KELAM'A GİRİŞ Dersi KELÂMDA BİLGİ soru cevapları:

Toplam 59 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Kur’an’da bilginin önemine atıf yapılmış mıdır?


CEVAP: Evet. Bu ayetlerden bazıları şunlardur: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O insanı rahim duvarına yapışan bir nesneden yarattı.Oku! Rabbinin çömertliği sınırsızdır. O kalemle yazmyı öğretti. İnsana bilmediğini öğretti.” (el- Alak 96/1-5), “De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (ez-Zumer 39/9) ve “Allah’tan hakkıyla sakınanlar ancak bilen insanlardır.” (Fâtır 35/28).

#2

SORU: Kelam ve fıkıh kelimelerinin anlamı nedir?


CEVAP: Kelam, Kur’an ve sünnet kaynaklı bilgilerin derlendiği bir alan iken, fıkıh, dinî hayatın günlük yaşamda uygulanışıyla ilgili ilmî kapsama sahiptir.

#3

SORU: “İlim” kelimesinin anlamı nedir?


CEVAP: Arapça bir kelime olan “ilim” ve Türkçe’de bunun yerine kullanılan “bilgi” sözlükte “bilme”, “biliş” ve “tanıma” gibi anlamlara gelmektedir.

#4

SORU: “İlim” ile “marifet” kelimelerinin anlam bakımından ayrıldıkları husus nedir?


CEVAP: İlim, somut ve objektif gerçekliğin bilgisi için kullanılırken marifet, soyut ve sübjektif algıların ürünü olana bilgi anlamında kullanılmıştır. Bu anlamda sufîlerin manevî veya dinî tecrübeleri marifet olarak isimlendirilmiştir.

#5

SORU: “İlim” kelimesinin terim anlamı hakkında ne söylenebilir?


CEVAP: Cüveynî (ö. 478/1085) ile Gazzâlî (ö. 505/1111) ilmin tarifinin zor olduğunu söylerken, Fahreddîn er-Râzî (ö. 606/1210) bunun mümkün olmadığı ancak mahiyetinin bilinebileceği şeklinde bir görüş ortaya koymaktadır. Bu iki olumsuz tavra karşılık ilmin tarifinin yapılabileceğini iddia edenler de olmuş ve bu alanda bazı tarifler yapılmıştır. Bunların en çok kabul görenlerini şöylece sıralamak mümkündür: “Akla ve duyulara konu olan objenin tanınması”, “Aksine ihtimal verilmeyecek şekilde anlamların birbirinden ayırt edilmesi.

#6

SORU: Felsefede “bilgi” kavramı nasıl tanımlanır?


CEVAP: Felsefede bilgi, “bilen süje ile bilinen obje arasındaki ilişki” şeklinde tanımlanır.

#7

SORU: Kelâm bilginlerinin çoğunluğu bilgiyi nasıl tarif eder?


CEVAP: Kelâm bilginlerinin çoğunluğu bilgiyi, bilen kişi ile bilinen olgu ve olay arasında bir irtibat olarak kabul ederler.

#8

SORU: Kelam âlimlerine göre “ilim” kavramının bilen ve bilinen arasında nasıl bir konumu vardır?


CEVAP: Bilinenin bilene aidiyetini sağlayan irtibat kelâmcılara göre bir tür bilen ile bilinen arasındaki ilişkidir. Bilen ile bilinen arasındaki söz konusu ilişki, ilimdir. Bir diğer ifade ile ilim, bilinen olgu ve olay ile bilen kişi arasında ortaya çıkan anlamdır.

#9

SORU: Bilgi, Kur’an’da nasıl sunulmaktadır?


CEVAP: Kur’ân’da bilgi, insanın özelliklerinin tümünü dikkate alan bir çerçeve içinde sunulur. Duyulardan akla kadar insanın sahip olduğu özellikler veya bilgi edinme yetenekleri bir bütün olarak değerlendirilir.

#10

SORU: “Kalb” ve “fuâd” kelimeleri Kur’an’da nasıl geçer?


CEVAP: Kur’ân’da geçen kalb ve fuâd kelimeleri incelendiğinde, bunların ya aklın değişik bilgi düzeylerini ifade eden kavramlar ya da aklın yanında ona destek veren farklı bilgi araçları olduğu görülür. Çünkü bunlar Kur’ân’da olumlu ve olumsuz kullanılmaya uygun imkânlar olarak zikredilir.

#11

SORU: Sezginin Ku’an’da yeri var mıdır?


CEVAP: Kur’ân’da bilgi elde etme aracı olarak geçen kalbe, sezgi demek bile mümkündür. Çünkü sezgi, insanın içine aniden doğan bir bilgi türüdür. Bu bilginin elde edilmesinde ne aklın ne de duyuların bir rolü vardır. Yine Kur’ân’da sezgiyi çağrıştıracak bir başka kavram olarak basiret kavramı kullanılır. Basiret kavramı halk arasında daha çok öngörü, iç görü ve bir şeyi önceden sezme/hissetme anlamında kullanılır. Bu yönüyle Kur’ân’daki kullanımı ile örtüşür.

#12

SORU: Sezgiye günümüz düşüncesinde nasıl algılanmaktadır?


CEVAP: Sezgiye günümüz düşüncesinde altıncı his adı verilmekle birlikte diğer beş duyu ile tam bir benzerliğinden söz edilemez. Çünkü sezgide, beş duyuda olduğu gibi bir objektiflik yoktur. Bir diğer deyişle sezgi, beş duyu ile elde edilen bilgi gibi test edilebilme imkânından yoksundur. Ancak, her insanın şu ya da bu şekilde sezgiye sahip olduğu da bir gerçektir.

#13

SORU: Sezgi ve vahiy aynı şey midir?


CEVAP: Hayır, değildir. Peygamberlerin vahiy almasını sezgi ile karıştırmamak gerekir. Çünkü vahiy Allah’ın peygamberine özel bir bilgi aktarma biçimidir. Hâlbuki sezgi her insanın sahip olduğu bir bilgi edinme özelliği ve yoludur.

#14

SORU: Kelâmda bilgi hangi yollarla elde edilir?


CEVAP: Kelâmda bilgi edinme yolu, duyular, haber ve akıl şeklinde belirlenmiştir.

#15

SORU: Kelâmda duyular nasıl geçer?


CEVAP: Kelâmda duyular görme, işitme, tatma, dokunma ve koklama şeklinde beş duyu olarak geçer. Her bir duyunun ancak kendi alanı ve belirlendiği hususlarda işlev göreceği özellikle belirtilir. Bunun anlamı, görme duyusu ile işitilmeyeceği, işitme duyusu ile tat alınamayacağı, dokunma duyusu ile görülemeyeceğidir.

#16

SORU: Kelâmda haber nasıl tanımlanır?


CEVAP: Kelâmda haber aktarma yoluyla insanda hasıl olan gerçeğe uygun bilgi şeklinde tanımlanır. Gerçeğe uygun olması haberin doğru olduğu, aktarma şeklinde gerçekleşmesi de dış bir araç ile insana ulaşması anlamına gelir.

#17

SORU: Peygamberlere gelen vahiy haber midir?


CEVAP: Peygamberlere melek aracılığı ile gelen vahiy olarak adlandırılan bilgiler de haberdir. Aynı şekilde peygamberin kendisine gelen bu vahyi insanlara aktarması ve onların da diğer insanlara aktarması haber kategorisinde değerlendirilir. Bu çerçeveden bakıldığında dinin esasları bütünüyle haber türü bir bilgidir. Ancak bu bilgi güvenilir bir melek aracılığı ile geldiği ve yine güvenilir bir kişi olan peygamber vasıtasıyla insanlara duyurulduğu için gerçeğe uygun doğru haberdir.

#18

SORU: Mütevatir haber nedir?


CEVAP: Kesinlik düzeyinin en üst noktasında bulunan habere mütevatir haber denir. Mütevatir haber, yalanda birleşmeleri imkânsız görülen bir topluluğun verdiği haberdir.

#19

SORU: Âhâd haber nedir?


CEVAP: Mütevatir olmayan haber, tek kişinin veya yalan üzere birleşmesi imkân dâhilinde olan bir topluluğun verdiği haberdir. Bu tür habere âhâd haber adı verilir.

#20

SORU: Bir haberin mütevatir veya âhâd haber olması neye bağlıdır?


CEVAP: Bir haberin mütevatir veya âhâd haber olması, haberin gerçekliği ve gerçekleşmişliği ile alakalıdır. Kelâmî ifade ile haberin sübut yönünü gösterir. Bunun yanında haberin içeriğinin açık ve anlaşılır olması da önemlidir. Buna kelâm dilinde haberin delalet yönü denilir.

#21

SORU: Akıl nedir?


CEVAP: İnsanda bulunan düşünme, anlama ve kavrama gücüne genellikle akıl denilir. Aslında akıl gücü insanın kavrama mekanizmasının merkezini oluşturur. İnsan bu güç sayesinde anlama, anlatma ve seçme faaliyetini yürütür. Bir başka deyişle insanın bir konuyu anlaması, onu bir başkasına açıklaması ve önüne çıkan seçeneklerden birini tercih etmesi bu akıl gücü sayesinde gerçekleşir.

#22

SORU: Mu‘tezile ve Mâtürîdî âlimleri akıl mefhumuna nasıl yaklaşırlar?


CEVAP: Mu‘tezile ve Mâtürîdî âlimleri aklın iyi ve kötü hususları bilebileceğini ve bu bilgisi ile kendisine yararına olanı tercih edeceğini ileri sürmüşlerdir. Ancak Mâtürîdîler bu bilginin tümel (küllî) hususlar için söz konusu olabileceğini, tikel (aynî) şeyler hakkında mümkün olamayacağını söylemişlerdir.

#23

SORU: Keşif nedir?


CEVAP: Keşif, genel kabule göre Allah'ın bazı sevgili kullarına ilham yoluyla çeşitli konularda bilgiler vermesidir. Seven ve sevilen kul mertebesine erişen müminlere Allah’ın lütfu ile bazı perdelerin açılması ve kulun bilgilendirilmesidir.

#24

SORU: Olağanüstü olayları önceden bilme yetisi sadece velilere mi verilir?


CEVAP: Olağanüstü olaylar sadece velî denilen kişilerde değil, başka şahıslarda da görülebilir. Sözgelimi isyankar ve inanmayan kişilere de Allah bazen olağan üstü olayları verir. Bu onları sınamak veya isyan ve küfürdeki durumlarını diğer insanlar nezdinde açığa çıkarmak veya inatları sebebiyle bulundukları yerden daha kötü bir duruma gitmelerinin yolunu açmak içindir.

#25

SORU: Velîlerin keşif gücü ve kabiliyeti nedir?


CEVAP: Önde gelen sufî düşünürlerin verdiği bilgiye göre, velî konumunda bulunan kişi, keşfi, kendi yetenek ve kapasitesine göre kavrar, dilinin döndüğünce aktarabilir. Bu yüzden algılama ve aktarma esnasında yapılabilecek bir yanlışlık veya meydana gelebilecek bir eksiklikten kulun kendisi sorumludur. Çünkü peygamber dışındaki kişilere ilahî bilgiyi alma ve aktarma noktasında bir garanti sağlanmış değildir.

#26

SORU: Keşif ve ilham her kul için bağlayıcı mıdır?


CEVAP: İslâm âlimleri, itikadî ve amelî konularda hüküm verirken keşif ve ilhama hep ihtiyat ile yaklaşmışlar ve her ne kadar sahibi için bir değer ifade etse bile, başkaları için kesinlikle bağlayıcı olamayacağını dile getirmişlerdir. Çünkü keşif/ilham ile elde edilen bilgi kapalı, ispatı imkânsız ve kişinin vicdanı ile sınırlıdır. Bu yüzden sufîlerin de içinde bulunduğu büyük çoğunluk, keşfin inanç alanında delil olmasını uygun bulmazlar.

#27

SORU: Görülen bir rüyanın dinî bağlayıcılığı nedir?


CEVAP: Her ne kadar rüya, gören açısından bir değer taşısa bile, rüyadan hareketle dinî bir hüküm verilemez. Sadık/ doğru olan rüya ile olmayanı birbirinden ayırmak çok kolay değildir. Çünkü ilham ve keşifte olduğu gibi rüya da, test edilemez ve sübjektiftir. Öte yandan yapılan psikolojik araştırmalar, rüyaların çok çeşitli nedenlerden kaynaklandığını/kaynaklanabileceğini ortaya koymuştur. Bu da rüyanın çok karmaşık bir konu olduğunu gösterir.

#28

SORU: Bir sözcük işlemcide hazırlanacak bir belge hangi ögelerden oluşur?


CEVAP: Birbiri ardına akan paragraflar, bu paragrafların arasında yerleştirilmiş tablolar, grafikler, görüntüler ve benzeri görsel ögelerden oluşur.

#29

SORU: Rüya tabirleri üzerine yazılan kitaplarda yazılanlar her halükarda makbul müdür?


CEVAP: Halk arasında dolaşan veya çeşitli rüya kitaplarında bulunan rüya tabirleri de, herkesin rüyasına yorum olamaz. Çünkü rüyalar kişiseldir. Benzerliklerden yola çıkılarak rüyalara getirilecek yorumlar, yanıltıcı sonuçlara götürebilir. Böylesi belirsiz ve karışık bir şeyin, dinin temeli sayılan inanç alanında delil olarak kullanılması, İslâm âlimleri arasında kabul görmemiştir.

#30

SORU: Kelâmda bilgi, kaç bakımdan kategorize edilebilir?


CEVAP: Üç bakımdan edilebilir. Birinci ayrım, Allah’a ait bilgi ile insana ait bilgi, hem mahiyet hem de içerik olarak birbirinden farklıdır. İkinci ayrım ise bilginin akıl ile elde edilmesi ile nakletme yani haber yoluyla elde edilmesi bakımındandır. Üçüncü ayrım ise bilginin kesinlik ifade edip etmemesine göredir.

#31

SORU: Kelâmda kadîm bilgi nedir?


CEVAP: Kelâm âlimleri, Allah’ın ilmine öncesiz ve sonrasız anlamında kadîm bilgi derler.

#32

SORU: Kelâmcılara göre hâdis bilgi nedir?


CEVAP: İnsana ait bilgiye de öğrenme ile sonradan meydana geldiğinden ve başlangıcı bulunduğundan, sonradan olma anlamında hâdis bilgi demişlerdir.

#33

SORU: Aklî bilgi nedir?


CEVAP: İnsanın düşünmesi ve akıl yürütmesi ile elde ettiği bilgiye aklî bilgi denir.

#34

SORU: Naklî bilgi nedir?


CEVAP: Bir başkasından nakil yoluyla alınan haberlere naklî bilgi denir.

#35

SORU: Zarûrî/zorunlu bilgi nedir?


CEVAP: Aklın hiçbir çaba sarfetmeksizin elde ettiği bilgiye, zarûrî/zorunlu bilgi denir.

#36

SORU: Bedihî bilgi nedir?


CEVAP: Aklın hiçbir çaba sarfetmeksizin elde ettiği bilgi, zarûrî/zorunlu bilgidir. Bu bilgiye, herhangi bir şüpheye ve ihtilafa yol açmayacak şekilde son derece açık olduğundan apaçık bilgi anlamında bedihî bilgi de denilmiştir.

#37

SORU: İktisâbî bilgi nedir?


CEVAP: İnsanın bir çaba ve düşünmesi sonucu elde edilen bilgiye kazanılmış anlamında iktisâbî bilgi adı verilmiştir. Bu tür bilgiye bir kanıt/delil yoluyla ulaşıldığından delile gereksinim duyan bilgi anlamında istidlalî bilgi adı da verilmiştir. Bu bilgiye nazar, yani düşünme yoluyla elde edilmesi dikkate alınarak nazarî bilgi de denilmiştir.

#38

SORU: Burhanî bilgi nedir?


CEVAP: Aklî bilgi sağlam ve objektif delillere dayanıyor ve kesinlik ifade ediyorsa bu bilgiye burhanî bilgi denir. Burhan hem kelâmda hem de felsefede kesin delil anlamına gelir.

#39

SORU: Hatâbî bilgi nedir?


CEVAP: Şayet şüphe taşıyan veya subjektif delillere dayanıyorsa ve ancak ikna yoluyla anlatılması söz konusu ise buna hatâbî bilgi adı verilir. Hatabî kelimesi hitaptan gelir ve sözle bir kişiyi ikna etmek anlamındadır.

#40

SORU: Naklî bilgi kaça ayrılır?


CEVAP: Haber yoluyla elde elde edilen naklî bilgi ise kesin bilgi anlamında yakînî ve şüpheli bilgi anlamında zannî şeklinde iki gruba ayrılır.

#41

SORU: Kelâm alanında bir bilginin inanç açısından değer ifade etmesi için öncelikle ne olması gerekir?


CEVAP: Kelâm alanında bir bilginin inanç açısından değer ifade etmesi için öncelikle naklî ise yakînî, aklî ise burhanî olması gerekir. Diğer bir deyişle inanç ilkesi oluşturulurken bilginin akıl ve nakil bakımından sağlam ve apaçık delillere dayanıyor olması aranır.

#42

SORU: Duyu-bilgi arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP: Bilginin değeri bilgi araçlarının değeri ile de doğru orantılıdır. Duyular yoluyla elde edilen bilginin kesin ve şüpheden uzak olması, duyuların kusursuz olmasına bağlıdır. Duyularda var olan veya meydana gelen kusur ve eksiklik aynıyla elde edilen bilgiye yansır. Sözgelimi gözlerinde şaşılık bulunan bir şahsın bir nesneyi iki olarak görmesi, kusura bağlı bir yanlış bilgidir. Gürültülü mekânlarda çalışan insanların zaman içinde kulaklarında ses duymaları da kusurdan kaynaklanan bir husustur. Hasta olan kişinin tat almaması veya kokuyu hissetmemesi, yine kusurdan kaynaklanmaktadır.

#43

SORU: Akıl ve bilgi arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP: Bir bilgi akla dayanıyor yani düşünme yoluyla elde ediliyorsa, aklın sağlam ve sağlıklı olması şartı aranır. Ayrıca akıllar tek tip ve tekdüze olmadığı için her insanın aklı ve onun ürünü olan bilgi de eşit veya denk kabul edilemez. Sağlam ve sağlıklı bir akıl, kesin bilgi ortaya koyarken, zihinsel yetenekleri gelişmemiş veya bir hastalık nedeniyle kusurlu hale gelmiş olan akıl kesin bilgi üretemez. Buna rağmen kelâmcılar, üretilen bilginin kusurunu tamamen akla yüklemezler. Burada düşünme biçimi ve metodunun da dikkate alınması gereğini vurgularlar.

#44

SORU: Haber ve bilgi arasında nasıl bir ilişki vardır?


CEVAP: Haber yoluyla elde edilen bilginin değeri, haberi getiren kişinin güvenilir olması ile birebir irtibatlıdır. Haberi getirenin güvenilmez oluşu, aynıyla haberi etkiler ve değerini düşürür. Bundan dolayı Kur’ân’da “Size bir fasık haber getirdiğinde onu araştırın” (el-Hucûrât 49/6) emri verilmiştir. Yukarıda değinildiği gibi haberin gerçeğe uygun olması kesinliğini ifade eder. Yalan söyleyen bir kimse gerçeğe uygun haber vermiyor demektir. Dolayısıyla bu haberden hareketle bir hüküm çıkarmak veya yargıya varmak doğru değildir. Öte yandan getirilen haberin açık ve anlaşılır olması da önemlidir. Eğer haber açık ve anlaşılır değil ise, yanlış anlamaların meydana gelmesi kaçınılmaz olur. Yanlış anlaşılan veya haber kaynağının kastetmediği bir hususu çıkarmaya elverişli bir haber, zararlı sonuçların doğmasına sebebiyet verir. Yüce Allah’ın “fasık kimsenin haberini araştırın” emri vermesi bundan dolayıdır. Çünkü bu tür yalan haberlerin toplum içinde fitne ve tartışmalara hatta kavgalara sebebiyet vermesi mümkündür.

#45

SORU: Kelâmın kaç kaynağı vardır ve bu kaynaklar nelerdir?


CEVAP: Kelâmın üç kaynağı vardır. Bu kaynaklar: • Kur’an • Sünnet • Akıl’dır.

#46

SORU: Bir haber kaynağı olarak Kur’an’ın en temel özellikleri nelerdir?


CEVAP: Kur’ân’ın iki temel özelliği vardır: • Vahiy getiren melek Cebrail aracılığı ile Hz. Peygamber’e ulaşması, • Sadece vahiy yoluyla Kur’ân kendisine inzal olunan Hz. Peygamber değil, Kur’ân’ın gönderildiği bütün insanların ondaki hükümlerle yükümlü tutulmasıdır.

#47

SORU: Kur’ân, ilâhî alandan beşerî alana nasıl indirilir?


CEVAP: Kur’ân, güvenilir melek Cebrail vasıtasıyla ilâhî alandan beşerî alana indirilir. Bu indirilme işlemine inzal veya nüzûl denilir. Beşerî alandaki ilk muhatabı Hz. Muhammed’dir. Hz. Muhammed peyamber olma özelliği ile görevini aksatacak veya zarar verecek her türlü maddimanevi tehlikeden korunmuştur. Buna masum olması veya ismet sıfatına sahip olması denilir.

#48

SORU: “Tebliğ” nedir?


CEVAP: Hz. Peygamber’e inen bu Kur’ân, korunmuş özelliğine sahip Hz. Peygamber aracılığı ile insanlara ulaştırılır. Bu işleme tebliğ adı verir.

#49

SORU: Kur’an’ın korunurluğu güvenilirliği nereden kaynaklanmaktadır?


CEVAP: Kur’ân, korunmuş özelliğine sahip Hz. Peygamber aracılığı ile insanlara güvenli bir şekilde hedefine ulaştığı Kur’ân “İçinde hiç şüphe bulunmayan bir kitaptır” (el-Bakara 2/2). Bu güvenirlik, Hz. Peygamber’in hem Kur’ân’ı algılaması hem de onu aktarması noktasında Allah’ın koruyuculuğu altında olmasındandır. Nitekim Hz. Peygamber’e hitaben “Onu çarçabuk ezberlemek için ağzında tekrarlama. Onu kalbine toplamak ve okutmanı sağlamak bize aittir.” (el-Kıyame 75/16-17) buyrulmuştur. Bir başka ayette ise “Kur’ân’ı kesinlikle biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız” (el-Hicr 15/9) buyrulmuş ve korumanın hem inzâli hem de tebliğ ve sonrasını da Aklın kaynak olması, istidlâl veya istinbât denilen çıkarsama yolunun kullanılmasıdır.

#50

SORU: Aklın kaynak olması, kelâmda nasıl bir uygulama ile gerçekleşir?


CEVAP: Aklın kaynak olması, istidlâl veya istinbât denilen çıkarsama yolunun kullanılmasıyla gerçekleşir.

#51

SORU: Kur’ân’ın iniş süreci ne zaman tamamlanmıştır?


CEVAP: Kur’ân’ın iniş süreci Hz. Peygamber’in hayatının bitimi ile tamamlanmıştır. Bir diğer deyişle Hz. Peygamber’in vefatı ile vahiy artık kesilmiştir. Bundan dolayı elimizdeki Kur’ân dışında başka bir vahiyden söz edilemez.

#52

SORU: Kur’an’ın mütevatir olma özelliği nerden kaynaklanmaktadır?


CEVAP: Kur’ân, Peygamberimiz Hz. Muhammed’den bize yalan üzere birleşmeleri imkânsız olan büyük topluluklar eliyle sağlam bir şekilde mütevatir olarak ulaşmıştır. Böylelikle Kur’ân, hem içeriği hem de bize kadar gelişi bakımından tam ve güvenilir bir kaynaktır.

#53

SORU: İnanç esaslarının ikinci kaynağı kimdir?


CEVAP: İnanç esaslarının ikinci kaynağı bizzat Hz. Peygamber’in kendisidir.

#54

SORU: Hz. Peygamber, İslâm’da neye istinaden en güvenilir kaynaktır?


CEVAP: Hz. Peygamber, Kur’ân’ın ilk ve en güvenilir yorumcusudur. Çünkü o dinî her türlü tasarrufunda Allah’ın koruyuculuğu altındadır. Bu onun yorumunun ilahî gözetim altında olması anlamına gelir. Nitekim “Sana Kur’ân’ı okuduğumuzda onun okunuşunu takip et; sonra onun açıklaması/yorumu bize aittir” (el-Kıyâme 75/18-19) mealindeki ayette Kur’ân’ın Hz. Peygamber tarafından açıklaması ile uygulamasının ilâhî kontrol altında olduğu ifade edilir.

#55

SORU: Hz. Peygamber’in her söylediği sözün güvenilir olabileceğine dair Kur’an’da kaynak var mıdır?


CEVAP: Vardır. “O kendinden bir şey söylemez ne söylüyorsa vahiydir” (en-Necm 53/3) mealindeki ayet özellikle peygamberin söz, fiil ve kabullerinin ilahî gözetim ve denetim altında olduğunu göstergesidir. Kur’ân’da bazı peygamberlerin bir kısım fiil ve davranışlarından dolayı uyarılması da yine bunun en büyük belgesidir.

#56

SORU: Hz. Peygamber’den gelen açıklamaların kelâmda kesin delil olması için gerekli olan şart nedir?


CEVAP: Hz. Peygamber’den gelen açıklamaların kelâmda kesin delil olması için, bize kadar tevatürle ulaşmış olması gerekir. Zira tek kişinin getirdiği haber (haber-i vâhid), bu haberi getiren sahabeden biri bile olsa peygamber gibi korunmuş olmadığından, inanç konularında kesin delil kabul edilmez.

#57

SORU: Aklın kaynak olması, kelâmda nasıl bir uygulama ile gerçekleşir?


CEVAP: Aklın kaynak olması, istidlâl veya istinbât denilen çıkarsama yolunun kullanılmasıyla gerçekleşir.

#58

SORU: Çıkarsama yöntemi nedir?


CEVAP: İlk dönem kelâmcıların çıkarsama yöntemi, daha çok görünenden hareketle görünmeyen hakkında hüküm vermek şeklinde formüle edilebilecek fıkhî kıyastır.

#59

SORU: Mantık kıyası nedir?


CEVAP: Mantığın da etkisiyle bilinenlerden hareketle bilinmeyen hakkında hüküm vermeye çıkarsama yöntemi denir.