STRATEJİ VE GÜVENLİK - Ünite 1: Strateji ve Güvenlik Kavramları Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Strateji ve Güvenlik Kavramları

Ünite 1: Strateji ve Güvenlik Kavramları

Strateji Kavramı

Dar anlamda strateji, Eski Yunan geleneğinde generallik sanatını, yani askeri araçların savaşın amacına ulaşmada kullanılmasını ifade eder. Bir başka tanıma göre strateji, politikanın amaçlarının gerçekleştirilmesi için askeri imkanların dağıtımı ve uygulanması sanatıdır.

Taktik, Askeri Strateji ve Genel Strateji Tanımları

Askeri araçlar-siyasi hedef ilişkisini açıklayan bu kavram literatürde askeri strateji olarak tanımlanmaktadır. Askeri araçların kullanılması eylem olarak savaşa dönüşüyorsa, bu tutumun düzenlenmesi ve yönetilmesi taktik terimiyle tanımlanır.

Genel strateji, yüksek strateji ya da ulusal strateji olarak da anılan bu kavram bir milletin siyasi, ekonomik, askeri, psikolojik kaynaklarını savaş ve barış zamanında hükümetin belirlediği ulusal siyasi hedefleri elde etmeye yönelik en fazla desteği verecek şekilde yönlendirme bilim ve sanatıdır.

Strateji Düşüncesinin Gelişimi

Stratejik düşüncenin gelişimini üç dönemde incelemek mümkündür:

  • 18.yüzyıl öncesi klasik dönem

  • 18.yüzyıl sonrası modern dönem

  • Nükleer silahların geliştiği dönem

Klasik Dönemde Strateji:

Klasik dönemde stratejinin eş anlamlısı olarak algılanan savaş sanatı, genel itibariyle düşmana ya da rakibe tuzak kurma vb. hayvan avcılığı döneminden kalma taktiklerle ifade ediliyordu.

Sun Tzu’nun Strateji Anlayışı: Sun Tzu’nun strateji anlayışı en iyi “Savaş Sanatı” başlıklı eserindeki şu şekilde ifade edilmiştir:0

“Strateji uzmanı bir komutan, nihai zaferi kazandıktan sonra küçük muharebelerle uğraşır, hâlbuki yenilmeye mahkum bir komutan önce küçük muharebelerle kendini yıpratır, daha sonra nihai zafer yollarını arar.”

Strateji teorisinin köklerini içinde bulabildiğimiz “Savaş Sanatı”, tarih boyunca Caesar’dan Napoleon’a, Hitler’ den Mao’ya kadar birçok komutan ve lider tarafından okunmuş ve onlara yol göstermiştir.

Thucydides’in Strateji Anlayışı:Thucydides, işbirliği ve yüksek moral değerlerden çok güç politikasının, yani ulusal çıkar ve güç peşinde koşmanın savaşa neden olduğunu belirtmiştir.

Uluslararası ilişkilerde “güçlünün yapabileceklerini yapacağını, güçsüz olanlarınsa bunları kabullenmek zorunda olduklarını” ileri süren Thucydides bu yaklaşımıyla strateji kavramının güç kavramıyla özdeş olduğunu ortaya koymaktadır.

Machiavelli’ nin Strateji Anlayışı: Machiavelli’ ye göre yöneticilerin devletin varlığını sürdürebilmek için bireyin sahip olduğundan farklı ahlaki değerlerle hareket etmesi gerekir.

Modern Dönemde Stratejik Düşünce

Modern dönem 18. yüzyılda Napoleon savaşları ile başlar. Modern dönemde stratejik düşüncenin dört önemli öncüsü Napolyon, Jomini, Clausewitz ve Hart’ ın strateji anlayışlarıaşağıdaki gibi açıklanabilir:

Napoleon’ un Strateji Anlayışı:Napoleon Bonaparte, tarihin akışını değiştiren önemli siyasetçi ve askerlerden birisidir ve ulus devlet anlayışının yaygınlaştığı bir dönemi temsil eder. Napoleon Bonaparte, modern dönemin ilk büyük stratejisti olarak kabul edilir.

Strateji kavramına en büyük katkısı askeri yöntemleri, yani kuvvet kullanımını belli prensipler çerçevesinde ele alıp, politik bir hareketin parçası olarak tanımlamasıdır.

Jomini’nin Strateji Anlayışı:Jomini’ nin stratejik bilgisini önemli kılan kendi ordusunu, çağdaşı olan ordulardan birkaç adım öne çıkartacak hamleler yapmış olmasıdır.

Clausewitz’ in Strateji Anlayışı:Clausewitz, strateji ile savaş arasında doğrudan ilişki kurmuş; bu tartışmayı da aldığı felsefe eğitim çerçevesinde esas itibariyle felsefi bir temele oturtmuştur.

Hart’ ın Strateji Anlayışı:Hart’ ın çalışmalarının en önemlilerinden biri olan “Strateji-Dolaylı Tutum” hem dünya tarihinde yazıldığı güne kadar gerçekleşen savaşların tarihini analitik bir görüşle irdelemesi, hem de stratejinin tarihsel gelişimini ele alması bakımından önem taşımaktadır.

Nükleer Dönemde Stratejik Düşünce

İkinci Dünya Savaşı’ nın ardından başlayan nükleer döneminde strateji anlayışı kendinden önceki dönemlerden dört temel noktada farklılık taşır:

  • Fransa başbakanlarından Georges Benjamin Clemenceau’nun “savaş, generallere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir” sözünü hâkli çıkaracak şekilde, özellikle nükleer dönemde politikacılara tavsiyelerde bulunan stratejistler artık akademik kuruluşlarda görev yapan sivil uzmanlardır.

  • İlk iki dönemde, strateji daha çok askerlik bilimi ile ilintili bir kavram iken, yeni dönemde disiplinler arası bir nitelik kazanmıştır. Dönemin ünlü stratejistleri farklı disiplinlerdeki uzmanlıklarıyla ünlüdürler. Örneğin, Herman Kahn fizikçi, Thomas Schelling ekonomist, Henry Kissenger tarihçi, Albert Wohlstetter matematikçi, Morris Janowitz sosyolog, Paul Keskemeti psikolog, Bernard Brodie, William Kaufmann ve Glenn Synder ise siyaset bilimcidir (Walt, 1991).

  • Bernard Brodie’ nin özellikle ekonominin yöntemlerinin kullanılmasını salık vererek başının çektiği bir akım doğrultusunda bilimsellik anlayışı nükleer dönemde strateji düşüncesinin özünü oluşturmuştur.

  • Nükleer silahların varlığı, strateji kavramını barışa daha yakın hale getirmiştir. Nükleer silahların yıkıcı gücü nedeniyle, düşman üzerinde zafer kazanmak ikinci plana düşmüş, caydırıcılık stratejisi ön plana çıkmıştır.

Güvenlik Kavramı

Kelime anlamıyla güvenlik kişilerin korkusuzca yaşayabilmeleri durumu ve zarar veya tehlikeye karşı emniyet halidir.

Güvenlik Kavramının Tanımında Dönüşüm

Güvenlik kavramı, Soğuk Savaşın başladığı 1940’ lardan Soğuk Savaşın sona erdiği 1980’lere kadar neredeyse tamamen Stratejik Çalışmalar’ ın gölgesinde tanımlanıyordu.

Soğuk Savaşın son yıllarında yalnızca güvenlik tehditleri bazında değil, bu tehditlerden etkilenen ana özneler bakımından da değişim gözlenmiştir.

Güvenlik kavramının Stratejik Çalışmalar ötesinde de Tanımlanmasıyla birlikte güvenlik çok-boyutlu bir kavram olarak karşımıza çıkmıştır. Bugün artık tek ve yeknesak bir güvenlik kavramından söz etmek mümkün değildir. Günümüzde bireysel, ulusal, bölgesel, uluslararası, küresel güvenlik ile askeri, siyasi, toplumsal, çevresel, ekonomik, insani güvenlik kavramları bir arada bulunmaktadır.

Güvenlik Kavramının Ana Unsurları

Güvenlik kavramını tanımlayan eserleri genel olarak incelediğimizde, yoğunlukla iki unsurun kullanıldığını görürüz. Bu unsurlardan ilki olan güvenlik özneleri, kim için güvenlik sorularında, ikincisi olan güvenlik tehditleri ise neye karşı güvenlik sorusuna cevap vermektedir. Güvenlik kavramına bu soruların cevaplarına bağlı olarak devlet güvenliği ya da ekonomik güvenlik örneklerinde olduğu gibi etiketler yapıştırılmaktadır.

Güvenlik Özneleri:Kimin güvenliği sorusunun cevabını ortaya koymayan güvenlik kavramı bir anlam ifade etmez. Günümüz Güvenlik Çalışmaları literatüründe güvenlik öznelerinin kimler olduğuna dair bir uzlaşı yoktur.

Güvenlik Çalışmaları alt-disiplininde “kim için güvenlik” sorusuna yaklaşık kırk yıl boyunca neredeyse hep bir ağızdan “devlet” yanıtı verilmişti. 1940’lardan 1980’lerin sonlarına kadar devam eden devlet-merkezli güvenlik anlayışının kökeninde Stratejik Çalışmalar’ın başat gücünden kaynaklanan analitik ve normatif nedenler bulunmaktadır. Stratejik Çalışmalar’ın dayandığı geleneksel realist anlayışta devletler Uluslararası İlişkilerin merkezindedir.

Bireyin, güvenliğin ana öznesi olduğu fikri özellikle Eleştirel Güvenlik Çalışmaları ve 1990’larda Kanada’ da gelişmeye başlayan İnsan Güvenliği yaklaşımları tarafından savunulmaktadır.

Kanada kökenli İnsan Güvenliği yaklaşımında da güvenliğin ana öznesi insandır. Bu yaklaşım, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’ nın (UNDP) 1994 yılı raporu çerçevesinde doğmuş, ardından akademik çevrelerin ilgisini çekmiştir. UNDP raporunda şöyle denilmektedir: “İnsan güvenliği, ölmemiş bir çocuk, yayılmamış bir hastalık, sonlandırılmamış bir iş, şiddete varmamış etnik bir gerilim, susturulmamış bir muhaliftir. İnsan güvenliği silahlarla değil, insan yaşamı ve onuruyla ilgilenir.”

Kim için güvenlik sorusunun bir başka cevabı da sistem düzeyinde karşımıza çıkar. Örneğin, çevre sorunları güvenlik tehditleri olarak kavramsallaştırıldığında, biyosferin kendisi güvenlik öznesi haline dönüşür. Benzer şekilde, liberal ekonomik düzen de liberal güvenlik anlayışını savunanlar için bir güvenlik öznesi olarak algılanır.

Sonuçta, kim için güvenlik sorusunun tek bir cevabı yoktur. Güvenlik teorilerinin büyük bir kısmı tek bir aktöre yönelmek suretiyle güvenliği kavramsallaştırsa da, yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere Güvenlik Çalışmaları’ nı tek ve yeknesak bir aktör çerçevesinde şekillendirmek mümkün değildir. Bu çerçevede, “ güvenliği tehdit edilen şey” bazen birey, bazen devlet, bazen de sistem düzeyinde kendini gösterebilir. Son yıllarda, Kopenhang Okulunun da böylesine bir yaklaşım benimsediğini söylemek mümkündür.

Güvenlik Tehditleri:Geleneksel güvenlik anlayışında benimsenen güvenlik gündeminin özünde askeri tehditler vardır. Buna karşılık, uluslararası politikada meydana gelen değişimler sonucunda 1970’lerden itibaren güvenliğin askeri nitelik taşımayan sorunlarla da tehdit edildiğine ve güvenliğin analizinde bu geleneksel olmayan tehditlere yer verilmesi gerektiğine dair çağrılar yapılmaktadır. Günümüzde, realist akımlar dışında neredeyse tüm güvenlik teorileri, güvenliğin çevreden sağlık sorunlarına, ekonomik istikrarsızlıklardan göçe kadar çok geniş bir çerçevede ele alınması gerektiği konusunda hemfikirdir.

Eleştirel Güvenlik Çalışmaları’nda bireyleri veya grupları tehdit eden her şey güvenlik sorunudur. Kopenhag Okulu, her şeyin güvenlik sorunu olarak algılanması görüşüne karşıdır. Çünkü böylesi bir tutum Güvenlik Çalışmaları alanını sınırlarından yoksun hale getirecektir. Bunu engellemenin yolu “güvenlikleştirme” kavramıdır. Bu çerçevede, askeri, ekonomik, toplumsal, çevresel ve siyasi sektörlerde bir sorunun güvenlik tehdidi olarak benimsenmesi, yani güvenlikleştirilmesi şartlara bağlanmıştır. Başka bir deyişle, bir sorun ilgili aktör tarafından söylem doğrultusunda tehdit olarak inşa edilmediği sürece güvenlik tehdidi olarak nitelendirilemeyecektir.