İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ Dersi İKTİSADÎ KURUMLAR soru cevapları:

Toplam 35 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: İslâm medeniyetinde iktisadi müesseselerin temel kurumları nelerdir?


CEVAP: Temel kurumlar şunlardır: ? Beytülmal, ? Divan, ? İhtisab, ? Vakıf, ? Ahilik.

#2

SORU: Beytülmal ne demektir?


CEVAP: Devlet hazinesi olan beytülmal, devlete ait malların muhafaza edildiği fizikî mekânı ifade ettiği gibi devlete ait taşınır taşınmaz malların bütününü ve bunların idaresiyle ilgili hukukî kurumu da ifade etmektedir. Geniş anlamıyla beytülmal, devlete ait her türlü mal varlığının ve gelirlerin toplandığı, harcamaların yapıldığı, haklara ve borçlara ehil bağımsız bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.

#3

SORU: Mali işlerin başında bulunan kişiye ne denir?


CEVAP: Defterdar

#4

SORU: İslâm Dünyasında vergiler kaça ayrılır?


CEVAP: Şer’i ve Örfi olarak ikiye ayrılır.

#5

SORU: Beytülmal’ın gelir kaynakları kaç kategoride değerlendirilir?


CEVAP: Beytülmal’ın gelir kaynakları şunlardır: ? Müslümanlardan tahsil edilen bütün vergiler, ? Gayrimüslim tebeadan (Müslüman olmayan vatandaşlar) alınan vergiler (fey), ? Savaşta düşmandan alınan ganimetler.

#6

SORU: Zekat kelimesi ne anlama gelmektedir?


CEVAP: İslâm’ın üzerine bina kılındığı beş temel esastan biri zekâttır. Kelime, Kur’ân’ın birçok âyetinde tek başına kullanıldığı gibi namazla birlikte de birçok yerde geçer. Sadaka anlamında da kullanılan zekât kelimesi, sözlükte ziyadelik, temizlik ve güzel zikir manalarına gelmektedir. Medine döneminde farz kılınmıştır. İslâm hukukuna göre zekât bir ihsan ve lütuf değildir. O, devlet ve toplumun zengin fertler üzerindeki hakkıdır. Devlet bunu âmilleri vasıtasıyla toplayıp yerine sarf etmek zorundadır.

#7

SORU: Öşr kelimesi ne anlama gelmektedir?


CEVAP: İslâm vergi sisteminde Müslüman vatandaşı yakından ilgilendiren vergilerden biri de öşür, yani ziraî ürün vergisidir. Sözlük olarak onda bir veya on cüzde bir cüz anlamını taşımakla birlikte terim olarak mutlaka onda bir yerinde kullanılmaz. Öşrün oranı, elde edilen ziraî üründeki insan emeğinin durumuna göre değişir. Öşürde de zekâtta olduğu gibi ibadet mânâsı olduğundan Müslüman olmayanlar bununla yükümlü değildirler.

#8

SORU: İslâm hukukuna göre Cizye ne anlam ifade etmektedir?


CEVAP: İslâm hukukuna göre cizye, İslâm devletinin Müslüman olmayan vatandaşından askerlik hizmeti karşılığında alınan bir vergidir. Bu bakımdan kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve din adamları bu vergi ile yükümlü değildir. Zimmî adı verilen ve Müslüman devlet tarafından bütün hakları koruma altına alınmış bulunan gayrimüslimler, insanî bütün haklara sahiptirler. Onlar da devletin bütün imkânlarından istifade ederler. Yılda bir defa alınan cizye mükellefi, mâlî durumuna göre fakir, orta halli ve zengin olmak üzere üç sınıfa ayrılır. Cizye de gayrimüslim vatandaşların mâlî durumlarına göre alınır.

#9

SORU: İslâm hukukunda Harac’ın yeri nedir?


CEVAP: İslâm hukukuna göre harac, arazi-i haraciyeyi ekip biçen vatandaşı ilgilendirmekle birlikte daha çok Müslüman olmayan vatandaşı ilgilendirir. Arazi vergisi olarak harac, tarihin eski dönemlerinden beri bilinmektedir. Haracu’l-arz denilen arazi haracı da harac-ı mukasem ve harac-ı muvazzaf olmak üzere iki kısma ayrılır. İslâm âleminde daha başlangıçtan beri değişik isim ve oranlarda vergiler alınıyordu. Bunlar, zaman ve ihtiyaçlara göre farklılıklar arz ediyordu.

#10

SORU: İslâm hukukunda vergiler ana hatları ile kaça ayrılır?


CEVAP: İslâm hukukuna göre vergiler ana hatları ile iki kısma ayrılır. Bunlardan biri İslâm’ın ana kaynaklarına (Kur’ân ve Sünnet) dayanan vergilerdir ki buna şer‘î vergiler (tekâlif-i şer‘iyye) diyoruz. Diğeri de zamanın ihtiyaçları göz önünde bulundurularak konulmuş vergilerdir ki, bu da örfî vergiler (tekâlif-i örfiyye) diyoruz.

#11

SORU: Divan kelimesi ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Kelimenin, Farsça veya Arapça menşeli olduğuna dair değişik rivayetler bulunmakla birlikte genellikle Sâsânî İmparatorluğu’ndaki devlet yönetimine ait bir kavram olarak Arap diline geçtiği kabul edilmektedir. Bu anlamda divan kelimesi, devlet idaresindeki değişik idarî, mâlî ve askerî hizmetlerin yerine getirilmesinde kullanılan defterlere; mecaz olarak da bu defter ve ilgili memurların bulundukları yere verilen isimdir

#12

SORU: İslâm tarihinde ilk divan kim döneminde kurulmuştur?


CEVAP: Hz. Ömer

#13

SORU: İslâm tarihinde iktisadi alanda Divan teşkilatı kaça ayrılmıştır?


CEVAP: İktisadi alanda Divan teşkilatı şöyle sıralanabilir: ? Ganimet ve ordu saymanlığı ile ilgili olan divan, ? Vergiler divanı, ? Cibayet (harac vergileri) divanı, ? Devletin gelir ve giderini kontrol eden divan.

#14

SORU: İslâm tarihinde Divan teşkilatına bağlı olan Divan’ülHarac dairesinin görevleri nelerdir?


CEVAP: Bu divan, hem gelir (çeşitli vergiler ile diğer gelirler) tahsil eden, hem de gerekli yerlere harcama yapan bir dairedir. Gelir tahsil ettiği için harac arazilerinin ölçümünü yaptığı gibi arazilerdeki mahsul çeşitlerini tesbit edip buna göre vergi mükellefi ve vergi oranlarını tayin ederdi. Harac divanı, hem gelir tahsil ettiği, hem de harcama yaptığı için burada meclis denilen iki ayrı şube bulunurdu.

#15

SORU: Selçuklularda, divan-ı istifâ veya divanü’z-zimam ve’listifâ adını alan bu divandan sorumlu olan devlet adamına ne ad verilir?


CEVAP: Sahib-i divan-ı istifâ veya sadece müstevfî.

#16

SORU: Bu divanın vilayetlerdeki temsilcilerine ne ad verilmiştir?


CEVAP: Müstevfi, Amid, Amil gibi isimler verilmiştir.

#17

SORU: Selçuklularda divanın faaliyetleri ile devletin mâlî ve idarî işlerini teftiş eden ayrı bir divan vardı. Bu divana ne ad verilmiştir?


CEVAP: Divan-ı İşraf

#18

SORU: Divan-ı işrafın başında bulunan görevliye ne ad verilmiştir?


CEVAP: Müşrif veya Sahib-i divan-ı işraf

#19

SORU: Osmanlı Devleti’nde Divan Teşkilatı’nın gelişim seyri nasıl olmuştur?


CEVAP: İbn Kemal, bu kurumun Osman Gazi zamanında ortaya çıktığını belirtir. bu kurumun Orhan Gazi döneminde gelişmiştir. Osmanlı döneminde ne zaman ortaya çıktığı hakkında görüş farklılıkları bulunan defterdarın, Sultan II. Murad dönemindeki bazı vakfiyelerde adının geçmesi ve Fatih Kanunnamesi’nde (Kanunname-i Âl-i Osman) görev ve yetkilerine temas edildiğine göre bunun XV. yüzyılın başlarına ve belki de XIV. yüzyılın sonlarına doğru olduğu söylenebilir.

#20

SORU: Fatih Kanunnamesi’nde defterdarın mevkii ve görevleri nasıl belirtilmiştir?


CEVAP: Bilgil ki, evvela vüzera ve ümerânın veziriazam başıdır. Cümlenin ulusudur, cümle umurun vekil-i mutlakıdır ve malımın vekili defterdarımdır ve ol nâzırdır.

#21

SORU: Osmanlı Devleti’nde Defterdarlık kurumunun gelişim seyri nasıl olmuştur?


CEVAP: Başlangıçta sadece bir defterdar varken devletin büyüyüp gelişmesine bağlı olarak mâlî işlerin çoğalması, defterdar sayısının artmasını gerekli hale getirmiştir. Fatih Kanunnamesi’nde başdefterdar ve defterdarlar tabirlerinin geçmesi, ikinci ve yeni bir defterdarlığın bu dönemde kurulduğunu göstermektedir. Defterdar sayısı ikiye çıkarılınca biri Rumeli, diğeri Anadolu’nun mâlî işlerine bakmaya başlamıştır. Ancak yetki ve protokol itibariyle Rumeli defterdarı, daima Anadolu defterdarından önce gelmiş ve başdefterdar olarak kabul edilmiştir. Yavuz Sultan döneminde merkezi Halep’te olmak üzere Arap ve Acem Defterdarlığı adıyla yeni bir defterdarlık kuruldu. Görev, isim ve yetkilerindeki birtakım değişikliklerden sonra defterdarlık müessesesi 1841’de Maliye Nezâreti adını aldı.

#22

SORU: İslâm tarihinde ihtisab müessesesinin görevleri ve uygulamaları nelerdir?


CEVAP: Hz. Peygamber’in Medine’ye olan hicreti döneminden itibaren varlığı bilinen hisbe, Hz. Ömer’in halifeliği döneminde tam teşkilâtlı bir müessese haline geldi. Bu kurum, Abbasi, Endülüs, Fatımî, Eyyûbî, Selçuklular ve Osmanlı gibi daha sonra kurulan Müslüman devletlerde önemli bir fonksiyon icra ediyordu. İyiliklerin yapılmasını sağlamak ve kötülüklerin yapılmasına mani olmak (emr bi’l-ma‘rûf nehy ani’l-münker) gayesiyle kurulan bu teşkilâtın başında bulunan ve muhtesib, ihtisab emini, ihtisab ağası gibi isimlerle anılan görevli, dinin hoş karşılamayıp çirkin gördüğü her türlü kötülüğü (münker) ortadan kaldırmaya çalışırdı.

#23

SORU: Hisbe teşkilatının görevleri ve amaçları nelerdir?


CEVAP: Hisbe teşkilâtı, başlangıçta, İslâm toplumunda iyiliklerin yapılmasını emretmek ve kötülüklerden vazgeçirmek suretiyle sosyal huzuru sağlayan dini bir müessese olarak ortaya çıkmıştı. Bu müessese, kuruluşundan itibaren farklı ve çok yönlü görevler yürütmüştür.

#24

SORU: Osmanlılarda muhtesibin görevleri nelerdir?


CEVAP: Osmanlılarda kadının (hâkim, yargıç) yardımcısı olarak vazife gören muhtesibin, belirtilen bu görevlerinden başka XV. ve XVI. asır ihtisab kanunnâmelerinde bunlarla ilgili daha geniş bilgiler bulunmaktadır. Muhtesib’in başlıca görevleri şunlardır: ? Esnafın kontrolü, ? İş yerleri açma ruhsatlarını vermesi, ? Devlet adına vergi toplaması, ? Vergi gelirlerini gereken yerlere sarf etmesi, ? Mürûr tezkirelerinin kontrol edilmesi, ? Kıyafetlerle ilgilenmesi, ? Bütün bunların dışında yerine getirmesi gereken diğer görevler. Muhtesib, Osmanlı toplumunda günlük hayatın akışı içinde, halk ile esnaf arasındaki münasebetleri düzenleme ve esnafla ilgili kanunların uygulanıp uygulanmadığını kontrol etmekle de görevli idi.

#25

SORU: Osmanlılarda ihtisap rüsumu adı verilen vergi kimlerden alınırdı?


CEVAP: Lonca üyeleri, satıcılar ve sanatkarlardan alınırdı.

#26

SORU: İhtisab kurumu ne zaman tam teşkilâtlı bir müessese haline geldi?


CEVAP: Osmanlı Devleti Döneminde.

#27

SORU: İslâm medeniyetinde Vakıf nasıl bir yer tutmaktadır? Vakfın önemi nedir?


CEVAP: İslâm medeniyetinde toplumun ekonomik hayatı üzerinde etkili olan diğer bir kurum da vakıftır. Maddî bir karşılık beklemeden başkalarına yardım etmek gibi ulvî ve fevkalade bir düşüncenin mahsulü olan vakıf müessesesi, yüzyıllardan beri İslâm ülkelerinde büyük bir önem kazanmış, ekonomik ve sosyal hayat üzerinde derin tesirler meydana getirmiş dinî ve hukukî bir müessesedir. Vakıflar, sadece Allah rızasını kazanmak için maddî durumu iyi olan kimseler tarafından kurulan ve menfaati tamamıyla ihtiyaç içinde bulunanlara tahsis edilen iktisadî kurumlardır.

#28

SORU: Sadaka-i Cariye ne anlama gelmektedir?


CEVAP: Sadaka-i câriye denilen hayır çeşitlerinden olan vakıflar, yoksulların elem ve ızdıraplarını hafifletmek, misafirleri ağırlamak, öğrencilere barınma ve geçinme imkânlarını sağlamak gibi hizmetleri de yerine getiriyordu. Ayrıca köle ve câriyelerin azad edilip hürriyetlerine kavuşmalarını sağlamaya yönelik faaliyetler de vakıflar etkin rol oynuyorlardı. Bütün bunların yanında insanların İslâm’a girmelerini sağlamak ve bunun için gerekli ortamı hazırlamak da vakıfların görevleri arasında yer almakta idi.

#29

SORU: Anadolu Selçukluları döneminde kurulmuş olan Sadaka-i Cariye vakıflarına örnek vakıf hangisidir?


CEVAP: Altun-aba vakfı.

#30

SORU: İslâm tarihinde Vakıflar nasıl idare edilmişlerdir?


CEVAP: İslâm dünyasında dinî, iktisadî ve sosyal hayatın vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul edilen vakıfların büyük bir yekûn tutulmaktadır. Bu büyüklükteki bir müessesenin düzenlenmesi ve varlığını sürdürmesi, ancak iyi yönetilmesi ile mümkündür. Bu bakımdan daha işin başında bu konuda sıkı tedbirlere başvurulduğu görülmektedir. Nitekim her vakfın bir vakfiyesinin (vakfın hukukî senedi) bulunması, vakfiyedeki şartların nass gibi telakki edilmesi, vakfiyelerin kadı mahkemelerinde tescil ettirilmesi ve ayrıca bunların idaresi için birer nazırın tayin edilmesi bunu göstermektedir. Mütevelli-i vakf da denilen nazırların ilki, Hz. Peygamber tarafından vakfedilen Fedek arazisi için tayin edilen Hz. Ebubekir’dir.

#31

SORU: Osmanlılar döneminde 1826 yılında kurulan Evkaf Nezareti’nden önce vakıflar hangi nezaretler tarafından yönetilmişlerdir?


CEVAP: Evkaf Nezareti’nden önce vakıfları yöneten nezaretler şöyle sıralanabilir: ? Haremeyn Nezareti, ? Vezir Nezareti, ? Şeyhülislâm Nezareti, ? Tophane Ümerası Nezareti, ? İstanbul Kadıları Nezareti.

#32

SORU: Evkafı Hümayun Nezareti ne aman kaldırılmıştır?


CEVAP: Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar devam eden Evkaf-ı Hümâyûn Nezâreti, 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan 429 sayılı kanunla ortadan kaldırılarak Başbakanlığa bağlı bir genel müdürlük haline getirildi. Bu kanunla Vakıflar Umum Müdürlüğü kurulmuş oldu. Bununla beraber bu kanun vakıflarda fazla bir değişiklik yapmıyordu. Cumhuriyet’ten sonra vakıf mevzuatında ilk mühim değişiklik, 5 Haziran 1935 tarih ve 2762 sayılı kanunla yapıldı. Bu kanun 5 Aralık 1935’te yürürlüğe girdi.

#33

SORU: Ahilik kelime manası olarak hangi anlama gelmektedir?


CEVAP: Fütüvvet geleneğinden esinlenerek ortaya çıktığı bilinen ahilik, Arapça kardeşim anlamındaki ahî kelimesinden gelmektedir.

#34

SORU: Ahilik kim tarafından kurulmuştur?


CEVAP: Abbasi halifesi en-Nâsır Lidinillah (1180-1225) rehberliğinde kurulduğu bilinmektedir.

#35

SORU: Ahi Evran kimdir?


CEVAP: Tarihî gelişim ve Anadolu’ya gelişine burada temas edemeyeceğimiz ahiliğin Anadolu’daki kurucusu Şeyh Nasiruddin Mahmud (öl. 1262)’dur. Daha sonraları Ahi Evran ismiyle şöhret bulmuş olan bu kişi, esnaf ve sanatkârı bir birlik etrafında toplayarak sanat ve ticaret ahlâkını, üretici ve tüketici menfaatlerini güven altına almaya; böylece kötü politik ve ekonomik atmosfer içinde onlara yaşama ve direnme gücü vermeye çalışıyordu. I. Alaeddin Keykûbad’ın (1221-1237) büyük destek ve yardımlarını gören Ahi Evran, bir taraftan İslâmî düşünceye ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zâviyelerdeki şeyh-mürid ilişkilerine benzer bir sistemi geliştirmek suretiyle, iş yerlerine usta, kalfa ve çırak münasebetlerini ve buna bağlı olarak iktisadî hayatı düzenleyen ahiliğin Anadolu’da kurulup gelişmesinde büyük bir rol oynamıştı.