İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ Dersi Sosyalist Düşüncenin Doğuşu ve Marksizm soru detayı:
SORU:
Marx’ın Felsefesi ve Diyalektik Materyalizm'i açıklayınız.
CEVAP:
Kapitalizmin Marxist analizi Hegel’in tarih teorisine dayanır. Hegel, tarihin tekrarlardan oluşmayan ve ileriye doğru hareket eden bir süreç olduğunu
ve bu sürecin de tez, antitez ve sentezden oluşan üçlü bir yapının ilişkisinden oluştuğunu savunur. Bu üçlü gücün ideolojik olması nedeniyle bu güçlerin
analizi tarihsel kanunların bulunmasına yardımcı olacaktır. Hegel’e göre herhangi bir zaman diliminde her toplumda her zaman hâkim bir görüş (tez) mevcuttur ve bu görüş onun karşısında kısa zamanda çatışan başka bir görüş (antitez) bulur.
Tez ve antitezin çatışması ise daha iyi bir görüş olan sentez’in ortaya çıkmasına sebep olur. Sentez toplumdaki yeni hâkim görüştür (yeni tez). Bu tez yine antiteziyle çatışarak senteze dönüşür ve bu ileriye dönük doğrusal süreç tez, antitez ve sentez şeklinde devam eder. Hegel bu sonu gelmeyen ve zincirleme görüşlerin çatışması sonucunda tarihsel sürecin devam edeceğini ve değişimin (evrimin) kökeninde görüşlerin çatışması olduğuna inanır. Hegel bu süreci ve sürecin analizini “diyalektik” olarak adlandırır. Marx da tarihsel süreci analizinde Hegel’in görüşüne benzer bir yol izler ve oda süreci diyalektik olarak adlandırır. Fakat Hegel’in diyalektiği idealistik, Marx’ın diyalektik anlayışı ise materyalistiktir.
Hegel’in sürecinde değişen görüşlerdir, Marx’ın tarihsel sürecinde ise değişen yapıdır. Bu nedenle Marx’ın tarihsel süreci ve yaklaşımı “diyalektik materyalizm”
olarak bilinir. Marx’a göre tarihsel değişimin en önemli belirleyicisi materyalistik ya da ekonomik değişimdir. Marx feodalizm ve kapitalizm gibi sosyal yapıların
tarihsel bir evrimin doğal sonucu mu yoksa tesadüfî olarak mı ortaya çıktığı sorusunu cevaplamaya çalışmış ve tarihsel değişimin diyalektik materyalizm
teorisiyle açıklanabilecek ve aynı zamanda tahmin edilebilecek evrimsel bir süreç olduğunu savunmuştur. Bu anlamda Marksist teoride değişmeyen tek şey değişimdir ve tarihsel değişimin en önemli belirleyicisi ekonomik değişimdir.
Marx’a göre sınıfsız bir toplum olacağı öngörülen komünizm hariç bütün toplumlar “üretim güçleri” ve “üretim ilişkileri” olarak iki kısıma ayrılır. Üretim güçleri toplumun mal ve hizmetlerin üretiminde kullandığı üretim teknolojisidir
ve kalifiye emek, bilimsel bilgi, fiziksel sermaye, üretimde kullanılan araç-gereçler olarak ortaya çıkar ve kullanılır. Üretim ilişkileri ise kişiler arası, sosyal ilişkiler bütünü, mülkiyet ilişkisi ve kişiler ile mallar arasındaki ilişkiler şeklinde ortaya çıkar ve toplumsal “oyunun kuralları”’dır. Üretim ilişkilerinin düzenlenebilemesi için gerekli kurumsal yapıyı ifade eder. Marx’a göre “üretim güçleri” doğası gereği dinamiktir ve altyapıyı oluşturur. Öte yandan “üretim
ilişkileri” ise statiktir ve genel anlamda toplumun sanat, kültür, müzik, felsefe, yargı ve din gibi yapılarından oluşan “toplumsal üstyapı” olarak adlandırdığı
kurumlar tarafından desteklenir. Üst yapının görevi üretim ilişkilerinin sağlam bir şekilde ayakta durmasını sağlamak kısaca toplumdaki mevcut statükoyu korumaktır. Marx’ın tarihsel değişime olan diyalektik yaklaşımına göre statik “üretim ilişkileri” tez ve dinamik “üretim güçleri” ise antitez’dir. Her tarihsel aşamanın başlangıcında “üretim güçleri” ve “üretim ilişkileri” arasında uyum söz konusudur fakat bu uyum “üretim güçleri”’nde teknolojik değişme ve
ilerleme dolayısıyla meydana gelecek değişme ile yerini çelişki ve çatışmaya bırakır. Statik “üretim ilişkileri” ve üst yapı kurumları artık dinamik altyapıya
(teknoloji) uygun değildir. Altyapı ile üst yapı arasındaki çatışma ve uyumsuzluk kendisini Marx’a göre sınıf çatışmaları olarak ortaya koyacaktır. Sınıflar arası çatışma ise yeni “üretim güçleri” ile uyumlu yeni “üretim ilişkileri” ve üst yapının
oluşmasına sebep olacaktır. Bu yeni “üretim ilişkileri” Marx tarafından sentez (aynı zamanda yeni tez) olarak adlandırılır ve tez ile anti tezin çatışması
sonucu ortaya çıkmıştır. Bu noktada tekrar “üretim güçleri” ve “üretim ilişkileri” arasında uyum söz konusudur ve zamanla üretim güçlerindeki (teknolojik)
değişme ile yeni bir çatışmacı süreç tekrar başlamaya gebedir ve herzaman altyapı üst yapıyı belirler. Marx’ın tez, antitez ve sentez üçlüsüyle tarihsel
sürecin evrimini açıklaması Hegel’in diyalektiği ile mantık olarak aynıdır. Temel fark Hegel’e göre çatışma fikirler (ideolojiler) arasında iken Marx’a göre çatışma hep toplumdaki sınıflar (kapitalist toplumda burjuvazi ile proletarya) arasındadır. Kısaca tarih, sınıf çatışmalarının tarihidir. Marx her toplumsal yapının kendi sonunu hazırlayacak altyapısal yıkım tohumlarını özünde taşıdığını ve bu sebeple aynı feodalizmin teknolojik değişmeler sonucu yerini kapitalizme terk ettiği
gibi, kapitalizminde aynı süreç sonucu yerini yeni kurum ve üstyapısyla sosyalizme bırakacağını öngörmüştür. Sosyalizmden sonra ise sınıfsız ve devletsiz
bir toplum olan komünizme erişilecektir. Marx, kendi diyalektiği bağlamında değişim ve gelişmenin yavaş yavaş ve zamanla olmak yerine iki karşıt olgunun karşılaşması sonrası sıçrama şeklinde olacağını savunmuştur. Nitekim teorisinin son evresinde proletaryanın isyan etmesi ve otoriteyi kendi ellerine alıp yeni düzeni kurması, burada bahsi edilen sıçramayla ilintilidir.