CBS’DE PROJE TASARIMI VEYÖNETİMİ I Dersi Planlama Kavramı Çerçevesinde Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri soru detayı:
SORU:
Fiziksel planlama ile bilgi teknolojilerinin gelişimini
açıklayınız?
CEVAP:
21. yüzyılda uzmanlaşma, iletişim ve bilgi
paylaşımının en üst seviyede olduğu göz önüne
alındığında, mesleklerin bireysel çözüm üretmelerinden
ziyade fiziksel planlama süreçlerine dâhil olmaları ve
teknolojik gelişmeler paralelinde planlama çalışmalarının
yürütülmesi gerekmektedir. Nitekim planlamanın
matematiksel yönü ile öne çıkan bir disiplin olduğunun
savunan Ersoy analitik önermelerin geçerliliğinin
sınanacağı tek ölçütün matematik ve mantık sistemi
düzeyinde ele alınması gerektiğini dile getirmektedir. Bu
bağlamda fiziksel planlamaların temelinde matematiksel
ve mantıksal sistemler ile beslenen donanım, yazılım,
yöntem ve veri gereksinimleri teknolojik gelişmeler ile
paralellik göstermelidir. Özellikle fiziksel planlama
süreçlerinde keskin bir dönemeç olarak işlev gören
jeoinformatik teknojilerin planlama çalışmalarına entegre
edilebilmesi, planlama çalışmalarında farklı bakış açıları
ve uygulama olanaklarını artırmıştır. Özellikle soğuk
savaş sonrasında 1995 yılında ABD parlamentosunun
aldığı karar ile yüksek yer çözünürlüğüne sahip uydu
görüntülerinin bilimsel ve ticari amaçlı kullanımlarının
serbest bırakılması ile günümüzde 50cm yer
çözünürlüğünde uydu görüntülerini kullanmak
mümkündür. Yer çözünürlüğünün yükselmesi orta
çözünürlükte verilerin fiyatlarının düşmesi kaba
çözünürlüğe sahip verilerin artması ve bunlara ücretsiz
ulaşılabilir olması, radar verilerinin çeşitlenmesi ve
çözünürlüğünün artması tüm bunların yanı sıra ülkemizin
BİLSAT yer gözlem uydusu ile başlayan Rasat ve
Göktürk-2 ile devam eden bu teknolojiye sahip olmasıyla
UA çalışmaları birçok disiplinin ilgisini çekmiş ve geniş
bir kullanım alanı bulmuştur. Avrupa Uzay Ajansı
(European Space Agency, ESA) kullanılabilir uydu verisi
sayısını son 10 yılda büyük oranda artırmıştır. ESA veri
çeşitliliğini artırmakla birlikte Avrupa ülkelerinde bu
verilerin kullanımını yaygınlaştırmak, araştırmaları teşvik
etmek ve kullanıcı sayısını artırmak amacıyla uzaktan
algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri’nin yeraldığı
enstitüler kurmuştur. Yapay uyduların geliştirilmesinden
çok daha önce, 1800 yılında Sir William Herschel
tarafından ilk defa kızılötesi tanımının yapılması ve 1839
yılında Louis Daguerre’nin fotoğrafçılığın kimyası
hakkındaki deneyimlerini halka duyurması ile başlayan ve
balondan fotoğraf çekimine uzanan uzaktan algılama
çalışmalarının ikinci kilometre taşı, hava fotoğrafı
platformlarının uçaklara monte edilmesidir. I. ve II. Dünya
Savaşları sırasında keşif aracı olarak kullanılan uçaklar
sayesinde hava fotoğrafçılığı ve fotogrametri uygulamaları
gelişmiştir. 1960 yılında meteorolojik ve klimatolojik
amaçlı LANDSAT uydusunun yörüngesine oturtulmasıyla
yeni bir çağ başlamış ve ilk kez uzaktan algılama terimi
kullanılmaya başlanmıştır. Ardından 1972 yılında yeryüzü
ile ilgili sürekli ve sistematik bir şekilde veri elde etmek
amacı ile LANDSAT1 (ERTS) uydusu fırlatılmıştır. Bu
gelişmelerin ardından Coğrafi Bilgi Sistemlerinde Proje
Tasarımı ve Yönetimlerin ardından uzaktan algılama
çalışmaları hız kazanarak Rusya, Hindistan, İsrail,
Japonya ve birçok Avrupa ülkesi doğal kaynaklarını
yönetmek ve korumak amacı ile uzaya kendi uydularını
yerleştirmiştir. 1950li yıllarda bitki örtüsü çalışmalarında
kullanılan kızılötesi fotoğraflar yanında sidelooking
airbone radar ve synthetic aperture radar sistemleri aktif
mikrodalganın uzaktan algılamada başarılı uygulamaları
olarak ortaya çıkmıştır. 1960’lı yıllardan itibaren
teknolojinin gelişimi ile birlikte algılayıcı sistemler
çeşitlenerek (line-scanner, pushbroom ve yansıma
duyarlılığı fazla olan dedektörler) elde edilen görüntüler
sivil-ticari uygulamalarda kullanılmıştır (Kavak, 1998).
Temel gelişme, soğuk savaşın bitmesinin ardından, ülkeler
arası şeffaflık ilkesinin benimsenmesi, daha açık politik
kurumların oluşması ve küresel bazda bilgi ve iletişim
teknolojisinin yayılması ile yaşanmıştır. Daha önceleri
hükümetlerin kontrolünde olan uydu görüntüleri alınma ve
işletilme çalışmaları özel teşebbüse açılarak hem ticari
hem de bilimsel açıdan yeni bir çağ başlamıştır. 1990’lı
yılların başında yeni Rusya Federasyonunun askeri uydu
görüntülerini sivil kişi ve kurumlara satmaktaki istekliliği,
ABD Parlamentosunun da firmaların kendi görüntülerini
alıp işletmeleri için yasal dayanakların geliştirilmesi
konusunda adım atmasına neden olmuştur. Ardından Land
Remote Sensing Policy Act of 1992 ve Presidental
Decision Directive adlı kanunları çıkararak, uzaktan
algılama uydusuna sahip olmak isteyen Amerikan
firmalarının lisans almaları sağlanmıştır. Planlama
çalışmalarında CBS ve UA olanakları birçok yönden
avantaj sağlamaktadır. Özellikle sayısal ortamda elde
edilen uydu görüntüleri dönüşümü aletlerine (scanner)
gereksinim duymadan kısa bir ön hazırlık işlemi ile CBS
ortamına aktarılabilmekte ve görüntülerin kolayca
işlenebilir hale getirilmesini sağlamaktadır. Sayısal
ortamda elde edilen görüntüle hızlı bir süreçte elde
edilebilmelerinin yanı sıra arazi çalışmalarına nazaran
düşük maliyet göstermektedir. Ayrıca UA platformları
verilerin güncellenmesi ve periyodik bilgi akışlarını
sağlamaktadır. Buna ek olarak uzaktan algılanan
görüntüler yeryüzünün çok farklı ve ölçekteki detaylarına
ilişkin bilgi sağlama avantajlarına sahiptir. Bir uydu
görüntüsünü oluşturan dört temel bileşen; yer, zaman,
yansıma ve radyometrik özelliklerdir. Uzaktan algılamada
bu temel bileşenlerden maksimum düzeyde yararlanmak
bilim adamlarının ve uzay araştırmalarının temel konusu
olmuştur. Bu bileşenler bir görüntüde çözünürlük olarak
ifade edilmektedir. Çözünürlük, genel olarak, ekranda
görünen piksel sayısını veya görüntüdeki bir pikselin
yeryüzündeki karşılığını ifade etmek için kullanılır.