SORU: İnsanların geçmişten günümüze bilgisel gelişimi hakkında bilgi veriniz.
CEVAP: İnsan diğer hayvanlarla karşılaştırıldığında fiziksel dünyayla baş etme açısından büyük bedensel avantajlara (büyük dişler, iri pençeler, karanlıkta keskin görüş yeteneği vb.) sahip olmasa da, ilk zamanlardaki dezavantajını zihinsel veya işlevsel becerileri sayesinde atlatmış ve etkileyici bir tarihsel yol kat ederek taş devrinden internet çağına kadar uzanmıştır. Bu macerada insanı diğer türlerden ayıran bir kopma noktası, insanın dünyayı algılama ve çevreyle baş etme gibi basit işlevlerin ötesine geçerek, simgeselleştirme sayesinde “bilgiyi” (zihninde olduğu kadar) bedeni dışında biriktirmenin yollarını keşfetmiş olmasıdır. Bir hayvan yaşamsal deneyimlerini yavrularına aktarma şansına fazlaca sahip değilken, dünyaya gelen her bebek kütüphaneleri ve inanılmaz hacimdeki elektronik belleği doldurmuş olan bir dünya bilgisi okyanusuna doğmaktadır. İnsan -doğal yetilerine ek olarak- dilsel ve kavramsal bir varlık olması sayesinde bilgiyi simgeleştirerek türdeşleriyle paylaşabilmekte ve karşılıklı olarak aktarabilmektedir. İnsan türünün ilk ortaya çıktığı çağlardan farklı olarak, harfler, kelimeler, işaretler ve diğer kavramsal simgeler insanın bilgiye ulaşılmasının ve bilgiyi işlemesinin artık temel yolu olmuşlardır. Bu anlamda simgesel yapılar bizim neredeyse ikinci bir doğamız hâline gelmiş ve varlığımızı tanımlayan ana unsurlara dönüşmüşlerdir. Modern insan, bu hâliyle, kavramsallığın ve bilginin bir ürünü ya da sonucudur. Eğer fizik, kimya, biyoloji, matematik, mühendislik, tarım ve diğer pek çok alanda biriktirdiğimiz bilimsel bilgiler ve sanat, felsefe gibi alanların yaşamımızda sunduğu kavramlaştırmalar veya simgesel derinlikler yaşamımızdan çekilip alınsaydı, tahminen yalnızca doğada ayakta kalmaya çalışan basit bir memeliye dönerdik.