SİYASET BİLİMİ Dersi Siyasetin Dili: Kavramlar, Kurumlar soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Genel anlamıyla iktidar ne anlama gelmektedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Etimolojik olarak kudret kelimesinden türeyen ve mülk, erk, saltanat, kontrol edebilme gücü gibi anlamlara gelen iktidar; genel anlamda bir bireyin yahut bireyler toplulu¤unun kendi istekleri doğrultusunda, rızaları olup olmadığına bakmaksızın diğer insanların davranışlarını etkileyebilme, yönlendirebilme veya denetleyebilmesi; toplumu yönetme, yönlendirme gücü, bu gücü elinde bulunduran otorite, ilişki veya organ anlamına gelmektedir. Ayrıca iktidarın, “başkalarının davranışlarını kontrol edebilme
kapasitesi” anlamı da vardır.


#2

SORU:

İktidar tesis etmekte ve güçlendirmekte sembolik kaynaklar nelerdir? Açıklayınız.


CEVAP:

Bu kaynak, itibar kazandıran bir kaynaktır ve iktidar ilişkisini meşrulukla bezeyerek otoriteye dönüşmesini sağlar. Sembolik kaynaklar kapsamındaki teknikler arasında propaganda, endoktrinasyon (fikir aşılama) ve yönlendirme (manipülasyon) yer alır. Yönlendirme, özellikle kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla sıkça karşılaşılan bir teknik olmuştur. Kaynaklar ve bilginin dolaşımı üzerinde denetim sağlandığında siyasal kültür özelliklerine göre bazı geleneksel değerler (bayrak sevgisi gibi) ön plana çıkarılarak denetim kolaylaştırılır. İktidarı elde etme ya da iktidarı sürdürme aşamasında iktidar sahipleri, denetimlerindeki iletişim araçlarını (yazılı-görsel basın), eğitim kurumlarını propaganda ya da manipülasyon amaçlı kullanarak gerçekleri saptırabilir ya da iktidar sahiplerinin üstün varlıklar olarak algılanmasını sağlayabilirler. Kitleler bu yolla şartlandırılır ve iktidar sahiplerine itibar kazandırılır. Kitle iletişim araçlarında imaj yaratma (image-making) yöntemleriyle iktidar sahiplerinin abartılı bir tarzda sunulması; bayrak, vatan gibi bazı ulusal sembollere, geleneksel değerlere sürekli vurgu yapılması, mevcut iktidar ilişkisini meşrulaştırma ve iktidar sahiplerine itibar kazandırma çabalarıdır.


#3

SORU:

İktidarın zor kullanma ve otorite görünümlerindeki fark nedir? Nasıl ortaya çıkar? Açıklayınız.


CEVAP:

İktidarın kaynaklarındaki farklılık,iktidarın farklı  görünümlerle ortaya çıkmasına da yol açar. İktidarın zor kullanma ve otorite biçiminde iki uç görünümünden bahsetmek mümkündür. İktidar ilişkileri ekonomik ve fiziksel kaynağa dayalı olduğunda ilişki cebir yani zor kullanma görünümünde ortaya çıkar. Zor kullanma biçimindeki iktidar en görünür, en sonuç alıcı ama aynı zamanda en riskli ve en pahalı iktidar ilişkisidir. İktidarın diğer uçtaki görünümü ise sembolik kaynaktan beslenen otorite görünümüdür. Otorite, bir zorlama veya manipülasyondan ziyade kabul görmüş itaat yükümlülüğüne dayanır. Zor kullanma görünümünde itaat, kaba kuvvete dayalı olarak tesis edilirken otorite ilişkisi kaba kuvvete dayanmaz. İtaat adeta kendiliğindendir. Bir iktidar ilişkisinde emir verenlerin emir vermesini bir hak, diğerlerinin de bu emre itaati bir ödev olarak görmesi otorite ilişkisidir. Otoritede zor kullanma yoktur, itaat kendiliğinden ortaya çıkar ve bu yüzden otorite görünümündeki iktidar ilişkisi, en ucuz ve en kesin sonuç alıcı iktidar ilişkisidir.


#4

SORU:

Toplumsal iktidarın biçimleri nelerdir?


CEVAP:

Toplumsal iktidarın üç biçimi vardır. Bunlar: (i) Ekonomik iktidar: Nadir olan mal ve kaynakları elde tutup diğerlerinin emek gücüne sahip olmak, (ii) İdeolojik iktidar: Bir otorite tarafından desteklenen belirlenmiş bir yapıya ait fikirleri ve inançları elde tutmak, (iii) Siyasal iktidar: Fiziksel zor kullanmayı mümkün kılan bir takım donanımlara sahip olma ile temellenmiş yetki.


#5

SORU:

Elitist teori, iktidarın sosyal hayatta işleyişini nasıl açıklar?


CEVAP:

Elitist teoriye göre; her türden toplumda her zaman iyi örgütlenmiş ve iktidarın avantajlarını paylaşmak konusunda az çok uzlaşmış azınlıklar, her zaman örgütsüz yaşayanlara hükmeder ve onları tahakküm altında tutar. Bu seçkin (elit) grubu, iyi örgütlenmenin yanında dışa kapalı ve süreklilik arz eden, ortak çıkarları olan bir gruptur. İktidar sahibi seçkin gruplar her zaman aynı sektörden oluşmayabilir. Bu grup militarist rejimlerde olduğu gibi sadece askerlerden oluşabilirken bazı örneklerde iş dünyası, basın, ordu, siyaset gibi farklı kesimlerden kişilerin bir araya gelmesiyle oluşabilir.


#6

SORU:

Modern elitizmin temsilcilerinden olan Pareto iktidarı nasıl açıklamıştır?


CEVAP:

Pareto’ya göre özellikle zeka, çalışkanlık ve beceri gibi özellikler açısından toplum elit ve elit olmayan diye iki sınıftan oluşur.
Pareto, toplumdaki tüm kesimlerin bu şekilde ayrılabileceğini belirtir. Her meslekte daha başarılı, yetenekli olanlar elittir. Yani sadece yönetici elitlerden bahsedilemez; yönetici olmayan elitler de vardır. Bu elitler siyasal iktidarı ellerinde tutmasalar bile, iktidar üzerinde etkili olurlar. Zaten iktidarlar da desteklerine ihtiyaç duydukları bu elitleri her zaman dikkate almak durumundadırlar. Ayrıca Pareto, elit gruplarının kapalı olmadığını, açık olduğunu hatta olması gerektiğini belirtmiştir; eski elitin yerini yeniler alır yani “elit dolaşımı- devri daimi” vardır. Bu dolaşım, toplumsal patlamaları engelleme işleviyle adeta düzenin sigortasıdır. Gönüllü olmayan değişim, zorla ya da devrimle değişime yol açar. Pareto’ya göre de değişi nasıl olursa olsun değişmeyen tek şey, seçkin yöneten azınlıkların seçkin olmayan çoğunluklara hükmettiği gerçeğidir.


#7

SORU:

Laswell iktidarı, hangi yaklaşımla açıklamaktadır?


CEVAP:

Laswell, elitist yaklaşımı kabul etmekle birlikte klasik elit teoriyi demokrasi açısından eleştirmiştir. Laswell’e göre, demokrasilerde, seçkin bir azınlık da olsa siyasal iktidarı ellerinde tutanlar seçimle işbaşına gelirler ve yönetilen halk yığınları yönetenleri denetlerler. Klasik elit yaklaşımın belirttiği gibi siyasal iktidar azınlığın elindedir ama demokratik mekanizmalarla (seçim, baskı grupları, kamuoyu vb.) çoğunluğun azınlığı denetleyebildiği ölçüde demokrasiden bahsedilebilir.


#8

SORU:

Demokratik elit teorileri ve klasik elit teorileri arasındaki farkı açıklayınız.


CEVAP:

Demokratik elit teorilerine göre demokrasi açık ve yarışmacı nitelik taşıdığından, yönetici elit konumu ve iktidar pozisyonları en azından ilkesel olarak herkese açıktır. Ayrıca elit grupları arasındaki rekabet açık ve eşit olduğu sürece her zaman alternatif elit gruplar olacaktır. Yani tek bir elit gruptan değil, çoğul elit gruplardan bahsedilebilir. Bu elit gruplardan biri geniş halk kitlelerinin seçimiyle siyasal iktidarı elde ettiğinde bu kitlelere karşı sorumlu olur ve halka hesap vermek durumunda kalır.


#9

SORU:

R. Dahl’in poliarşi yaklaşımını açıklayınız.


CEVAP:

Demokratik elit teorilerine benzer bir yaklaşımı benimseyen ve R. Dahl’in başını çektiği çoğulcular ise iktidarın eşitsiz paylaşıldığını kabul etmekle beraber tüm iktidarın sadece tek bir azınlık grubunun elinde yoğunlaşmadığını, birbirine rakip
çoğul seçkin gruplarından bahsedilebileceğini belirtirler. Poliarşi olarak adlandırılan bu sistemde iktidar, rakip gruplar arasında üzerinde pazarlık yapılan bir kapasitedir ve sonuçta iktidar, çıkarlar ittifakını temsil eden bu rakip ve gönüllü gruplar tarafından kullanılır. Küçük çıkar grupları vardır ve bu gruplar rekabet hâlinde iktidar üzerinde mücadele ederler. İktidarın işleyişinin ana belirleyicisi, sosyal gruplar arasındaki bu rekabettir.


#10

SORU:

Siyasal iktidar sosyal iktidar biçimlerinden hangi ayırt edici özellikleriyle ayrılır?


CEVAP:

Siyasal iktidar, iktidarın boyutlarından biridir ve kamusal alanda işleyen iktidardır. En genel anlamıyla siyasal iktidar, belli bir ülke üzerinde yaşayan toplumun bütünü üzerinde işleyen iktidardır. Sosyal yaşamda bir babanın aile içindeki iktidarı aile ölçeğiyle öğretmenin öğrenciler üzerindeki iktidarı sınıfla sınırlıyken siyasal iktidar toplumdaki tüm birey, grup ve kurumlar üzerinde işler. Bu açıdan siyasal iktidar diğer sosyal iktidar biçimlerinden ayrılır.Siyasal iktidarın kapsayıcılık, üstünlük ve zor kullanma tekeli gibi birtakım ayırt edici özellikleri vardır.


#11

SORU:

Siyasal iktidarın üstünlük özelliğini açıklayınız.


CEVAP:

Ülke çapındaki kapsayıcılığı çerçevesinde siyasal iktidarın koyduğu kurallar diğer tüm iktidar biçimleri (sosyal, ekonomik, ideolojik) arasında en üstün konumdadır. Bu özellik, siyasal iktidarın egemenliğinin de işaretidir. Siyasal iktidar, iktidar hiyerarşisinde en üstün konumdadır. Siyasal iktidar için bağlayıcı karar alabilecek daha üstün bir iktidar mertebesi yoktur. Hukukun üstünlüğünü benimsemiş çoğulcu demokratik düzenlerde siyasal iktidarın işleyişine ilişkin birtakım düzenlemeler ve sınırlamalar tabii ki vardır ama bu, siyasal iktidarın hiyerarşik üstünlük özelliğini yok eden bir durum değildir. Bu üstünlük yeteneğiyle siyasal iktidar, başka hiçbir merciden emir almaz, başka hiçbir iktidarın altında yer almaz.


#12

SORU:

İç egemenliğin bileşenlerinden biri olan hukuki egemenlik kavramı ne anlama gelmektedir? Açıklayınız.


CEVAP:

Hukuki egemenlik, devletin ülkesi üzerindeki hiyerarşinin en üstünde yasa yapma otoritesine sahip olması ve bu otoriteyi kullanması anlamın› barındırır. Her devlet resmî olarak egemendir ve her türlü nihai karar alma yetkinliğine sahip bir organdır; kimin ya da hangi kurumun yetkisinin ne olacağını yine egemen belirler. Egemen, mutlak siyasal ve hukuki otoritedir yani egemen olan devlet yöneticilerden ayrı gayrişahsi bir kurumdur. Devletin egemenliği tüm ülkede yekparedir; devletin koyduğu ve yaptırımı olan yasanın işlemediği hiçbir bölge söz konusu olamaz. Kısaca hukuki egemenlik, üstün yasal otorite demektir.
Buradaki üstünlük, yasa tarafından tanımlanmamış bir üstünlüktür ve itaat talep etme hakkı açısından rakipsizlik demektir.


#13

SORU:

Siyasal iktidarın zor kullanma tekeline sahip olması ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Siyasal iktidar, kamusal olarak örgütlenmiş etkili bir fiziksel güç, zor kullanma tekeline sahiptir. Asker ve polis gücü oluşturularak işletilen fiziksel zor kullanma tekeli çerçevesinde içeride güvenlik işlevi yerine getirilir, dış ilişkiler açısından ise savaş açma kapasitesi muhafaza edilir. Bu tekel çerçevesinde modern devletler, toplumdaki tüm birey ve grupları silahsızlandırmış ve önce sürekli ordular, ardından da sürekli polis gücü oluşturmuşlardır. Tüm bu düzenlemeler ve örgütlenmeler çerçevesinde, toplumsal yaşamda sadece siyasal iktidar, gerektiğinde, meşru fiziksel zor kullanmaya başvurabilir.  Zor kullanma tekeli siyasal iktidara özgü olsa da bu iktidarı kullanan devletler işleyişte sadece çıplak güce başvurmazlar. Zaten siyasal iktidar zor kullanmaya ne kadar az başvurursa meşruluk ve saygınlığı o kadar güçlüdür. Bu tekel, genellikle en son çare olarak görülür.


#14

SORU:

Meşruluk kavramı ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Meşruluk kavramı oldukça karmaşık ve çok boyutludur. Meşruluk iki belirleyici nitelik barındırır: (i) yönetme hakkı veren usullerin var olduğu fikri ve (ii) yönetim biçimini haklı kılacak şekilde yöneten ve yönetilenlerin beraberce paylaştığı bazı dayanakların (ideoloji, rıza, inanç) varlığı. Bu niteliklere dayalı olarak meşruluğun iki türünden bahsedilebilir: Usûllere dayalı meşruluk ve esaslara dayalı meşruluk. Usullerden doğan meşruluk anlayışına göre, bir düzeni meşrulaştıran ögeler arasında kurallar ve karar alma süreçlerinde takip edilen usûller önceliklidir. Esaslardan doğan meşruluk anlayışına göre ise meşruluğun değerlendirilmesinde usuller değil, iktidarın haklılaştırılması ve sorumluluğu ön plandadır.


#15

SORU:

Max Weber'in meşru iktidarı açıklamak için tanımladığı otorite tipleri nelerdir?


CEVAP:

Max Weber, farklı toplumlardaki siyasal sistemleri incelemiş ve iktidarın meşrulaştırılarak otoriteye, meşru tahakküme dönüştürüldüğü üç tip otorite ilişkisi tanımlamıştır. Bunlar; geleneksel gerekçelerden doğan meşruluk (geleneksel otorite), karizmatik gerekçelerden doğan meşruluk (karizmatik otorite), yasal-ussal gerekçelerden doğan meşruluktur (yasal-ussal otorite). Her otorite ilişkisi için hayati nokta olarak yönetenlere itaatin haklı olduğuna dair asgari bir inancı işaret eden Weber, bu sınıflandırmada itaatin dayanağını, gerekçesini ölçüt almıştır.


#16

SORU:

Karizmatik otorite kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Karizmatik otorite, olağanüstü kişilik (peygamberlik, kahramanlık gibi) özellikleri olan karizmatik bireyin koyduğu kurallara adanmaya dayalı otoritedir. Karizmatik otorite, bu kişinin olağanüstü niteliklerinden doğan meşruluktur ve halkın bu niteliklerin olduğuna inanması önemlidir. Weber’in ifadesiyle bu otorite, Tanrı vergisi olan kişisel, sıradışı özelliklerin (karizma) otoritesidir. Bu, karizmatik bir hakimiyettir ve peygamber, seçilmiş bir savaş kahramanı, büyük demagog veya parti liderince kullanılır. Bu yapıda meşruluk, bir kişinin kahramanlık, kutsallık, örnek teşkil edecek karakter veya o kişinin işaret ettiği, desteklediği siyasal veya ahlaki düzene dayanır. Esin kaynağı olabilen bu tür önderler, yüce hedefleri gerçekleştireceğine dair güçlü ikna yeteneğine sahiptirler.


#17

SORU:

Habermas’ın "meşrulaştırma krizi" kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Sürekli zor kullanmaya başvuran düzenler, hem ekonomik kaynakları savurganca kullanır hem de bir krize sürüklenirler. Ayrıca, bazen devletler, ekonomik veya idari birtakım sorunlardan dolay› da meşruluk kaybına uğrayabilir ya da Jurgen Habermas’ın ifadesiyle ‘meşrulaştırma kriziyle’ karşı karşıya gelebilirler. Yönetilenlerin düzene inançları kalmadığında ya da yönetim koordinasyonu başarısız görüldüğünde, meşrulaştırma krizi doğar. Habermas’a göre devletler, sosyal harcamalar gibi bir takım görevler üstlendikçe yurttaşlarının gündelik yaşamlarına daha fazla müdahil olmakta, devlet müdahale ettikçe halkın talepleri artmakta ve devlet bu talepleri karşılamakta güçlük çekmeye başlayınca da meşruluk kaybı ortaya çıkmaktadır.


#18

SORU:

Yasal-ussal otorite kavramını açıklayınız.


CEVAP:

Weber tipolojisindeki bir diğer otorite ise dini kurallar ya da geleneklere değil de akıl temel alınarak yapılmış yasalara ve kurallara dayalı olan yasal-ussal otoritedir. Bu otorite tipinde meşru hükümranlık, yasal konum ve işlevsel yeterliliğin geçerliliğine olan inanca dayanır. Bu otorite, Weber’in ifadesiyle devletin “modern hizmetçileri” yani bürokratlar tarafından kullanılır. Yasal-ussal otorite kapsamında ussal işlemler, usûller vardır. Meşruluk, hukuk tarafından tanımlanmış gayrişahsi usûllerden doğar. Modern siyasal ve bürokratik sistemler, bu otoriteyi örnekler. Burada otorite konumu, gelenek ya da kutsallığa değil, üzerlerinde uzlaşılmış usullere dayanır.


#19

SORU:

Küreselleşme kavramı ve ortaya çıkmasının nedenleri nedir?


CEVAP:

Küreselleşme toplumların ekonomik, siyasal, kültürel, sosyal, teknolojik ve ekolojik alanlarda bütünleşmesi ve dayanışmanın artması sürecini ifade etmektedir. Dünyanın tek düze hale gelmesi değilse de farklılıkların azalması gücün ve etkinin yerelden
küresel alana taşınmasıdır. Küreselleşme kavramı, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan karmaşık ve çok boyutlu değişimleri açıklamak için kullanılmaktadır. Küreselleşme sürecini tetikleyen farklı nedenler ve boyutlar vardır. Bunlardan ilki, II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan ve ABD ile SSCB’nin ana aktörler olduğu Soğuk Savaşı dönemindeki kutuplaşmalardır. Bu kutuplaşmalara bağlı olarak ittifak kuran ülkeler arasındaki karşılıklı bağımlılığın artması küreselleşmeyi tetikleyen ilk nedenlerdendir. İkinci önemli neden, uluslararası ticaretin ve iş örgütlerinin faaliyetleri sonucu, küresel bir kapitalist sistemin ortaya çıkması ve dolayısıyla küresel ölçekli bir ekonominin gündeme gelmesidir. Küreselleşme sürecini hızlandıran bir diğer önemli etken de teknolojik gelişmelerdir. Bilişim ve iletişim alanındaki gelişmeler, bilginin hızla küresel ölçekte dolaşımına yol açarken yine teknolojinin gelişmesine bağlı olarak nükleer tehdit, çevre kirliliği gibi sorunlar, ulusal sınırları aşmış (trans-national) ve küresel bir mesele hâline gelmiştir.


#20

SORU:

Dış egemenliğin mutlaklık özelliğinden bahsedilebilir mi? Açıklayınız.


CEVAP:

İç egemenlikte olduğu gibi dış egemenlik açısından da mutlaklıktan bahsedilemez. Devletler arasındaki ilişkiler karşılıklı egemenlik tanımasıyla işlemekle beraber, bu egemenlik de fiilen mutlak değildir. İletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan küreselleşme süreciyle Avrupa Birliği, NAFTA gibi ulus-üstü örgütler oluşturulmuştur. Devletler yasama faaliyetlerinde kendi anayasaları dışında bu örgütlere verdikleri taahhütleri de dikkate almak zorundadır. Örneğin egemen bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti, ticaret hukuku, ceza hukuku alanında düzenlemeler ya da yasama faaliyeti gerçekleştirirken yaptığı uluslararası anlaşmalar gereği AB kriterlerine uymak zorundadır. Küreselleşen dünyada ülkeler arasında karşılıklı bağımlılığın artmasıyla mutlak egemenlik iddiasının geçerliliğini yitirdiği, yasal egemenli¤in diplomatik nezaket düzeyine indiği bir ortamda da mutlak siyasal egemenlikten bahsedilemeyeceği dile getirilmektedir.