KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM Dersi KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN KULLANIM ALANLARI soru cevapları:

Toplam 23 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Dünya üzerindeki kültürel karşılaşmaları zorunlu hale getiren koşullar nelerdir?


CEVAP:

Dünya üzerindeki her göç, her yenilik, her savaş ve çevre koşullarında meydana gelen her değişiklik kültürel karşılaşmaları zorunlu hâle getirir.
Hangi nedene dayanırsa dayansın;
• göç yoluyla yerlerini değiştiren insanlar başka kültürlerle karşılaşırlar,
• savaşlar genellikle farklı kültürlere sahip topluluklar arasında olur,
• siyasal rejimler zamanla kendi kültürlerini oluşturur ya da
• mevcut kültürde belirli değişmelere sebep olurlar,
• ekonomik gelişmeler farklı kültürlerden insanları bir araya getirir,
• eğitim kurumlarında öğrenmek, öğretmek ya da araştırmak amacıyla bir
araya gelen insanların çoğu birbirinden farklı kültürlerin üyeleridir.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda gündelik yaşamın her alanında kültürlerarası karşılaşma kaçınılmaz ve kültürlerarası iletişim zorunludur.


#2

SORU:

İç turizm söz konusu olduğunda kültürlerarası kavramını hangi boyutuyla göz önünde bulundurabiliriz?


CEVAP:

İç turizmde kültürlerarasılık durumunun olmadığını, dolayısıyla kültürlerarası iletişim yeterliğine gerek duyulmadığını ileri sürerler. Oysa altkültür kavramını bilenler, her toplumun içinde bölgesel, etnik, dinî, cinsiyete ve mesleğe dayalı altkültürlerin bulunduğunun farkındadır. Bu nedenle kısa süre için yaşadığı yerden başka bir yere dinlenmek, eğlenmek ya da belirli işlerini görmek için giden insanlara konaklama, yeme-içme ve gezip görme hizmeti üreten bireylerin farklı kültürlerden insanlarla etkin iletişim kurma yeterliğine sahip olması zorunludur. “Ülkelerin sahip olduğu değerler doğal güzellikleri, tarihi eserleri, iklimi vb. ile sınırlandırılamaz. Ülkenin insanı da bir değerdir ve insan diğer tüm değerleri sunan kişidir. Örneğin, başarılı sanatçılar, sporcular, bilim adamları birer değer oldukları gibi diğer unsurların sunumunda da rol sahibidir. Sadece başarılı kişiler değil, halk da sahip olunan kültürü sunar; örneğin misafirperverliklerini”.


#3

SORU:

“temsilcilik” rolü  hangi noktada sıradan insanlardan daha büyük önem taşır?


CEVAP:

İçinde bulunduğu sektör nedeniyle farklı kültürlere mensup insanlarla daha çok karşılaştığından “temsilcilik” rolü sıradan insanlardan daha büyük önem taşır. Turistin ülke imajı o ülkenin temsilcileri ile ilgili izlenimlerine dayanır.

Ülke imajı denilen ve “kişinin, ülke hakkındaki izlenim, duygu, düşünce, inanç ve çağrışımlar bütünü” olarak tanımlanan, bir ülke hakkında zihinde oluşturulan resim, çoğunlukla bireyin karşılaştığı ve o ülkenin temsilcileri olarak kabul ettiği insanlardan edindiği izlenimlere dayanır. Bütün ülkeler, özellikle turizm açısından tüketimin konusudur.


#4

SORU:

Olumlu ülke imajlarının oluşmasında kültür  turizmi nasıl bir rol oynar? 


CEVAP:

Kültür turizmi olarak adlandırılan ve yabancıların bir ülkeyi, o ülkenin kültürünü tanımak için ziyaret etmeleri anlamına gelen turizm türüne, yukarıda açıklanan “kalıp düşüncelerinden arınmış” turistler ilgi gösterir. Bu nedenle kültür turizmi, olumlu ülke imajlarının oluşmasında önemli rol oynar.
Turizmde her ülke, oluşturduğu ya da hakkında oluşturulmuş imaj nedeniyle belli niteliklere sahip turistlerin hedefi olduğu gibi her ülke de turizm alanındaki planları, hedefleri ve stratejileri doğrultusunda belirli insan gruplarını hedef turist olarak seçer.


#5

SORU:

Turizm tesisinin hangi kültür grubuna hitap ettiği nasıl anlaşılır?


CEVAP:

Turizm tesislerinin hem fiziki hem de insani koşulları hedef kitlenin kültürel niteliklerine uygun olarak tasarlanır ve gerçekleştirilir. Hedef grubun kültüründe neyin nasıl algılandığı her aşamada dikkate alınır. Tesiste kullanılan semboller, renkler, tatlar ve kokular ve mekânların bölümlenmesi hedef kültür göz önüne alınarak seçilir. Yiyecek-içecek bölümlerinin düzenlenmesinden menülere kadar her şey buna göre belirlenir.


#6

SORU:

Her kültürde çekilen ağrı hangi farklı şekillerde dışa yansıtılır?


CEVAP:

Sağlık kavramının farklı kültürlerdeki karşılıkları, ağrı sızı kavramlarını ve bu durumlardaki insan davranışlarını da şekillendirir. Söz gelimi, doğum sırasında bütün kadınların gerçekten büyük acılar çektiği bilinir. Ancak bu acıların dışa vurulması kültürden kültüre farklılaşır. Orta Doğu kültürlerine mensup kadınlar bu acıları, kontrolsüz çığlıklar yoluyla dışa vurdukları hâlde, Orta Avrupa da dâhil olmak üzere, Batı kültürlerine mensup kadınlar aynı acıları çok daha az ses çıkararak belirtirler. Almanya’daki kadın doğum servislerinde atılan çığlıklara bakarak hangi kültürden bir bebeğin geldiğini kestirmek bu bakımdan çok da zor değildir. Aynı durum farklı kültürlerden erkeklerde de gözlenir. “Ağrı” ve “sızı” kavramları farklı kültürlerde farklı anlamlara gelir. İnsan bedenindeki organlar da kültürden kültüre farklı anlam ve değerler kazanır. Bazı kültürlerdeki el ve ayak arasındaki ayrımın benzeri Arap kültürlerinde bedenin sol ve sağ tarafında yer alan organlarla ilgili olarak mevcuttur. Duyguların merkezi beyin olduğu hâlde, kalp duygu merkezi olarak sayılır. Bazı hastalıklar bakışların ortaya çıkardığı “nazar” ya da “göz değmesi”nin sonucu sayılır; mavi gözlülerin nazarının güçlü olduğuna inanılır. 


#7

SORU:

Hastalarla yapılan araştırmalarda ortaya nasıl bir sonuç çıkmıştır? 


CEVAP:

Doktorundan hasta bakıcısına, kayıt memurundan hastane yöneticisine kadar sağlık alanında çalışan bütün personelin, sağlık alanında etkili olan kültürel etkenlerden haberdar olması gerekir. Son yirmi yıl içinde, özellikle hemşirelik eğitimi veren üniversitelerde kültürlerarası iletişime özel bir önem verilmektedir. Hastalarla yapılan araştırmaların sonuçları, birçok durumda sağlık çalışanlarının hastanın şikâyetlerini anlamakta zorluk çektikleri ya da yanlış anladıkları ortaya çıkmıştır. Sağlık sektöründe ortaya çıkan yanlış anlamalar, insan yaşamını tehlikeye soktuğu için mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. 

Hemşirelik eğitiminde görülen bu olumlu değişim, ne yazık ki sağlık eğitimin en üst düzeyi olan hekim eğitiminde gerçekleşmemiştir. Hekimlerin hastalarıyla iletişimleri ancak bireysel ilgi, donanım ve yeteneklere bağlı olarak etkin hâle gelebilmekte ya da hastalıkların saptanması ve tedavi süreçlerinin yürütülmesinde hastanın hiçbir katkısı sağlanamamaktadır. Kültürlerarası iletişim, gelişmiş Batı ülkelerinin sağlık yöneticisi eğitim programlarında hak ettiği yeri almıştır. Ülkemizde henüz bu aşamaya gelmemiş olmamız üzüntü vericidir.


#8

SORU:

Eğitimin kültürlerarası iletişimdeki yerini nasıl açıklayabiliriz?


CEVAP:

XX. yüzyılda çıkan iki dünya savaşı göçlerin niteliğini değiştirmiş ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesini çok sayıda kültür grubunun birlikte yaşadığı yerlere dönüştürmüştür. Bunun sonucunda belirtilen bölgelerdeki ülkeler, eğitim kuruluşlarında kendi topraklarında bulunan bütün kültürlere mensup insanlara eğitim vermek durumunda kalmıştır. Bir sınıf içinde farklı kültürlerden öğrencilerin bulunması, kültürel çeşitliliğe dayalı bir öğrenme fırsatı yaratırken, özellikle başlangıç kademelerinde eğitim ve öğretimi daha karmaşık hâle getirmektedir.  Öğretmenlerin kültürel farklılıkların farkında olmadıkları durumlarda, bazı öğrenciler yerel kültürden ayrılan kültürel özellikleri yüzünden dezavantajlı duruma düşerler. Kendi kültürlerinde olmayan bir durum ya da kavramı anlamakta zorluk çeker, çoğu durumda anlamazlar.


#9

SORU:

Almanya’da yaşayan Türk çocuklarının, öğrenme güçlüğü çeken çocukların eğitildiği “Sonderschule” denilen özel eğitim okullarına gönderilme nedenini açıklayınız?


CEVAP:

Kültürlerarası iletişim yeterliğine sahip olmayan öğretmenler böyle durumlarla karşılaştıklarında, karşılarındaki öğrencinin anlama ve düşünüp yorum yapma yetisine sahip olmadığı kanısına varır. 

Almanya’da yaşayan Türk çocuklarının, öğrenme güçlüğü çeken çocukların eğitildiği “Sonderschule” denilen özel eğitim okullarına gönderilme oranının Alman çocuklara göre daha yüksek olmasının başlıca nedeni budur. Doğumundan itibaren aile ortamında kendi kültürünü edinen Türk çocuklar okula gittiklerinde yabancı bir kültürle karşılaşır ve o kültürün öğrenme kurallarına göre hazırlanmış müfredatla yüzleşirler. Zihinsel olarak hiçbir sorunları olmadığı hâlde, Geert Hofstede’nin adlandırmasıyla, “işletim sistemleri”, yani kültürleri, düşünme biçemleri, algı çerçeveleri farklı olduğu için, bazı kavramları anlamakta zorluk çekerler. Alman öğretmenler de açıklamakta güçlük çektikleri bu sorunun çözümünü “anlayamıyor”, “öğrenme güçlüğü çekiyor” ya da “zekâ sorunu var” gerekçesiyle öğrenciyi Sonderschule’ye göndermekte bulurlar.


#10

SORU:

Kültürlerarası pedagoji denilen disiplinin ortaya çıkması hangi sorunların çözümüne yardımcı olmuştur?


CEVAP:

Kültürlerarası pedagoji çokkültürlü sınıflarda eğitimin ve öğretimin nasıl yapılması gerektiği üzerinde yoğunlaşırken ders kitaplarının hazırlanması, konuların aktarım yöntemlerinin saptanması bununla ilgili meslek içi eğitimlerin verilmesi ve eğitim alanında çalışanlardan başlamak üzere kültürel farklılığa dayalı ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaların yapılmasını da kapsar. Bir ülkenin sahip olduğu bütün kültür gruplarını içine alan ve kültürel farklılıkları gözeterek, bütün yurttaşlarının eğitim fırsatlarından eşit derecede yararlanmalarını sağlayan bir eğitim sistemi oluşturması ancak kültürlerarası pedagojinin donanımından yararlanmakla gerçekleştirilebilir. 


#11

SORU:

“Halk hukuku” kavramını açıklayınız?


CEVAP:

“Halk hukuku” adı verilen ve gündelik yaşamdaki sorunların çözümünde yararlanılan, üzerinde uzlaşmaya varılmış, grubun çoğunluğu tarafından kabul edilmiş beklentiler, kurallar, kalıp davranışlar, iş yapma biçemleri, sınırlandırmalar, yasaklar ve tabular ile bunlara aykırılık durumunda uygulanacak yaptırımlar bütünüdür.


#12

SORU:

Bir eylemi yasa suç saydığı hâlde halk hukukunun suç saymaması, hatta bir hak ya da görev olarak bireye vermesini bir örnekle açıklayınız?


CEVAP:

Son yıllarda medyada gittikçe daha sık yer almaya başlayan “kadına karşı şiddet” kullanımı ile ilgili haberler buna örnek gösterilebilir. Grup içinde yerleşmiş davranış örüntülerinin dışına çıktığı ileri sürülen kadınlar halk hukukunca belirlenen yaptırımlara maruz kalmaktadırlar. Toplumsal değişme sonucunda halk hukuku ile yazılı hukuk arasındaki farklılıklar azaldıkça bu tür sorunlar da azalır.


#13

SORU:

Sanat ve Sanatçılar kavramlarını açıklayınız?


CEVAP:

Sanat eseri, sanatçının, çevresi ile ilgili algılama ve anlamlandırmalarının somutlaşmış hâlidir. Sanatçılar, nesne ve olayları toplumun diğer üyelerinden daha farklı algılayabilen ve anlamlandırabilen kişilerdir. Çevrelerini sorgulayan, kendilerine öğretilen kalıpların dışında bakıp görebilen, düşünebilen insanlardır. Bu nedenle her toplum kendi sanatçılarına diğer bireylerden farklı bir statü verir, onları korur ve aykırılıklarına anlayış gösterir. 


#14

SORU:

"Her toplum kendi sanatçılarına diğer bireylerden farklı bir statü verir, onları korur
ve aykırılıklarına anlayış gösterir". cümlesindeki "aykırılık" terimi hangi anlamda kullanılmıştır?


CEVAP:

Her toplum kendi sanatçılarına diğer bireylerden farklı bir statü verir, onları korur ve aykırılıklarına anlayış gösterir. Burada “aykırılık” terimi, alışılmışın dışında davranış sergilemek, alışılmış kalıpların dışında düşünmek, genel kabul görmüş fikir, hareket ve diğer kalıplara eleştirel gözle bakıp seçenekler ileri sürmek anlamında kullanılmaktadır. Kültürel değişmenin temelinde aykırı fikirler ve davranışlar yatar.


#15

SORU:

"Her toplum kendi sanatçılarına diğer bireylerden farklı bir statü verir, onları korur
ve aykırılıklarına anlayış gösterir". cümlesindeki "aykırılık" terimi hangi anlamda kullanılmıştır?


CEVAP:

Her toplum kendi sanatçılarına diğer bireylerden farklı bir statü verir, onları korur ve aykırılıklarına anlayış gösterir. Burada “aykırılık” terimi, alışılmışın dışında davranış sergilemek, alışılmış kalıpların dışında düşünmek, genel kabul görmüş fikir, hareket ve diğer kalıplara eleştirel gözle bakıp seçenekler ileri sürmek anlamında kullanılmaktadır. Kültürel değişmenin temelinde aykırı fikirler ve davranışlar yatar.


#16

SORU:

Kültürler nasıl değişim gösterir?


CEVAP:

Kültürel değişmenin temelinde aykırı fikirler ve davranışlar yatar. Eğer toplumun bütün üyeleri kendilerine aktarılan kültüre hiçbir kişisel katkı yapmadan gündelik yaşamlarını sürdürseydi kültürler hiç değişmezdi. Oysa kültürler, toplum içinde farklı fikir ve davranışların ortaya çıkması ve zamanla benimsenmesi nedeniyle sürekli olarak değişir. Dolayısıyla sanat, kültürel değişmeyi ve bunun sonucu olarak toplumsal değişmeyi sağlayan temel etkenlerden biridir. 


#17

SORU:

Kültür endüstrisi kavramı ilk kez ne zaman ortaya çıkmıştır?


CEVAP:

Kültür endüstrisi kavramı ilk kez 1947 yılında Theodor W. Adorno ile Max
Horkheimer tarafından 1947 yılında yayınlanan “Aydınlanmanın Diyalektiği” adlı
makalede kullanılmıştır. 


#18

SORU:

Kültür endüstrisinin kapsamını açıklayınız?


CEVAP:

Kültür endüstrisinin kapsamı giderek genişlemiş ve günümüzde iletişimin hemen her alanını kapsamıştır. Küreselleşmenin önemli araçlarından biri olan medya bir kültürde üretilen sanat yapıtını diğer kültürlere ulaştırmaktadır.  televizyonlarda yayınlanan programlar için hazırlanan ve programın yapısını ve akışını belirleyen kurallardan ibaret olan “format”ları hazırlayanlar buna özellikle önem verirler. Bir televizyon program formatının “medya pazarı”nı oluşturan kültürlerden herhangi birinin tabularıyla, kutsal saydıklarıyla çelişmemeli ve olumsuz anlam taşıyan sembolleri taşımamalıdır. Aynı şekilde filmler, fotoğraflar, karikatürler, müzikler, çizgi filmler, romanlar, diğer kitap ve yayınlar da değer, norm, inanç ve tabularına dokundukları kültürler tarafından reddedilirler. Bazı durumlarda ise bir kültürde “ifade özgürlüğü” çerçevesinde kabul gören bir medya ürünü başka kültürlerce kendi değerlerine hakaret olarak algılanabilir ve olumsuz sonuçlar doğuran olaylara yol açabilir. 


#19

SORU:

Edebiyat alanında kültürlerarasılığı önemli kılan alanlardan biri olan 'çeviri' nasıl bir etkiye sahiptir?


CEVAP:

Edebiyat alanında kültürlerarasılığı önemli kılan alanlardan biri çeviridir. Dil ve iletişim konusunda sözünü ettiğimiz gibi, her dil kendini oluşturan kültürün gereksinmelerini karşılamak üzere yaratılmış ve geliştirmiştir. Bir kültürde önemli olan bir kavram başka bir kültürde bulunmayabilir. Bir kültürde onlarca sözcükle ifade edilen bir kavram diğer bir kültürde sadece bir sözcükle karşılanabilir. Bu nedenle herhangi bir yapıtı yabancı dilden kendi diline aktaran çevirmenin, hem kendi kültür ve dilini hem de yabancı kültürü ve dilini çok iyi bilmesi gerekir. Çevirmenlik, yabancı sözcüklerin kendi dilinde karşılıklarını bulmak ve düzgün cümleler hâlinde ifade etme işi değildir. Çevirmenlik, bir eserde yazarın aktarmak istediği anlamı kavrayıp, kendi kültüründe aynı anlamı yaratacak dil öğeleriyle okuyucuda aynı anlamın oluşumunu sağlama etkinliğidir.


#20

SORU:

Kültürlerarası iletişimde ekonominin yeri nedir?


CEVAP:

Ekonomi üretim ve tüketim ilişkilerinin incelendiği bir disiplindir. Üretim ve tüketim ekonominin iki ana eksenidir ve emek, sermaye, ücret, üretim aracı, fiyat ve pazar gibi kavramlar üretim ile tüketim arasındaki ilişkilerde ortaya çıkar.  ekonomi sadece para ile ilgili değildir. İnsanın gündelik yaşamını ilgilendiren hemen her alanda ekonominin etkileri görülür. Günümüz dünyasında uluslararası ilişkilerden turizme, eğitimden sağlığa, hukuktan çevrenin korunması ve sivil toplum hareketlerine kadar her şey ekonomi ile bağlantılıdır. 

Küreselleşme öncelikle ekonomik alanda ortaya çıkan bir olgudur. Başlangıçta ham madde, emek, taşıma ve pazarlama maliyetlerini azaltmak amacıyla üretim tesislerinin pazar olarak görülen ülkelere taşınmasıyla başlayan bu eğilim, zamanla çok uluslu şirketlerin sayıca artmasına hatta hemen her alanda bu tür şirketlerin kurulmasına neden olmuştur. Her kültürün kendine özgü iş ve çalışma anlayışı vardır. 


#21

SORU:

Yönetim nedir?


CEVAP:

Yönetim, örgütlenmiş ilişkilerin amaca uygun sonuç almak üzere yönlendirilmesi
ve denetlenmesini içeren bir kavramdır.


#22

SORU:

Ulusal kültür kavramı nasıl ortaya çıkmıştır?


CEVAP:

Aynı devletin siyasal sınırları içinde aynı siyasal rejimde ve aynı ekonomik düzende yaşayan insanların tarihsel ve coğrafi bağları nedeniyle belirli konularda ortak norm, inanç, değer ve davranış örüntülerine sahip olması doğaldır. Bu tarihi, bölgesel ve kültürel ortaklıklar “ulusal kültür” kavramını ortaya çıkarır. Bir devletin siyasal sınırları içinde yaşayan ve ortak tarihi, bugünü ve geleceği paylaşan insanların oluşturduğu “ulus”un kültürü diyebileceğimiz ulusal kültür ülke içindeki bütün altkültürlerin paylaştığı kültürdür. 


#23

SORU:

Yöneticilerin yönetilenleri anlaması için öncelikle hangi bilgi donanımına sahip olması gerekir?


CEVAP:

Kültürlerarasılık durumu ne yasamadan ne yürütmeden ne de yargıdan henüz hak ettiği ilgiyi görememiştir. Bugün ülkemizin yaşamakta olduğu birçok sorunun, yönetim kademeleri ve bürokrasisinin kültürlerarası iletişim yeterliği kazanmasıyla çözülebilir.

Kültürlerarasılık durumları sadece büyük ölçekte ülke yönetimini değil, küçük ölçekte yerel yönetimleri de ilgilendirmektedir. Köyler, kasabalar, semt ve mahalleler gündelik yaşamda kültür gruplarının etkinliğinin gözlendiği yerleşim yerleridir. Aynı köyden, mahalle ya da kentte doğup büyümüş olmak insanlar arasında etkin iletişim kurmanın başlangıcı olabilmektedir. Hemşehri ya da hemşeri kavramı Batı kültürlerinde bulunmayan bir kavramdır. Siyasi liderlerin gittikleri her kentte kendisini dinleyenlere “hemşerilerim” diye hitap etmesi bundandır. Hemşerilik önemlidir çünkü bireyler bu sözcükle ortak kültüre sahip olduklarını açığa vurmaktadırlar.