İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ Dersi İSLÂM MEDENİYETİNİN ÖZELİKLERİ soru cevapları:

Toplam 26 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Geçmişten günümüze kadar Medenileşme hareketinin genel seyri hakkında kısa bilgi veriniz.


CEVAP: Tarihten günümüze gelinceye kadar insanoğlunun bulunduğu her yerde, az veya çok medenîleşme hareketinin görüldüğü aşikârdır. Toplu yaşayışa bağlı gelişen medenî ilerlemeler, insanın yeryüzünde var olduğu günden beri devam edip gelmektedir. Bu bakımdan, günümüze gelinceye kadar insanlığın birbirinden farklı özellik taşıyan kaç medeniyetle karşılaştığı kesin olarak bilinememekle birlikte ünlü medeniyet tarihçisi Arnold Toynbee, tarihteki 16 medeniyetin öldüğünü, 5’inin de günümüz Batı medeniyeti tarafından yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtmektedir.

#2

SORU: Günümüzde ağırlık kazanan medeniyet türleri nelerdir?


CEVAP: Günümüze geldiğimizde iki medeniyet bölgesinin ağırlık kazandığı görülmektedir. Bunlardan biri, Hıristiyanlık, Yahudilik ve diğer sistemlerin tesirinde bulunan Batı medeniyeti, diğeri de İslâm dininin yayıldığı bölgelerde hâlâ etkisini sürdüren İslâm medeniyetidir.

#3

SORU: İslâm Medeniyetine etki eden medeniyet ve kültür alanları nelerdir?


CEVAP: İslâm Medeniyetine etki eden medeniyet ve kültür alanları şöyle sıralanabilir: • Roma (Bizans), • İran, • Hint, • Çin.

#4

SORU: Müslümanların kısa sürede Cebel-i Tarık boğazından Çin seddine kadar olan bölgeye hâkim olmalarının sebepleri nelerdir?


CEVAP: İlme önem veren ve ilmî gelişmelere açık olan İslâm sayesinde Müslümanlar kısa sürede damgalarını vurdukları bir medeniyet meydana getirdiler. Bu medeniyet, kısa bir zaman diliminde Cebel-i Tarık Boğazı’ndan Çin Seddi’ne kadar olan geniş bir sahayı kapladı. Müslümanlar, bu bölgelerde yaşayan halka şefkat ve merhamet gösterdiler. Gerek inanç, gerekse yaşayış bakımından onları zorlamadılar. Böyle bir yaşantı, kısa sürede toplumda müspet gelişmelere fırsat verdi. Nitekim ilk fetihlerden hemen sonra Müslümanlar, fen, ilim, sanat, iktisat, tıp, tarih, edebiyat ve felsefe gibi ilimlerde büyük bir ilerleme kaydettiler. Böylece büyük bir medeniyet kurulmuş oldu.

#5

SORU: Medeniyet farklılığından ileri gelen kültür farklılığını nasıl açıklarsınız?


CEVAP: Medeniyetler, mensubu bulunan insan ve coğrafyaya göre farklı özellikler taşırlar. Bu bakımdan çeşitli medeniyetlerden herhangi birisinin yayılma sahasına dikkatli bir gözle bakıldığı zaman, içine aldığı kavimlerin çokluğuna, ırk, cins, dil, renk ve kültür farklığına rağmen herkes tarafından kullanılan ortak bazı tarafların bulunduğu görülür. İşte bu ortak yönler, o medeniyetin esasını, ruhunu ve özünü teşkil ederler. Bunlar, o medeniyeti diğer medeniyetlerden ayırırlar. Aynı medeniyet sınıfına dâhil olan milletler arasındaki ister maddî, ister manevî olsun genel ve ortak yönler o medeniyetin özelliğini ortaya koyar.

#6

SORU: İslâm medeniyeti kavram olarak nasıl tanımlanır?


CEVAP: İslâm medeniyeti, İslâm dinini kabul eden milletlerin elbirliği ile meydana getirdikleri ortak bir medeniyetin adıdır.

#7

SORU: İslâm medeniyetinin kuruluş ve gelişmesinde hangi toplulukların payı vardır?


CEVAP: İslâm medeniyetinin kuruluş ve gelişmesinde şu payı olan topluluklar şunlardır: • Araplar, • İranlılar ve • Türkler.

#8

SORU: W.Barthold, İslâm medeniyetinin menşei hakkındaki görüşlerini kısaca yazın.


CEVAP: İslâm medeniyeti veya Arap medeniyeti adı, Orta Zaman Şark medeniyetine verilmektedir. Bu medeniyeti meydana getiren Müslümanlar, sadece Araplar olmadığı gibi, Yakın Asya ve kısmen Afrika halklarının tamamı ilim ve edebiyat dili olan Arap dili vasıtasıyla birleşmişlerdi. Bu birlik, öyle bir medeniyet meydana getirdi ki, günümüz Batı medeniyeti gelişmesini buna borçludur.

#9

SORU: İslâm medeniyetinin ilham aldığı değerler nelerdir?


CEVAP: İslâm medeniyetinin ilham aldığı değerler; • Kuran ve • Sünnettir.

#10

SORU: İslâm medeniyetinin gelişmesine doğrudan etki eden Vakıfların İslâm medeniyeti üzerindeki fonksiyonları nelerdir?


CEVAP: Allah’ın rızasını kazanmak için kurulan vakıflar İslâm medeniyetinin gelişmesini destekleyen tesislerdir. Müslümanlar bu tesisler sayesinde adeta bir Vakıf Medeniyeti meydana getirmişlerdi. Bu değerler, bir taraftan toplumdaki fertlerin birbirlerini sevmelerine, birbirlerine güvenmelerine ve birbirlerine yardım etmelerine sebep olurken, öbür taraftan da başkalarının hak ve hukukuna gelecek tecavüzlere karşı onları himaye etme hüviyetine sahip kurumlardır.

#11

SORU: İslâm medeniyetinin ortaya koyduğu değerlerin kaynakları nelerdir?


CEVAP: Din, vicdan, düşünce, kişisel hak ve hukuka riayet gibi insanlık için gerekli olan prensipler, İslâm toplumunun meydana getirdiği medeniyette yerlerini aldılar. Bu değerler, bazen Kur’ân’ın emirleri, bazen de Hz. Peygamber’in uygulaması şeklinde Müslümanlara ulaştı. Bu tür emir ve uygulamaları göz önüne alan Müslümanlar, evrensel insan hakları beyannamesinin ortaya çıkışından asırlarca önce bunu fiilen uygulama alanına koydular.

#12

SORU: İslâm Kültür ve Medeniyetinin beslendiği kaynaklar nelerdir?


CEVAP: İslâm kültür ve medeniyetinin en önemli kaynağı olan Kur’ân-ı Kerim’dir. Kuran-ı Kerim ilk ayeti ile okumayı emretmektedir. Bu kitabın kendisine gönderildiği Hz. Peygamber de ümmetine bu yolda talimat veriyordu. Özellikle bazı hadislerin genel anlamda ilmi teşvik etmeleri, Müslümanların asırlar boyu her türlü ilmî faaliyette bulunmalarına vesile oldu. İslâm, maddî olduğu kadar, manevî alanda, başka bir ifade ile hayatın bütün alanlarında uygulanan bir sistem olduğundan, onun gayretini sadece ruhanî ve manevî saha ile sınırlandırmak mümkün değildir.

#13

SORU: İslâm Medeniyetine katkı sağlaması yönünden ilmi çalışmalar yapan âlimler kimlerdir?


CEVAP: İslâm Medeniyetine katkı sağlaması yönünden ilmi çalışmalar yapan âlimler şöyle sıralanabilir: • et Taberî, Razi, • İbn Cülcül, • İbn Cezzar, • İbn Sina, • el-Mesûdî, • el-Birûnî, • İbn Hazm, • İbn Rüşd, • el-Gazzalî, • İbnü’n-Nefis, • Abdülaziz es-Sivasî, • Geredeli Murad, • Hacı Paşa, • Mukbilzâde Mümin, • Sabuncuoğlu Şerafeddin Ali, • Ak Şemseddin, • Ali Kuşçu, • Mirim Çelebi, • İbn Kemal, • Ebussuûd Efendi

#14

SORU: Toplumların düşünce ve buna bağlı hareketlerinin şekillenmesinde rol oynayan etken hangisidir?


CEVAP: Dinler, toplumların düşünce, anlayış, hareket ve davranışlarının şekillenmesinde büyük rol oynarlar. İslâm medeniyetinin doğuşunu, gelişmesini ve şekillenmesini sağlayan en büyük etken, İslâm dininin ilme verdiği değerdir. Sözü edilen medeniyetin gelişmesine etki eden daha başka âmiller olmakla beraber en büyük etkenin ilim olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İslâm Medeniyetinin gelişmesini destekleyen en önemli faktör eğitimdir. Toplumu ıslah etmek ve onun fertleri arasında ahenkli bir düzen sağlamak için eğitim-öğretim faaliyetleri programlarının yapılmasına ve zamanla bunların sistemli bir şekil almasına ihtiyaç vardır.

#15

SORU: İslâm medeniyetinin Osmanlı coğrafyasındaki gelişim seyri nasıldır?


CEVAP: Osmanlı beyleri ve sultanları, belli bir kültür ve anlayış çerçevesinde devrin ilim adamlarını etraflarında toplamışlardı. Gerek toplum, gerekse devlet, ilim adamlarına büyük bir değer veriyordu. Bundan dolayı ilim adamlarının eğitim-öğretim konusunda karşılaşabilecekleri her türlü olumsuzluğu ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı. Bu devlette, ilim ve bu sahanın mensuplarına itibar edilip saygı gösterildiği için İran, Horasan, Dağıstan, Hindistan, Buhara, Halep, Şam, Mısır ve Karaman gibi ilmî faaliyetlerin geliştiği İslâm dünyasının birçok bölgesinden pek çok âlim İstanbul’a akın ediyordu. Böyle müspet bir akın sebebiyle devletin siyasî merkezi olan İstanbul, yavaş yavaş İslâm âleminin ilim merkezi haline de geldi. Osmanlı döneminin XV ve XVI. asırlarında müsbet ve dinî ilimlerin her alanı ile meşgul olan bilginlerin meydana getirdikleri eserler sebebiyle bu asırlara Türk Asırları denilmektedir.

#16

SORU: Osmanlı Dönemindeki ilmi gelişmelere hizmeti geçenler hangi ilmi eserler içerisinde zikredilmiştir?


CEVAP: Osmanlı Dönemindeki ilmi gelişmelere hizmeti geçenler aşağıda sıralana ilmi eserler içerisinde zikredilmiştir: • Taşköprülü İsameddin Ahmed Efendi’nin eş- Şakaiku’n-Numaniyesi, • Süleyman Saadeddin Efendi’nin Devhatü’lMeşayih’i, • Bursalı Mehmed Tahir’in Osmanlı Müellifleri, • Osman Şevki’nin Beşbuçuk Asırlık Türk Tababeti Tarihi, • Mahmut Karakaş’ın Müsbet İlimde Müslüman Âlimler, • Franz Babinger’in Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri gibi kaynaklara bakılabilir.

#17

SORU: İslâm Medeniyeti içerisinde temellenen Adalet kavramının esasları nelerdir?


CEVAP: Tarih boyunca adalet, toplumların sosyal yapısını belirleyip koruyan ve toplumsal yapıyı ayakta tutan temel yapı taşlarından biri olmuştur. Toplumun, adaleti gözeten bir yapı üzerine inşa edilmesi medenî gelişmeyi belirlediği gibi, uygulanmaması da toplumsal işleyişteki noksanlığı ortaya koyar. İslâm medeniyetinin önemli özelliklerinden biri de adalet prensip ve anlayışına bağlı olmasıdır. Arapça a.d.l. kökünden gelen adalet kelimesi, sözlüklerde hakkı yerine getirmek, denk kılmak, doğru olmak, birbirine eşit olmak, terazinin kefelerini eşit hale getirmek, insaf etmek, haksızlıktan kaçınmak, herkese hakkını vermek, davranışlarda doğru olmak ve tarafsızlık gibi birçok anlama gelmektedir.

#18

SORU: Adaletli ölçüleri içinde hareket eden idarecinin cennete gideceğine dair bir hadis yazınız.


CEVAP: Hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde Allah, yedi zümre insanı kendi (arşının) gölgesinde barındırır ki, bunların ilki adaletle hükmeden ve âdil davranan yöneticidir.

#19

SORU: İktidarlar hangi değerler sayesinde varlıklarını devam ettirirler?


CEVAP: Bazı toplumlarda güç ve otoritenin dışında bir hakkın tanınmadığı bir dönemde yeni yeni filizlenip gelişen Osmanlı Beyliği’nde adalet, hak ve hukuk prensiplerine göre davranma, babadan oğula (nesilden nesile) vasiyet ediliyordu. Osmanlı siyaset düşüncesinde varılması hedeflenen en önemli gaye adalettir. Halkın sosyal refahı için adalet, belirleyici bir ölçü olarak benimsendiği gibi, kurumların asıl gayesi de bu ilkeye göre belirlenmiştir.

#20

SORU: İslâm Medeniyetinde hoşgörülü olmanın yeri nedir?


CEVAP: Kelime olarak görmezliğe gelme, bağışlama gibi manalara gelen hoşgörüyü müsamaha ve tolerans kelimeleriyle de kullanıyoruz. Sözde ve fikirde kalmayıp eyleme dönüştürüldüğünde insanlar arasında sevgi ve bağlılık meydana getiren hoşgörü İslâm’ın önemsediği ve insanlar arasında uygulanmasını istediği değerlerden biridir. Kur’ân-ı Kerim’in, Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla mücadeleni en güzel tarik (yol, şekil) hangisi ise onunla yap (Nahl, 16/125). Keza, Dinde zorlama yoktur (Bakara, 2/256) ayetleri, İslâm’ın başka din, anlayış ve felsefelere sahip olan insanlara bakış açısını ortaya koymaktadır.

#21

SORU: İslâm’ın yayılış tarihi ile ilgili yabancı dilde yazılmış eserlere örnek veriniz.


CEVAP: Hz. Peygamber döneminde sayısız örnekleri verilen İslâmî müsamaha o kadar geniştir ki, günümüzün insaflı yabancı araştırıcıları da bunu kabul etmek zorunda kalmıştır. İslâm’ın bu yöndeki uygulamasından hayranlıkla bahseden Batılı bir kaynak bize şöyle bir olay anlatır: Bir gün, bir Musevî Muhammed’e gelir. İleri gelen erkândan birisinin kendisinin dinî hislerini incittiğini ve Muhammed’in Musa’dan üstün bir peygamber olduğuna dair bir ifadede bulunduğunu söyler. Peygamber o zata dönerek der ki, böyle bir şey söylememeliydin, başkalarının itikadına saygı göstermek gerekir. Bu ifadeler bize, Hz. Peygamber’in dinî inanç konusunda ne kadar hoşgörülü ve müsamahakâr davrandığını göstermektedir.

#22

SORU: İslâm Medeniyetindeki hoşgörü anlayışının Endülüs coğrafyasındaki etkisini kısaca açıklayınız.


CEVAP: Endülüs fethedilmeden önce Hıristiyan yöneticiler tarafından baskıya maruz kalan ve zorla Hıristiyanlaştırma muamelesine tabi tutulan Yahudiler, Müslümanların adaletli ve hoşgörülü yaklaşımları sonucunda varlıklarını muhafaza ettiler. Endülüs’ün fetih sürecinde ve sonrasında Müslüman yöneticiler gayrimüslim unsurlara karşı olumlu davranışlarda bulunmuşlardı. Onları, Müslümanların şehirlerinde ikamet ettirmişler, din, can, mal ve seyahat özgürlüklerini son noktasına kadar kullanmalarına izin vermişlerdi. Hıristiyanlar ve Yahudiler açısından bakıldığında, Endülüs’teki yöneticilerin bu türden uygulamaları onların Müslümanlarla tek bir devlet çatısı altında asırlarca bir arada yaşamalarına imkân vermişti. Müslüman Araplar 711 senesinde İslâmiyet’i İspanya’ya sokmuşlardı. 1502 senesinde ise Ferdinand ve İsabella tarafından duyurulan bir ferman ile bütün İspanya kraliyeti dâhilinde İslâm dini yasaklandı. Hâlbuki bu iki tarih arasında geçen yüzyıllar süresince Müslüman İspanya’da Ortaçağın en parlak tarih sayfalarından biri yazılmıştır.

#23

SORU: İslâm Medeniyetindeki hoşgörü anlayışı Osmanlı coğrafyasında nasıl gelişmiştir?


CEVAP: Osmanlı coğrafyasında insanlar, ahenk ve barış içinde yaşıyorlardı. Nitekim yine Gibbons, bu konuya temas ederek, Yahudilerin toptan öldürüldüğü ve engizisyon mahkemelerinin ölüm saçtığı bir devirde Osmanlı idaresi altında bulunan çeşitli dinlere bağlı kimselerin huzur, barış ve uyum içerisinde yaşadıklarını belirtir. Ayrıca Osmanlıların, yakın dönem tarihinde milliyetlerini tesis ederken dinî hürriyet prensibini temel taşı olmak üzere koymuş ilk millet olduğunu, ardı arkası kesilmeyen Yahudi işkence ve engizisyon lekesinin en yoğun yaşandığı asırlar esnasında, Hıristiyan ve Müslümanların, Osmanlıların idaresi altında huzur ve uyum içinde yaşadıklarını ifade eder.

#24

SORU: İslâm Medeniyeti içinde İnsan Hakları nasıl bir yer tutmaktadır?


CEVAP: Herhangi bir sebepten dolayı hakkını koruyamayacak durumda olan insanların haklarını korumak ve onlara gelebilecek maddî-manevî zararlara engel olmak için yapılan faaliyetlere insan haklarını koruma denir. Bu müessese İslâm dünyasında özellikle halkın şikâyetlerini dinleme ve bir anlamda onu devlete karşı koruma hususunda küçümsenmeyecek bir hizmeti yerine getirmiştir. Uzun tarihî bir geçmişe sahip olan mezâlimin Pers (İran) ve hatta cahiliye dönemi Araplarına kadar uzandığı belirtilmektedir.

#25

SORU: Hılfü’l-Fudûl olayı nedir? Bu olayın gelişimi hakkında kısaca bilgi veriniz.


CEVAP: Yemen’in Benî Zebîd kabilesinden biri ticaret için Mekke’ye gelmiş ve umre 58 niyetiyle de ihrama girmişti. Sehm kabilesinden As b. Vâil adamın bütün mallarını gasp etmişti. Yemenli adam Kureyş’in toplandığı bir zamanda Ebû Kubeys dağına çıkıp gaspedilen mallarının kendisine iade edilmesi için yardım istemişti. Malları gaspedilmek suretiyle haksızlığa uğrayan bu adamın şikâyeti üzerine o dönemin Mekke ileri gelenleri Abdullah b. Cüd‘an’ın evinde, bu türden haksızlıkları ortadan kaldırmak ve özellikle dışarıdan gelen insanları korumak için bir toplantı yaparlar. Kırk yaşından aşağı olanların kabul edilmediği bu toplantıda istisnaî olarak o sıralarda henüz 25 yaşında bulunan Abdullah’ın oğlu Muhammed (Hz. Peygamber) kabul edilmişti. Haksızlıkları önlemek gayesiyle yapılan bu toplantıya Hılfü’l-fudûl adı verilmişti. Büyük İslâm âlimi Mâverdî, fâzıl (erdemli) ve iyi insanların yemini anlamına gelen hılfü’l-fudûla dayanarak onu cahiliye dönemindeki bir çeşit mezâlim olduğunu kabul eder.

#26

SORU: Osmanlı Devleti’nde insan haklarının gelişimi ve uygulanış biçimleri nasıl olmuştur?


CEVAP: Osmanlılar döneminde insan hakları, birbirinden ayrı gibi görünen ve farklı isimlerle anılan müesseselerce korunmakta idi Bu makamlar arasında Divan-ı hümâyûn, meşîhat makamı (şeyhülislâmlık), normal mahkemeler, ihtisâb ve ahîlik gibi teşkilâtlar sıralanabilir. Osmanlı dünyasında, günümüzün ifadesiyle sivil toplum örgütü diye isimlendirebileceğimiz müessese insanların haklarını korumak ve onlara yardım etmek üzere teşkilatlanmış olan vakıftır. Vakıf kurumu yüzyıllardan beri İslâm ülkelerinde büyük bir önem kazanmış sosyal ve ekonomik hayat üzerinde derin tesirler icra etmiş olan dinî ve hukukî bir kurumdur.