Kelam'A Giriş Deneme Sınavı Sorusu #37308

Aşağıdakilerden hangisi Hz. Peygamber döneminde bugünkü anlam ve çerçevede bir kelâm ilminin olmayışının sebeplerinden değildir?


Dinin inşâ edildiği bir dönemde islam ilimlerin tedvîn edilmesinin mümkün olamaması
ilk Müslümanların, Kur’ân vahyinin cereyanına bizzat şahit olmaları ve bu ilahî mesajın ilk ve en doğru yorumunu bizzatHz. Peygamber’den öğreniyor olmaları
İlk müslümanlara itikadî konularda, mevcut vahiyde yer alan ilahî beyan ve aklî delillerin kâfi geliyor olması ve Hz. Peygamber hayatta iken hiçbir tefekkürün bulunmaması ya da hiçbir itikadî problemin gündeme gelmemesi
Ashâb-ı kirâmın, akıllarına gelen soruları doğrudan doğruyavahyin alıcısı, ilk ve en doğru yorumcusu olan Hz. Peygamber’e sorup ondan kesin cevabı aldıklarından başka bir şeye ihtiyaç duymuyor olmaları
Kaynağı Kur’ân-ı Kerim olan kelâm ilminin o kaynağın hakkında yeni ilahî bilgilerin beklendiği bir dönemde Hz. Peygamber için, gerek Müslümanlardan gerekse Müslüman olmayanlardan gelen tüm soruları cevaplandırırken vahiy ve Allah’ın kendisine verdiği bil

Yanıt Açıklaması: Hz. Peygamber dönemi Kur’ân vahyinin devam ettiği ve onun vefatına kadar bu vahyin sürdüğü dönemdir. Bu dönemde ortaya çıkan sebepler (nüzûl sebepleri) ve hayatın akışı içerisinde Kur’ân nâzil oluyordu. Dolayısıyla bugün elimizde olduğu haliyle Kur’ân-ı Kerim tamamlanmış bir kitap olarak mevcut değildi. Onun vahiy süreci Hz. Peygamber’in vefatıyla tamamlanmış oldu. Dolayısıyla bu dönemde bugünkü anlam ve çerçevede başka herhangi bir İslâmî ilim olmadığı gibi kelâm ilmi de yoktu. Bu durumun temel üç sebebi vardır: Birincisi: Yukarıda ifade dildiği üzere kaynağı Kur’ân-ı Kerim olan bir ilmin o kaynağın henüz tamamlanmadığı ve her an yeni bir vahyin nâzil olmakta olduğu, dolayısıyla konular hakkında yeni ilahî bilgilerin beklendiği bir dönemde bir İslâmî ilim tedvîn edilemezdi. Bir başka ifadeyle dinin inşâ edildiği bir dönemde ilimlerin tedvîn edilmesi mümkün olamazdı. İkincisi: Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde daha sonraki devirlerde olduğu gibi, itikadî konularda Müslümanlar arasında ihtilafa yol açacak, onların düşüncelerini sarsacak herhangi bir fikir fazlaca ileri sürülmemiştir. Kaldı ki ilk Müslümanlar, yani sahabe topluluğu Kur’ân vahyinin cereyanına bizzat şahit oluyorlar ve bu ilahî mesajın ilk ve en doğru yorumunu bizzat Hz. Peygamber’den öğreniyorlardı. Dolayısıyla itikadî konularda, mevcut vahiyde yer alan ilahî beyan ve aklî deliller onlara kâfi geliyordu. Üçüncüsü: Ashâb-ı kirâm, akıllarına gelen soruları doğrudan doğruya vahyin alıcısı, ilk ve en doğru yorumcusu olan Hz. Peygamber’e sorup ondan kesin cevabı aldıklarından başka bir şeye ihtiyaç duymuyorlardı. Ancak, durumun böyle olması, Hz. Peygamber hayatta iken ilk Müslümanlar döneminde hiçbir tefekkürün bulunmadığı ya da hiçbir itikadî problemin gündeme gelmediği anlamına gelmez. Zira Kur’ân’ın en önemli konularını teşkil eden Allah, peygamberler ve âhiret hayatına, yani ölümden sonra yeniden dirilişe, Cennet ve Cehennem hayatına ait konular bu dönemde üzerindeen çok ve en dikkatli bir şekilde durulan konulardı. Kelâm ilminin deana konularını teşkil eden bu hususlarda, yani akîde konularında düşünmeyi, akıl yürütmeyi ve soru sormayı Kur’ân ve Hz. Peygamber yasaklamamıştır. Onun için ilk Müslümanlar kendilerine müşkül gelen konularda sorularını, hatta kalplerinden, zihinlerinden geçen şüphe ve tereddütleri dahi soruyorlardı. Allah Resûlü de bu soruları onların kalplerini rahatlatacak tarzda cevaplandırıyordu.
Yorumlar
  • 0 Yorum