tarzlarını bıraktıklarını ifade etmektedir.

#66

SORU: Medyanın emperyalizm üzerinde nasıl bir etkisi bulunmaktadır?


CEVAP: Medya, Latin Amerika’da süregelen neokolonyalizmin ebedileştirilmesi sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Eğer kolonyalizm emperyalizmin bir türü ise bu durum kültürel emperyalizm olarak adlandırılabilir. Medyanın bu kültürel emperyalizmde kuzeyin değerlerini güneye taşıma açısından önemi büyüktür.

#67

SORU: Medya ve küreselleşme arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır?


CEVAP: Küresel medya sayesinde artık günümüzde insanlar, fiziksel olarak yaşadıkları yere/mekâna sıkışıp kalmak zorunda değildir. Yeni iletişim teknolojileri sayesinde dünya, fiziksel olarak olmasa da algısal olarak daha önce hiç olmadığı kadar küçülmüş durumdadır.

#68

SORU: Melez kültür kavramı ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Kimi teorisyenler, küreselleşmeyle Batılı kültürlerin diğer kültürlerle kaynaştığını ve Batıdan olmayan yeni örneklerin ortaya çıktığını ileri sürmektedirler. Ne tamamen Batılı ya da Amerikalı ne de yerel, dünyanın her tarafından gelen etkilere açık bu tip kültürel karışımlara melez (hybrid) kültür denmektedir.

#69

SORU: İnternetin başlıca özelliği nedir?


CEVAP: Televizyon, gazete gibi kitle iletişim araçları üzerinde gerçekleşen iletişim tek yönlü olmasından dolayı merkeziyetçi bir görünüm arz eder. İnternetin başlıca özelliği ise âdem-i merkeziyetçi doğasıdır. İnternet ortamında gerçekleşen iletişim tek yönlü değil iki yönlüdür. Kullanıcı edilgen bir konumda bulunmamakta; kullanıcının etkin olarak hareket edebilmesi mümkün olmaktadır.

#70

SORU: İnternetin sosyalleşme ihtiyacına ne gibi bir katkısı bulunmaktadır?


CEVAP: Bireyler internet aracılığıyla takma adlar kullanarak anonim bir karaktere sahip olmakta, bu yolla toplumsal baskıları bir kenara bırakarak ben’lerini serbest bırakabilmektedirler. Bu da, sanal ortamda sosyalleşme imkânlarını artırmaktadır.

#71

SORU: Nettaşlık kavramı ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Bu kavram, küresel internet uzamının bir üyesi olma durumuna işaret etmektedir. Başka bir ifade ile aynı ağı paylaşan insanlar zaman, mekân ve ulus-devlet kısıtlamalarının var olmadığı bir üst kimlik/kültür oluşturabilmektedir.

#72

SORU: Sanal cemaatler, toplumsal ilişkileri nasıl etkilemektedir?


CEVAP: Sanal cemaatler, gerçek yaşamdaki ve toplumsal ilişkileri tehlikeli ya da istenmeyen durumlardan korunma imkânı verir. Böylelikle alternatif ilişki ve toplumsallaşma imkânı sunar. Şüphesiz bu yeni ve alternatif ortamı benimseyenler için içe kapanma ve dışarıdaki yaşamı yok sayma tehlikesi de söz konusudur. Sanal cemaatleri olumlu kılan unsurlardan biri, modern toplumsal hayatın getirdiği tüm maskeleri, başka maskeler takma pahasına, bir tarafa bırakmayı kolaylaştırmıştır.

#73

SORU: Sanal cemaatlere olumsuz yaklaşanların görüşleri nasıldır?


CEVAP: Sanal cemaatlere olumsuz yaklaşanlara göre ise sanal cemaatler, sahte cemaatlerdir. Mekânsal yakınlığın olmadığı, samimiyetten uzak olan ve yeterince güven ve telkin edemeyen sanal cemaatlerin yaygınlaşması, insanların gerçek yaşamdaki gerçek ilişkilerini zedelemekte ve yoksullaştırmaktadır. Fiziksel yakınlığın ve yüz yüze ilişkinin önemini azaltmaktadır. Ayrıca sanal cemaatler son derece önemli olan zamanını ailelerden ve diğer yakın çevrelerinden çalmaktadır.

#74

SORU: Dijital bölünme ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Ekonomik olarak internete erişim imkânı olan insanlar farklı enformasyona ve bilgiye erişme imkanına ya da şansına sahip olurken internet erişimi olmayan düşük gelirli veya yoksul insanlar bilgi ve enformasyon yoksulu olmaya devam etmektedir. Başta internet olmak üzere dijital ortama erişim ve faydalanmada dünyadaki insanlar arasında oluşan bu uçuruma dijital bölünme adı verilmektedir.

#75

SORU:

Günümüz dünyasında medya nasıl bir konuma sahiptir?


CEVAP:

Medya; günümüz dünyasında milyarlarca insanın içinde yaşadığı hayata,topluma ve dünyaya dair imgelerinin önemli bir kaynağı hâline gelmiştir. Bu nokta çok önemlidir. Çünkü toplumsal hayatta ne
“doğru” ne “yanlış,” ne “gerçek” ne “yalan,” ne ya da kim “normal” ne/kim “anormal/sapkın”, tüm bu anlam sistemi önemli ölçüde medya dolayımıyla oluşmaktadır. Diğer bir deyişle toplumsal/siyasal yaşamda “gerçeklik”(ler)in ne(ler) olduğu artık önemli düzeyde medya dolayımıyla inşa edilmektedir.


#76

SORU:

Medyanın eğitim kurumu dışındaki diğer toplumsal kurumlardan farkı nedir?


CEVAP:

Kamusal alanın önemli bir bileşeni olan medyanın böylesi bir rolü giderek çok oynuyor olması, üzerinde önemle durulması gereken bir durumdur. Çünkü önemi ve etkisi günbegün artan toplumsal bir kurum olan medyanın, eğitim kurumu dışında, diğer toplumsal kurumlardan çok önemli bir farkı vardır: Medya aynı zamanda her geçen gün daha da büyüyen ekonomik bir sektördür. Serbest piyasa koşullarında faaliyet gösteren ekonominin diğer sektörlerinde olduğu gibi aynı mantıkla işlemektedir.


#77

SORU:

Genel olarak teorik düzeyde medya analizi ne ile ilgilidir?


CEVAP:

Genel olarak teorik düzeyde medya analizi; kitle iletişim teknolojilerinin, medya kurumlarının toplumlar üzerindeki etkisi ve insanların/toplumların bunları nasıl kullandığıyla ilgilidir.


#78

SORU:

Medya endüstrisinde yoğunlaşma ne anlama gelmektedir.


CEVAP:

Yoğunlaşma, medya kuruluşlarının belli kişi ya da grupların elinde toplanması durumudur.


#79

SORU:

Medya endüstrisinde tekelleşme ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Tekelleşme, bir ya da birkaç kuruluşun zaman zaman aralarında gizli ya da açık anlaşmalar yaparak pazarda egemenlik kurmasına denir.


#80

SORU:

Medya kavramı hangi iletişim araçlarını kapsamaktadır?


CEVAP:

En geniş anlamında kullanıldığında kitaplar, gazeteler, dergiler, broşürler, billboardlar, telefon, cep telefonu, VCD, DVD, radyo, sinema, televizyon, İnternet gibi iletişim araçları söz konusudur.


#81

SORU:

Referans çevresi terimi ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Referans çevresi terimi ile mesajların doğrudan anlattıkları şeyler değil de kendilerini “anlamlı kılan” gizil varsayımlar kastedilmektedir.


#82

SORU:

Toplumsallık ve modernite gibi olgulardan bahsedilmesine neden olan gelişmeler nelerdir?


CEVAP:

Kapitalizmin yayılması, bilimsel gelişmelerin artması, demokrasinin yaygınlaşması, kentleşmenin ve kitle iletişiminin ivme kazanması gibi gelişmeler Batı toplumlarının 19. yüzyılın ortalarında çok derin bir değişim içine girdiğini göstermiştir. Bu büyük dönüşümler ile modern bir toplumsallıktan, moderniteden bahsedilmeye başlanmıştır.


#83

SORU:

Modernite ile kitle medyası arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır?


CEVAP:

Özellikle 1890 ve 1920 yılları arasında yüksek tirajlı gazeteler, sinema ve radyo yaygınlaşmıştır. Kitle iletişim araçlarının ya da modern kitle medyasının ortaya çıkışı ile Batı toplumlarında modernitenin belirmesi eş zamanlı gerçekleşmiştir. Dönemin hem elitleri hem de önde gelen entelektüelleri modernitenin yıkıcı etki lerine ve ortaya çıkan “kitle toplumu”na karşı endişelerini dile getirmişlerdir. İşte moderniteye ve kitle toplumuna ilişkin korkular ile kitle medyasının ivme kazanmasının aynı zamanda gerçekleşmesi medyaya ilişkin ilk dönem düşüncesinde oldukça etkili olmuştur. 


#84

SORU:

Kitle iletişim araştırmalarının ortaya çıkışından bu yana geçirdiği dönemlerden ilkinde kitle medyasına ilişkin görüşler nasıldır?


CEVAP:

Kitle iletişim araştırmalarının ortaya çıkışından bu yana genel olarak üç dönem saptanabilir. Yirminci yüzyıl başından 1940’a kadar iki büyük dünya savaşı arasındaki yılları kapsayan ilk dönemde medyanın çok güçlü ve ikna edici bir etkisi olduğuna dair ortak bir görüş egemen olmuştur. Hem Amerika’daki muhafazakâr ya da liberal eğilimli hem de eleştirel Frankfurt Okulu geleneği içindeki çalışmalarda, “Kitle Toplumu” paradigmasının kötümserliğinin doğrudan etkisi görülmüştür. Kitle iletişim araçlarının çok güçlü propaganda kurumları olduğu ve insanların bir anlamda beynini yıkadığına dair bir medya görüşü bu dönemde egemen olmuştur. 


#85

SORU:

Kitle iletişim araştırmalarının ilk döneminin hakim yaklaşımı olan hipodermik şırınga modeli ne anlatılmak istenmektedir?


CEVAP:

Bu dönemin hakim yaklaşımı olan hipodermik şırınga modeline göre medya mesajları, insanların beynine tıpkı bir şırıngadan ilacın zerk edilmesi gibi veriliyordu. Şırıngadan damara zerk edilen ilaç nasıl çok kısa bir süre içinde ve güçlü bir şekilde etkisini gösteriyorsa kitle iletişim araçlarının mesajlarının da aynı hızla ve güçle hedef izleyicileri etkiliyor olduğu kanısı hakimdi. İnsanların gördüğü, duyduğu ve okuduğu verilerin doğrudan davranışlarını etkilediği düşünülüyordu. Kitlelerin çok güçlü olduğu kabul edilen medya tarafından kolayca manipüle edildiği yönündeki kitle toplumu teorisi, işte ilk dönem medya teorisi üzerinde büyük bir etkiye sahip olmuştur. Genel olarak medyayı elinde bulunduran ve iyi kullananların geniş yığınlara istediklerini yaptırabilecekleri varsayımı bu döneme damgasını vurmuştu.


#86

SORU:

Yirminci yüzyıl başından 1940’a kadarki dönemde  kitle iletişim araçlarının çok güçlü propaganda kurumları olduğu ve insanların bir anlamda beynini yıkadığı yönündeki görüşlerin egemen olmasının  nedenleri nelerdir?


CEVAP:

Kitle iletişim araçlarının çok güçlü propaganda kurumları olduğu ve insanların bir anlamda beynini yıkadığına dair bir medya görüşü bu dönemde egemen olmuştur. Bunun ise dört nedeni vardır:
1. Yeni teknolojilerin yaşama geçmesiyle birlikte yeni izleyici kitlelerinin yaratılmış olması; yani radyo gibi yeni iletişim teknolojileri sayesinde eskiye oranla daha çok sayıda izleyiciye hitap ediliyor oluşu.
2. Kentleşme ve endüstrileşmenin “kaypak”, köksüz, yabancılaşmış ve manipülasyona açık bir toplum yarattığına dair bir görüşün moda olması.
3. Kent insanının artık savunmasız kaldığı ve kitle iletişim araçlarının kolay bir “avı” haline geldiği fikrinin hakim olması.
4. Kitle iletişim araçlarının 1. Dünya Savaşı boyunca beyinleri yıkadığına ve sonraki yıllarda faşizmin yükselmesini sağladığına dair ikna edici bir durumun oluşmuş olması.


#87

SORU:

Laswell, yaptığı propaganda analiziyle ne anlatmaktadır?


CEVAP:

Laswell, propaganda analiziyle, 1. Dünya Savaşı sonrasındaki olumsuz koşulların, büyük ekonomik bunalımın ve siyasal istikrasızlığın insanların psikolojisini kötü yönde etkilediğini ve medyanın bir şırınga iğnesi gibi insanların bilincine girip onları manipüle edebileceğini söylemiştir.


#88

SORU:

Kitle iletişiminin ikinci dönemine hakim olan "sınırlı etkiler" yaklaşımı ile ne ifade edilmektedir?


CEVAP:

Kitle iletişimi araştırmalarının, 1940-60’lar dönemini kapsayan ikinci evresinde totaliter tehlikenin gerilemesiyle, ilk döneme damgasını vuran çok güçlü ve her şeye gücü yeten medya anlayışı popülerliğini yitirmeye başladı. Bu dönemde ABD’de yapılan etki araştırmaları sonucunda medyanın “çok sınırlı bir etkisi” olduğuna dair yeni bir uç görüş ortaya çıktı. 1940’lardan 1960’ların ortalarına kadar medya teorisinde hakim olan bu paradigma, ampirik çalışmalar etrafında şekillendi. Medyanın etkisi niceliksel bir araştırma konusuna; neyin, kimin üzerinde ne kadar etkili olduğu sorunsalına dönüştürüldü.


#89

SORU:

Kitle iletişiminin gelişiminde ikinci döneme damgasını vuran “sınırlı etkiler” yaklaşımının temelinde ne yer almaktadır?


CEVAP:

İkinci döneme damgasını vuran “sınırlı etkiler” yaklaşımının gerisinde ise medyanın çok güçlü olduğu sonucunun dayanağı olan kitle toplumu tezinin terk edilmesi yatmaktadır. “Ana akım” ya da liberal/çoğulcu olarak adlandırılan çalışmaların yeşerdiği bu evre, Batı ülkelerinin çoğunda sosyo-ekonomik olarak istikrarın sağlandığı ve refah devletinin yükseldiği döneme denk gelir. Dolayısıyla içinde yaşanılan toplum “kitle toplumu” olarak değil “çoğulcu” toplum olarak görülüyordu. Modern toplumu kavramsallaştırmada ortaya çıkan bu önemli farklılıkla beraber sosyolojide işlevselcilik ve siyasetbiliminde liberal-çoğulculuk olarak nitelenen perspektifler ikinci evrede geliş(tiril)en “sınırlı etki” bulgusuna yol açan etki araştırmalarına rehberlik etmiştir. 


#90

SORU:

Amerikan kitle iletişim araştırmalarında belirleyici olan ampirik araştırma geleneği hangi teorilerin rehberliğinde gelişmiştir?


CEVAP:

Amerikan kitle iletişim araştırmalarında belirleyici olan ampirik araştırma geleneği, topluma dair birbiriyle bağlantılı iki teorinin rehberliğinde gelişmiştir. Bunlar işlevselcilik (fonksiyonalizm) ve çoğulculuktur (plüralizm). İşlevselcilik ve çoğulculuk, topluma ve siyasete eleştirel olmayan iki yaklaşımdır. İşlevselcilik ve onun siyasal manifestosu olarak görülebilecek çoğulculuk, medyanın rolünü istikrarlı bir toplumu koruyacak değerlerin aktarılması olarak görmüştür. Çoğulculuk, medyanın toplumdaki farklı gruplarının kendilerini duyurabilmesi için gerekli olduğunu söylerken işlevselcilik, medyanın demokrasinin ortak değerlerini insanlara özümseterek bir görüş birliği sağlamadaki rolüne dikkat çeker.


#91

SORU:

Kitle iletişiminin işlevselci analizi hangi konulara yoğunlaşmaktadır?


CEVAP:

Sosyolojide 2. Dünya Savaşı’ndan sonra geliştirilmiş teorik bir yaklaşım olsa da kökleri Durkheim’a kadar uzanan işlevselcilik, bildiğimiz gibi, toplumları canlılara ve toplumu oluşturan birimleri de canlıların organlarına benzetir. Toplumun “sağlığı” için bütün “organlarının” düzgün ve uyumlu bir şekilde işlemesi gerekmektedir. Sosyal düzen, bireyler birbirinden izole oldukça bozulmaktadır ve “kolektif bilinç”in çökmesi sosyal felaketlere yol açacaktır. İşte kitle iletişiminin işlevselci analizi medyanın sosyal düzen ve yapının korunmasındaki rolü üzerine yoğunlaşmıştır.


#92

SORU:

Elihu Katz, “Kullanımlar ve Doyumlar” yaklaşımı ile neyi vurgulamıştır?


CEVAP:

Araştırmacı, medyanın insanlara ne yaptığını değil insanların medyayı ne amaçla kullandığına bakılması gerektiğini vurgulamıştır.


#93

SORU:

1960 ve 70’li yıllarda iletişim çalışmalarında çok etkili olan "kullanımlar ve doyumlar" yaklaşımı hangi açılardan eleştirilmektedir?


CEVAP:

Özellikle 1960 ve 70’li yıllarda iletişim çalışmalarında çok etkili olan bu yaklaşım, izleyicilerin medyayı farklı şekillerde değerlendirebileceği vurgusuyla önemlidir. Ancak iletişim araçlarını işlevsel bir etkene indirgemesi ve kitle iletişim deneyimini salt “doyum” anıyla kısıtlaması nedeniyle eleştirilmektedir.


#94

SORU:

Çoğulcu yaklaşım medyanın toplumdaki konumunu nasıl tanımlamaktadır?


CEVAP:

Medya; yasama, yürütme ve yargıya ek olarak dördüncü güç konumundadır. Nasıl toplumda bir çeşitlilik varsa medya içeriklerinde de aynı çeşitliliği gözlemek mümkündür. Bu doğrultuda medya, toplumdaki bu çeşitliliği aktaran bir organdır. Kısaca medya, toplumun bir aynasıdır.


#95

SORU:

Liberal çoğulcu yaklaşıma göre neden haber medyası kurumları üzerinde devlet sansürü ve müdahalesi olmamalıdır?


CEVAP:

Demokratik sistemin bugünden yarına devamı ve gelişimi için “dördüncü güç” payesi ile birlikte medya/haber medyası kurumlarına çok önemli iki görev atfedilmiştir. Sistemin sağlıklı işleyebilmesi için yaşamsal olan bu görevler, kamu; yani halk adına gözetim yapma ve serbest düşünce pazarı oluşturmadır. Çünkü kamuyu oluşturan yurttaşlar; söz konusu yasama, yargı ve yürütme gücüne sahip yetkililerin icraatlarını, sahip oldukları gücü/iktidarı suistimal edip etmediklerini ancak -onlar adına bu güç odaklarını gözetleme/denetleme görevi verilmiş olan- haber medyası sayesinde öğrenebilir. Bundan dolayı haber medyası kurumları üzerinde devlet sansürü ve müdahalesi olmamalıdır.


#96

SORU:

Haber medyasında nesnellik ilkesi nasıl ortaya çıkmıştır?


CEVAP:

Nesnellik ilkesi, haber medyası kurumlarının siyasal parti ve girişimci elitlerle iç içe olma durumundan 19. yüzyılın ortalarından itibaren sıyrılıp serbest pazarda yerini almasıyla aynı süreçte gelişmiştir. Diğer bir deyişle nesnellik ilkesi, ticari yayıncılığın piyasa ortamında yerini almasının zorunlu bir sonucu olarak vem oluşan bu “yeni” durumu meşrulaştırmak amacıyla ortaya çıkmıştır.


#97

SORU:

Klasik Marksist bakış açısına göre medya nasıl bir işleve sahiptir?


CEVAP:

Klasik Marksist bakış açısına göre medya; egemen kapitalist sınıfın çıkarlarını bugünden yarına koruyan, meşrulaştıran ve pekiştiren bir işleve sahiptir. Farklı bir ifadeyle medyada izlediklerimiz, okuduklarımız ve duydukları mız; bizi şu an içinde yaşadığımız toplumsal sistemin ve dünyanın doğal, normal ve kaçınılmaz olduğuna ikna etmeye çalışır.


#98

SORU:

Neo-Marksist teorilerin ortak noktası nedir?


CEVAP:

Neo-Marksist teoriler arasında önemli farklılıklar olmasına rağmen hepsinin ortak noktası, medyanın hakim sınıfın ve burjuvazinin gücünü meşru kılmak için çalışan ideolojik bir aygıt olduğudur. Tartışmaların ve görüş farklılıkların nedeni ise medyanın bunu nasıl ve ne kadar gerçekleştirdiği üzerinedir.


#99

SORU:

Yapısalcı yaklaşımların medyaya bakışı nasıldır?


CEVAP:

Yapısalcı yaklaşımların etkisiyle medya, toplumun gerçek doğasını gizleyerek ya da yanlış temsil ederek basitçe hakim sınıfın tahakkümünü sağlayan bir araç olarak görülmemeye başlandı. Bunun yerine medya, her ne kadar kimi düşünceler ve çıkarlar diğerlerinden çok daha güçlü olsa da farklı düşünce ve çıkarların rekabet ettiği mücadele alanı olarak değerlendirildi. 


#100

SORU:

Louis Althusser'e göre devletin baskı aygıtları ile ideolojik aygıtları arasındaki farklar nelerdir?


CEVAP:

Medyaya dair ekonomik determinist bir yorumdan uzaklaşarak medyanın yine de belirli/egemen görüşleri nasıl yeniden ürettiği sorusuna odaklanan ilk teorisyenlerden biri Louis Althusser (1918-1990) olmuştur. Althusser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları (1970) adlı çalışmasında devletin baskı aygıtları ve ideolojik aygıtları arasındaki farka dikkat çekmiştir. Polis ve asker gibi doğrudan ve şiddet kullanarak müdahalede bulunabilecek silahlı unsurlar devletin “baskı aygıtları”nı oluştururken eğitim, din ve medya gibi kurumlar; devletin ideolojik aygıtlarıdır.


#101

SORU:

Foucoult'nun iktidar olgusuna ilişkin görüşleri nelerdir?


CEVAP:

Foucault iktidar olgusunu, toplumun üzerine atılmış ve herkesi çevreleyen bir ağ olarak görür. Ayrıca bilginin değişik zamanlarda kitleleri kontrol etmek için bir iktidar biçimi olarak kullanıldığını belirtir. Ona göre iktidar tek bir grup ya da sınıfın tekelinde değildir, aksine iktidar herkesi kapsar. Ayrıca Foucault’un modern kurumlara özgü bir iktidar ve bilgi biçimi olarak tanımladığı disipliner iktidar biçimlerine benzer teknikleri; örneğin sıradan insanların özel hayatlarının gözetiminin normalleştirilmesini, yaygın medyada sıklıkla gözlemleriz.


#102

SORU:

İngiliz kültürel çalışmalar okulu "iletişim" olgusunu nasıl tanımlamaktadır?


CEVAP:

İngiliz kültürel çalışmalar okuluna göre iletişim, “anlamlandırma” mekanizması içinde çalışır. Bundan dolayı bu mekanizmayı çözümlemek için ideoloji, dil, anlam, temsil, iktidar olguları üzerinde durulmalıdır.


#103

SORU:

İnşacı dil temsil modeli dili nasıl anlamlandırmaktadır?


CEVAP:

İnşacı modelde dil, kendi dışında var olan anlamın şeffaf taşıyıcısı olan bir iletişim aracı değildir. Dil, düşünceyi; düşünce de dili mümkün kılar. Anlam, dil içinde ve dil dolayımıyla inşa edilir. Dolayısıyla nesnel, saf hâlde dış dünyada duran bir toplumsal anlamdan söz edilemez. Anlam, kendine özgü doğası gereği çok anlamlıdır ve bulunduğu bağlama bağımlıdır.


#104

SORU:

İnşacı modele göre medya nasıl bir rol üstlenmektedir?


CEVAP:

Medya, anlamın bu şekilde toplumsal inşası sürecinde önemli bir rol oynar. Yani medya, “gerçekliği” yalnızca yeniden üretmemekte; daha önemlisi onu tanımlamaktadır. Medyanın topluma, hayata ve dünyaya dair anlamın oluşmasında rol oynaması, onun ideolojik bir işlevi yerine getirdiğini gösterir.


#105

SORU:

Hall'e göre izleyiciler medya içeriklerini hangi şekillerde okuyabilmektedir?


CEVAP:

Hall, izleyicilerin potansiyel olarak üç farklı şeklide medya içeriklerini okuyabileceğini öne sürmüştür. 1. Egemen hegemonik okuma: Metinde oluşturulan anlamı kabul ederek okumadır. Örneğin
akşam haberlerde tüm üniversite hocalarının maaşlarında bir ücret kesintisine hazır olmaları gerektiği söyleniyor ve ben buna ikna oluyorsam bunun egemen hegemonik bir okuma olduğunu söyleyebiliriz. 2. Müzakereci okuma: İzleyici/ okuyucu bu defa metindeki anlamın bir bölümüne katılırken bir bölümüne katılmaz. Örneğe devam edersek ücret kesintisinin olabileceğini; ancak sadece bir kereye mahsus ve yüksek unvanlı ve yüksek maaşlı hocalar ile sınırlı kalması gerektiği düşünülebilir. 3. Muhalif ya da karşıt okuma: Metnin,metindeki anlama tamamen karşı çıkılarak okunmasıdır. Yani eğer üniversite hocalarının ücretlerinde herhangi bir kesinti yapılmasının kabul edilemez olduğu yorumu yapılıyorsa karşıt bir okumadan söz edebiliriz


#106

SORU:

Post-modern yaklaşımın temsilcilerinden Marshal McLuhan medya teknolojilerinin toplumların gelişimlerinde nasıl ve ne ölçüde rol oynadığını düşünmektedir?


CEVAP:

McLuhan’a göre “televizyonu içindeki programlara bakarak anlamaya çalışmak, 15. yüzyıl matbaasını Gutenberg’in İncil’ini okuyarak anlamaya çalışmak kadar sonuçsuzdur.” İletişim teknolojileri sayesinde, insanlar ve toplumlar arasındaki zaman ve mekân engellerinin yok olmasıyla, farklılıkların ortadan kalktığı ve benzerliklerin öne çıkarıldığı küresel bir köy oluşmuştur.


#107

SORU:

Feminist yaklaşımların medyaya yönelik genel bakışı nasıldır?


CEVAP:

Medyaya dair farklı feminist yaklaşımlar olsa da genel olarak medyada kadınların “eksik ve sorunlu” temsil edilmesi temel eleştiri noktasıdır. Medya, aynı zamanda, geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini destekleyerek ataerkilliği yeniden ürettiği için eleştirilmektedir. Cinsiyetçiliğin hakim olduğu medya metinlerinde kadınlar, aynı zamanda cinsel bir obje olarak da sunulmaktadır.


#108

SORU:

Medya tarafından üretildiği iddia edilen yanlış bilinç ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Medya, hakikati gizleyen, böylece bireyin kendi gerçekliği hakkında yanılma ya da yanıltılmasını sağlayan düşünme ve gerçekliği anlama biçimidir. 


#109

SORU:

Herman ve Chomsky'nin “propaganda modeli” adını verdikleri yaklaşımlarının medyaya olan bakışı nasıldır?


CEVAP:

Herman ve Chomsky (1988), “propaganda modeli” adını verdikleri yaklaşımlarında özel mülkiyet altındaki medya kurumlarını sınıf tahakkümünün araçları olarak nitelendirirler. Onlara göre medya, egemen seçkinlerin mülkiyetindedir ve onlar tarafından doğrudan kontrol edilmektedir. Teorisyenler, egemenlerin halkın neyi göreceğine, duyacağına ve düşüneceğine karar verme ve düzenli propaganda kampanyalarıyla kamuoyunu yönetme gücüne sahip olduklarını vurgular.


#110

SORU:

Marksist teorik gelenek içindeki araçsalcı yaklaşım, medyanın mülkiyetine sahip olanlar medya ve medya içerikleri üzerinde doğrudan bir kontrole de sahip olup olmadığı sorusuna nasıl yanıt vermektedir?


CEVAP:

Marksist teorik gelenek içindeki araçsalcı yaklaşımın bu soruya yanıtı evettir. Medya yöneticileri ile patronlarının farklı olması, bunların birbirlerinden tamamen özerk oldukları ya da birbirlerine karşıt oldukları anlamına gelmemektedir. 70’li yıllarda bir medya patronu olan Victor Matthews’in “Editörler benimle aynı politika üzerinde anlaştıkları sürece tamamen özgürdürler.” demesi bu duruma örnektir. Kısaca bu yaklaşım medyada mülkiyet ve yönetimin doğrudan birbirine bağlı olduğunu iddia eder.


#111

SORU:

Yapısalcı yaklaşıma göre ekonomik yapının medya üzerinde nasıl bir etkisi vardır?


CEVAP:

Yapısal yaklaşıma göre ekonomik yapı, medya sahiplerinin, medya yöneticilerinin ve çalışanlarının etkinliklerini şekillendirir. Ekonomik yapının baskısı, maksimum kâr için hareket etmeyi ve bunun için daha fazla rekabeti gerektirir. Bundan dolayı bu yaklaşıma göre mülkiyet sahiplerinin niyet ve hareketleri değil medya profesyonellerine yönelik bu yapısal baskı ve sınırlamalar daha belirleyicidir.


#112

SORU:

Medyada deregülasyon kavramı ne için kullanılmaktadır?


CEVAP:

Deregülasyon kavramı, her ne kadar “kuralların kaldırılması” demek olsa da esas olarak 1970’lerden itibaren kamu yayıncılığı tekellerinin ortadan kalkması ve özel radyo/ televizyon yayıncılığının yaygınlaşması yönünde kuralların değiştirilmesi sürecini anlatmak için kullanılmaktadır.


#113

SORU:

“Eğlence medyası” izleyicilere neler sunmaktadır?


CEVAP:

Medya kurumları kamusal fayda ve toplumsal sorumluluk ilkelerinden sıyrılarak giderek “eğlence medyası” haline dönüşmüştür. Günümüz medyasının büyük bir kısmını oluşturan “eğlence medyası; yurttaşlık erdemlerini geliştirmekten ziyade özel zevkleri geliştirmeye hizmet etmekte, insanlara yurttaş olarak seslenmekten çok tüketici olarak seslenmeyi tercih etmekte”dir. Artık medyada ekonomi, politika, sanat haberleri yerine daha çok şöhretlerin özel hayatları ve skandallar gibi sansasyonel ve eğlendirici içerikler sunulmaktadır. Ciddi konular ise daha fazla izlenme oranı ya da tiraj çekebilmek için magazinelleştirilmektedir.


#114

SORU:

Infotainment kavramı ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Infotainment kavramı, belirli medya içeriklerini tanımlamak için İngilizce enformasyon, bilgi (information) ve eğlence (enter-tainment) sözcüklerinden 1980’li yıllarda türetilmiştir. Bilgi yarışmaları, talk-showlar, hobi programları, spor-magazin programları gibi programların yanısıra yakın zamanlarda eğlence ögelerini öne çıkaran haber programları da infotainment -ve tabloidleşme- sözcükleriyle tanımlanır hale geldiler.


#115

SORU:

Medya sektöründe mülkiyet yapısında yaşanan değişim medyanın siyasi iktidarla ilişkisini nasıl etkilemiştir?


CEVAP:

Mülkiyet yapısındaki değişim, medyanın siyasi iktidarla da ilişkisini değiştirmiştir. Medya kuruluşlarının hükümetlerle kamu adına gözetim ilişkisi, büyük ölçüde kendi maddi çıkarlarını kollama ilişkisine dönüşmüştür. Dolayısıyla üretim dinamiklerinin tüketim pratikleri üzerinde “sınırlandırıcı” bir etkiye sahip olduğuna dair vurgu, ne tüketim pratiklerinin kategorik olarak güdüp yönlendirildiği ne de tersine tüketicilerin tamamen özgür ve özerk bir konumda olduklarını ifade eder


#116

SORU:

Küresel medya ve iletişimdeki büyüme hakkında ortaya atılan modernleşme teorisinin dayandığı tez nedir?


CEVAP:

Küresel medya ve iletişimdeki büyüme hakkındaki ilk düşüncelerin modernleşme teorisi ile şekillendiğini söyleyebiliriz. 1950 ve 60’larda bir grup teorisyen medyanın ekonomik ve sosyal gelişmelerdeki rolü üzerinde durmuşlardır. 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde anti-sömürgeci bir dönemin başlamasıyla, Afrika-Asya’da bulunan sömürgeler özgürlüklerini kazanma savaşlarına girmişlerdi. Akademik çalışmalarda ise bu toplumların gelişebilmesi için geleneksel yapılarından ve değerlerinden arınmaları gerektiği sonucuna varıldı. Bu noktada modern değerlerin ve yapıların taşıyıcılığını yapmak gibi önemli bir rol medyaya verildi. Ancak 1970’lerin ortalarına gelindiğinde modernleştirme düşüncesinin hakimiyeti sona erdi. Modernleşme teorisi, geri kalmış ülkelerin gelişmiş ülkelerle aynı yolu izleyerek gelişebilecekleri tezine dayanmaktaydı.


#117

SORU:

Modernleşme teorisine karşı geliştirilen bağımlılık teorisi hangi görüşlere dayanmaktadır?


CEVAP:

Modernleştirme teorisine ilk ve önemli bir meydan okuma, Batı ve dünyanın geri kalan kısmı arasındaki ayrılığı açıklamak üzere geliştirilen bağımlılık teorisinden geldi. Bu teoriye göre güney ülkelerinin eski sömürgeci sahiplerine bağımlılıkları devam ettiğinden gelişmeleri mümkün değildir. Politik bağımsızlığa rağmen bu ülkelerde kolonyalizmin; yani sömürgeciliğin etkileri hâlâ devam etmektedir.


#118

SORU:

Neo-kolonyalizm ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Kolonyal güçler güney ülkelerden geri çekilirken arkalarında siyasal sistemlerini, dillerini, değerlerini ve yaşam tarzlarını bırakmışlardır. Bu etkiye neo-kolonyalizm adı da verilir.


#119

SORU:

Özellikle 1980’lerin başlarından itibaren yeni iletişim teknolojilerindeki radikal değişimlerin toplumsal yaşamda ortaya çıkardığı sonuçlar nelerdir?


CEVAP:

Özellikle 1980’lerin başlarından itibaren yeni iletişim teknolojilerindeki radikal değişimle birlikte benzersiz gelişmeler yaşanmaktadır. Uydu, İnternet ve dijital iletişim araçları gibi yeni iletişim teknolojileri zaman ve mekân algısını değiştirmiştir. Küresel medya sayesinde artık günümüzde insanlar, fiziksel olarak yaşadıkları yere/mekâna sıkışıp kalmak zorunda değildir. Ayrıca Türkiye’nin ya da dünyanın bir ucundaki gelişmeleri takip etmek ya da oradaki insanların deneyimlerini paylaşmak için kalkıp oralara kadar gitmemiz gerekmiyor. Yeni iletişim teknolojileri bunları ayağımıza kadar getiriyor. Küresel medya içerikleri artık dünyanın istisnasız her yerinde tüketilmektedir. Yeni iletişim teknolojileri sayesinde dünya, fiziksel olarak olmasa da algısal olarak daha önce hiç olmadığı kadar küçülmüş durumdadır. Bugün milyarlarca insan, uydu ve İnternet teknolojisiyle düne kadar sahip olmadıkları bir dizi kültürel ve sosyal deneyimi yaşayabiliyor.


#120

SORU:

Melez (hybrid) kültür ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Kimi teorisyenler ise küreselleşmeyle Batılı kültürlerin diğer kültürlerle kaynaştığını ve Batıdan olmayan yeni örneklerin ortaya çıktığını ileri sürmektedirler. Ne tamamen Batılı ya da Amerikalı ne de yerel, dünyanın her tarafından gelen etkilere açık bu tip kültürel karışımlara melez (hybrid) kültür denmektedir


#121

SORU:

Medyanın küreselleşmesi ve küreselleşme ideolojisinin taşıyıcılığını yapması neden önemlidir?


CEVAP:

Medyanın küreselleşmesi ve küreselleşme ideolojisinin taşıyıcılığını yapması son derece önemlidir. Özellikle tüm dünyayı saran İnternet ağları ulusal sınırları bir anlamda geçersizleştirmiş, metaforik olarak ulus-devletin sınırları kalkmıştır. Başta İnternet olmak üzere küreselleşme sürecinin en önemli taşıyıcıları olarak yeni iletişim teknolojileri, ulusal sınırların aşılarak ulus-ötesi kamusallıkların oluşmasını mümkün kılmaktadır. Böylece ulus-devletlerin türdeş ve dışa kapalı ulusal kültürleri korumaları oldukça zorlaşmıştır. Küresel kapitalizm, sadece küresel ekonomi-politiği yapılandırmakla kalmamakta; bu süreç içinde kapitalizmin ve tüketim kültürünün değerlerini ve yaşam felsefesini taşıyan ticarileşmiş medya ürünlerinin dağıtım yoluyla küresel kültürü de belirlemektedir.


#122

SORU:

İnternetin ortaya çıkması kimlik olgusunu nasıl dönüştürmüştür?


CEVAP:

Endüstri sonrası çağın teknolojik altyapısını oluşturan enformasyon ve iletişim teknolojilerinden en önemlisi olan İnternet, daha önceki dönemde gerçekleşmemiş yeni “kimlikleri,” yeni “ilişkiler”i ve “sanal cemaatler”i gündeme getirmiş durumdadır. Yakın zamana kadar var olması için fiziki bir bedene ihtiyaç duyan kimlik(ler), artık somut bir beden olmaksızın var olabilmekte ve kamusal alana dâhil olabilmektedir. Diğer bir deyişle kişiler, gerçek kimliklerinden sıyrılarak başka kimliklere bürünebilmekte; karşısındaki ile aslında sahip olmadığı bambaşka bir kimlikle iletişim kurabilmektedir.


#123

SORU:

İnternet üzerinden kurulan sanal cemaatlere yönelik eleştiriler nelerdir?


CEVAP:

Sanal cemaatlere daha olumsuz yaklaşanlara göre ise sanal cemaatler, “sahte cemaatler”dir. Mekânsal yakınlığın olmadığı, samimiyetten uzak olan ve yeterince güven telkin edemeyen sanal cemaat ilişkilerinin yaygınlaşması, insanların gerçek yaşamdaki “gerçek” ilişkilerini zedelemekte ve yoksullaştırmaktadır. İnternet, güçlü toplumsal bağlar yaratma ve sürdürme konusunda fiziksel yakınlığın ve yüz yüze ilişkinin önemini azaltmaktadır. Ayrıca sanal cemaatler, insanların son derece değerli olan zamanını ailelerinden ve diğer yakın çevrelerinden çalmaktadır. Belirsiz ve değişken ilişkilerin belirleyici olduğu bu siber âlemde samimilik ve güvenilirlik son derece az olduğundan “yabancılaşma”yı artırıcı bir boyutu söz konusudur. 


#124

SORU:

Nettaşlık kavramı ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

İnternet, küreselleşme sürecinin ivme kazanmasında da önemli bir rol oynamaktadır. Küresel İnternet uzamının bir üyesi olma durumuna işaret eden nettaşlık kavramı gündeme gelmiştir. Aynı ağı paylaşan insanlar zaman, mekân ve ulus-devlet kısıtlamalarının var olmadığı bir üst kimlik/kültür oluşturabilmektedir.