STRATEJİ VE GÜVENLİK - Ünite 2: Stratejik Çalışmalar Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 2: Stratejik Çalışmalar
Ünite 2: Stratejik Çalışmalar
Stratejik Çalışmaların Kapsamı
Stratejik Çalışmalar, “Uluslararası ilişkilerin askeri boyutunu anlamak ve açıklamakla ilgilenen alan” olarak tanımlanabildiği gibi, “şiddet veya şiddet araçlarının siyasi birimler tarafından diğer siyasi birimlere karşı çıkarlarının savunulması amacıyla kullanılması ya da kullanma tehdidinin incelendiği alan” olarak da tanımlanabilmektedir (Booth ve Herring, 1994; Buzan, 1981).
Soğuk Savaş döneminin ABD kaynaklı eserleri incelendiğinde Stratejik Çalışmalar yerine Ulusal Güvenlik Çalışmaları başlığının yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir.
Öte yandan, Ulusal Güvenlik Çalışmaları etiketi kimi yazarlarca herhangi bir devletin güvenlik politikasının tek taraflı analizini çağrıştırdığı için eleştirilmiş; genellikle İngiliz literatüründe benimsenen Stratejik Çalışmalar başlığının Soğuk Savaş döneminin güvenlik ilişkilerini daha doğru yansıtan bir ifade olduğu savunulmuştur (Garnett, 1987).
Devlet-merkezli analiz yapan Stratejik Çalışmalar, askeri konulara öncelik verir ve Uluslararası ilişkilerin realist varsayımlarını kullanır. 1930’ların başından 1980’lerin ortasına kadar Uluslararası ilişkiler disiplininde başat role sahip olan ve bu nedenle de “uluslararası ilişkilerin teorisi” olarak anılan realist okulun varsayımları 1980’lere kadar Stratejik Çalışmaları şekillendirmiştir.
Stratejik Çalışmaların Gelişimi
Literatürdeki yaygın görüşe göre Stratejik Çalışmaların bir disiplin olarak 1940’ların ortalarında doğduğu, 1955-65 döneminde altın çağını yaşadığı, 1965-80 arasında durakladığı ve neredeyse çöküş yaşadığı, 1980’lerden itibarense hem canlanma hem de sorgulama dönemine girdiği kabul edilir.
Stratejik Çalışmalar 1940’larda nükleer silahlanmanın etkilerinin hissedilmeye başlanmasıyla birlikte ABD’de doğmuştur. Stratejik Çalışmaların doğuşunda İkinci Dünya Savaşının ardından ortaya çıkan nükleer gerilim çerçevesinde sivil uzmanlara duyulan gereksinim etkili olmuştur.
1950’lerin ikinci yarısından “détente” olarak adlandırılan yumuşama dönemine kadar yaklaşık on yıl literatürde Stratejik Çalışmaların “altın çağı” olarak anılır. Altın çağ, esas olarak Batı Bloğunda 1954’te benimsenen ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyelerine yönelik ortaya çıkabilecek bir komünist saldırı karşısında, nükleer silahlarla karşılıkta bulunulmasını öngören kitlesel karşılık stratejisi ile başlamıştır.
Stratejik Çalışmaların doğuşuyla birlikte karşımıza çıkan ve altın çağa damgasını vuran altı temel özellikten bahsedilebilir. İlk olarak, Stratejik Çalışmalar düşünce kuruluşlarında doğan ve neredeyse 1960’ların sonuna kadar tamamen düşünce kuruluşlarında gelişen bir alandır. Özellikle RAND Stratejik Çalışmaların ana alt dalı olan caydırıcılık teorisinin ve caydırıcılığın dayandığı oyun teorisinin gelişiminde büyük rol oynamıştır.
Düşünce kuruluşlarında gelişen, disiplinler arası niteliğe sahip, realizmden varsayımlar ithal eden, bilimsel, Amerikan-merkezli ve politika-güdümlü Stratejik Çalışmaların uzun yıllar boyunca güvenlik analizlerinin neredeyse tek hâkimi olması eleştirilere hedef olmadığı anlamına gelmez. Bu çerçevede, ilk olarak, özellikle Anatol Rapoport stratejistlerin milyonlarca hayatı tehlikeye atma kapasitesine sahip stratejiler geliştirirken, etik değerleri dışarıda bırakıp, yalnızca nesnel kaygılarla hareket etmelerini eleştirir.
Doğduğu andan itibaren nükleer gerilim üzerine uzmanlaşan Stratejik Çalışmalar, iki kutup arasında savaş tehlikesinin azaldığı ve farklı boyutlarda anlaşmaların sayılarının arttığı yumuşama (détente) döneminde atalet içine girmiştir.
Bir başka deyişle, alanın ana gündem maddesinin göreli önemini yitirmesi sonucunda literatürde duraklama dönemi başlamıştır. Kurumsallaşmaya ek olarak, dönemin en önemli özelliği, Stratejik Çalışmaların Uluslararası ilişkilerin alt-disiplini haline dönüşümüdür. Altın çağda, herhangi bir disiplinin çatısı altında bulunmayan Stratejik Çalışmalar, 1970’lerden itibaren UluslararasıEkonomi-Politik ile birlikte Uluslararası ilişkiler disiplinin alt dallarından birisi haline gelmiştir.
Güvenlik gündemine yerleşen diğer bir konu da kapsamlı bir şekilde ilk kez 1972’deki Birleşmiş Milletler insan Çevresi Konferansı’nda dile getirilen ‘çevresel güvenlik’ kavramı olmuştur.
Aynı dönemde, dünyanın ekonomik açıdan karşılıklı bağımlı hale geldiği, ekonomik ve refah meselelerinin askeri güç karşısında önem kazandığı ve devletin uluslararası ilişkilerdeki baskın konumunu çokuluslu şirketler gibi ‘devlet dışı’ aktörlere ve güçlere kaptırdığı anlayışı da gelişmiştir.
Sonuç olarak, Stratejik Çalışmalar, “terör, iki kutuplu militer Soğuk Savaş sistemi, süper güçlerin hâkimiyeti ve Üçüncü Dünyanın suiistimalinin buluştuğu bir denge” olarak nitelendirilmiş ve Barış Araştırmacıları tarafından yoğun bir eleştiri bombardımanına tutulmuştur (Buzan ve Wæver, 2007).
Détentedöneminde yaşanan durağanlık nedeniyle, bu eleştirilere karşı kendini geliştirme imkânını bulamayan Stratejik Çalışmalar, 1970’lerin sonu ile 1980’lerin başında yumuşamanın sona ermesiyle eski canlılığını ve başat gücünü bir süreliğine tekrar kazanmasına rağmen, eski parlak günlerine dönememiştir.
ABD-SSCB ilişkilerinin, tarafların Avrupa’ya orta menzilli nükleer füzeler yerleştirmesi ve Sovyetlerin 1979’da Afganistan’ı işgal etmesiyle yeniden gerginleşmesinin ardından Stratejik Çalışmalarda yeniden bir canlanma gözlendi.
Öncelikle, 1979’un sonunda SSCB’nin SS-20 füzelerini kendi topraklarının yanı sıra, ve Doğu Avrupa’daki müttefiklerinin topraklarına da yerleştirmesi sonucunda, 12 Aralık 1979’da toplanan NATO Bakanlar Konseyi’nden Batı Avrupa ülkelerine ABD’nin orta menzilli Pershing II ve karadan karaya fırlatılan Cruise güdümlü füzelerinden toplam 572 adet yerleştirilmesi kararının çıkması ile taraflar arasındaki silahlanma yarışı yeni bir boyut kazandı.
Stratejik Çalışmalar 1980’lerde gözlenen bu canlanmaya paralel olarak kapsamlı biçimde sorgulanmaya başlanmıştır. 1980 öncesinde güvenlik kavramının başat güvenlik anlayışı olan Stratejik Çalışmaların devlet-merkezli askeri konuların ötesinde tanımlanmasına ilişkin girişimler yok denecek kadar azdı ve güvenlik kavramının bu sınırlı çerçeveden bağımsız analizi literatürde neredeyse tamamen göz ardı edilmişti. Stratejik Çalışmalar kapsamında güç kavramının gölgesinde tanımlanan güvenlik, devletlerin askeri sorunlara karşı güç politikaları ile korunmasını ifade ediyordu.
Güvenlik gündeminin genişlemesine katkıda bulunan akademik tartışmaların yanı sıra, yeni gelişen bazı güvenlik teorileri de Stratejik Çalışmaları kendi perspektiflerinden sorgulamaya başlamıştır.
Kant’ın 1795 tarihli Perpetual Peace (Kalıcı Barış) başlıklı çalışmasındaki fikirlerin 1980’lerde, özellikle Michael Doyle tarafından geliştirilmesiyle birlikte ortaya çıkan Demokratik Barış akımı demokratik düzenler arasında savaş olmayacağını ve bu suretle güvenliğin Stratejik Çalışmaların öngördüğünden farklı yöntemlerle sağlanabileceğini iddia etmektedir.
Liberal Kurumsalcılığın bir dalı olarak “ortak kuruluşlara (Avrupa Toplulukları ya da kapitalist küresel ekonominin merkezi teşkilatları gibi) katılan devletlerin benimsediği normların önemini vurgulayan rejim teorisinin” güvenlik alanına uyarlanmasıyla gelişen Güvenlik Rejimleri yaklaşımı, stratejistlerin varsayımlarının aksine, güvenlik alanında “devletler arasında işbirliğine dayalı davranışları, açık veya zımnî normlar ve kurallar çerçevesinde düzenleyen sistemi ifade etmektedir” (Booth ve Herring, 1994).
Üçüncü Dünya Güvenlik Okulumensupları, genel olarak Stratejik Çalışmaları Batı (Amerikan) merkezli olduğu için eleştirip, konuyu gelişmişlik-güvenlik bağlantı-sına/ikilemine getirirler. Gelişmiş Batı ülkeleri için tehditler dışarıdan gelirken, gelişmekte olan Üçüncü Dünyanın güvenliği temelde iç tehditlerden etkilenir ve bunlar genellikle askeri karakterli değildir.
Bu dönemde, Stratejik Çalışmalara eleştirel bakan diğer bir akım da bünyesinde birbiriyle bağlantılı iki ayrı alt-akımı Ortak Güvenlik ve Alternatif Savunma- barındıran Alternatif Güvenlik yaklaşımıdır. Kökeni 1982 tarihli Palme Komisyonu Raporuna dayanan Ortak Güvenlik anlayışında, güvenliğe sıfır-toplamlı yaklaşımın uygun olmadığı iddia edilir.
1980’lerde Stratejik Çalışmalara alternatif olarak doğan bu akımlara ek olarak, yumuşama döneminin ürünü olan Barış Araştırmaları da, bu dönemde geleneksel anlayışın sorgulanması yaklaşımını sürdürmüştür. Fakat bu dönemin en önemli özeliklerinden birisi Barış Araştırmalarının, sınırlı da olsa Stratejik Çalışmalara yakınlaşması ile sonuçlanan dönüşümüdür.
Daha önceleri kuvvet kullanımını rasyonel bulmayan, askeri strateji konularıyla ilgilenmeyen ve hatta bunları savaş nedeni sayan Barış Araştırmacıları, bu dönemde savunma ve askeri strateji meselelerini incelenmeye başlamışlar ve bu anlamda Stratejik Çalışmalara yaklaşmışlardır.
Stratejik Çalışmaların Mevcut Durumu
Güvenlik gündeminin askeri sorunlar ve devlet-merkezlilik ötesinde tanımlanması çabaları ve Stratejik Çalışmalara alternatif anlayışların doğuşu/gelişimi ile paralel olarak literatürde 1980’lerde alanın adının “Güvenlik Çalışmaları” veya “Uluslararası Güvenlik Çalışmaları” olarak tanımlanması fikri benimsendi. Bu görüşü savunanlar, Stratejik Çalışmaları da diğerlerinin yanı sıra Uluslararası Güvenlik Çalışmaları genel çatısı altına yerleştirmekteydi.
Yukarıda açıklanan alternatif yaklaşımlardan da açıkça anlaşıldığı üzere, 1980’lerden itibaren Stratejik Çalışmalar güvenlik analizinde artık ne yalnız ne de başattır. Üstelik kendi içinde de bir dönüşüm yaşamış ve Betts’in iç içe geçen halkalar yaklaşımından esinlenilerek geliştirilen aşağıdaki şekilde de görüleceği üzere “muharebelerin kazanılması için gerekli teknoloji, örgütlenme ve taktiklerin toplamı” olarak tanımlanan askerlik bilimine yaklaşan bir alan haline gelmiştir.
Bu dönemde, güvenliğin kavramsallaştırılmasında realist teorilerin temel varsayımlardan yararlanan yaklaşım için artık askerlik bilimine yakınlaşan Stratejik Çalışmalar yerine yukarıda da belirtildiği üzere Realist Güvenlik Çalışmaları ifadesi yaygın biçimde kullanılmaya başlanmıştır.
Bir başka ifadeyle, önceleri realizmle beraber anılan Stratejik Çalışmalar 1980’lerden itibaren daha teknik nitelik taşıyan askerlik bilimine yakınlaşınca eskiden Stratejik Çalışmaların temsil ettiği genel alanın adı Realist Güvenlik Çalışmalarına dönüşmüş ve Güvenlik Çalışmaları çatısı altında konumlandırılan bu alt-alan Stratejik Çalışmaları bir alt-dalı olarak kapsar hale gelmiştir. Dolayısıyla, günümüzde Realist Güvenlik Çalışmaları ile Stratejik Çalışmalar birbirinin yerine geçecek şekilde kullanmak doğru değildir.