SANAT TARİHİ Dersi Yunan ve Roma Sanatı soru cevapları:
Toplam 40 Soru & Cevap#1
SORU:
Başlangıçtan Roma Egemenliğine girdikleri MÖ 2. yüzyıl ortalarına kadar Yunan sanatının evreleri nelerdir?
CEVAP:
Başlangıçtan Roma Egemenliğine girdikleri MÖ 2. yüzyıl ortalarına kadar Yunan sanatı; Arkaik (MÖ 7-6.yy), Klasik (MÖ 490-330) ve Helenistik (MÖ 330-30) olmak üzere üslup, teknik ve artistik gelişim açısından birbirini takip eden üç evreye ayrılarak incelenir.
#2
SORU:
Roma sanatı, hangi dönemler altında incelenir?
CEVAP:
Roma sanatı, Cumhuriyet (MÖ 509-MÖ 27) ve İmparatorluk (MÖ 27-MS330) olmak üzere iki ana döneme ayrılarak incelenir.
#3
SORU:
Cumhuriyet Dönemi, Roma sanatında ağırlıklı olarak etkili olan kentler hangileridir?
CEVAP:
Cumhuriyet Dönemi, Roma sanatında ağırlıklı olarak Etrüsk, Güney İtalya ve Sicilya’daki Yunan koloni kentlerinin etkili olduğu görülür. Tapınak planları, duvar resimleri ile süslü mezar yapıları, pişmiş toprak (terra-cotta) mezar heykelleri ve maden sanatında açıkça izlenebilen güçlü Etrüsk etkisi uzun yüzyıllar boyunca devam etmiştir.
#4
SORU:
Yunan sanatında mimarlık alanında temel yapı formları ve uygulamalar ilk kez hangi
dönemde ortaya çıkmıştır?
CEVAP:
Arkaik Dönem'de Yunanistan başta olmak üzere, Ege adaları ve Batı Anadolu kıyılarında kent-devletlerinde (polis) yaşayan Yunan kökenli toplumların deniz ticareti sayesinde refaha kavuşmaları ile kentlerin nüfusu artmış, yine buna bağlı olarak kentsel yapılar daha kalıcı ve görkemli olarak inşa edilmişlerdir. Mimarlık alanında temel yapı formları ve uygulamalar ilk kez bu dönemde ortaya çıkmıştır.
#5
SORU:
Agora nedir?
CEVAP:
Yunan kentlerinin merkezini, çevresine değişik işlevli yapıların inşa edildiği agora adı verilen meydanlar oluştururdu. Agoralar kentin sosyal, ticari ve dinî yaşamında önemli yer tutarlardı.
#6
SORU:
Yunan mimarisinde Arkaik Dönem kent yapısı nasıldır?
CEVAP:
Yunan kentlerinin merkezini, çevresine değişik işlevli yapıların inşa edildiği agora adı verilen meydanlar oluştururdu. Kentin sosyal, ticari ve dinî yaşamında önemli yer tutan agoraların yakınlarında; işlik ve dükkânların yer aldığı stoalar, kutsal ateşin yandığı ihtiyarlar meclisi (prytaneion), şehir meclisinin toplandığı meclis binaları (bouleterion) ve konser binaları (odeion) bulunurdu. Bunların yanı sıra gençlerin teorik ve beden eğitimi aldığı gymnasion, atletizm yarışlarının gerçekleştiği stadion ve tiyatro gibi kamu binaları kentlerin ayrılmaz unsurlarıydı. Buna karşılık kentlerin en saygın yapıları olan tapınaklar ve kutsal alanlar genellikle kentle bağlantılı hakim bir tepe üzerinde, yukarı kent anlamına gelen akropoliste yer alırdı.
#7
SORU:
Yunan mimarisinde ilk anıtsal tapınaklar hangi dönemde ortaya çıkmıştır?
CEVAP:
Yunan mimarisinde ilk anıtsal tapınaklar, Arkaik Dönemde ortaya çıkmış, plan ve mimari düzenler temel biçimlerini kazanmıştır. Tapınaklar, kökeni tarih öncesi dönemlere kadar uzanan ve megaron adı verilen dikdörtgen planlı konutlardan geliştirilmiştir. Arkaik Dönem öncesine tarihlenen (MÖ 8-7. yy) daha eski tapınaklar, ahşap ve kerpiçten inşa edilen, üzeri saz ve kamışla örtülü basit yapılarken Arkaik Dönem tapınaklarında kireç taşı ve mermer gibi daha dayanıklı taşlar ve pişmiş toprak
kiremitler kullanılmaya başlanmıştır. Basamaklı bir alt yapı üzerinde yükselen Yunan tapınakları; tanrı heykelinin yer aldığı uzun dikdörtgen biçimli bir mekân (naos), bunun önünde yer alan bir giriş bölümü (pronaos) ve dışta bunları çevreleyen sütun dizilerinden (peristasis) oluşurdu.
#8
SORU:
Antik Yunan'da Arkaik Dönem’den itibaren tapınaklar başta olmak üzere kamu binaları hangi yapısal düzenlerde inşa edilmiştir?
CEVAP:
Arkaik Dönem’den itibaren tapınaklar başta olmak üzere kamu binaları belli yapısal düzenlerde inşa edilmiştir. Bunlar ortaya çıkış tarihlerine göre ilk olarak Yunan ana karası, Güney İtalya ve Sicilya’da görülen Dor, Batı Anadolu kökenli olduğu kabul edilen İon ve diğerlerinden daha sonra ortaya çıkan Korinth Düzeni’dir. Bu temel düzenlerin dışında, aynı yüzyıllarda örnekleri daha dar bir çevrede ağırlık kazanmış, bölgesel özellikler gösteren Aiol (Kuzeybatı Anadolu) ve Toksan (Orta İtalya) gibi düzenler de görülür.
#9
SORU:
Arkaik Dönemde kullanılan yapısal düzen çeşitleri arasındaki ortak noktalar ve farklılıklar nelerdir?
CEVAP:
Arkaik Dönemde sütun, sütunları birbirine bağlayan yatay kirişler (arşitrav), bunun üzerinde friz adı verilen düz veya kabartmalarla süslü ikinci bir kiriş, saçaklık ve alınlık gibi temel cephe elemanları her üç düzende de ortaktır. Farklılıklar sütun gövdesinin biçimi, yiv formu, kaideli olup olmaması, friz kuşağının biçimi gibi detaylara ve en önemlisi başlıkların biçimine bağlıdır. Dor Düzeni’nin kare formlu düz bir tabla (abakus) ve altında içe eğimli profilden oluşan basit görünümlü başlığına karşın, bitkisel kabartmalı İon ve Korinth sütun başlıkları dikkat çeken ayrıntılar içerirler.
#10
SORU:
Arkaik Dönem Dor Düzeni’nin tipik bir örneği olarak kabul edilen tapınak hangisidir?
CEVAP:
Güney İtalya’daki antik Paestum kentinde inşa edilen Basilika ya da Hera I olarak adlandırılan tapınak (MÖ 550) Arkaik Dönem Dor Düzeni’nin tipik bir örneğidir.
#11
SORU:
İon Düzeni hangi coğrafyada etkili olmuştur?
CEVAP:
İon Düzeni, Antik Çağ’da İonya olarak adlandırılan Batı Anadolu kıyıları ve Ege adalarında daha yaygın olarak benimsenmiştir. Samos (Sisam) Adası’ndaki Hera, Efes Artemis, Didyma Apollon ve Sardes Artemis Tapınakları Arkaik Dönem’de İon Düzeni’nde inşa edilmiş tapınaklar arasında en çok tanınanlarıdır.
#12
SORU:
Yunan Uygarlığı ve sanatının en parlak evresi sayılan dönem hangisidir?
CEVAP:
Yunan Uygarlığı ve sanatının en parlak evresi sayılan dönem Yunanistan’ın Pers istilasından kurtuluşu ile başlayan Klasik Dönemdir.
#13
SORU:
Klasik Dönem Yunan mimarlığının öne çıkan özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Klasik Dönemde, tapınaklar başta olmak üzere diğer kamu binalarının temel tasarım ilkeleri, plan tipleri, yapısal elemanları, oranları, mimariye bağlı heykeltıraşlık ve süsleme konularında güçlü bir gelenek oluşmuş, Dor ve İon Düzeni’nin yapısal elemanları ideal biçim ve oranlarını bu evrede kazanmıştır. Klasik Dönem mimarlığının öne çıkan özelliklerinden biri, mimarların heykeltıraşlıkta olduğu gibi ölçü ve mimari unsurlar arasında ideal oranları arayışıdır. Dönem mimarlarının, büyük boyutlu yapıların uzaktan algılanışında ortaya çıkan optik yanılsamaların farkında oldukları ve çözümler getirdikleri de bilinmektedir.
#14
SORU:
Klasik Dönem Yunan mimarlığının karakteristik özellikleri ve eğilimlerinin en iyi takip edilebildiği yer neresidir?
CEVAP:
Atina Akropolü, Klasik Dönem mimarlığının karakteristik özellikleri ve eğilimlerinin en iyi takip edilebildiği yerlerin başında gelir. Buradaki yapıların hiç kuşkusuz en dikkat çekeni, dönemin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen Athena Parthenon Tapınağı’dır (Resim 3.3). Tamamen mermerden inşa edilen tapınağın mimarları İktinos ve Kallikrates’dir. Kutsal iç mekânda (naos) çatıyı destekleyen U biçiminde iki katlı sütun sıraları, Dor üslubundaki dış sütun sıralarından farklı olarak İon Düzeni’ndedir. Yapıdaki İon özelliklerinden biri de naos dış duvarının üst kısmı boyunca uzanan figürlü bir frize sahip olmasıdır.
#15
SORU:
Entasis nedir?
CEVAP:
Sütun gövdelerinin yarı yüksekliğinde hafifçe dışa doğru genişletilerek sütunların yukarı doğru oransız bir biçimde daralıyormuş hissi veren göz yanılmasının düzeltilmesi uygulamasına Entasis adı verilmektedir.
#16
SORU:
Atina Akropolü'nde bulunan Erechteion Tapınağı'nı öncüllerinden ayıran mimari özelliği nedir?
CEVAP:
Persler tarafından yıkılan eski Athena Tapınağı’nın yerinde yükselen Erechteion Tapınağı, geleneksel tapınak mimarisinden çok farklı olan asimetrik ve çok mekânlı planı ve yapının alışılageldiği gibi tek bir tanrı veya tanrıçaya adanmayıp kentin efsanevi kurucularını ve bunlarla ilişkili kutsal alanları bir araya getirmesi bakımından öncüllerinden farklıdır?
#17
SORU:
Yunanistan ile kıyaslandığında, Batı Anadolu ve Ege adalarında Klasik Dönem yapılarının sayısının oldukça az olmasının nedeni nedir?
CEVAP:
Yunanistan ile kıyaslandığında, Batı Anadolu ve Ege adalarında Klasik Dönem yapılarının sayısı oldukça azdır. Bunun asıl nedeni, söz konusu bölgelerin hâlen Pers idaresinde olmalıdır.
#18
SORU:
Helenistik Dönem mimarisinin özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Helenistik Dönem mimarlığı büyük ölçüde kendinden önceki mimari geleneği takip etmekle birlikte düzen, form, oran ve standartlaşmış uygulamalara bağlılığın giderek azaldığı bir evre olmuştur. Aynı yapıda farklı düzenlerin birlikte kullanılması ve Dor sütun başlıklarına İon başlığına özgü unsurların eklenmesi gibi daha öncesinde nadiren karşılaşılan uygulamalar bu dönemde ağırlık kazanmıştır. Düzenlere ait yapısal elemanlar zaman zaman gelenek içindeki işlevine göre değil, salt dekoratif amaçlı kullanılmıştır. Dikkat çeken bir diğer eğilim, Dor Düzeni’nin Helenistik Dönem mimarlarınca daha az tercih edilmesi, buna karşılık İon ve Korinth Düzeni’nin giderek daha fazla rağbet görmesidir. Bu değişime bağlı olarak yapıların mimari süslemelerine verilen önem artmış, daha önceki yüzyıllarda görülmeyen birçok motif ve kompozisyon bu dönemde ortaya çıkmıştır. Önceki yüzyıllarda pek görülmeyen yapı tipleri yaygınlık kazanmıştır. Bunlar arasında;saraylar, anıtsal sunaklar, çok katlı stoalar, gymnasion, kütüphane, çeşme, saat kulesi, deniz feneri ve anıtsal mezar yapıları sayılabilir.
#19
SORU:
Helenistik Dönemde dini mimarlık nasıl bir değişime uğramıştır?
CEVAP:
Helenistik Dönem dinî mimarlığında büyük ölçüde Arkaik-Klasik Dönem geleneği etkileri görülmekle birlikte, bir dizi yenilik göze çarpar. Bunlardan ilki büyük boyutlu tapınakların tasarımında tek veya çift sıra sütun dizili (peripteros ve dipteros) planların giderek daha az tercih edilmesi, bunun yerine agoraların çevresinde prostylos planlı ve daha küçük boyutlu tapınakların yer almasıdır. Dinî mimaride ağırlık kazanan diğer eğilim ise daha önceleri bir tapınakla ilişkili olan altarların, seküler bir nitelik kazanarak bağımsız yapılara dönüşmesidir.
#20
SORU:
Arkaik Dönem heykellerinin özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Arkaik Dönem’de insan vücudunu oluşturan unsurların aslına uygun biçimde şekillendirilmiştir. Dönemin serbest heykellerinde katı görünümlü ve cepheden tasvir edilen genç erkek (kuros) ve genç kız (kore) heykelleri ağırlıklı yer tutar. Gerçek kişileri ve tanrıları temsil etmeyen bu heykellerin, tanrı veya tanrıçalara sunulan adaklar olduğu kabul edilir. Heykeller frontal ve simetrik görünümleri ve bir ayaklarının önde duruşu ile Mısır heykellerini anımsatır. Fakat Yunan heykelleri, bacak ve kolların gövdeden ayrılması, çıplak oluşları ve desteğe ihtiyaç duymamaları nedeniyle Doğu ve Mısır örneklerinden ayrılır. Kollar vücuda birleşmiş, eller ya yumruk gibi sıkılmış ya da avuçlar açık durumda vücuda yapıştırılmıştır. Heykellerde omuzlar geniş, bel ince, kalça dardır, gözler iri ve badem biçimlidir. Adaleler ve saçlar belirtilmiş olmakla birlikte tam bir doğallık yansıtmazlar. İnci taneleri şeklinde işlenmiş peruğu anımsatan uzun saçlar genellikle bir bantla bastırılmıştır. Saçların bu stilize görünümü Klasik Dönem’e kadar devam etmiştir
#21
SORU:
Yunan heykelleri hangi özellikleri itibarı ile benzer kabul edildikleri Mısır ve Doğu heykellerinden ayrılırlar?
CEVAP:
Yunan heykelleri öykündükleri eski Mısır ve Mezopotamya heykellerinde olduğu gibi cepheden ve hareketsizdirler. Ancak, bacak ve kolların gövdeden ayrılması, çıplak oluşları ve desteğe ihtiyaç duymamaları nedeniyle Doğu ve Mısır örneklerinden ayrılırlar.
#22
SORU:
Bilinen en erken tarihli Arkaik Dönem heykelleri hangileridir?
CEVAP:
Adlarını bulundukları yerler ve müzelerden alan New York, Sunion ve Atina Dipylon Mezarlığı, Thera Adası ve Delphi’de bulunmuş olan kuroslar bilinen en erken tarihli heykellerdir. Heykeller frontal ve simetrik görünümleri ve bir ayaklarının önde duruşu ile Mısır heykellerini anımsatır. Kollar vücuda birleşmiş, eller ya yumruk gibi sıkılmış ya da avuçlar açık durumda vücuda yapıştırılmıştır. Heykellerde omuzlar geniş, bel ince, kalça dardır, gözler iri ve badem biçimlidir. Adaleler ve saçlar belirtilmiş olmakla birlikte tam bir doğallık yansıtmazlar. İnci taneleri şeklinde işlenmiş peruğu anımsatan uzun saçlar genellikle bir bantla bastırılmıştır.
#23
SORU:
Klasik Dönem heykel sanatının özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Bu dönemde heykel sanatı teknik ve artistik özellikleriyle doruk noktasına ulaşır. Klasik Dönem ile birlikte, insanlık tarihinde ilk kez insan vücudu bağımsız bir varlık ve estetik bir değer olarak kabul edilmiş ve sanatın ana objesi olmuştur. İdeal ölçülerdeki insan vücutları ve yüz işlenimi, Klasik Dönem heykeltıraşlığının başlıca özelliğidir. Hareketlerde zıtlıklar ve bunun yarattığı dinamizm önemli bir yer tutar. İlk kez bu dönemde, heykeltıraşlar insan vücudunu meydana getiren uzuvların boyutları ve bütün içindeki oranlarının nasıl olması gerektiği konusunda gözlem ve pratiğe dayanan ideal oranlar (kanon) geliştirmişlerdir. Tanrılar, kusursuz kabul edildiğinden, ideal fiziksel vücuda sahip genç erkekler ve sakin görünümlü zarif genç kadınlar olarak gösterilmiştir. Bununla birlikte, yalın ve tanrısal güzelliği bozacağı düşüncesiyle yüzlerde belirli bir duyguyu ifade etmekten bilinçli olarak kaçınılmıştır
#24
SORU:
Klasik Dönem heykeltıraşlığı, stilistik ve anatomik gelişim açısından hangi dönemler altında incelenir?
CEVAP:
Klasik Dönem heykeltıraşlığı, stilistik ve anatomik gelişim açısından; Erken (MÖ 490-450), Olgun (MÖ 450-420), Zengin (MÖ 420-400) ve Geç (MÖ 400- 330) olmak üzere dört evreye ayrılır.
#25
SORU:
Erken Klasik Dönem heykel sanatının özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Erken Klasik Dönem heykeli, figürlerdeki ciddi yüz ifadesinden dolayı “Ciddi Stil” olarak da adlandırılır. MÖ 5. yüzyılın başlarından itibaren, heykellerin hareketine bağlı duruş ve anatomisi daha gerçekçi bir görünüm kazanmıştır. Dönem özellikleri hem serbest heykellerde hem de mimariye bağlı figürlü kabartmalarda izlenebilmektedir. Geçiş evresi olarak adlandırabileceğimiz bu evrenin önemli eserlerinden biri Aigina Aphaia Tapınağı alınlıklarıdır. Serbest heykellerde, heykeltıraşların vücudun dengesini sağlamada kazandıkları deneyimle bacak ve kollar gövdeden korkusuzca ayrılabilmiştir.
#26
SORU:
Olgun Dönem heykel sanatının özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Olgun veya Yüksek evrede, heykeltıraşlar hareket hâlindeki bir bedenin üç boyutlu görünümünü oldukça iyi gözlemiş ve gerçekçi bir şekilde aktarabilmişlerdir. Böylece heykellerde ağırlığı taşıyan bacaklar ve gövdenin dengesi sağlanarak, figürün bir sonraki hareketini yansıtabilecek düzeye erişmiştir. Bunu en açık şekilde Myron’un ünlü Diskopol (disk atan atlet) heykelinde gözlemlemek mümkündür.
#27
SORU:
Antik Yunanistan’da mimar ve sanatçıların dünya algısında karşıtlıkların dengesine bağlı uyum ve buna bağlı olarak oranı önemli olgular olarak kabul edilir ve bunlar matematiksel formüllere dayandırılır. Bunu heykel sanatına uyarlayan ilk sanatçı kimdir?
CEVAP:
Antik Yunanistan’da mimar ve sanatçıların dünya algısında karşıtlıkların dengesine bağlı uyum ve buna bağlı olarak oran önemli olgulardı ve bunu astronomiden felsefeye, politikadan sanata kadar birçok alanda matematiksel formüllere dayandırmaktaydılar. Bunu heykele uyarlayan ilk heykeltıraş Polykleitos (MÖ 460-420) olmuştur. Sanatçının insan heykellerinde uyguladığı ve çağdaşı sanatçılar tarafında da benimsenen bu oran 1/7 idi. Geliştirdiği bu ideal oranlar sistemine göre, baş tüm gövde yüksekliğinin yedide biri; ayak, avuç içinin üç katı; ayaktan dize kadar olan mesafe avuç içinin altı katı olmalıydı. Sanatçıya ait tanrı ve erkek vücudunun güzellik ve gücünü gösteren çıplak atlet heykelleri bu oranlar sistemine göre tasarlanmıştır.
#28
SORU:
Zengin Dönem heykel sanatının özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Zengin stil olarak adlandırılan (MÖ 420-400) evrenin heykel sanatında görülen en önemli yeniliklerinden biri elbiselerin incelmesi, vücudun tüm hatlarının takip edilebilmesidir. Dönemin önemli heykeltıraşları Alkamenes ve Agorakritios’tur.
#29
SORU:
Geç Klasik Dönem heykel sanatının özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Geç Klasik Dönem MÖ 5. yüzyılın başından Büyük İskender’in tahta çıktığı MÖ 330 arasındaki süreyi kapsar. Peloponnes Savaşı’nın da etkisiyle bu dönemde toplumsal yapı ve düşünceye bağlı olarak tanrısal varlıkların ideal yapısı, yerini giderek insan merkezli bir dünya algısına bırakmıştır. Bu dönem heykel sanatında önceki yüzyıllarda olduğu gibi tanrı ve tanrıça heykelleri ağırlıklı yer tutar. Sanatçılar, anatomik özelliklerin yansıtılmasında kendilerine duydukları güven nedeniyle figürleri, yaslanma, eğilme ve dayanma gibi işlenmesi oldukça güç duruşlarda ve çıplak olarak tasvir etmişlerdir. Değişik açılardan görülmek üzere yapılan heykellerde, duruşlar rahat, zarif ve dengeli, elbiseler bol kıvrımlı ve hareketlidir. Bu dönemde ağırlık kazanan eğilimlerden biri de belli kavram ve duyguların kişileştirilmesidir. Umut, dinginlik, uyum, bereket gibi kavramlar, tanrısal görünümlü varlıklar biçiminde veya iki figürden oluşan heykel grupları ile yansıtılmıştır. Dönemin tanınmış heykeltıraşlarından praxiteles, çıplak tanrı ve tanrıça heykelleri ile ün yapmıştır.
#30
SORU:
Helenistik Dönem heykel sanatının özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Helenistik Dönem heykelinde, kendinden önceki heykel geleneğine bağlı olmakla birlikte, konuları ve eğilimleri açısından yeniliklere açık bir sanat anlayışı görülür. Bol kıvrımlı elbiseler, vücudun farklı yönlerde zıtlık oluşturacak biçimdeki zor duruşları ve ifade dönem heykeltıraşlarının asıl ilgi kaynaklarıdır. Acı, korku, keder ve sevinç gibi ifadeler ve bu duygularla uyumlu zaman zaman abartılı hareketler nedeniyle, heykelde Helenistik Dönem Barok’u olarak adlandırılan bir sanat anlayışını yansıtırlar. MÖ 3. yüzyılın ortalarından itibaren, heykeltıraşların hareketler ve ifadeleri gerçekçi biçimde yansıtma isteği, seçilen konuların çeşitliliğini artırmıştır. Gündelik yaşamın sıradan insanlarını konu alan heykeller, Klasik Dönem’in kalıplaşmış tiplerine ve ideal güzellik anlayışına oldukça yabancıdır. Konuların seçimi ve işlenimindeki özgürlük, önceki yüzyılların hülyalı bakışları ve ideal oranlara sahip tanrısal görünümlerine karşı çıkan bir manifesto niteliğindedir. Böylelikle, Klasik Çağ’ın belli tiplerle sınırlı konularına yeni bir soluk getirilmiş, eskiye kıyasla dinî konulardan uzaklaşmıştır. Helenistik Dönem heykeltıraşlığında önem kazanan eğilimlerden biri de doğal kaynaklar ve kentler gibi olguların kişileştirilmesidir (personifikasyon). Örnek olarak Seleukos Krallığı’nın başkenti Antiocheia'nın (Antakya), başında şehrin surlarını tasvir eden yüksek bir taç giymiş olgun bir kadın görünümünde kişileştirilmiş olması verilebilir.
#31
SORU:
Roma mimarlığının özellikleri ve öncüllerinden farklılaşan noktaları nelerdir?
CEVAP:
Roma mimarlığı, MS 1. yüzyıldan itibaren kendine özgü yeni bir mimarlık anlayışı gelişmiştir. Tasarımdan inşa tekniğine, yapısal elemanlardan süslemeye kadar mimarlık tarihindeki birçok ilk, bu dönemde ortaya çıkmıştır. Romalı mimarlar, geliştirdikleri yeni taşıyıcı sistemler ve inşa teknikleri sayesinde eskisinden çok daha büyük ve gösterişli yapılar inşa etmiştir. Strüktürel yapı elemanlarının yanı sıra, Roma çimentosu olarak adlandırılan dayanıklı inşa malzemeleri, geniş açıklıkların örtülmesinde ve görkemli iç mekânların yaratılmasında önemli rol oynamıştır. Roma mimarlığını, kendinden önceki Yunan mimarlık geleneğinden ayıran en belirgin farklılık, daha çok cephelerin görünümüne ağırlık veren ve iç mekân tasarımını ikinci plana iten önceki anlayışı değiştirmesi olmuştur. Romalı mimarlar cephelerle ve iç mekân arasında boyut, oran ve süslemeleri ile daha uyumlu ve görkemli bir mimarlık anlayışı ortaya koymuştur. Roma mimarlığının asıl başarısı, mimarlık tarihinde önemli yer tutan görkemli anıtlarından ziyade, imparatorluk idaresindeki tüm topraklarda Roma kent planlamacılığını ve yapı tiplerini yönetim politikasına uygun biçimde yaygınlaştırmasıdır. Bu amaçla eyaletlerden toplanan vergiler, yine aynı kentlerde Roma tarzı yaşam biçimiyle özdeşleşmiş yapıların inşası için harcanmıştır.
#32
SORU:
Roma Dönemi mimarisinde kent yapısı nasıldır?
CEVAP:
Roma kentlerinin merkezini forum olarak adlandırılan ve çevresinde tapınak, bazilika, hamam, çeşme, zafer takı ve arşiv binaları gibi idari, dinî ve sosyal işlevli kamu binaların yer aldığı geniş meydanlar oluştururdu. Bunların içerisinde mimari gelişimini en iyi takip edebildiğimiz yapılar, tapınaklardır.
#33
SORU:
Roma ve Yunan tapınakları arasındaki mimari farklar nelerdir?
CEVAP:
Roma tapınak mimarlığının oluşumunda, Orta İtalya’nın köklü uygarlığı olan Etrüsk dinî mimarlığının payı büyüktür. Bu tapınakların görünümü ve yapısal ögeleri ilk bakışta Yunan tapınaklarını hatırlatmakla birlikte, plan ve mekân düzeni açısından belirgin farklılıklar taşır. Yüksek bir podyum üzerinde yükselen Roma ve Etrüsk Tapınaklarına ön cephelerindeki basamaklarla çıkılırken Yunan Tapınakları dört yönde basamaklıdır. Farklılıklar bununla sınırlı değildir. İtalya örneklerinde kare formlu cella (kutsal iç mekân) genellikle Jupiter, Juno ve Minerva’ya olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır ve sadece ön cephede (iki veya üç sıra) sütun sırası yer alır. Buna karşılık Yunan tapınaklarında cella dikdörtgen biçimlidir ve dört yönden sütun sıraları ile çevrelenmiştir.
#34
SORU:
Roma’da inşa edilen Pantheon Tapınağını dünya mimarlık tarihinin en ünlü anıtlarından biri yapan özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Dünya mimarlık tarihinin en ünlü anıtlarından biri olan Pantheon Tapınağı, ününü kusursuz kubbe tasarımına borçludur. Zeminden kubbenin en yüksek noktasına kadar devam eden yay tam bir küre oluşturur ki bu mimarlık tarihi için bir ilktir. Ancak asıl zorluk bunun büyük ölçekte uygulanması olmuştur. İçten ve dıştan daire (rotond) planlı tapınak, 43,2 m çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Tapınağın kubbesi, kendisinden yaklaşık 1500 yıl sonra inşa edilen St. Peter Kilisesi’nin 42.5 m çaplı kubbesinden daha geniştir ve ancak 19. yüzyılda çelik ve betonarme gibi konstrüksiyon elemanlarının geliştirilmesinden sonra aşılabilmiştir.
#35
SORU:
Roma mimarlığına özgü yeni yapı tipleri nelerdir?
CEVAP:
Roma mimarlığına özgü yeni yapı tipleri arasında amphitiyatro, circus, bazilika, hamam, zafer takı ve sütunlu caddeler sayılabilir. Kentsel yaşamın bu önemli yapıları, temel biçimlerini büyük ölçüde Cumhuriyet Dönemi’nde kazanmıştır. Dönemin öne çıkan komutan ve köklü ailelerine mensup resmî görevlileri ile imparatorlar tarafından yaptırılan kamu binaları, bunları inşa ettirenlere prestijli bir konum kazandırırken diğer yandan da artan nüfusun ihtiyaçlarına cevap vermekteydi. Romalı mimarlar, geliştirdikleri kemer, tonoz, kubbe gibi strüktürel elemanlar ve yeni yapı malzemeleri sayesinde, binlerce insanı içine alabilecek büyük ölçekli ve görkemli yapıları inşa etme cesaretini gösterebilmişlerdir.
#36
SORU:
Roma tiyatrosunu Yunan örneklerinden ayıran en belirgin farklılık nedir?
CEVAP:
Roma tiyatrosunu Yunan örneklerinden ayıran en belirgin farklılık, yapının konumlandırılması için doğal bir yamaca ihtiyaç duyulmaması ve seyircilerin dış dünya ile bağlantılarını kesen yükseltilmiş sahne binalarına sahip olmasıdır. Oturma sıraları tonozlar üzerinde oturan Roma tiyatrosunun en erken tarihli temsilcisi, İmparator Augustus zamanında yapılmışMarcellus Tiyatrosu’dur (MÖ12). Çok katlı yüksek sahne binası, tonozlu yan girişler ve geniş bir orkestraya sahip tiyatronun planı, başta İtalya olmak üzere eyaletlerde yenilenen veya yeni inşa edilen tiyatrolara örnek olmuştur. Anadolu’nun güney sahilinde yer alan ve günümüze oldukça iyi durumda ulaşmış Aspendos ve Side kentlerindeki Roma tiyatrolarının karakteristik özelliklerini bulmak mümkündür.
#37
SORU:
Roma mimarisinde ne sık tercih edilen yapısal düzen hangisidir?
CEVAP:
Korinth Düzeni, başta başkent Roma olmak üzere imparatorluk genelinde en sık tercih edilen yapısal düzen olmuştur. Bu düzene gösterilen ilgi Cumhuriyet Dönemi’nin başlarından itibaren açıkça izlenebilmektedir. İmparatorluk Dönemi sonuna kadar artarak devam eden bu eğilim, aynı zamanda imparatorluk merkezinde ortaya çıkan akımları takip eden diğer merkezleri de etkilemiştir. Araştırmacılar genellikle Roma mimarlığı ile özdeşleştirilen bu düzeninin sıklıkla tercih edilmesini, Dor ve İon gibi diğer Klasik düzenlere oranla süsleme açısından daha gösterişli ve yeniliklere çok daha açık olmasına bağlarlar. Roma mimarlığının karakteristik özelliklerinden biri de zengin mimari süslemeleridir.
#38
SORU:
Roma heykel sanatının özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Heykel, imparatorluk propagandasının önemli bir aracı olmuştur. Cumhuriyet Dönemi’nden başlayarak konsül ve komutanların heykelleri meydanlara dikilmiş, bu gelenek imparatorluk döneminin sonuna kadar devam etmiştir. Augustus heykelinde sadece görünümü ile sınırlı olan tanrısal bağ, kendinden sonra gelen ve yaşarken tanrı olarak kabul edilen imparator heykellerinde, tanrılara özgü sembollerin (atribüt) eklenmesi ile daha belirgin hâle gelmiştir. Atlı imparator heykelleri ve insan ölçülerinin çok üzerinde yapılmış, zaman zaman boyu 8-10 metreye varan devasa (collosal) imparator heykelleri, politik gücü yansıtan bir tip olarak ilk kez Roma Dönemi’nde ortaya çıkmıştır. Roma heykeltıraşlığının en önemli başarılarından biri olarak kabul edilen portre büstler, Cumhuriyet Dönemi’nde ağırlık kazanmıştır. Kişisel özelliklerin tüm yalınlığıyla yansıtıldığı gerçekçi portre üslubu, Roma heykel sanatının karakteristik özelliklerinden biri hâline gelmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nden itibaren, zafer takları, sunaklar ve anıtlarda; savaşlarda kazanılan zaferler ve imparatorların bulunduğu dinî törenler gibi tarihî olayları konu alan kabartmalara yer verilmiştir. Roma heykelinin ayırt edici özelliklerinden biri kabul edilen, anlatımcı ve belgesel yönü öne çıkan bu yeni sanat biçimi, imparatorluk propagandası açısından etkin bir araç olmuştur.
#39
SORU:
Roma resim sanatının özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Roma resim sanatı hakkındaki bilgilerimiz, ağırlıklı olarak duvar resimleri ve mozaiklerine dayanır. Antik kaynaklardan, MÖ 2. yüzyıldan itibaren kamu alanlarında ve zafer alaylarında savaşa ilişkin sahnelerin betimlendiği büyük boyutlu resimlerin sergilendiği bilinmektedir. Roma resim sanatı hakkındaki bilgilerimiz, ağırlıklı olarak duvar resimleri ve mozaiklerine dayanır. Antik kaynaklardan, MÖ 2. yüzyıldan itibaren kamu alanlarında ve zafer alaylarında savaşa ilişkin sahnelerin betimlendiği büyük boyutlu resimlerin sergilendiği bilinmektedir.
#40
SORU:
Roma Döneminde duvar resimleri teknik, içerik ve üslup açısından hangi evreler altında incelenir? Açıklayınız.
CEVAP:
Roma Döneminde duvar resimleri teknik, içerik ve üslup açısından birbirini takip eden dört evrede incelenir. Cumhuriyet Dönemi İtalya’sında oldukça yaygın olan birinci
üslubun karakteristik özelliği, duvarların zengin ve gösterişli bir iç mekân algısı yaratmak amacıyla alçı ve renkli boyalarla mermer taklidinde süslenmesidir. MÖ 80 yılından kısa bir süre sonra ağırlıklı olarak derinlikli mimari betimlerin işlendiği ikinci üslup görülmeye başlanır. İmparator Augustus zamanında ortaya çıkan (MÖ 20) üçüncü üslup, temeldebir önceki resim anlayışından türemiştir. Önceki dönemin büyük doğa manzaraları yerini geniş panoların merkezinde yer alan küçük boyutlu insan, heykel, ağaç ve mimari tasvirlerine bırakmıştır. MS 60 yılından itibaren duvar resimlerinde önceki stillerden izler taşıyan dördüncü üslup (veya mimari yanılsama) görülür. Üst pencereler arasına yerleştirilmiş derinlikli manzaralara geri dönülmekle birlikte üçüncü üslubun küçük panoları ve geometrik yapıları korunur.