YURTTAŞLIK VE ÇEVRE BİLGİSİ Dersi Laiklik ve Sekülerizm soru cevapları:
Toplam 20 Soru & Cevap#1
SORU:
Laiklik nasıl ortaya çıkmıştır?
CEVAP:
Din ve devlet işlerinin ayrılması olarak tanımlanan laiklik, yüzyıllarca geçmişi olan bir mücadelenin sonucu olarak var olmuştur. Avrupa’da Orta Çağ karanlığının baş aktörü olan kilisenin egemenliğine karşı aklın egemenliğinin savunulması savaşında kilisenin mağlup olmasıyla ortaya çıkmıştır.
#2
SORU:
Laikliğin ortaya çıkmasıyla Avrupa nasıl etkilenmiştir?
CEVAP:
Laiklik sayesinde Avrupa’yı karanlığa gömen din egemenliği ortadan kalkmış, dogmanın yerini akıl ve pozitif bilim almıştır. Aydınlanma çağı denilen bu dönemden sonra Avrupa Orta Çağ karanlığından kurtulmuş ve bugünkü çağdaş, bilimde ve sanatta gelişmişlik düzeyine ulaşmıştır.
#3
SORU:
Tarihi akış içerisinde, din olgusu yönetimi nasıl etkilemiştir?
CEVAP:
İlkçağlarda Eski Mısır ve Eski Roma uygarlıklarında iktidar gücü kutsallaştırılmıştır. Yönetim tanrısal iradenin bir ürünü olarak kabul edildiğinden kutsala gösterilen
itaat yönetime de gösterilmiştir. Böylece yönetenler egemenlik güçlerini tanrısal bir iradenin yansıması olarak sunmuşlardır.
#4
SORU:
Din, neden bir çeşit kendini savunma anlamına gelmektedir?
CEVAP:
İnsanların kültürel yaşam biçimleri, bir anlamda sosyal anlamdaki süreçleri etkilediği gibi, psikolojik faktörleri de beraberinde getirmiştir. Coğrafyanın
koşulları, kültürel birikim ve insanın yaşam mücadelesi içerisinde tutunmaya çalıştığı yapı, bir birliktelik doğurmuştur. Bu yüzden, din, İnsanın doğaya karşı kendisini savunma ihtiyacından ortaya çıkmıştır.
#5
SORU:
Freud din kavramını nasıl açıklamıştır?
CEVAP:
Freud, dini küçük bir çocuğun ailesinden alacağı huzura benzetmiştir. Küçük bir çocuk gibi, insan kendine bir din ve Tanrı yaratmıştır. Freud’a göre din, hem illüzyon hem de bir yanlıştır. İllüzyondur, çünkü insanın istekleri gerçekleştirilebilir özellik taşımaktadır. Yanlıştır, çünkü rasyonel ve bilimsel temeller üzerine
oturmamıştır. Deneylerle ispatı mümkün görülmemiştir. Çünkü din, dış dünyanın gözlemlenmesi üzerine değil, kişinin kanılarına yönelik bir yapıya sahiptir. Dini konular gözle görülemez ve bundan dolayı da kimse buna inanmaya zorlanmaz düşüncesi var olmuştur.
#6
SORU:
Din ile devlet yönetimi arasındaki farklılaşma nasıl meydana gelmiştir?
CEVAP:
Toplumsal hayatın gelişmesiyle birlikte sosyal devlet yapıları ve artan sosyal ilişkiler gittikçe karmaşık bir hale gelmiştir. Bu nedenle toplum kurallarının değişmesi ihtiyacı doğmuştur. Bu yolla hukuk kuralları dini kurallardan ayrılarak toplumun
ve içinde bulunulan yüzyılın ihtiyaçları doğrultusunda bağımsız bir sistem oluşturmuştur. Bu farklılaşma doğrultusunda dini alan ile devletin yönetim alanı birbirinden ayrılmıştır.
#7
SORU:
felsefi, hukuki ve siyasi açıdan laiklik nasıl tanımlanmıştır?
CEVAP:
Felsefi olarak; inanma eylemi ile değil, akıl ve mantık yoluyla düşünme yetisidir. Hukuki açıdan; devletin toplumun tüm dini inançlarına eşit mesafede ve
karışmaksızın duruş sergilemesi; yönetimde de bu temeli benimsemesi üzerine inşa edilmiştir. Siyasi açıdan laiklik ise, yöntem ve kurallar bakımından toplumu ilgilendiren yasal düzenlemelerde, tavrını toplumsal mutabakatı temel alan ve yaptırım güçlerinden ayrı tutulan bir anlamda açıklanmaya çalışılmıştır.
#8
SORU:
Avrupa'da kilise otoritesine direniş hareketi ne zaman başlamıştır?
CEVAP:
1453 yılında İstanbul’un fethinin ardından Avrupa’da yaşanan gerilim ve Kilise baskılarından bıkmaya başlayan yerel yöntemler teknik ilerleme ile birlikte reform hareketlerine öncülük etmişlerdir. Protestan hareketinin de güç kazanması ile birlikte, Kilise sözü geçen yapısını korumasına rağmen, çok büyük güç kaybetmiştir.
#9
SORU:
On dokuzuncu yüzyılda Fransa'da ortaya çıkan laiklik kavramı neleri temel almıştır?
CEVAP:
Fransa’da ortaya çıkan laiklik terimi, eğitim ve politika alanında eşit mesafe
düşüncesini temel alırken; teknik ilerlemelerin getirdiği kültürel yapı değişimine de katkılar sunmuştur. Kültürel anlamdaki birlik ve beraberliğin işlenmesi adına, varlığın, eşit hak ve özgürlükler karşısında tek vücut oluşturması fikirleri bu terim
üzerine inşa edilmiştir.
#10
SORU:
Feodal kanunlar ve feodal hakim sınıf nasıl çağ dışı kalmıştır?
CEVAP:
Haçlı Seferlerinden sonra, özellikle on dördüncü ve on altıncı yüzyıllarda feodal düzen sarsılmıştır. Ekonomi giderek yeni palazlanan kapitalist sınıfın eline geçmiştir. Kapitalist ekonomik sistemin oturması, feodal beylerin olduğu gibi Kilise adamlarının da çıkarlarına ters düşmüştür. Oysa burjuva feodal toplumun bağrından çıkmıştır. Üretim ilişkilerini belirleyen kanunlar, üretim araçlarının
değişimine ayak uyduramamıştır.
#11
SORU:
Hangi halk hareketleri, laik devlet tipini gündeme getirmiştir?
CEVAP:
Amerika ve Fransa’daki iki büyük halk hareketi, laik devlet tipinin temellerini teşkil eden başlıca prensipleri ortaya koymuştur. Amerika’nın 1776 tarihli İnsan Hakları Beyannamesi’nde, insanların doğuştan hür oldukları ve bu hürriyetin, hükümetlerce korunması gerekliliğinin altı çizilmiştir. 1789 Fransız İhtilali’nin İnsan Hakları Beyannamesi’nde ise, yine aynı betimlemeler yapılmış, fikir hürriyeti
vurgulanmıştır.
#12
SORU:
Halifelik makamının kaldırılması hangi olayla başlamıştır?
CEVAP:
Ziya Gökalp, 1917 yılında toplanan İttihat ve Terakki Kongresi’ne sunduğu
öneride şeyhülislamlığın kaldırılmasını teklif etmiştir. Daha sonra, hukuki zemindeki karşılığı ise 1924’te gündeme gelmiş ve “Halifelik” Makamı’nın kaldırılması ile birlikte, Türkiye’de yeni bir dönem başlamış ve 1937 yılında anayasadaki yerini almıştır.
#13
SORU:
Halifeliğin devlet katında koruma ya alınması hangi olayların sonucunda olmuştur?
CEVAP:
Halifelik Makamı’nın vermiş olduğu yetkiler, Doğu Avrupa, Orta-Yakın Doğu ve Afrika’daki müslüman topluluklar tarafından dinlenilmemeye başlamıştır. Daha sonra, Batı’nın egemen uluslarının da bölge halkını Türklere karşı kışkırtması neticesinde, İslam içerisinde büyük bir ayrım baş göstermiştir. Nitekim bu durumun sonu, İslam topraklarının, Batı’nın himayesinde parçalanması ile son bulmuştur. Yükselen Türkçülük ve Avrasya’nın mevcut konumunun muhafaza
edilmesine yönelik hamleler sayesinde, Halifelik, ilgili topraklardaki manasını yitirmesi sebebiyle devlet katında korumaya alınmıştır. Bu korumanın altın anahtarı ise laiklik olmuştur. Böylece hem gayrimüslimlerin hem de Müslüman Türklerin
hakları modern bir devlette eşit biçimde garanti altına alınmıştır.
#14
SORU:
Bir ülkenin laiklik modelini belirlemede ölçütler nelerdir?
CEVAP:
Laikliğin farklı modelleri, ülkelerin taşıdıkları özelliklere göre tercih edilmiştir. Bir ülkenin siyasi, sosyal, ekonomik yönleri o ülkenin laiklik modelini belirlemede farklı ölçütlerdir. Bunun temelinde, on beşinci yüzyıldan hareketle ortaya çıkmış olan
Machiavelli ve Luther’in fikirleri çerçevesinde şekillenmiş bir anlayış bulunmaktadır. Özellikle Machiavelli, Roma ve Antik Yunan araştırmalarında, sosyal yaşamı baz alan incelemelerde bulunduğundan, bu konudaki etkisi belirgin olarak Batı düşünce sisteminde hissedilmiştir.
#15
SORU:
Laiklik neden tüm devlet biçimleri için vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir?
CEVAP:
Küreselleşme, kitle iletişimde yaşanan devrim, ekonominin küresel boyutları
bireyin hak ve özgürlük alanını genişletirken bunların korunması noktasında ulusal ölçekte sorunlar ortaya çıkarmıştır. Tam da bu noktada sosyal devletin vazgeçilmez tanımlayıcısı durumunda olan insan hak ve özgürlükleri kavramı önemli bir mesele haline gelmiştir. Laiklik bu meselenin tam orta noktasında
durmuştur. İnsanın sahip olduğu hak ve özgürlüklerin teminatı için devletlerin laiklik ilkesini işlevsel hale getirmesi gerekmiştir.
#16
SORU:
Sekülerizmin lakiklikten farlı nedir?
CEVAP:
Sekülerizm, laikliğe alternatif olarak düşünülen ve onun yerine kullanılabilen bir terimdir. Dünya dillerinde daha çok kullanılan yakın anlamlı bir sözcüktür. Köken olarak çağa ait, dine değil dünyaya ait, dünyevî anlamına gelen Latince “saecularis
ve saeculum” sözcüklerine dayanmaktadır. Yaşamın kendisi içerisindeki anlayışını simgelemekte ve laiklik ile bu noktada ayrılmaktadır. Zira anlam açısından oluşan farkın sebebi, laikliğin daha yasal bir çerçevede uygulama halini almış olmasıdır.
#17
SORU:
Sekülerizmin Avrupa gündemine oturması nasıl olmuştur?
CEVAP:
Sekülerizm, matbaa ile birlikte, İncil’in çoğaltılmasını takiben gelinen süreçte Avrupa gündemine oturmuş, yönetimi ve insanların sosyolojik yaşantılarını
sorgulayan bir mekanizma oluşmasında etkili olmuştur. Katolik Kilisesi’ne karşı girişilen yerel direniş hareketlerinin temelinden ortaya çıkan bu yaklaşıma dair, Thomas Hobbes {1588- 1679} ve John Locke {1632-1704} gibi isimler, çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Zamanla, tekniğin ilerlemesi ve sosyolojik anlamda Kilise’nin baskısının kırılmasıyla birlikte başlayan Protestanlık hareketleri ile de, Martin Luther’in öğretileri üzerinde yeni bir anlayış şekillenmeye başlamıştır.
#18
SORU:
Sigmund Freud'a göre sekülerleşme nedir?
CEVAP:
Ona göre; din bütün ifadelerini bilim ve deneyle ispatlamak zorunda kalmıştır ve dini fikirler, sadece psikolojik bir sürecin sonucudur. Dini iddialar deney ve gözlemden uzak, denenebilirlikten çok ayrı bir yerdedir. Yanlışlanmak ve test edilmekten uzaktır ve sadece kişinin kanılarına bağımlıdır. Dini olgular gözle görülemez ve test edilemezdir, ispatı yoktur. Bundan dolayı da kimse bu olguya inanmaya zorlanamaz.
#19
SORU:
Kuçuradi'ye göre sekülerizm ve laikliğin farkları nelerdir?
CEVAP:
Kuçuradi’ye göre sekülarizasyon, çağdaşlaşmanın ifade bulduğu bir sistemi ifade etmektedir. Laiklik bir devletin işleyişini neyin belirlememesi gerektiğinin altını çizerken; sekülerizm, toplumsal açıdan belirlemes gerektiğini belirtmektedir. Laiklik, din ile devlet arasında yönetim ve yürütme açısından bir mesafe belirlerken; sekülerizm, dünyevi olanı, dünyevi işleri önemsemekle ilgili bir öğretidir.
#20
SORU:
Sekülerizmin modern toplum üzerindeki en büyük etkisi nedir?
CEVAP:
Bireylerde dini inanç, bağlılık derecesi ya da vicdanın ön planda tutulmasını sağlayabilecek diğer metafiziksel öğeler, toplumsal işleyişte ahlakilik dengesinin
kurulmasına katkıda bulunurken, modern dünyanın işleyiş niteliğinin değişimini öngören seküler teori, bu dengenin kurulmasında hiçbir şeyi ölçüt kabul etmemeyi önerirken, aslında kişileri sınırsız bir özgürlük girdabının içine sürüklemektedir. Bu noktada toplumsal düzen ve sosyo-kültürel yaşamdaki işlerlikte hukuki boyut öncesinde en büyük sorumluluk kişinin kendisine yüklenmiştir.