TÜRK TİYATROSU Dersi TANZİMAT'TA TİYATRO soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Türkiye’deki Romantik yazın akımının en önemli temsilcilerinden birisi olan Abdülhak Hâmit'in yazım tarzını tartışınız. 


CEVAP:

Manzumla yazdığı tragedyalarında özellikle Fransız yazarlarının etkisi altındaydı. Onun ilk tragedyası olan Nesteren (1877) Corneille’in Le Cid adlı tragedyasına benziyordu. Ancak bu iki tragedyanın bitişleri değişikti. Le Cid’de Rodrigue ile Chiméne birbirlerine az çok yaklaşırlarken, Nesteren kendini zehirliyor, Hüsrev ise onun ardından kendini hançerliyordu. Bu bitiş de Romeo ile Juliet tragedyasının sonunu hatırlatıyordu.
Hâmit, klasik yazarların titizlikle üzerinde durdukları kurallarla ilgilenmedi. Dağınık bir biçimi olan oyunlarına egemen olan özellik duygu ve coşkunluktu. Onun Nazife’si (1878) kısmen ve Tezer’i (1880) ise daha çok Racine’nin Bérénice’ine benziyordu. Her ikisi de aşk tragedyalarıydı. Nazife’de sevgi tek yanlı (seven yalnızca Ferdinand’dı), Tezer’de ise karşılıklıydı. Bu oyunda, trajik akım sevişmeye engel olan olaylar ortaya çıktıktan sonra başlıyordu. Onun 1880’de yazdığı Eşber’de yine Racine ve Corneille’in etkisi vardı.
Ozanın 1880’de yazdığı Zeynep bir dönüşümü getirdi; bu oyunda o insan yaşamının mistik ve olağanüstü güçlerini arayış içine girdi. Bu oyunda ‘zaman’ kavramını tamamen ortadan kaldıran yazar, bir masal havası içinde egzotik öğeler ve romantik entrikalar kullandı. Bu yapıtta Shakespeare’in geniş hayal gücünün daha dar bir yansıması vardı. Hâmit, İlhan (1913), Turhan (1916) ve daha sonra Hakan’la (1935) yeni bir kaynağa yöneldi. Bu Orta Asya ve XVI. yüzyıl dünyasını ele alıyordu. O dönemin Türk yöneticilerini ele aldığı bu oyunlar, onun efsaneleşmiş Türk kaynaklarına dönüşüyle belirgin bir Romantik anlayışın sonucuydu. Ancak, o, bu arada, tek olay ve konu birliğine Abdüllahü’s Sagir (1912) adlı tragedyası ile dönerek, tam anlamıyla olmasa bile, klasik tragedya denemesi yaptı. Ozan, aynı yıl içinde Sardanapal’i ile Asur tarihine yöneldi. Bu yapıtta da bir Byron etkisinden söz edilebilir. Liberté’de (1913) saray politikasına saldıran ozan allegorik kişiler kullandı. Bu oyunun bir devamı gibi görünen Yadigâr-ı Harb’de (1916) ise yine güncel konuları işledi. Ancak Hâmit’in oyunlarının tümü -belki Finten dışında- tiyatro açısından ölü doğmuş yapıtlardı.