ORTAÇAĞ FELSEFESİ II Dersi İBN RÜŞD: VARLIK VE BİLGİ ANLAYIŞI soru detayı:
SORU:
İbn Rüşd’ ün hayal gücü, edilgin akıl, etkin akıl
hakkındaki düşünceleri nelerdir? Açıklayınız.
CEVAP:
Filozofumuza göre insan nefsinin öteki idrâk
güçlerinden mahiyet ve işleyiş bakımından bütünüyle farklı
bir güç olan aklın üç temel işlevi vardır: (a) Güç halindeki
akle- dilirleri (ma‘kûlât) soyutlayarak (tecrîd) fiil haline
getirmek yani kavram üretmek, (b) bu kavramları kabul
etmek (idrâk), (c) bunlar arasında “çözümleme” (tahlîl) ve
“birleştirme”ler (terkîb) yaparak yeni kavram ve yargılar
ortaya koymaktır (istinbât ve tas- dîk): (İbn Rüşd, 1994,
124-125, 129-130; 1986, 54-55) İbn Rüşd önceki filozof ve
yorumcuların farklı yaklaşımlarını iki grupta toplar:
Bunlardan biri İskender Afrodisî’nin temsil ettiği edilgin
(heyûlânî) aklı salt bir “yetenek” (istidât), etkin (fa‘âl) aklı
ise maddeden ayrık ilahî bir cevher olarak gören yaklaşım;
diğeri Themistius’un temsil ettiği edilgin ve etkin aklı bir
kabul edip bütünüyle ayrık olduğunu ileri süren yakla- şım.
Filozofumuza göre tek başına alındıklarında her ikisi de
yanlış olan bu yaklaşımların uzlaştırılması halinde daha
doğru bir sonuca ulaşılabilir. (İbn Rüşd, 1994, 125; 1950,
87) Çünkü heyûlânî akıl ne İskender’in ileri sürdüğü gibi
salt bir yetenek ve imkân, ne de Themistius’un iddia ettiği
gibi tümüyle ayrık (mufârık) bir cevherdir.
İbn Rüşd’e göre “heyûlânî akıl”, insana özgü olarak hayal
gücü ile birlikte bulunup onu diğer canlıların hayal
gücünden ayıran bir istidât ve onunla ilişkili (muttasıl) olup
her an fiil alanına çıkmaya hazır durumdaki müste‘id
akıldan oluşmaktadır. Bu noktada cevaplandırılması
gereken soru şudur: Bir yönüyle istîdât olan heyûlânî aklın
dayanağı cisim mi, nefis mi, yoksa akıl mıdır? İbn Rüşd’ün
bilinen “heyûlânî akıl”dan ayırmak üzere “ilk heyûlânî
akıl” dediği istîdâdın dayanağı, hayal gücünde bulunan
hayalî sûretler yani imgelerdir. Filozofumuza göre hayalî
sûretler bir bakıma akledilirlerin ve onları kabul eden ilk
heyûlânî aklın (istîdât) dayanağı, bir bakıma da bilinen
“heyûlânî aklın” harekete geçiricisi (muharrik)
konumundadır. Hayalî sûretlerin bu ikinci konumu ile
duyulur nesnenin duyu gücü karşısındaki konumu aynıdır;
yani duyuya göre nesneler ne ise, heyûlânî akla göre de
hayalî sûretler de odur. Heyûlânî aklın iki boyutundan biri
olan istîdât, onun başlangıçta tıpkı ilk madde yahut boş bir
levha gibi herhangi bir sûreti bu- lunmayıp sûretleri almaya
hazır oluşunu; ikinci boyutu oluşturan müste’id akıl da
onun kendi özünün bilincinde oluşunu ve soyutlama
yeteneğini ifade etmektedir.