BATI EDEBİYATINDA AKIMLAR I Dersi Romantizm soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Almanya'da aydınlanma çağı yaşanırken Fransa nasıl bir değişiklik içindedir?


CEVAP:

Fransa’da 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren klasiklere duyulan saygı yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı. İktidarda bulunan XV. Louis’ye bağlılık devam etmekle beraber, siyasi sisteme karşı bir güvensizlik vardır. Aristokrat sınıf lüks bir hayat yaşamakta ve servetlerini günden güne kaybetmekte iken burjuva sınıfı güçlenmekteydi. Zevke ve eğlenceye düşkünlük artmış, toplumda büyük bir iyimserlik ortaya çıkmıştı. Artık klasik ahlâkçıların dünyevi zevklerin günah olduğu konusundaki düşüncelerine kimse inanmıyordu. Bilhassa bazı zevkler birer fazilet olarak kabul edilmekteydi. Zamanla dini alanda ciddi bir şüphecilik ortaya çıktı. Artık zekâ ve akıl bütün kavramlardan daha önemliydi. 18. yüzyılın ilk yarısında Fransız aydınlar arasında felsefi tartışmalar daima akılcılığın zaferi ile sonuçlanırken ve muhakeme o yılların en önemli kabiliyeti sayılırken yüzyılın ikinci yarısından itibaren felsefeciler aleyhinde eleştiriler artmaya başladı. Ahlâkta, ihtirasların yaratıcılığın önemli kaynaklarından birisi olduğu savunulurken, sert ve mustarip ruhlara
karşı ilgi gittikçe arttı. Diğer yandan salon hayatı eskisi kadar ilgi görmemeye başladı. Çünkü artık
Paris Avrupa’nın en büyük şehriydi. İnsanlar sadece saraylarda ya da salonlarda değil, şehrin başka
mekânlarında da eğlenebiliyorlar, üstelik ekonomik bakımdan da gittikçe zenginleşiyorlardı. Nitekim muazzam Paris bahçeleri, 1750’den sonra yerini İngiliz tarzı kır hayatını taklit eden bahçelere bıraktı ve böylece kır ve köy hayatına karşı, bilhassa edebî açıdan yeni bir ilgi uyandı. Şüphesiz Paris halkının tercihlerinde İngiliz edebiyatının büyük etkisi olmuştur. O senelerde Shakespeare bilhassa Voltaire tarafından ciddi şekilde tartışılıyordu. Fransız romancılar, Fielding ve Richardson gibi İngiliz romancılarını keşfettiler. Bütün bunlar Fransız edebiyatında hüzne, melankoliye, yalnızlığa karşı ilgiyi artırır. Fakat asıl etki Rousseau’dan gelir. Rousseau içinden geldiği gibi yazmış ve yazma tarzında ısrarlı olmuştur. Romantizmin temaları arasında önemli bir yer tutan ölüm, mezarlık, harabelere duyulan ilgi, melankoli ve yalnızlık gibi konular bu devir edebiyatında sıklıkla görülmeye başlanır. O yüzden 1750’den sonraki döneme pre-romantizm (ön-romantizm) denir. Pre-romantizm akla ve zekâya karşı, duygunun ve duyarlığın zaferidir. 18. yüzyılın ortalarında başlayıp 19. yüzyılın ilk yıllarına kadar devam eden bu hazırlık döneminde sanat ve edebiyatta hayal gücü yeniden önem
kazanmıştır.