BATI EDEBİYATINDA AKIMLAR I Dersi Romantizm soru detayı:
SORU:
17. ve 18. yüzyıl boyunca aklı yücelten klasik ve neo-klasik edebiyat ve düşünce hayatının yerini yavaş yavaş duygusallığı ve bireyciliği ön plana çıkaran bir anlayışın aldığı görülür. Bunun ilk örneği nedir?
CEVAP:
17. ve 18. yüzyıl boyunca aklı yücelten klasik ve neo-klasik edebiyat ve düşünce hayatının yerini yavaş yavaş duygusallığı ve bireyciliği ön plana çıkaran bir anlayışın aldığı görülür. Bunun ilk örneği Almanya’da ortaya çıkan duyguculuktur. Onlar “Hissediyorum öyleyse varım” diyorlardı; oysa on sekizinci yüzyıl klasikleri Descartes’tan itibaren “Düşünüyorum öyleyse varım” sözünü benimsemişlerdi. Duygucular, bir bakıma insan düşüncesinin tek boyutlu ele alınmasına karşı çıkıyorlar fakat kendileri de insanı tek boyutlu olarak düşünüyorlardı. Klasikler ve Aydınlanmacılar insanı sadece akıldan ibaret kabul ediyor ve insan doğasının başka yönlerini ihmal ediyorlardı. 17 ve 18. yüzyıl insanının böyle düşünmesinin sebebi Rönesans ve Reform dönemindeki teknolojik gelişmeler, yeni coğrafi keşifler ve buluşlardır. Böylece kilisenin toplum üzerindeki hâkimiyeti kırılırken akıl başka ve yeni bir otorite olarak belirmektedir. Avrupa düşüncesi bu sebeple on sekizinci yüzyılın ikici yarısından itibaren devrin sanat anlayışını da etkileyen başka bir fikri ve felsefi iklime girmiştir. 19. yüzyıl başında (1808) Almanya’da ortaya çıkan duygucular ve onlardan önce yine Almanya’da gördüğümüz Sturm und Drang gibi gruplar romantizmin hazırlayıcılarıdır. Onlar insan tabiatının coşkulu yanına sesleniyorlardı. Çünkü akıl, toplumsal düzen, kurallar ve kanunlar, insanın içinden geldiği gibi davranmasını ve yaşamasını engelliyor böylece duygular bastırılmak zorunda kalınıyordu. Sanat ve edebiyatta klasik Yunan dönemine ait eserlerin, aynı dönemin tarihi şahsiyetlerinin ve olaylarının anlatılması, Yunan felsefesinin tartışılmaz üstünlüğünün kabul edilmiş olması, romantikler için insanın özgürlüğünün önündeki engellerdir. Oysa insan yaratıcılığı engellenemez. Sturm und Drang insanın doğasının sadece akıldan değil, aynı zamanda duygudan da ibaret olduğunu savunuyor ve aydınlanmacıların insan ruhunu inkâr ettiklerini söylüyorlardı. Duygucular ve Sturm und Drang diğer yönden bir aşırılıktı.