Toplumsal Cinsiyet Sosyolojisi Deneme Sınavı Sorusu #1399947
I.Yeni dğan bebeklere cinsiyetini belli edecek renkte kıyafetler giydirilmesi
II. Kız çocuklarına bedenlerini sınırlayarak kullanmalarının öğretilmesi.
III. Erkek çocukların iri, yaramaz, hareketli gibi sıfatlarla nitelendirilmesi.
Yukarıda verilenlerden hangisi toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bedenselliği ile ilgilidir?
Yalnız I |
Yalnız II |
II ve III |
I ve III |
I, II ve III |
Toplum, üyelerinin bedenlerini her zaman şe- killendirir, etkiler ve yargılar. Toplumsal yaşamdaki temel eşitsizliklerden biri olan cinsiyet eşitsizlikleri de bedenle ilişkilidir çünkü kadın ve erkek bedeni arasındaki biyolojik ve fizyolojik farklılıklara da- yandırılmıştır. Yeni doğmuş bebeklere hemen cinsiyetlerini belli edecek renkte, mavi ya da pembekıyafetler giydirilmesi, kız bebeklere süslü, dantelli, oğlan bebeklere ise süssüz giysiler giydirilmesi bunun örneklerindendir. Bebeklerin cinsiyeti konu- sundaki algıyla ilgili bir deneyde katılımcılar, cinsiyetini bilmedikleri ve bedenleri benzer görünen bebekleri gözlemlemiş, eğer bebeğin kız olduğu söylendiyse bebeği minik, zarif gibi sıfatlarla, oğlan olduğu söylendiyse iri, yaramaz, hareketli gibi sıfatlarla nitelemişlerdir. Bunun ne- deni toplumsal cinsiyete dayalı toplumsallaşmadır. Bireyler bebekleri toplumun erkek ve kadınlardan beklentileri doğrultusunda nitelemişlerdir. Dolayısıyla doğumdan itibaren fiziksel bedenler, toplumsal bedenlere dönüşürken toplumsal cinsiyet en önemli etkenlerden biri olmuştur.
Bedenimizi kullanırken yaptığımız hareketler acaba anatomimizden veya biyolojimizden mi kay- naklanır? Psikolog Erwin Straus (1966) toplumsal cinsiyet ve beden performansı ile ilgili çalışmasında beyzbol topları fırlatan bir dizi kız ve oğlan çocuğun fotoğraflarını analiz etmiştir. Oğlan çocuklarının bütün bedenlerini kullandıklarını, kollarını ve ba- caklarını yeterince gerdiğini ve topu güçlü bir şekil- de uzun mesafelere fırlattıklarını ama kız çocukla- rının kollarını yeterince germediklerini, bacaklarını gerektiği gibi hareket ettirmediklerini ve topu zayıf bir şekilde ve düşük hızla fırlattıklarını saptamıştır. Üstelik kız çocukları henüz ergenliğe girmedikleri için bedenleri oğlan çocuklarının bedenlerinden çok da farklı değildir (Strauss, 1966, s.157-160). Straus iki cinsiyetin topu fırlatma biçimleri arasında saptadığı farkın anatomiden değilse de biyolojiden kaynaklandığını düşünmüş, biyolojik farklılık ne- deniyle kız çocuklarının topu “kadınsı bir tutum” ile attığı sonucuna varmıştır. Bu çalışmadan bir süre sonra Iris Young (1980), Straus’un bulgularını ye- niden değerlendirmiştir. Young, kadınsı ve erkeksi davranışların biyolojik olduğu görüşünü ve “kadın- sı tutum” iddiasını reddetmiş, bütün kızların topu “kız gibi”, bütün oğlanların da “erkek gibi” atmadı- ğını savunmuştur. Top fırlatmanın, koşmanın, tır- manmanın veya yüzmenin, bu eylemleri yapmanın belirli bir “kız gibi” biçimi yoktur. Bu hareketlerin ortak noktası, bedenin akıcı ve harekete yönelik olarak kullanılmaması, hareketin sadece bedenin bir kısmıyla yapılmaya çalışmasıdır (Young, 1980, s.146). Young (1980) kız ve oğlan çocuklarının bir şeyleri yapma biçimini öğrenirken cinsiyetlendi- rilmiş biçimde öğrendiklerini, Straus’un saptadığı farklılıkların nedeninin bu olduğunu belirtir. Kız
çocuklarına oturup kalkma, yürüme bile öğreti- lirken zarar görmemeleri, kirlenmemeleri, elbise- lerini yırtmamaları, bedenlerini göstermemeleri, yani bedenlerini sınırlayarak kullanmaları öğretilir. Dolayısıyla hareketleri erkeklerin yaptığı gibi değil, kadınlara yakışacak biçimde nazik ve kibar şekilde yapmayı öğrenmiş olan kız çocuğu, kültürün ve dö- nemin ürünüdür. Kısacası kız çocukları bedenlerini çekingen bir şekilde kullanırlar ve yaşları arttıkça bu çekingenlik de artar (Young, 1980, s.154). Young, kadınların bedenleri ile sınırlı bir ilişki kurduklarını, kendilerini genellikle hareketin öznesi değil nesnesi olarak gördüklerini ve bunun nedeninin de toplumsal cinsiyete bağlı rollere göre toplumsallaşma olduğunu savunur.
Yorumlar
- 0 Yorum