ORTAÇAĞ FELSEFESİ II Dersi EBÛ BEKİR RAZÎ soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Razi’ye göre varlığın boyutlarının birbiri ile ilişkisi
nasıldır?


CEVAP:

Yaratıcı (Bârî) ilkenin varlığını âlemde
geçerli olan hiyerarşi ve düzenlilikten yola çıkarak
ortaya koyan Râzî’ye göre, bu düzen ve tertibin
gerisinde mutlak akıl ve mükemmel hikmet sahibi; âdil ve merhametli; bilgi, irade ve kudretiyle her şeyi
kuşatan ezelî bir yaratıcı Tanrı vardır.
Yaratıcı ilke olan Tanrı hiçbir zorunluluk olmaksızın
âlemi yaratmışsa da yaratma anının belirlenmesi bir
başka ezelî ilkenin bulunmasını gerektirmiştir ki bu
ezelî ilke küllî nefistir.
Tanrı gibi aktif bir ilke olmakla birlikte yalnızca
tecrübe edebildiği şeyleri bilebilecek olan küllî nefis,
âlemi meydana getirmek üzere üçüncü ezelî ilke olan
heyûlâyı harekete geçirme arzu ve iştiyakı içindeydi.
Ne var ki, Tanrı kadar bilgili ve kudretli
olmadığından kurmak istediği bu ilişkide onun
başarılı olamaması kaosa yol açmıştır. Sonsuz
hikmet ve merhameti gereği olarak nefsin bu
durumuna acıyan Tanrı’ın ona yardım etmesiyle
gerçekleşen birleşme sonucunda heyûlâ şekle
bürünmüş ve âlem meydana gelmiştir.
Eğer nefiste bu arzu ve iştiyak bulunmasa ve Tanrı
da ona acıyıp yardım etmeseydi âlem var olmazdı.
Râzî’nin bu yaklaşımı bir yönüyle Eflâtuncu ve Yeni
Eflâtuncu felsefedeki ruhun düşüşü öğretisini
hatırlatırken, bir yönüyle de sudûr anlayışındaki
kozmik akıl-madde ilişkisini çağrıştırmaktadır.
Ayrıca Râzî, âlemin yaratılışını nefsin maddeye olan
tutkusuna bağlamakla, dünyadaki kötülüğün
Tanrı’dan değil nefsin madde ile kurduğu ilişkiden
kaynaklandığını söylemiş olmaktadır.
Dördüncü ilke olarak Râzî mutlak mekândan (hâlâ)
söz eder. Ezelî ve pasif ilke konumundaki atomların
yahut heyûlânın aynı zamanda hacmi de söz konusu
olduğuna göre onun bir mekânda bulunduğunun
kabul edilmesi gerekir. Bu itibar- la Râzî biri küllî-
mutlak diğeri cüz’î-izafî (göreli) olmak üzere iki ayrı
mekândan söz eder. “içinde hiçbir nesne bulunmayan
boşluk” demek olan mutlak mekân, ezelî olan
heyûlânın varlığıyla birlikte düşünülmek durumunda
olan uzaydır (fezâ). Herhangi bir cisimle ilişkili
olmayan mutlak mekân ezelî ve sonsuz olup işaretle
gösterilemez.
Râzî’nin dehr, sermed ve müddet terimleriyle ifade
ettiği ezelî saydığı beşinci ilke ezel ve ebedi kuşatan
sonsuz-sınırsız zamandır. O, mekân anlayışında
olduğu gibi mutlak ve izafî olmak üzere iki ayrı
zamandan söz eder. Mutlak zaman ezel- den ebede
doğru akan sürekliliği işaret etmektedir. Râzî’ye
göre akıl, âlemden bağımsız, onu aşan ve kuşatan
bir sürekliliği düşünebilmektedir. Mutlak zaman bir
hareket türü yahut hareketin sayısı değildir. Felek
ve feleğin dönüşü ortadan kalksa bile mutlak
zamanın zihindeki kavramı varlığını sürdürür.
Mutlak mekân gibi mutlak zamanın da cisimler
âlemiyle bir ilişkisi bulunmadığına göre günlük
dilde kullanılan an, saniye, dakika, saat, gün, hafta,
ay ve yıl gibi birimler de ancak izafî yahut cüzî
zamanın birimleri olmaktadır.