Belgesel kavramını ilk ortaya çıkan ve tanımlayan kişi John Grierson’dur.

Bu sorunların çözümü için geliştiriciler, yüksek tanımlamalı görüntü yayıncılığını üzerine çalışmalar yapmışlardır.

Sonraki iki yüzyılda hızla Avrupa’ya yayılan ve geliştirilen büyülü fener bir eğlence aracı haline gelerek insanların kalabalık gruplarla karanlık mekanlarda izlediği bir gösteriye dönüşmüştür. Bunlardan en etkili olanı Belçikalı Etienne Gaspar Robert tarafından ilk kez 1798’de Paris’te ve daha sonra bütün Avrupa’da yaplan Fantazmagorya (Phantasmagoria) gösterisiydi.

Analog televizyonlarda en boy oranı 1:33:1’dir.

Televizyon tekniği çalışmaları, Willoughby Smith’in 1873 yılında Selenyum elementinin foto iletken özelliğini keşfetmesi ile başlamıştır denebilir. Smith yaptığı deneyler sonucunda Selenyum elementinin üzerine ışık düştüğünde, bu elementin iletkenlik özelliği gösterdiğini, bir başka deyişle ışığın yoğunluğuna bağlı olarak değişken bir elektrik akımının oluştuğunu belirlemiştir.

Söz konusu filmler, haksız uygulamalar, gençliğin yabancılaşması gibi konulara eğilen eleştirel mesaj filmleridir.

Analog Televizyonda en-boy oranı 1.33:1 iken, sinemada en-boy oranları 1.66:1 Geniş Ekran, 1.85:1 Standart Geniş Ekran ve 2.35:1 Sinemaskop geniş ekran olarak tanımlanmıştır.

Sıper Hi-Vision sisteminde ses 22.2 kanallıdır.

Yüksek tanımlamalı televizyon (HDTV) sisteminin ilk örneği Japonya’da gerçekleşmiştir.

1967 yılında Fransa’da siyah beyaz sistemden renkli SECAM (Sequential Color with Memory) sistemine geçilmiştir. SECAM sisteminin özelliği saniyede 25 kare gösterilmesidir.

Edison ve Dickson yaptıkları icadın çok ilgi göreceğini önceden tahmin etmişler ki daha ticari kinetoskop gösterileri başlamadan önce (1893) devamlı film üretecek bir stüdyo kurdular: Kara Maria (Black Maria).

Analog görüntü tekniği ile bu iki sorunun çözülmesi olanaksızdır. NTSC 525 Satır, 60Hz ve PAL 625 Satır, 50Hz özelliğine sahip sistemlerdir.

Diyorama: Daguerre tarafından keşfedilmiş optik eğlence. Değişen ışık efekleri altında dev transparan resimler gösterilirken, bir yandan da küçük pencereye benzer bir açıklığa bakan seyirciler, dönen platformla resmin bir parçasından diğerine doğru ağır ağır hareket ettirilir.

Gheorghe Marinescu’nun 1898-1901 yılları arasında Romanya’da bir nöroloji kliniğinde çektiği ilk bilimsel filmler de, her ne kadar kendisi bu filmleri “sinematografi yardımıyla yapılan bilimsel çalışmalar” olarak nitelendirse de, eğitici olmaları açısından belgesel olarak nitelendirebilir. Ne varki Grierson bu tanımlamasını Robert Flaherty’nin filmi Moana (1926) için yapmış olsa da belgesel kavramını ilk ortaya atan ve tanımlayan kişi olmuştur.

İş dışında geçirilen “boş zaman” kavramının ortaya çıkışı, sinemanın ortaya çıkışını sağlayan toplumsal nedenlerden biridir.

NTSC, PAL ve SECAM sistemlerinde her satırda 720 benek vardır.