Paris Antlaşması’nın imzalanması 1951’de, Batı Avrupa Birliği’nin kurulması 1955’te, Avro’nun tedavüle girmesi 2002’de ve Lizbon Antlaşması ise 2009’da uygulanmıştır.

ABD için yeni bir Avrupa işbirliği ve bütünleşme dönemini başlatmak anlamına gelen, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımda olduğu tek bir pazarı hedefleyen oluşum Marshall planıdır. Doğru cevap E'dir.

Egemenlik, devletler açısından, münhasır ve etraflı bir bağımsız eylem hakkı olarak tanımlanabilir.

Sanayi politikası münhasır yetki alanında değildir. AB destekleyici, koordine edici ve tamamlayıcı yetkiye sahiptir.

AB’nin başlıca organları Ekonomik ve Sosyal Komite, Bölgeler Komitesi, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Ombudsmanı olarak sıralanabilir.

1990’ların başına kadar Avrupa bütünleşmesinin en önemli itici gücü Sovyet tehdidiydi. Fakat Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla bu tehdit yerini, Sovyetler Birliği’nin çözülmesi süreciyle başlayan istikrarsızlık tehdidine bıraktı.

1.Öneri Aşaması: Kural olarak Komisyon, Avrupa Parlamentosuna ve Konseye bir AB yasama tasarrufu önerisi sunar. 2.İlk Okuma Aşaması: Avrupa Parlamentosu, Komisyonun önerisi ile ilgili olarak kullanılan oyların çoğunluğuyla üç şekilde hareket edebilir. 3.İkinci Okuma Aşaması: Avrupa Parlamentosu, Konseyin ilk okuma sırasındaki tutumu ile ilgili olarak dört şekilde hareket edebilir. 4. Uzlaşma Aşaması: Uzlaşma Komitesi, Konsey üyeleri veya bunların temsilcileri ile Avrupa Parlamentosunun temsilcilerinin eşit sayıdaki katılımı ile oluşur. 5. Üçüncü Okuma Aşaması: Avrupa Parlamentosu ve Konsey, mutabakat metni hakkında bu metnin kabulünden itibaren altı hafta içinde ayrı ayrı oylama yapar.

18 Nisan 1951 tarihinde, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu (AKÇT) kuran Paris Antlaşması Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında imzalandı. Antlaşmanın yasama organlarınca onaylanmasının ardından, 25 Eylül 1952 tarihinde AKÇT fiilen kuruldu. Ulus-üstü karar verme yetkisine sahip Yüksek Otorite’nin başkanlığına Jean Monnet atandı. AKÇT’ ye üye ülkeler arasında kömür çelik ürünleri ticaretine konulan sınırlamalar kaldırıldı ve Topluluk dışında kalan ülkelere ortak gümrük tarifesi (vergisi) uygulanmaya başlandı. Böylece AKÇT, Avrupa bütünleşmesi için ilk somut adımı oluşturdu.

AB ile ilgili olarak (biri sona ermiş olan) toplam dört kurucu antlaşma söz konusudur:

• 18 Nisan 1951 imza, 1952 yürürlük tarihli Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) Antlaşması,
• 25 Mart 1957 imza, 1958 yürürlük tarihli Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) Antlaşması,
• 25 Mart 1957 imza, 1958 yürürlük tarihli Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (AAET) Antlaşması,
• 7 Şubat 1992 imza, 1993 yürürlük tarihli Avrupa Birliği (AB) Antlaşması.

Maastricht Antlaşması ile AT'ları Avrupa Birliği'ne dönüşmüştür.

Açık koordinasyon yöntemi, bağlayıcılık içermeyen ve en iyi uygulamayı yayma ve belirli hedeflere ulaşmak için birbirine yakınlaşma üstüne kurulu olan politika aracıdır. Bu yöntemin unsurları; yönlendirici ilkeler, göstergeler ve kıstaslar, yerel politikaya aktarma, gözetim ve değerlendirmedir.

AB’nin siyasal ve ekonomik alanlar gibi temel alanlarda bütünleşme sürecinin son safhasına henüz ulaşamadığı da unutulmamalıdır. Birlik başlangıcından bu yana sürekli evrilen bir proje olduğundan sıkça nitelik değiştirmekte, AB’nin kurumsal kimliği dönemden döneme ciddi farklılıklar arz etmektedir. Bununla birlikte, yaşanan her değişim ve sancı da AB açısından yeni kazanımları işaret etmektedir. Örneğin 2005 yılında Fransa ve Hollanda’nın düzenledikleri referandumlar yoluyla Avrupa Anayasası’nı reddetmelerine, 2008’de İrlanda’nın Lizbon Anlaşmasına hayır yanıtı vermesine rağmen; 1 Aralık 2009’da Lizbon Anlaşması yürürlüğe girmiş ve Avrupa bütünleşmesi bakımından olumlu bir hava yaratmıştır.

Abd Başkanı Harry Truman, 1947 deAmerikan Kongresi’nde bu açıklamayı yapmıştır.Bu sayede, Sovyetler Birliği’nin olası ihtilal desteklerine engel olmaya çalışıyordu.

Lizbon Anlaşması Avrupa Birliği'nin üç sütunlu yapısını kaldırmıştır.

Norveç, üyelik için referandum düzenledi ve Norveç halkının Topluluklara üye olmayı reddetmesi sonucunda bu sürecin dışında kaldı.

Federalizm, Birinci Dünya Savaşı’ndan büyük yara alarak çıkmış Avrupa’da yeni bir savaşın nasıl önlenebileceği ve barışın yeniden nasıl tesis edile­bileceği üzerinde durmuş; bunun cevabını da “en yüksek düzeyde bütünleşme” fikrinde bulmuştur.