SORU: II. Meşrutiyet sonrası işçi hareketlerinin niteliği hakkında bilgi veriniz.
CEVAP: 23 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ikinci kez ilânını izleyen özellikle ilk iki ay boyunca, işçilerin yoğun olarak bulunduğu kentlerde baş gösteren grevlerin Türkiye işçi hareketleri tarihinde önemli bir yeri vardır. Bu dönemde bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan memurların da iş bırakmaları, grev dalgasının etkisini arttırdı. 1908 sonuna kadar başta İstanbul olmak üzere, Selânik, İzmir, Aydın, Beyrut, Samsun, Üsküp ve Manastır gibi kentlerde ve neredeyse iş kollarının tamamını kapsayacak şekilde yüzden fazla grev meydana geldi. 1908 grevlerinin ekonomik ve coğrafi bakımdan tüm imparatorluk ölçeğinde etkili olduğu söylemek mümkündür. Özellikle Eylül ayındaki yoğun iş bırakmalar bütün ülkede bir genel grev havası yarattı. 1908 grevleri, iş hayatındaki yasal belirsizliğin giderilmesi bakımından da önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü bu grev dalgası, sendika, grev ve iş anlaşmazlıklarının çözümünü kapsayan yasal düzenlemelerin yolunu açtı. Ticaret hayatını, haberleşmeyi, ulaşım ve taşımacılık sektörünü olumsuz etkileyen grevler karşısında, yabancı şirketler hükümete başvurarak acilen önlem alınmasını istediler; ayrıca, iş hukuku konusunda uzman olan Polonya asıllı Fransız vatandaşı Kont Léon Ostrorog’a bir grev yasası taslağı hazırlattılar. İşçileri tek taraflı olarak belirledikleri şartlarda çalıştırmaya alışmış olan işverenlerin istek ve baskıları, hükümetin 8 Ekim 1908’de Tatil-i Eşgal Cemiyetleri Hakkında Kanun-ı Muvakkatı (Grevciler Hakkında Geçici Kanun) ilân etmesine neden oldu. Kanunun hazırlık aşamasında, Fransa’da yürürlüğe konmuş olan 27 Aralık 1892 tarihli iş yasası esas alınmıştı. 15 Ekim 1908’de yürürlüğe giren bu geçici yasa, toplu iş bırakmayı/grevi, greve katılmayan işçileri tahrik etmeyi suç saymakta, hapis ve para cezaları öngörmekteydi. İstanbul, Selânik ve İzmir gibi önemli sanayi ve ticaret merkezlerinden başlayarak hızla yayılan grevlerin önünü almayı amaçlayan bu yasal düzenleme, grevlerin en yoğun gözlendiği ve gündelik hayatı derinden etkilediği demiryolu, tramvay, liman ve genel aydınlatma gibi kamuya yönelik hizmetlerin aksamasını engellemeyi hedeflemekteydi.