SOSYOLOJİYE GİRİŞ Dersi Sosyolojide Temel Yaklaşımlar soru cevapları:

Toplam 38 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

On dokuzuncu yüzyıldan günümüze sosyoloji biliminin gelişimine katkıda bulunan yaklaşımlar nelerdir?


CEVAP:

On dokuzuncu yüzyıldan günümüze sosyoloji biliminin gelişimine katkıda bulunan pek çok yaklaşım bulunmaktadır. Bunlar arasında en etkili olanları Marx, Durkheim ve Weber’in yaklaşımları ile büyük ölçüde bu yaklaşımlar üzerinde şekillenen işlevselcilik, Marksizm ve çatışma teorisi ile sembolik etkileşimcilik gibi yaklaşımlar bulunmaktadır. Comte pozitivist yaklaşımı ile sosyoloji bilimini kurdu. Marx tarihsel materyalist yaklaşımı ile ekonomik faktörlerin toplumun işleyişindeki ağırlığını gösterdi. Durkheim sosyolojinin çalışma nesnesini ve yöntemlerini belirlemeye yönelik çalışmaları ile sosyolojinin bağımsız bir sosyal bilim olarak gelişimine büyük bir hız kazandırdı. Weber sosyolojinin ve sosyolojik yöntemin doğa bilimlerinden ve yöntemlerinden farkını ortaya koyarak sosyolojiye toplumsal eylemi ve toplumsal etkileşimi merkeze alan yeni bir yaklaşım kazandırdı.


#2

SORU:

Saint-Simon'un bazı çevrelerce “ilk sosyolog, ilk sosyalist” olarak nitelendirilmesinin nedni nedir?


CEVAP:

Sanayi toplumunun geleceğine ve ilerlemeye inanan Saint-Simon feodal toplumdan sanayi toplumuna geçiş aşamasında ortaya çıkan sosyal problemlerin de sosyal fizik olarak adlandırdığı pozitif bir bilimin gelişimi ile aşılacağını ve bu yeni bilimle toplumun yeni bir yapıya kavuşturulacağını düşünüyordu. Bu nedenle Saint-Simon bazı çevrelerce “ilk sosyolog, ilk sosyalist” olarak nitelendirilmektedir.


#3

SORU:

Saint-Simon’un sosyolojik teorinin gelişimi üzerinde yaptığı en dikkat çekici katkı nedir?


CEVAP:

Genel olarak modernliği endüstrileşme üzerinden okuyan Saint-Simon’un sosyolojik teorinin gelişimi üzerinde yaptığı en dikkat çekici katkının ise bir tarafta Marx gibi radikal, öte tarafta da Comte gibi muhafazakâr kuramcıları aynı anda etkileyen hem sosyalist hem de muhafazakâr bakış açılarını taşıyan endüstri toplumu kavramı olduğu vurgulanır.


#4

SORU:

Saint-Simon toplumu hangi kavramsal çerçevede ele alır?


CEVAP:

Saint-Simon toplumu evrimci ve pozitivist bir kavramsal çerçevede ele alır. Buna göre insan toplumları evrimsel gelişme yasasına bağlı olarak feodal veya askeri toplumlardan sanayi toplumlarına doğru bir gelişme sürecine tabidirler. Saint-Simon için “pozitif” aşama olarak tanımladığı sanayi toplum aşaması çok önemli bir aşama olup üretim, teknoloji, bilgi, bilim, işbölümü, sınıf yapısı ve de siyasal yapısı açısından diğer aşamalardan ayrılmaktadır. Bu aşama pozitif bilimin ve sanayinin sağladığı olanaklar sayesinde öncekilerden farklı olacaktır. Saint-Simon için bu pozitif aşama tüm toplumsal sınıfların iş birliği ve uyum halinde tek bir kolektif üretici sınıf temelinde örgütlenerek üretime katıldıkları sosyalist nitelikte bir toplum aşamasını temsil eder. 


#5

SORU:

“Sosyoloji” kavramını icat etmiş ve sosyolojide pozitivist sosyoloji olarak bilinen geleneği kurmuş düşünür kimdir?


CEVAP:

“Sosyoloji” kavramını icat etmiş ve sosyolojide pozitivist sosyoloji olarak bilinen geleneği kurmuş düşünür Auguste Comte'dur. Bu nedenle bazı çevrelerde Comte sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilir.


#6

SORU:

Comte, hangi düşünceleri ile pozitivist sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilmiştir?


CEVAP:

Aydınlanmanın bilimsel yaklaşımından etkilenmiş olsa da Comte, Fransız Devrimine ve yıkıcı olarak gördüğü radikal değişmelere yol açtığını düşündüğü Aydınlanma felsefesine eleştirel yaklaşmış ve sosyolojiyi, bilimsel analiz aracılığıyla toplumsal düzeni yeniden inşa etmeye çalışan “pozitif bir felsefe” ve hatta bunun da ötesinde “laik bir din” olarak kurmaya çalışmıştır. İnsan aklındaki aşamalı düşünsel ve entelektüel gelişmenin toplumsal düzen ve ilerleme üzerinde önemli bir rol oynadığını düşünen Comte, bu noktada yeni toplumsal düzen için gerekli olan ahlaki uzlaşının, insanlık dini olarak kurmaya çalıştığı pozitivizmin düşünce sistemi aracılığıyla sağlanacağını düşünüyordu. Comte, bu düşünceleriyle pozitivist sosyolojinin en önemli kurucusu olmuş ve kendisinden sonra gelen Herbert Spencer ve Durkheim gibi pozitivist sosyologları oldukça etkilemiştir.


#7

SORU:

Sosyolojide Comte tarafından geliştirilen pozitivist yaklaşımı açıklayınız.


CEVAP:

Sosyolojide Comte tarafından geliştirilen pozitivist yaklaşım toplumsal yaşamın doğal yaşama benzer bir nesnel gerçekliği olduğu yönünde temel bir varsayıma dayanır. Bu açıdan pozitivizm doğa bilimlerinde kullanılan niceliksel bilgiye dayalı bilimsel yöntemin sosyal bilimlerde de kullanılabileceğini savunur. Bu yönteme göre yalnızca gözlenebilen, ölçülebilen ve sınıflanabilen olguların bilimsel bir gerçekliği vardır ve toplum hakkındaki doğru gerçekler ancak bilimsel yöntemlerle keşfedilip analiz edilebilir. Comte fiziksel dünyada olduğu gibi toplumsal dünyada da olayları temellendiren belirli toplumsal yasalar olduğuna inanıyordu. Bu nedenle doğa bilimsel yöntemlerle bu yasaların keşfedilebileceğine ve topluma daha iyi yön verilebileceğini savunuyordu.


#8

SORU:

Comte'un ortaya attığı toplumsal statik ve toplumsal dinamik kavramları neyi ifade etmektedir?


CEVAP:

Comte toplumu biyolojik bir organizmadaki sisteme benzetir. Bu bakımdan biyolojideki anatomi ve fizyoloji ayırımına benzer şekilde sosyolojide de istikrarlı ilişkileri ve sosyal yapıyı inceleyen toplumsal statik ile toplumsal değişmeyi inceleyen toplumsal dinamik adı altında iki farklı çalışma alanı belirler. Comte toplumsal statiği toplumsal düzen ile toplumsal dinamiği de toplumsal değişme ve ilerleme ile özdeşleştirir. Böylece Comte sosyolojiyi tarihsel yöntem aracılığıyla toplumsal düzenin (statiğin) ve toplumsal değişmenin (dinamiğin) yasalarını keşfedip analiz eden bir bilim olarak tanımlamış olur.


#9

SORU:

Comte'un üç hal yasasını açıklayınız.


CEVAP:

Comte da Saint-Simon gibi toplumu evrimci bir bakış açısından kavramaya çalışır. Comte bununla ilgili görüşlerini Saint-Simon’un yazılarından faydalanarak geliştirdiği ünlü üç hâl yasası olarak bilinen evrim teorisinde özetler. Comte’un insan toplumları için önerdiği evrimsel gelişme modeline göre insan düşüncesi ve insan toplumları üç temel aşamadan geçerek ilerlerler. Bu aşamalar; teolojik aşama, metafizik aşama ve pozitif aşamadır. 


#10

SORU:

Comte'un üç hal yasasına göre insan düşüncesi ve insan toplumlarının geçirdiği teolojik aşama nedir?


CEVAP:

Teolojik aşama insan düşüncesinin her şeyi doğaüstü güçlerle açıklamaya çalıştığı aşamyı ifade etmektedir.


#11

SORU:

Comte'un üç hal yasasına göre insan düşüncesi ve insan toplumlarının geçirdiği metafizik aşama nedir?


CEVAP:

Metafizik aşama insan düşüncesinin sosyal veya fiziksel tüm olgu ve olayları soyut güçlerle açıklamaya çalıştığı aşamayı ifade eder


#12

SORU:

Comte'un üç hal yasasına göre insan düşüncesi ve insan toplumlarının geçirdiği pozitif aşama nedir?


CEVAP:

Pozitif aşama insan düşüncesinin nihayet bütün olgu ve olayları bilimsel (evrensel yasalara dayalı) olarak açıklamaya çalıştığı aşamadır. Comte’a göre bu aşamada insan düşüncesi pozitif bilim sayesinde doğaüstü ve soyut güçleri reddederek gözlemlenebilen olgular arasındaki mevcut ilişkileri açığaçıkarmaya ve bu ilişkileri evrensel yasalar içerisinde sistemleştirmeye çalışır.


#13

SORU:

Herbert Spencer'e göre toplumsal değişme teorisi nasıl işlemektedir?


CEVAP:

Spencer Darwin’in evrim teorisindeki biyolojik organizmanın evrimsel gelişimine benzeyen bir toplumsal değişme teorisi geliştirir. Buna göre toplumsal değişme basit homojen toplumlardan karmaşık heterojen toplumlara doğru giden genel bir evrimsel yol izler. Bu evrim sürecinde Spencer doğal seleksiyon sonucunda çevresine farklılaşarak bütünleşme yoluyla uyum sağlayan toplumların hayatta kaldığını bunu başaramayanların ise yok olduğunu savunuyordu. 


#14

SORU:

Spencer'in yaklaşımının sosyal Darwinizm olarak adlandırılmasının nedini nedir?


CEVAP:

Doğal seleksiyonu anlatmada kullanılan “uyum sağlayanlar (güçlüler) yaşar” ifadesini Spencer, Darwin’den önce insan toplumları için kullanmıştır. Bu nedenle Spencer’in genel yaklaşımı “sosyal Darwinizm” olarak da adlandırılır.


#15

SORU:

Karl Marx tarafından geliştirilen tarihsel materyalizm kavramı neyi ifade etmektedir?


CEVAP:

Karl Marx tarafından geliştirilen ve tarihsel materyalizm olarak bilinen teori, toplumsal değişmede düşünce ve değerlerden çok ekonomik faktörlerin önemini vurgular ve bu açıdan kısaca tarihin materyalist açıdan kavranışı olarak tanımlanır. 


#16

SORU:

Marx’ın toplum analizinde kullandığı alt yapı ve üst yapı kavramları neyi ifade etmektedir?


CEVAP:

Alt yapı ekonomik yapıdan (üretim araçlarından ve üretim ilişkilerinden) oluşur. Üst yapı ise hukuk, siyaset, din, aile ve ideolojilerden oluşur. Ona göre bir toplumu oluşturan ekonomik alt yapı ile üst yapı arasında karşılıklı etkileşime dayalı ilişkiler vardır. Bununla birlikte ekonomik alt yapının üst yapı üzerinde belirleyici bir etkisi söz konusudur. Sınıf ilişkileri açısından bakıldığında alt yapıda üretim araçlarına sahip olan egemen sınıf üst yapı içerisinde yer alan siyasal, ideolojik, dinsel ve benzeri nitelikteki yapıları ve düşünceleri de kontrol eder.


#17

SORU:

Artı-değer kavramı neyi ifade etmektedir?


CEVAP:

Artı-değer işçilerin yarattıkları değerle onlara ödenen ücret arasında kalan farktır.


#18

SORU:

Marx'a göre toplumsal üretim ilişkileri nasıl şekillenir?


CEVAP:

Üretim ilişkileri oldukça önemli olup üretim araçlarına sahip olanlar ve olmayanlar şeklinde, iki temel ve karşıt çıkarlara sahip, toplumsal sınıf ilişkileri şeklinde belirginleşir. Başka bir ifadeyle üretim sürecine katılan sosyal gruplar arasında üretim ilişkilerinden kaynaklanan çıkar farklılıkları ve çıkar çatışmaları oluşur. Bu noktada Marx için tarihsel süreç içerisinde ilkel komünal olarak adlandırdığı toplum hariç bütün toplumlar üretim araçlarına sahip olan ve olmayan iki temel sınıfa bölünmüş sınıflı toplumlardır. Üretim araçlarına sahip olan sınıf bu durumun sağladığı avantajla siyasal ve benzeri güç çeşitlerini de tekelleştirerek toplumda gerçek yönetici sınıfa dönüşür ve güç sahibi olmayan diğer sınıf üzerinde egemenliğini oluşturur.


#19

SORU:

Emile Durkheim'e göre toplum nasıl şekillenir?


CEVAP:

Durkheim toplumu bir bütün oluşturmak amacıyla farklı işlevler üstlenmiş parçalardan oluşan biyolojik bir organizmaya benzetir. Bu açıdan da toplumun onu oluşturan bireylere indirgenemeyecek nitelikte bağımsız bir gerçekliği olduğunu düşünür. Durkheim çalışmalarında toplumun bireylerden bağımsız bir gerçekliği olduğunu savunmakla kalmaz ayrıca bireylerin üstünde ve üzerinde bir gerçekliği olduğunu da savunur. Toplumun bireyler üzerinde kolektif nitelikteki toplumsal olgular aracılığı ile yaptırım gücüne sahip olduğunu vurgular. Durkheim, işlevselci bir bakış açısıyla ele alınan ve toplumsal düzen ve dayanışmaya vurgu yapan çalışmalarıyla, sosyolojik teoride uzlaşımcı (consensus) olarak adlandırılan gelenekte yer alan en önemli yaklaşımlardan biri olarak kabul edilen yapısal-işlevselciliğin gelişimine de ön ayak olmuştur. 


#20

SORU:

Durkheim'e göre kollektif bilin neyi ifade etmektedir?


CEVAP:

Durkheim kolektif bilinci toplum üyelerinin ortalama ortak inanç ve duyguları olarak tanımlar.


#21

SORU:

Durkheim'e göre toplumsal düzen ve değişmenin temel kaynağı nedir?


CEVAP:

İşlevselci bir toplum modeli benimseyen Durkheim çalışmalarında toplumsal düzenin değişen doğası ile ilgilenmiş ve modern dünyada toplumsal düzen ve değişmenin temel kaynakları üzerinde araştırmalar yürütmüştür. Ona göre toplumsal düzen ve değişmenin temel kaynağı ise toplumsal işbölümü ve uzmanlaşmaya dayalı farklılaşmadır. Bu noktada Durkheim, gelişmiş toplumlarda toplumsal işbölümü ve uzmanlaşmaya bağlı olarak giderek artan toplumsal farklılaşmanın mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya doğru yeni bir toplumsal düzene yol açtığını belirtir.


#22

SORU:

Mekanik dayanışma kavramı neyi ifade etmektedir?


CEVAP:

Mekanik dayanışma benzeşmeye dayalı basit bir işbölümünün olduğu geleneksel toplumlarda söz konusudur. Bu düzen ve
dayanışma tipinde kolektif bilinç ve kolektif kimlik bireysel bilinç ve kimliklerden daha güçlü ve baskındır. Durkheim’a göre mekanik dayanışma daha çok sanayi öncesi toplumlarda görülmektedir.


#23

SORU:

Organik dayanışma kavramı neyi ifade etmektedir?


CEVAP:

Organik dayanışma ise farklılaşmaya dayalı karmaşık bir işbölümü ve uzmanlaşmanın olduğu modern toplumlarda söz konusudur. Durkheim’a göre organik dayanışma daha çok günümüz sanayi toplumlarında görülmektedir.


#24

SORU:

Durkheim'e göre kollektif bilincin toplumsal organizmadaki işlevi nedir?


CEVAP:

İşlevselci bir toplum modeli benimseyen Durkheim için ahlaki uzlaşı anlamında kullandığı kolektif bilinç son derece önemli bir işleve sahiptir. Nitekim kolektif bilinç toplumsal organizmada parçaları birbirine bağlayan merkezi bir değer ve norm sisteminin temelini oluşturur. Kolektif bilince dayalı merkezi değer ve norm sistemi bireysel bilinçleri şekillendirerek bireylere toplumsal yaşamda nasıl davranacakları konusunda rehberlik eder ayrıca bireylerin sınırsız arzu ve istekleri üzerinde bir sosyal kontrol mekanizması işlevi görür. 


#25

SORU:

Max Weber'e göre göre toplumun nasıl şekillenmektedir?


CEVAP:

Weber toplumu toplumsal eylemlerden meydana gelen bir oluşum olarak görür ve sosyolojinin çalışma nesnesini “toplumsal
eylem” olarak tanımlar.


#26

SORU:

Weber'in pozitivistlerden ayrıldığı noktalar nelerdir?


CEVAP:

Weber toplumu bireylerden bağımsız ve nesnelere benzeyen bir gerçeklik olarak ele alan pozitivizmden farklı olarak sosyolojinin ve sosyolojik analizin merkezine toplumsal eylemi ve etkileşimi koymaktaydı. Weber pozitivistlerin aksine sosyolojide doğa bilimlerinde kullanılan yöntem ve kavramlara benzer kavramların kullanılmasına da karşı çıkmaktaydı. Kültürel varlıklar olarak insanlar toplumsal yaşamda genellikle belirli değerlere yönelik olarak hareket ederler. Bir başka ifadeyle, bireyler toplumsal yaşamda genellikle başkalarına yönelik olarak belirli anlamlar taşıyan eylemlerde bulunur. İşte bu açıdan Weber’e göre insan eylemi ‘toplumsaldır’ ve bu nedenle toplumsal eylemi açıklamaya yönelik her çalışmanın öncelikle toplumsal eylemi temellendiren anlamı anlaşılır kılması gerekmektedir.


#27

SORU:

Weber'in sosyoloji biliminde kullandığı yöntemler nelerdir?


CEVAP:

Weber sosyoloji biliminde Comte, Durkheim ve benzeri pozitivist sosyologlar tarafından kullanılan açıklamaya dayalı niceliksel yöntemin yanı sıra anlama yönteminin de kullanılması gerektiğini savunur. Bu açıdan Weber sosyolojisi literatürde toplumsal eylem, yorumlayıcı veya anlayıcı sosyoloji olarak adlandırılabilmekte ve sosyolojide etkileşimcilik olarak bilinen genel yaklaşımın en önemli örneklerinden biri olarak görülmektedir.


#28

SORU:

Weber'in toplumsal eylemi analiz etmek üzere geliştirdiği eylem tipleri nelerdir?


CEVAP:

Toplumsal eylemi analiz etmek üzere geliştirdiği eylem tipolojisinde Weber geleneksel, duygusal, değerle ilişkili akılcı ve amaçsal akılcı olmak üzere dört toplumsal eylem tipinden söz eder. 


#29

SORU:

Weber'in toplumsal oluşum tipolojisinde geliştirdiği otorite ve örgüt tipleri nelerdir?


CEVAP:

Toplumsal oluşum tipolojisinde otorite ve örgüt tiplerinden söz eder. Burada Weber toplumsal eylem tipolojisine büyük ölçüde paralel olarak geleneksel otorite, karizmatik otorite ve yasal-ussal otorite olmak üzere ideal tipte üç otorite ve örgüt biçiminden söz eder. 


#30

SORU:

Modern sosyolojide işlevselcilik yaklaşımının temsilcileri kimlerdir?


CEVAP:

Yirminci yüzyılda önce sosyal antropolojide A. R. Radcliffe-Brown (1881- 1955) ile Bronislaw Malinowski (1884-1942) tarafından geliştirilen işlevselcilik, daha sonra Amerikan sosyolojisinde, özellikle Talcott Parsons ve Robert K. Merton tarafından geliştirilmiştir.


#31

SORU:

Modern sosyolojide işlevselci yaklaşıma göre toplum nasıl şekillenir?


CEVAP:

Modern sosyolojideki işlevselcilik de toplumu öz-düzenlemeye (selfregulation) sahip olan bir sistem olarak ele alır. Bu ise, biyolojik bir sistem gibi, toplumun kendini koruma ve dengede olma gibi doğal bir eğilime sahip olması demektir. Bir başka ifadeyle öz-düzenleme topluma çevredeki değişime karşı kurumlarını yeniden düzenleyerek dengesini koruma ve tekrar etkin şekilde işleme imkânı sağlar. İşlevselciler biyolojik sistem gibi toplumsal sistemin de hayata kalabilmesi için karşılanması gereken bazı temel gereksinimleri olduğunu düşünürler. 


#32

SORU:

Talcott Parsons'a göre toplumsal düzenin temeli nedir?


CEVAP:

Parsons (1952), sistem teorisinin bir versiyonu olarak geliştirdiği ve temel olarak toplumsal sistemlerin nasıl kurulduğunu, bir arada tutulduğunu ve sürdürüldüğünü, eş değişle “toplumsal düzen problemi”ni sosyolojinin merkezine yerleştirdiği yapısal-işlevselci yaklaşımında faydacı yaklaşımın aksine toplumsal düzenin zorunluluktan değil, değer uzlaşımından doğduğunu savunmuştur. Parsons, toplumun dağılmasını engelleyen şeyin de düzen, yani sistemin işleyişi olduğunu ve her sistemin işleyebilmesi için karşılanması gereken belirli işlevsel zorunlulukları ile bu işlevleri yerine getiren alt-sistemleri olduğunu savunmuştur.


#33

SORU:

Robert K. Merton'a göre işlevselci analizin en önemli açmazı nedir?


CEVAP:

Merton’a göre işlevselci analizin en önemli açmazlarından biri toplumu işlevsel birlik hâlinde bütünleşmiş bir sistem olarak ele alması ve dolayısıyla sistemde bozuk işlevsel olan öge yokmuş gibi hem olumlu işlevler üzerinde yoğunlaşmasıdır. Oysa Merton’a göre toplumlar her zaman işlevsel bir bütünlük hâlinde işlemezler ve ayrıca sistem içerisindeki herhangi bir ögenin olumlu olduğu gibi olumsuz veya bozuk bir işlevi de olabilir. Örneğin, dinin tüm toplumlarda birlik ve bütünleşme yaratmak gibi olumlu bir işlevin yanı sıra, din savaşları örneğinde olduğu gibi, bölünme yaratma şeklinde bozuk bir işlevi de söz konusu olabilmektedir.


#34

SORU:

Çatışmacı yaklaşımların işlevseci yaklaşımdan ayrıldığı noktalar nelerdir?


CEVAP:

İşlevselcilik gibi çatışmacı yaklaşımlar da toplum içinde yapıların önemini vurgular, ancak işlevselciliğin aksine konsensüsün önemini değil, kendi çıkarları peşinde koşan farklı gruplar arasındaki toplumsal bölünmelerin önemini vurgulayarak güç, eşitsizlik ve mücadele üzerinde yoğunlaşırlar.


#35

SORU:

Batı Marksizminin ilk ve önemli tescilcilerinden Georg Lukács ve Antonio Gramsci’nin geleneksel Marksizmden farklılaştıkları noktalar nelerdir?


CEVAP:

Lukács ve Gramsci, alt yapı üzerinde yoğunlaşan geleneksel Marksizmden farklı olarak kültürel, ideolojik ve siyasal analizlere ağırlık verdikleri çalışmalarıyla yirminci yüzyılın en etkili Marksist ekolü olarak kabul gören eleştirel teorinin gelişimine de ön-ayak olmuşlardır. Bu noktada özellikle Lukács’ın (2006) modern kapitalist çağın en temel yapısal sorunu olarak gördüğü metâlaşan toplumda şeyleşmiş zihin yapılarına, Gramsci’nin (2007) ise Batı’da burjuva sınıfının, zora başvurmadan kitlelerde genel bir rıza yaratabilen ideolojik güce sahip hegemonyasına dikkat çeken çalışmalarının Frankfurt okulunun eleştirel kuramcıları üzerinde oldukça etkili olduğu bilinmektedir.


#36

SORU:

Frankfurt Okulu'nun temsilcileri kimlerdir?


CEVAP:

Frankfurt Okulu’na bağlı olarak ortaya çıkan Eleştirel Teori olarak bilinen yaklaşım Marx’tan sonra gelişen Marksizm içerisinde oldukça önemli bir ağırlığa sahiptir. İlk olarak 1923’te ortaya çıkan eleştirel teorinin 1970’lere kadar süren gelişiminde Max Horkheimer (1895-1973), Erich Fromm (1900-1980), Herbert Marcuse (1898-1979) ve T.W. Adorno (1903-1969) gibi toplum teorisyenlerinin önemli katkıları olduğu bilinmektedir. 1980’lerde ise Jürgen Habermas’ın (1929-) katkıları ile eleştirel teori yeni bir varlık alanı bulmuştur.


#37

SORU:

Sembolik etkileşimcilik kuramına göre toplum nasıl şekillenmektedir?


CEVAP:

Sembolik etkileşimcilik Amerikan sosyolojisi içerisinde sosyal psikolojiye oldukça yakın duran bir sosyolojik yaklaşım olarak bilinmektedir. Sembolik etkileşimcilik toplumu bireylerin gündelik yaşamdaki sembolik etkileşimlerinin bir ürünü olarak ele alır.


#38

SORU:

Sembolik etkileşimcilere göre toplumsal düzenin temeli nedir?


CEVAP:

Sembolik etkileşimciler toplumsal düzenin içinde yaşadığımız dünyada bulunan her şeye (nesnelere, olaylara, eylemlere ve benzerine) atfettiğimiz anlamlar sonucu oluştuğunu düşünürler. Başka bir ifadeyle toplum bireylerden bağımsız olan yapılardan değil bireylerin içinde yaşadıkları dünyaya atfettikleri anlamlardan meydana gelmektedir. Bu süreçte semboller veya simgeler, şeyler ile bu şeylere atfettiğimiz anlamları temsil ettiklerinden dolayı kritik bir öneme sahiptirler. Nitekim bir sembol bir nesne veya olayı sadece temsil etmez aynı zamanda onu belirli yönlerde tanımlar.