SAYISAL FOTOĞRAFA GİRİŞ Dersi ALGILAYICILAR soru cevapları:
Toplam 47 Soru & Cevap#1
SORU: Algılayıcı nedir?
CEVAP: Sayısal fotoğrafın geleneksel fotoğraftan farklılaştığı ilk noktada algılayıcılar karşımıza çıkmaktadır. Algılayıcılar geleneksel makinelerdeki filmin yerini almıştır ve sayısal fotoğrafın en önemli ve belirleyici bileşenidir. Algılayıcı en genel tanımıyla üzerine düşen ışığı elektriksel sinyallere dönüştüren elektronik bir eleman. Bir algılayıcının ürettiği elektrik sinyalleri sayısal değil, analog sinyallerdir ve şiddetleri çok düşük olduğundan bir amplifikatör aracılığı ile güçlendirilmesi gerekir. Bu sinyallerin sayısal verilere dönüştürülmesi işi ise bir analog-sayısal çevirici tarafından gerçekleştirilir.
#2
SORU: Algılayıcılar nasıl çalışmaktadırlar?
CEVAP: Algılayıcının nasıl çalıştığını basit bir benzetmeyle şöyle ifade edebiliriz. Makinenin örtücüsü açıldığında objektiften gelen ışık içeri girer ve algılayıcı yüzeyine düşer. Bu noktada algılayıcı yüzeyini yan yana dizilmiş küçük gözeneklerden oluşmuş bir yüzey olarak düşünebilirsiniz. Pozlama devam ettiği sürece bu gözenekler içlerine düşen fotonlarla dolar. Örtücü kapanıp da pozlama sonlandığında fotoğraf makinesi her bir gözeneğe düşen fotonları sayar. Her gözeneğe düşen foton miktarı o hücreye düşen ışığın yoğunluk seviyesi olarak ölçülür. Bu ölçümün hassasiyetini ise bit-derinliği (renk derinliği) belirler. 8 bitlik bir derinlik söz konusu olduğunda 0 ile 255 arasında 256 kademeli bir skalada ışığın yoğunluğu tanımlanmış olur.
#3
SORU: Foton nedir?
CEVAP: Işığın ve diğer elektromanyetik radyasyonların yayılımını sağlayan dalga paketi, ışık parçacığına foton denir. Her gözeneğe düşen foton miktarı o hücreye düşen ışığın yoğunluk seviyesi olarak ölçülür. Bu ölçümün hassasiyetini ise bit-derinliği (renk derinliği) belirler. 8 bitlik bir derinlik söz konusu olduğunda 0 ile 255 arasında 256 kademeli bir skalada ışığın yoğunluğu tanımlanmış olur.
#4
SORU: Fotodiyot nedir?
CEVAP: Üzerine düşen ışık miktarına göre akım veya voltaj üreten elektronik cihaza fotodiyot denmektedir. Algılayıcıdaki ışığa duyarlı fotodiyotlar sadece gözle görebildiğimiz ışığa değil, göremediğimiz kızılötesi dalga boylarına karşı da oldukça duyarlıdır.
#5
SORU: Mikro mercekler hangi amaçla kullanılmaktadır?
CEVAP: Mikro mercekler ışığı odaklamak için değil, yönlendirerek duyarlı hücrelerin dışında kalan alana düşmesini engellemek için kullanılır.
#6
SORU: Sıcak ayna (Hot mirror) hangi amaçla kullanılmaktadır?
CEVAP: Sıcak ayna, kızıl ötesi ışığı filtreleyerek fotoğraf üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla kullanılmaktadır.
#7
SORU: Bayer filtresi hangi faydayı sağlamaktadır?
CEVAP: Fotodiyotlar ışığın rengine değil, sadece yoğunluğuna duyarlıdır. Üç temel renkteki filtrelerden oluşan Bayer Dizisi renkli fotoğraflar çekmemizi sağlar.
#8
SORU: Efektif çözünürlük nedir?
CEVAP: Bir sayısal fotoğraf makinesinin çözünürlüğü algılayıcısının üzerindeki piksellerin sayısı tarafından belirlenir. Algılayıcı üzerindeki piksel yani ışığa duyarlı hücre sayısı arttıkça, çözünürlük ve buna bağlı olarak da görüntü kalitesi artar. Bir algılayıcı yüzeyindeki ışığa duyarlı hücre sayısı ile oluşan görüntüdeki piksel sayısının aynı olması beklenir, ancak böyle olmaz. Bunun sebebi algılayıcıdaki bazı hücrelerin görüntü oluşturmak dışında işlevleri olmasıdır. Bir algılayıcı üzerinde sadece görüntü oluşturmak için kullanılan hücre sayısına Efektif Çözünürlük adı verilir.
#9
SORU: Dinamik aralık nedir?
CEVAP: Dinamik aralık bir algılayıcının tanımlayabileceği beyaz olmayan en parlak değer ile siyah olmayan en koyu değerin birbirine oranıdır. Bu oran her bir piksel üzerine düşen ışığın parlaklığının siyah ile beyaz arasında ne kadar geniş bir yelpazeye göre tanımlanabileceğini belirler.
#10
SORU: Algılayıcıda renkler nasıl oluşmaktadır?
CEVAP: Işığa duyarlı fotodiyotlar ışığın rengine değil sadece yoğunluğuna karşı duyarlıdır. Yani üzerlerine düşen ışığın rengini algılayamazlar. Bu problemin çözümü Bayer Filtresi gibi Renkli Mozaik Filtreler (CFM) sayesinde mümkün olur. Adını mucidi olan Bryce E. Bayer’den alan Bayer Filtresi fotodiyotların üzerinde yer alan kırmızı, yeşil ve mavi renklerdeki filtrelerin belirli bir düzen içerisinde dizilmesiyle oluşur.
#11
SORU: Sayısal fotoğrafta dinamik aralığı belirleyen unsur nedir?
CEVAP: Sayısal fotoğrafta dinamik aralığı belirleyen şey ışığa duyarlı hücrelerin büyüklüğüdür. Hücre büyüklüğü arttıkça dinamik aralık yükselir ve görüntü kalitesi artar. Dinamik aralık düşük olduğunda belli bir parlaklığın üzerindeki bütün tonlar beyaz, belli bir parlaklığın altındaki bütün tonlar siyah görünür. Yüksek dinamik aralıkta ise aydınlık ve karanlık bölgelerdeki detaylar kaydedilebilir.
#12
SORU: Sayısal fotoğraf makinelerinde kullanılan farklı renkteki mozaik filtreler nelerdir?
CEVAP: ? RGBE: Kırmızı, yeşil, mavi ve zümrüt yeşili renkleri. Desen büyüklüğü: 2x2 piksel ? CYGM: Cam göbeği, sarı, yeşil, mor renkleri. Desen büyüklüğü: 2x2 piksel ? RGBW: Kırmızı, yeşil, mavi, beyaz renkleri. Desen büyüklüğü: 4x4 piksel ? CYYM: Cam göbeği,sarı,sarı, mor renkleri. Desen büyüklüğü: 2x2 piksel
#13
SORU: Blooming nedir?
CEVAP: Pozlanma süresince fotonlar hücrelere dolmaya devam eder. Hücreye dolan foton sayısı bir alt eşiği geçtikten sonra bu hücrede görüntünün bir pikseli oluşmaya başlar. Eğer eşiğin altında foton toplanırsa hücre siyah olur. Hücre tamamen fotonlarla dolduğunda piksel beyaz olur. Aradaki tüm değerler pikselin grinin tonları olmasına neden olur. Renkli filtreler kullanıldığı için aslında kırmızı, yeşil ya da mavinin tonları ortaya çıkar. Eğer bir hücreye çok fazla foton dolarsa bu fotonlar dışarı taşar ve etraftaki hücrelere dolar, bu durumun sebep olduğu istenmeyen parlama etkisi blooming olarak adlandırılır.
#14
SORU: Bir fotoğrafın görüntü kalitesini arttırmak için yapılması gerekenler nelerdir?
CEVAP: ? Çözünürlüğün artması ? Algılayıcı yüzeyinin büyümesi ? Efektif çözünürlüğün artması ? Dinamik aralığın genişlemesi
#15
SORU: Algılayıcı türleri nelerdir?
CEVAP: Algılayıcıların üretimi son derece hassas, yüksek teknoloji gerektiren ve maliyetli bir iştir. Algılayıcılar üretim teknikleri bakımından iki ana grupta incelenebilir. Bunlar CCD ve CMOS’tur. Günümüzde her iki teknikle de üretilen oldukça kaliteli algılayıcılar mevcuttur. Her iki tür algılayıcı da ışığı algılamaları, metal oksit yarı iletken kullanmaları, gözle görünen ve görünmeyen ışığa aynı derecede duyarlı olmaları açısından benzerlikler gösterir. Işık enerjisini elektrik enerjisine benzer şekilde dönüştürürler ve ışığın rengine karşı değil, yoğunluğuna karşı duyarlıdırlar.
#16
SORU: CCD’ler ne tür özelliklere sahiptir?
CEVAP: CCDler gelen ışık demetlerini ışığa duyarlı fotodiyotlar üzerine yönlendiren mikro merceklere sahiptir. CCDlerde hücrelerin ışığa duyarlı yüzeyleri oldukça geniştir ve genellikle hücrenin %95’ini kaplar. Bu CCDleri ışığı yakalama konusunda etkili kılar.
#17
SORU: CMOS’lar ne tür özelliklere sahiptir?
CEVAP: CMOS’larda CCD’lerde olduğu gibi mikrolensler ışığı içinde fotodiyotların olduğu hücrelere yönlendirir. CMOS’larda CCD’lerde bulunmayan elektronik devre elemanları da yer alır ve bunun bir sonucu olarak ışığa duyarlı yüzeyler CCD’de olduğu kadar geniş değildir. Bazı CMOS algılayıcılarda hücre içindeki ışığa duyarlı yüzey hücrenin ancak %50’si kadardır. COMS’larda da fotonlar aynı şekilde hücrelere dolar ve ışık bir elektrik akımına çevrilir. CMOS’ların en önemli özelliği ışığın oluşturduğu elektrik akımlarının hücre içerisinde sayısal verilere dönüştürülmesidir. Hücrelerin içlerinde barındırdığı elektronik bileşenler sayesinde CMOS hücrelerindeki taşma belirli bir oranda engellenebilmekte ve blooming etkisi önemli ölçüde azaltılabilmektedir.
#18
SORU: CMOS algılayıcılarının görüntüyü işlemedeki başarısında etili olan unsurlar nelerdir?
CEVAP: CMOS algılayıcılar görüntüyü işlemede çok daha etkindir çünkü analog/sayısal dönüşüm tüm hücrelerin içinde aynı anda gerçekleşir. Bu CMOS’ların daha hızlı olmasını ve daha az enerji tüketmelerini sağlar. Art arda hızlı çekimlerin yapılması gereken durumlarda CMOS algılayıcı kullanan fotoğraf makineleri tercih edilir.
#19
SORU: CMOS algılayıcılarının tercih edilme nedenleri arasında hangi faktörler yer almaktadır?
CEVAP: CMOS’ların yapısı RAMler gibi standart mikroçiplerin yapısına benzediğinden benzer olanaklarla ve üretim hatlarında üretilebilirler. CCD’lerin özel üretim koşulları gerektirmesi CMOS’lara üretim maliyeti açısından da bir avantaj kazandırır. Diğer yanda ışığa duyarlı yüzeylerinin küçük oluşu, bu tür algılayıcıların ışığa olan duyarlılıklarını azaltır ve yüksek kaliteli fotoğraflar oluşturmalarını engeller.
#20
SORU: Süper CCD’ler ne tür özelliklere sahiptir?
CEVAP: Fuji Film’in 1999 yılında geliştirdiği, CCD teknolojisi ile üretilen bir algılayıcı türüdür. Standart kare şeklindeki hücreler yerine daha yüksek yatay ve dikey çözünürlüğe olanak veren altıgen şeklinde hücreler kullanır. En önemli özelliği her bir hücrede farklı büyüklükte iki fotodiyot içermesidir. Bunlardan büyük olan yüksek, küçük olan ise düşük hassasiyettedir. Hassas olan büyük hücreler karanlık alanları, daha az hassas olan küçük hücreler ise çok parlak alanları görüntülemek için idealdir. Bütün hücrelerden gelen verilerin uygun şekilde işlenmesi ile yüksek bir dinamik aralık elde edilmiş olur.
#21
SORU: Foveon X3 ne tür özelliklere sahiptir?
CEVAP: Eğer algılayıcı yüzeyindeki tüm piksellerin her renkteki ışığı algılaması mümkün olsaydı çok daha fazla veri toplanabilirdi. İşte Foveon X3 algılayıcı Bayer filtresini ortadan kaldırarak yeni bir çözüm getirmektedir. Foveon X3 algılayıcılar renkli filmin çalışma prensibini kullanır. Farklı dalga boyu aralığındaki ışığı emen üç farklı silikon katmanından oluşur. Bu sayede farklı renklere duyarlı hücreler yan yana değil alt alta dizilmişlerdir. Bir katman mavi, bir katman yeşil, bir katman da kırmızı ışığı emer. Böylece her bir piksel her üç renk ışığa karşı duyarlıdır.
#22
SORU: Dosya formatının özellikleri nelerdir, önemi nedir?
CEVAP: Algılayıcı üzerine düşen görüntünün rengini ve parlaklığını gerçeğe yakın şekilde kaydedebilmek için her bir piksel üzerine düşen ışığın 24bitlik bir veri olarak kaydedilmesi gerekir. Milyonlarca pikselden oluşan bir görüntü söz konusu olduğunda on milyonlarca bitlik verinin kaydedilmesi gerekir. Bu, çözünürlük arttıkça dosya boyutunun da artacağı, yani fotoğrafın hafıza kartı ya da sabit disk üzerinde daha büyük bir alan kaplayacağı anlamına gelir.
#24
SORU: Dosya formatlarından olan RAW formatı ne tür özelliklere sahiptir?
CEVAP: RAW formatı algılayıcıdaki her pikselin ürettiği verilerin olduğu gibi, herhangi bir işlemden geçirilmeden kaydedilmesi ile ortaya çıkar ve bu yüzden RAW formatındaki dosyalar çok fazla yer kaplar. Fotoğraf makinesinin üretebileceği maksimum miktarda veriyi içeren RAW formatındaki dosyalar, sayısal fotoğrafçılıkta sayısal negatif olarak da adlandırılır. Herhangi bir işlemden geçirilmediği yani ham olduğu için herhangi bir görüntü işleme programı tarafından doğrudan görüntülenemezler. RAW formatı ile ilgili bilinmesi gereken önemli şeylerden biri de tek bir RAW formatının olmadığı, her üreticinin tescili kendilerine ait farklı RAW formatları kullandığıdır. Bu nedenle RAW dosyalarını bilgisayar ortamında görüntüleyebilmek için üretici firmaların geliştirdiği ek yazılımlara ihtiyaç duyulabilir.
#25
SORU: Dosya formatlarından olan TIFF formatı ne tür özelliklere sahiptir?
CEVAP: TIFF gibi sıkıştırmasız dosya formatlarında, algılayıcıdan gelen veriler önce beyaz ayarı, keskinlik ve pozlama ile ilgili düzeltmelerin yapılması için işlemci tarafından işlenir. Bu işlemler sırasında ham verinin bir kısmı kaybolsa da, dosya boyutunu küçültmek adına hiç bir veri göz ardı edilmez.
#26
SORU: Dosya formatlarından olan JPEG formatı ne tür özelliklere sahiptir?
CEVAP: Kayıplı sıkıştırmanın en yaygın örneği JPEG (.jpg) formatındaki dosyalardır. Esasen JPEG bir dosya formatı değil, bir sıkıştırma algoritmasıdır. Bu algoritma görüntüyü farklı oranlarda sıkıştırabilir. Sıkıştırma oranı arttıkça dosya boyutu ve doysa kalitesi düşer. Düşük oranda sıkıştırma uygulandığında çok belirgin olmayan kayıplar meydana gelirken, sıkıştırma oranı yükseldiğinde görüntü çok fazla kalite kaybına uğrayabilir. JPEG formatının en önemli dezavantajlarından birisi dosya üzerinde yapılan her düzenleme ve kaydetme işleminin dosya kalitesini biraz daha düşürüyor olmasıdır. Öte yandan düşük sıkıştırma oranlarında da kayıpsız formatlara göre çok küçük dosya boyutlarına ve kabul edilebilir bir kaliteye sahip olması, özellikle internet ortamında çok sık kullanılan bir format olmasını sağlamıştır.
#27
SORU: RAW, TIFF ve JPEG formatları hangi durumlarda tercih edilmektedir?
CEVAP: RAW formatı fotoğraf üzerinde normal koşullarda işlemcinin yaptığı beyaz ayarı, keskinlik ve pozlama ile ilgili düzeltmelerin kullanıcı tarafından yapılmak istendiği durumlarda, fotoğraf üzerinde maksimum kontrole sahip olmak için tercih edilebilir. TIFF formatı görüntü kalitesinin önemli olduğu baskı amaçlı çekilen fotoğraflarda tercih edilebilecek bir format iken kayıplı sıkıştırmalı JPEG formatı küçük dosya boyutunun daha önemli olduğu ve bir noktaya kadar kalite kaybının belirgin olmayacağı ekranda görüntülenecek fotoğraflarda tercih edilebilecek bir formattır.
#28
SORU:
Algılayıcı nedir?
CEVAP:
Algılayıcı en genel tanımıyla üzerine düşen ışığı elektriksel sinyallere dönüştüren elektronik bir elemandır.
#29
SORU:
Foton nedir?
CEVAP:
Foton ışığın ve diğer elektromanyetik radyasyonların yayılımını sağlayan dalga paketi, ışık parçacığıdır.
#30
SORU:
Fotodiyot nedir?
CEVAP:
Üzerine düşen ışık miktarına göre akım veya voltaj üreten elektronik cihazdır.
#31
SORU:
Tam çerçeve nedir?
CEVAP:
Algılayıcılar genellikle farklı standart boyutlarda üretilir. 35 mm’lik film ile aynı boyutlardaki (36mm x 24mm) algılayıcılar Tam Çerçeve (Full Frame) olarak adlandırılır, ancak nadiren kullanılan bir algılayıcı boyutudur.
#32
SORU:
Sayısal fotoğraf makinelerinde neden daha çok tam çerçeveden küçük boyuttaki algılayıcılar kullanılır?
CEVAP:
Sayısal fotoğraf makinelerinde kullanılan algılayıcılar büyük oranda tam çerçeveden daha küçük boyuttaki algılayıcılardır. Bunun temel sebepleri yüksek üretim maliyeti ve üretimde karşılaşılan teknolojik zorluklardır.
#33
SORU:
Algılayıcı yüzeyi ile görüntü kalitesi arasında nasıl bir ilişki vardır?
CEVAP:
Algılayıcı yüzeyi büyüdükçe elde edilen görüntünün kalitesi de yükselir. Aynı çözünürlükteki iki algılayıcıdan geniş yüzeyli olandaki ışığa duyarlı hücreler de daha büyük olacağından daha hassas ölçüm yapabilirler ve ortaya daha kaliteli fotoğraflar çıkar. Özellikle düşük ışık koşullarında bu kalite farkı kendini daha belirgin olarak gösterir.
#34
SORU:
Cep telefonları neden yüksek kaliteli fotoğraf üretemez?
CEVAP:
Cep telefonu gibi küçük aygıtların içinde yer alan algılayıcılar küçük olmak zorunda olduğundan yüzeylerindeki ışığa duyarlı hücreler de küçüktür. Yüksek çözünürlüklü olmalarına karşın çok kaliteli fotoğraflar üretmemelerinin sebebi küçük yüzeyli algılayıcılarıdır.
#35
SORU:
Bir fotoğraf makinesinde ışığa duyarlı hücre sayısı ile görüntüdeki piksel sayısı neden eşit değildir?
CEVAP:
Bir sayısal fotoğraf makinesinin çözünürlüğü algılayıcısının üzerindeki piksellerin sayısı tarafından belirlenir. Algılayıcı üzerindeki piksel yani ışığa duyarlı hücre sayısı arttıkça, çözünürlük ve buna bağlı olarak da görüntü kalitesi artar. Bir algılayıcı yüzeyindeki ışığa duyarlı hücre sayısı ile oluşan görüntüdeki piksel sayısının aynı olması beklenir, ancak böyle olmaz. Bunun sebebi algılayıcıdaki bazı hücrelerin görüntü oluşturmak dışında işlevleri olmasıdır.
#36
SORU:
Efektif çözünürlük nedir?
CEVAP:
Bir algılayıcı üzerinde sadece görüntü oluşturmak için kullanılan hücre sayısına Efektif Çözünürlük adı verilir.
#37
SORU:
İnterpolasyon nedir?
CEVAP:
Sayısal fotoğraf makinelerinin çözünürlüğü ile ilgili bir başka durum ise algılayıcı üzerinde az sayıda hücre olmasına rağmen ortaya çıkan görüntünün yüksek çözünürlüklü olmasıdır. Böyle bir durum elbette ki mümkün değildir. İnterpolasyon adı verilen bir yöntem ile görüntüdeki piksel sayısı yazılım aracılığı ile yapay olarak artırılır. Varolan piksellerden yola çıkarak var olmayan piksellere ait değerler tahmin edilerek araya yeni pikseller eklenir. Görüntünün çözünürlüğü bu yöntemle artırılır ancak kalitesini artırmak imkansızdır. Bu işlem bilgisayar ortamında herhangi bir görüntü işleme yazılımı ile de kolayca yapılabilir.
#38
SORU:
Dinamik aralık nedir?
CEVAP:
Dinamik aralık bir algılayıcının tanımlayabileceği beyaz olmayan en parlak değer ile siyah olmayan en koyu değerin birbirine oranıdır.
Bu oran her bir piksel üzeri- ne düflen ›fl›¤›n parlakl›¤›n›n siyah ile beyaz aras›nda ne kadar genifl bir yelpazeye göre tan›mlanabilece¤ini belirler.
#39
SORU:
Sayısal fotoğrafta dinamik aralığı belirleyen şey nedir?
CEVAP:
Sayısal fotoğrafta dinamik aralığı belirleyen şey ışığa duyarlı hücrelerin büyüklüğüdür. Hücre büyüklüğü arttıkça dinamik aralık yükselir ve görüntü kalitesi artar. Dinamik aralık düşük olduğunda belli bir parlaklığın üzerindeki bütün tonlar beyaz, belli bir parlaklığın altındaki bütün tonlar siyah görünür. Yüksek dinamik aralıkta ise aydınlık ve karanlık bölgelerdeki detaylar kaydedilebilir.
#40
SORU:
Bayer filtresinin kullanılma amacı nedir?
CEVAP:
Işığa duyarlı fotodiyotlar ışığın rengine değil sadece yoğunluğuna karşı duyarlıdır. Yani üzerlerine düşen ışığın rengini algılayamazlar. Bu problemin çözümü Bayer Filtresi gibi Renkli Mozaik Filtreler (CFM) sayesinde mümkün olur. Adını mucidi olan Bryce E. Bayer’den alan Bayer Filtresi fotodiyotların üzerinde yer alan kırmızı, yeşil ve mavi renklerdeki filtrelerin belirli bir düzen içerisinde dizilmesiyle olu- şur. Bu dizideki yeşil filtrelerin sayısı mavi ve kırmızı filtrelerim sayıları toplamına eşittir. Daha çok yeşil filtre olmasının nedeni insan gözünün yeşil ışığa karşı daha duyarlı olması ve yeşil ışığın spektrumun orta bölümünde yer almasıdır. Fotodiyotlar renkleri algılayamaz ama bir Bayer Filtresi sayesinde hangi fotodiyotun hangi renkteki ışığı ölçtüğünü bilebiliriz. Yani algılayıcı üzerindeki her bir piksel kırmızı, yeşil ya da mavi renklerden sadece birisini algılayabilir, diğer iki rengi görmezden gelir. Bu fotoğrafı oluşturmak için ihtiyaç duyduğumuz bilginin üçte ikisinin eksik olduğu anlamına gelir. Bayer interpolasyonu olarak bilinen bir yöntem sayesinde her pikselde eksik olan iki renge ait bilgi, komşu piksellerden elde edilen veriler doğrultusunda tahmin edilerek oluşturulur ve her pikselin bir RGB renk değerine sahip olması sağlanır.
#41
SORU:
CCD ve CMOS sensörlerin ortak özellikleri nelerdir?
CEVAP:
Algılayıcılar üretim teknikleri bakımından iki ana grupta incelenebilir. Bunlar CCD ve CMOS’tur. Günümüzde her iki teknikle de üretilen oldukça kaliteli algılayıcılar mevcuttur.
Her iki tür algılayıcı da ışığı algılamaları, metal oksit yarı iletken kullanmaları, gözle görünen ve görünmeyen ışığa aynı derecede duyarlı olmaları açısından benzerlikler gösterir. Işık enerjisini elektrik enerjisine benzer şekilde dönüştürürler ve ışığın rengine karşı değil, yoğunluğuna karşı duyarlıdırlar.
#42
SORU:
CCD algılayıcılar nasıl çalışır?
CEVAP:
CCDler de CMOSlar gibi gelen ışık demetlerini ışığa duyarlı fotodiyotlar üzerine yönlendiren mikro merceklere sahiptir. CCDlerde hücrelerin ışığa duyarlı yüzeyleri oldukça geniştir ve genellikle hücrenin %95’ini kaplar. Bu CCDleri ışığı yakalama konusunda etkili kılar. Pozlanma süresince fotonlar bu hücrelere dolmaya devam eder. Hücreye dolan foton sayısı bir alt eşiği geçtikten sonra bu hücrede görüntünün bir pikseli oluşmaya başlar. Eğer eşiğin altında foton toplanırsa hücre siyah olur. Hücre tamamen fotonlarla dolduğunda piksel beyaz olur. Aradaki tüm değerler pikselin grinin tonları olmasına neden olur. Renkli filtreler kullanıldığı için aslında kırmızı, yeşil ya da mavinin tonları ortaya çıkar.
#43
SORU:
Parlama etkisi(Blooming) neden olur?
CEVAP: Eğer bir hücreye çok fazla foton dolarsa bu fotonlar dışarı taşar ve etraftaki hücrelere dolar, bu durumun sebep olduğu istenmeyen parlama etkisi “blooming” olarak adlandırılır.
Eğer bir hücreye çok fazla foton dolarsa bu fotonlar dışarı taşar ve etraftaki hücrelere dolar, bu durumun sebep olduğu istenmeyen parlama etkisi “blooming” olarak adlandırılır.
#44
SORU:
Parlama etkisini neden CMOS algılayıcılar daha iyi engelleyebilmektedir?
CEVAP:
Eğer bir hücreye çok fazla foton dolarsa bu fotonlar dışarı taşar ve etraftaki hücrelere dolar, bu durumun sebep olduğu istenmeyen parlama etkisi “blooming” olarak adlandırılır. Bunu engellemenin tek yolu hücre taşma noktasına gelmeden fotonların bir kısmını dışarıya yönlendirmektir ve CCD’ler bunu gerçekleştiremez.
CMOS’ların en önemli özelliği ışığın oluşturduğu elektrik akımlarının hücre içerisinde sayısal verilere dönüştürülmesidir. Hücrelerin içlerinde barındırdığı elektronik bileşenler sayesinde CMOS hücrelerindeki taşma belirli bir oranda engellenebilmekte ve “blooming” etkisi önemli ölçüde azaltılabilmektedir.
#45
SORU:
CMOS algılayıcılar görüntüyü işlemede neden daha iyidir?
CEVAP:
CMOS algılayıcılar görüntüyü işlemede çok daha etkindir çünkü analog/sayısal dönüşüm tüm hücrelerin içinde aynı anda gerçekleşir. Bu CMOS’ların daha hızlı olmasını ve daha az enerji tüketmelerini sağlar. Art arda hızlı çekimlerin yapılması gereken durumlarda CMOS algılayıcı kullanan fotoğraf makineleri tercih edilir. CMOS’ların yapısı RAMler gibi standart mikroçiplerin yapısına benzediğinden benzer olanaklarla ve üretim hatlarında üretilebilirler. CCD’lerin özel üretim koşulları gerektirmesi CMOS’lara üretim maliyeti açısından da bir avantaj kazandırır.
#46
SORU:
Super CCD nedir?
CEVAP:
Fuji Film’in 1999 yılında geliştirdiği, CCD teknolojisi ile üretilen bir algılayıcı türü- dür. Standart kare şeklindeki hücreler yerine daha yüksek yatay ve dikey çözünürlüğe olanak veren altıgen şeklinde hücreler kullanır. En önemli özelliği her bir hücrede farklı büyüklükte iki fotodiyot içermesidir. Bunlardan büyük olan yüksek, küçük olan ise düşük hassasiyettedir. Hassas olan büyük hücreler karanlık alanları, daha az hassas olan küçük hücreler ise çok parlak alanları görüntülemek için idealdir. Bütün hücrelerden gelen verilerin uygun şekilde işlenmesi ile yüksek bir dinamik aralık elde edilmiş olur.
#47
SORU:
Fovean X3 algılayıcıların Bayer filtresine göre avantajları nelerdir?
CEVAP:
Bayer filtresi yönteminin en önemli dezavantajı her bir pikselin tek bir rengi algılaması ve komşu hücrelerden gelen veriler ışığında o pikselin rengini tahmin ediyor olmasıydı. Eğer algılayıcı yüzeyindeki tüm piksellerin her renkteki ışığı algılaması mümkün olsaydı çok daha fazla veri toplanabilirdi. İşte Foveon X3 algılayıcı Bayer filtresini ortadan kaldırarak yeni bir çözüm getirmektedir.
Foveon X3 algılayıcılar renkli filmin çalışma prensibini kullanır. Farklı dalga boyu aralığındaki ışığı emen üç farklı silikon katmanından oluşur. Bu sayede farklı renklere duyarlı hücreler yan yana değil alt alta dizilmişlerdir. Bir katman mavi, bir katman yeşil, bir katman da kırmızı ışığı emer. Böylece her bir piksel her üç renk ışığa karşı duyarlıdır.