Uluslararası Ticaret Hukuku Deneme Sınavı Sorusu #1266373

Sözleşmenin esaslı ihlali ile ilgili aşağıdaki önermelerden hangisi yanlıştır?


Esaslı ihlal, satıcının sözleşmeye aykırı davranması hâlinde alıcının satıcıya karşı ileri sürebileceği hakların kapsamını genişletmektedir.

Sözleşmenin ihlali sonucu sözleşmenin karşı tarafının bu sözleşme uyarınca beklemekte haklı olduğu şeyden önemli ölçüde yoksun kalması gereklidir.

Esaslı ihlalin varlığı için tarafların sözleşmeden elde edecekleri menfaatin yerine getirilmesinin mümkün olması gereklidir.

Anlaşmada, ihlalin esaslı olması konusunda yükümlülüklerin niteliği açısından bir ayrım yapılmamıştır.

Hukuki imkânların sadece esaslı ihlal hâlinde tanınmasının sebebi, gereksiz, verimsiz masraflardan kaçınmak, temerrüde maruz kalan tarafın bu ihlalden yararlanarak sözleşmeyi kendi ekonomik menfaatine göre değiştirmesine engel olmaktır.


Yanıt Açıklaması:

Esaslı ihlalden bahsedebilmek için, taraflardan birinin sözleşmeden, aralarındaki ilişkinden veya teamülden ya da Antlaşmadan doğan yükümlülüklerden birini ihlal etmiş olması
gerekmektedir. Eğer taraflardan birinin ihlali söz konusu olmazsa, esaslı ihlale dayanarak tarafların hak ileri sürmesi mümkün değildir. Satıcının mal ve belgeleri zamanında alıcıya
ulaştırmaması, rekabet yasağına aykırılık, bilgi verme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi ihlal hâllerine örnek gösterilebilir. Bu ihlalin ne tür bir ihlal olduğu, yani sözleşmenin ancak asli yükümlülüklerin birinin yerine getirilmemesinin ihlale sebebiyet vermesi mi yoksa feri yükümlülüklerin ihlalinin de esaslı ihlal kapsamına girip girmediği sorusu sorulabilir. Anlaşmada, ihlalin esaslı olması konusunda yükümlülüklerin niteliği açısından bir ayrım yapılmamıştır. Ihlalin sözleşmeden, teamülden veya Antlaşmadan doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesinden kaynaklanması ve maddede sayılan diğer unsurların varlığı, esaslı ihlal açısından yeterlidir.

Esaslı ihlal nitelendirilmesinin bir diğer önemli unsuru ise, ihlalin sözleşmeden haklı olarak beklenilen şeyden karşı tarafı önemli ölçüde yoksun bırakmasından kaynaklanan bir olumsuzluğun varlığıdır. “Olumsuzluk” kavramı Antlaşmanın başka hiçbir hükmünde geçmediği gibi, bu kavram Antlaşmada tanımlanmış da değildir. Keza olumsuzluk kavramı ile ilgili örnek de verilmemiştir. Ancak bu kavram geniş yorumlanmalı ve m. 74’de öngörülen zarar kavramına benzetilmemelidir. Olumsuzluk kavramı, sadece sözleşmenin
ihlalinden kaynaklanan, şimdiki ve gelecekteki maddi kaybı değil, aynı zamanda her türlü olumsuz sonuçları da içerir. Örneğin, satıcı, malları paketleme veya sigorta ettirme yükümlülüğünü ihlal etmiş, fakat mallar güvenli bir şekilde alıcıya ulaşmışsa, burada herhangi bir olumsuzluk söz konusu değildir. Fakat alıcı, müşteri kaybeder veya malı tekrardan satma imkânını kaybederse, o zaman olumsuzluktan söz edilebilir.
Olumsuzluk tek başına yeterli bir unsur değildir. Esaslı ihlal anlamında olumsuzluk, sözleşmeden kaynaklanan beklenti ve bu beklenti sonucu elde edilecek menfaatten önemli ölçüde yoksun kalma şartları ile birlikte değerlendirilmelidir. Kısacası olumsuzluk, karşı tarafın sözleşmeden beklemekte haklı olduğu şeyden önemli ölçüde yoksun kalması ile ortaya çıkmalıdır.
Alıcının sözleşmeden haklı beklentilerinin nasıl belirleneceği hususu ihlalin esaslı olup olmadığının tespiti açısından çok önemlidir. Bu tespit, sözleşmeyi incelemek suretiyle yapılabilir. Buna göre, eğer taraflar sözleşmeden bekledikleri şeyleri açıkça belirlemişlerse, ihlal gerçekleştiği zaman ihlalin esaslı olup olmadığı kolayca anlaşılabilir. Fakat asıl sorun tarafların sözleşmeden beklentilerini yani birbirlerinin yükümlülüklerini açıkça belirlemedikleri durumda ortaya çıkar. Bu tür durumlarda sözleşmenin yorumlanarak bir sonuca ulaşılması gerektiği ileri sürülebilir. Bu noktada yorumun hangi ölçütlere göre yapılacağı sorusunun cevabı da önem taşımaktadır. Söz konusu belirsizliklerde, Antlaşmanın yorum ölçütleri ile ilgili düzenlemesini haiz 8. maddesine göre bir çözüme ulaşılacağı ileri sürülebilir. Yorum yapılırken, sözleşme metni, taraflar arasındaki görüşmeler, taraflar arasındaki ilişkiler, teamüller ve tarafların sözleşme kurduktan sonraki davranışları ve diğer önem taşıyacak bütün hususlar dikkate alınır.

Burada incelenmesi gereken önemli bir diğer husus ise “önemli ölçüde” kavramıdır. Esaslı ihlalin söz konusu olabilmesi için, karşı tarafın önemli ölçüde sözleşmeden dolayı
elde edeceği menfaatten yoksun kalması gerekir. Tarafların sözleşmeyi akdetmelerindeki amaç, sözleşmenin ihlali sonucu yoksun kalınan menfaatin önemli olup olmadığı hususunun belirlenmesinde etkilidir. Gerçekten de taraflar aralarında akdettikleri sözleşme sonucu bir beklenti hâline girerler ve sözleşmenin ihlali sonucu bu beklenti karşılanamayacak hâle gelirse veya menfaatin yerine getirilmesi mümkün değilse, sözleşmenin daha sonra, başka şekillerdeki ifası önemini kaybetmiş olur. Bu hâllerde sözleşmenin esaslı olarak ihlali söz konusu olur. Bu önem, tarafların iradelerine bakılarak belirlenir. Taraflar sözleşmede açıkça yükümlülüklerini belirlemişlerse, ihlalin önemli olup olmadığı hususunun tespiti mümkün olur. Fakat taraflar bu konuyu ayrıntılı bir şekilde açıklamamışlarsa, daha önce de belirtildiği üzere yorum yapılarak, teamüle bakılarak, sözleşme öncesi görüşmeleri de bu incelemeye tabi tutularak bir sonuca ulaşılır.

Yorumlar
  • 0 Yorum