Sosyoloji 2 Deneme Sınavı Sorusu #918284

I. Toplum birey ile karşılaştırıldığında daha önceliklidir

II. Birey etken bir varlık olarak, toplumun kendisine koyduğu sınırları aşma ve içinde yaşadığı toplumu dönüştürme potansiyeline sahiptir.

III. Toplum, bireylerin eylemlerinin toplamından çok daha fazlasını temsil eder.

IV. Birey bazı bakımlardan toplum tarafından sınırlandığını kabul etmekle birlikte bu sınırlanmaya direnen bir potansiyele de sahip olduğunu iddia eder. 

V. Toplum, bireylerin eylemlerinin önüne koyduğu sınırlar ile onu belirler.

Yukarıdaki ifadelerden hangisi ya da hangileri toplumsallaşmanın kimlik edinimindeki önemi bağlamında Durkheim'ın yapısal işlevselliği ile ilgilidir?


I, III, V

I, II

Yalnız III

III, IV, V

I, II


Yanıt Açıklaması:

Toplumsallaşmanın kimlik edinmedeki kritik önemini vurguladığımızda, aslında birey ve toplum arasındaki ilişkinin mahiyetini de tartışmaya başlamış oluruz. Birey ve toplum arasındaki ilişkiyi ele alan yaklaşımlar sosyolojide artık klasikleşmiş bir tartışmanın farklı tarafları olarak karşımıza çıkarlar. ‘Yapı’ ve ‘eylem’ kavram çifti etrafında yürütülen bu tartışmanın içinde üç ana bakış açısı öne çıkar.

Bu bakış açılarından ilki, Emile Durkheim’ın yapısal işlevselciliğinde en yalın ifadesini bulur. Durkheim’a göre toplum birey ile karşılaştırıldığında daha önceliklidir. Yani, toplum, bireylerin eylemlerinin toplamından çok daha fazlasını temsil eder. Dahası, bireylerin eylemlerinin önüne koyduğu sınırlar ile onu belirler.  Bu sınırlara, o, toplumsal yapı adını veriyor. Bu temel görüşten hareket edildiğinde, bireyin hem kimliğinin hem de diğer özelliklerinin mutlak surette toplum tarafından belirlendiğini vurgulamak gerekir. Durkheim’ın toplumu bireyin önüne koyan bu yaklaşımının karşısına E. Husserl’in öncülüğünü yaptığı fenomenolojik yaklaşımı ve J. P. Sartre’ın varoluşçuluğunu yerleştirebiliriz. Şöyle ki, söz konusu yaklaşımlarda birey ve onun eylemi toplumun önüne geçer. Birey etken bir varlık olarak, toplumun kendisine koyduğu sınırları aşma ve içinde yaşadığı toplumu dönüştürme potansiyeline sahiptir. Bu türden yaklaşımlar özetle Durkheim’ın yapısalcığını ters yüz ederler. Bireyi ve onun öznelliğini toplumsal yapıya karşı koruma altına alırlar. Birey ve toplum arasındaki ilişkiyi ele alan yaklaşımların içine bir üçüncüyü daha dâhil edebiliriz. Günümüzde daha çok Anthony Giddens’ın dillendirdiği bu yaklaşım, birey ve toplum arasındaki ilişkinin karşılıklılığını öne çıkarır. Yani bireyin bazı bakımlardan toplum tarafından sınırlandığını kabul etmekle birlikte bu sınırlanmaya direnen bir potansiyele de sahip olduğunu iddia eder. Mead, Goffman gibi etkileşimcilerin düşüncelerine çok şey borçlu olan bu yaklaşıma Giddens ‘yapılaşma teorisi’ adını veriyor. Söz konusu teoriye göre, insani varlıklar olarak bizler her ne isek, büyük ölçüde, karmaşık bir âdetler dizisi takip ettiğimiz için öyleyizdir. Öte yandan, bu bilgi yeteneğimizi eylemlerimize uyguladığımızda, kendilerini kaynak olarak kullandığımız kurallara ve âdetlere güç katarız. Demek ki, birey bir yönüyle nesneleşmiştir. Yani toplum tarafından belirlenmektedir. Diğer yönüyle ise, öznelliğini muhafaza edebilmektedir. Yani, toplum tarafından konulan sınırların hem belirlenmesinde hem de aşılmasında ciddi anlamda etki sahibidir.

Yorumlar
  • 0 Yorum