Sosyoloji 1 Deneme Sınavı Sorusu #1358585
Cinsiyet rejiminin topluma yansıması nasıl olmuştur?
Kadın-Erkek Eşitliği, |
Kadın Egemenliği, |
Kadın-Erkek-Çocuk Egemenliği, |
Çocuk Egemenliği, |
Erkek Egemenliği, |
'Cinsiyet rejimi' kavramı, cinsiyetin toplumsal olarak kurulduğunu işaret eden 'toplumsal cinsiyet' kavramı ile yakın ilişkilidir. Toplumsal cinsiyet odağına kişiyi alır ve cinsiyet sadece biyolojik/kişisel bir gerçeklik olmaktan çıkarırken, cinsiyet rejimi kavramı da bunun devamı olarak Kadın ve Erkekliğin içinde örüldüğü toplumsal ilişkilere işaret eder. 'Kültür', 'gelenek' gibi gevşek terimlerle nitelenmesine karşı politik bir duruşun da ifadesidir. Cinsiyet rejimi, yalnızca kadın sorun alanları değil, siyasetten ekonomiye, kültürel yaşamdan eğitime kadar, bütün toplumsal alanların kurucu bileşenlerinden biridir. Kadın ve erkek kişisel yaşamlarının en mahrem köşelerinden uluslararası ilişkiler düzeyindeki çatışmaların anlamlandırılmasını ve temsil biçimlerine kadar, toplumsal analizlerde hesaba katılması gereken bir boyuttur. Cinsiyet içinde kurulduğu toplumsal ilişkilerin birer iktidar ilişkisi olduğunu, bu ilişkilerin belirli ve kavranabilir bir sistematiğinin bulunduğunu, bu sistematiğin toplumdaki bütün iktidar ilişkileri ve yapılarıyla da etkileşim içinde işlediğini iddia eder. Dolayısıyla bu iki, kavram ancak birlikte düşünüldüğünde analitik bir çerçeve sunar -hem özneye hem de toplumsal yapı ilişkilere bakabilme imkanı sağlar. Demokrasi kavramı, alışılageldik kullanımı içinde, 'kamusal alan' denilen alanla ilişkilendirilir. Oysa biliyoruz ki, kamusal alan ile özel alan arasındaki ayrımın kendisi de politik bir konudur ve bu ikisi arasında süreklilik ve geçişlilik görmeyen bir demokratikleşme perspektifi, hayati bir eksiklikle malûldür. Yani, toplumun yarısını oluşturan kadınların eşitliğini hedefleyen bir demokratikleşme programı, özel alan olarak nitelendirilen cinsiyet ilişkileri (ve cinsiyet rejimi) hesaba katılmadığında, başarısız olmaya mahkümdür. Çünkü aile ilişkilerinin eşitsiz yapısı, toplumsal ve siyasal uzantılara sahip olduğu gibi, bunları meşrulaştıran, yeniden üreten bir özellik gösterir. Kadın-erkek eşitliği, sadece kadınlara değil, toplumun bütününü ilgilendiren bir demokratikleşme hedefidir. Çünkü basitçe kadın haklarının tanınması değil, kadınlık ve erkeklik rollerinin değişmesini, cinsiyet ilişkilerinin demokratikleşmesini de içermek zorundadır. Siyasi kültürümüzün bir parçası olan şiddetin ya da devlet-vatandaş ilişkilerindeki demokrasi sorunlarının anlaşılabilmesi ve ortadan kaldırılabilmesi için, cinsiyet rejiminin erkeklik ve kadınlık normlarını, şiddeti ve eşitsizliği normalleştirme etkisini, iktidar ile erkeklik arasında kurduğu bağlantıyı dikkate almak gerekir.
Yorumlar
- 0 Yorum