ORTAÇAĞ FELSEFESİ II Dersi İBN RÜŞD: VARLIK VE BİLGİ ANLAYIŞI soru detayı:
SORU:
İbn Rüşd’ e göre varlık-nelik ilişkisini açıklayınız.
CEVAP:
“Varlık”ı bir şeyin duyulur, “nelik”i ise aynı şeyin
akledilir yönü olarak değerlendiren İbn Rüşd, varlığı ilk
maddeye (heyûlâ) neliği surete, varlık-nelik ilişkisini de
madde- sûret ilişkisine benzetir. Nasıl ki ilk madde ile suret
ayrı ayrı gerçek anlamda var olmayıp daima birlikte
bulunuyor ve yalnızca zihinde birbirinden ayrılabiliyorsa,
varlık-nelik ilişkisi de tıpkı bunun gibidir. İbn Rüşd’e göre
nelik, bir yönüyle her bir özün (zât) dış dünyada fiilen var
olup belirlenmesini, bir yönüyle de zihnin onlardan
soyutlamasıyla tür ve cinslerin (tümeller, küllîler)
oluşmasını sağlayan özsel (zâtî) ortak niteliktir. Bir başka
söyleyişle nelik, zihin dışında yahut dış dünyada (ontolojik
düzey) “varlık”tan bağımsız olarak tek başına bulun/a/maz.
Sözgelimi bir nelik olan “insan/lık”, dış dünyada tek tek
insanlardan bağımsız ve onların ötesinde bir şey olarak
bulunmamaktadır. Aynı şekilde neliği gösteren “tanım” ile
tanımı oluşturan “tümel”ler de tanımladıkları veya
yüklendikleri “tikel”lerin dışında ve ötesinde onlardan
bağımsız olarak bulunmazlar ve onlardan hiçbiriyle özdeş
değildirler. İbn Rüşd’e göre nelik ile neliği gösteren tanım
ve tümeller, özsel nitelikler olarak tikellerde “kuvve
halinde” (bilkuvve), aklın soyutlaması sonucunda elde
edilen “kavram”lar (tasavvur) olarak zihinde “fiil halinde”
(bilfiil) bulunurlar (epistemolojik düzey).
Bir şeyin tanımlanması yani onun neliğinden söz edilmesi,
aynı zamanda onun fiilen var olması demektir. Bu durumda
bir şeyin varlığına ilişkin bilgi o şeyin ne olduğuna yani
neliğine ilişkin bilgiden öncedir; ancak bu, o şeyin “varlık”ı
ile “nelik”inin birbirinden ayrı şeyler olduğu anlamına
gelmez. fiu halde filozofumuz varlık ile neliğin dış dünyada
değil ancak zihinde ayrılabileceği kanaatindedir. Ona göre
zihinsel olan, neliğin kendisi değil onu gösteren tanım ile
tanımı oluşturan tü- mel kavramlardır. Sonuç olarak İbn
Rüşd, neliği, İbn Sînâ gibi zihinde ve tümel olanda değil,
Aristoteles gibi dış dünyada ve tikel olanda görür; varlıknelik
ayırımının ontolojik değil, sadece epistemolojik ve
mantıkî bir değeri bulunduğunu savunur.