AİLE EKONOMİSİ Dersi Ailenin Önemi ve Değişimi soru cevapları:

Toplam 28 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Aile nedir?


CEVAP:

Aile, aynı çatı altında yaşayan anne, baba ve çocuklar olarak tanımlanmaktadır (Doğan, 2000:167-175). Türkçe sözlükler aileyi, kadın ve erkeğin, çocukları ile oluşturdukları iş bölümüne dayalı, küçük ve büyük ya da dar ve geniş aile gibi türleri olan toplumsal ve ekonomik birlik şeklinde tanımlamaktadır. Ana Britannica ansiklopedisinde aile, kan ya da evlat edinme bağları ile birbirine bağlı, tek bir hane halkı oluşturan, karı-koca, ana-baba, çocuklar ve kardeşler olarak her biri kendi toplumsal konumu içinde birbirlerini karşılıklı etkileyen, ortak bir kültür yaratan, paylaşan ve sürdüren bireyler grubu olarak ifade edilmektedir. Toplumsal, ekonomik, kültürel ve bazen siyasal nitelikleri ile aile küçük bir toplumdur. Tüm bu tanımlardan yola çıkarak daha kapsayıcı bir sosyolojik tanıma ulaşmak mümkündür:

Aile biyolojik ilişkiler sonucu insan türünün devamını sağlayan, toplumsallaşma sürecinin ortaya çıktığı, karşılıklı ilişkilerin belirli kurallara bağlandığı, o güne dek toplumda oluşturulmuş maddi ve manevi zenginlikleri kuşaktan kuşağa aktaran, biyolojik, psikolojik, ekonomik, toplumsal, hukuksal ve benzeri yönleri bulunan toplumsal bir kurumdur.


#2

SORU:

Aile biçimleri nelerdir?


CEVAP:

Toplumun en küçük ünitesi olarak aile, şekli ve hacmi ne olursa olsun her toplumda bulunur. Bu nedenle geçmişte olduğu gibi günümüzde de dünya nüfusunun hemen hemen tamamı aile birimlerinde yaşamaktadır. Bu birimler topluma ve toplumsal sınıflara göre farklılık gösterirler. Bu nedenle farklı aile biçimlerinden söz etmek mümkündür:

  • Büyük köylü aileleri
  • Kök aile
  • Hane grupları
  • Geleneksel yapılı geniş aile
  • Bileşik aile
  • Coğrafi konumlarına göre biçimlenen aile: Kent ailesi, kasaba ailesi, göçebe ailesi, gecekondu ailesi
  • Köylü ailesi
  • Esnaf ve zanaatkâr ailesi
  • İşçi ailesi
  • Burjuva ailesi
  • Sanayi ötesi toplumlara özgü aile
  • Geleceğe yönelik kuramsal aile, sanal aile

#3

SORU:

Çekirdek aile nedir?


CEVAP:

Çekirdek aile, evlilik ve ana-babalık ya da evlatlık ilişkisi ile birbirine bağlı bir erkek ve bir kadın ile onların toplumca kabul edilen çocuklarından oluşan bireyler grubudur.


#4

SORU:

Geniş aile nedir?


CEVAP:

Geniş aile, anne, baba ve onlara bağımlı çocuklardan oluşan çekirdek ailenin genellikle tek yanlı (ana ya da baba yanlı) bir soy grubu çevresinde örgütlenmiş geniş biçimidir. Kural olarak değilse de çoğunlukla ekonomik koşulların çekirdek ailenin kendine yeterli olmasını engellediği durumlarda ortaya çıkar. Gerekli işbirliği baba ya da ana soyundan akrabalarla sağlanır.


#5

SORU:

Geniş ailenin işlevleri nelerdir?


CEVAP:

Geniş ailenin işlevlerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

Psikolojik doyum sağlama işlevi: Ailenin kendi üyelerine dönük birçok işlevi vardır. Bunlar arasında en önemlilerden birisi birlikte yaşamanın eşler arasında daha sonra da onlarla çocukları arasında doğurduğu sıcaklık, sevgi ve dostlukla sağlanan duygusal ve ruhsal güven duygusudur. Aile içindeki duygusal ilişkiler aile üyelerinin psikolojik doyuma ulaşmalarını sağlar. Geleneksel ailede psikolojik ilişkiler yoğun değil yaygındır. Kişi, eşi ve çocukları ile olduğu kadar anne, baba ve kardeşleri ile de psikolojik bağlar içinde bulunur.

Çocuk yapma işlevi: Aile üremeyi kurumlaştırarak ve cinsel davranışlar konusunda yol gösterici kurallar getirerek önemli bir toplumsal ve siyasal işlev görür. İnsan türünün devamı için çocuk yapma işlevi aileye verilmiştir.

Eğitim işlevi: Çocuk toplumun kültürünü, mesleki bilgilerini aile içinde edinir. Aile içindeki büyüklerin, küçük çocukların eğitilmesinde önemli payı bulunmaktadır. Bu anlamda aile bir toplumsallaşma ortamıdır.

Koruyucu işlev: Geleneksel toplumlarda insanın güvencesini sağlayan emniyet güçleri genellikle yoktur. Dıştan gelen saldırılara tüm aile bireyleri birlikte karşı koyarlar. Bu nedenle geleneksel toplumlarda kan davaları yaygındır.

Dini işlev: Geleneksel aileler kendi üyelerine din eğitimi verir ve dinin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini denetler.

Eğlence ve dinlenme işlevi: Aile üyeleri birlikte üzülür birlikte eğlenirler.

Saygınlık işlevi: Birey ait olduğu aile ve akrabalık çerçevesinde bulunduğu konuma göre saygınlık ve itibar edinir.

Ekonomik işlev: Aile aynı zamanda hem üretim hem de tüketim birimidir. Bir köy evi ya da bir zanaatkâr evi düşünürsek aileyi bir işletme olarak gözümüzde canlandırmak kolaylaşır. Aile içinde yaşa ve cinsiyete göre bir iş bölümü bulunmaktadır. Evin reisi hem baba hem de patrondur. Çocuk hem oğul hem de çıraktır.


#6

SORU:

Kadının aile içinde üstlendiği roller nelerdir?


CEVAP:

Kadın, toplumda daha çok aile içinde üstlendiği rollerle şekillenen bir toplumsal kimliğe sahiptir. Aile içinde çocukların yetiştirilmesinden, ev işlerinin yapılmasından, diğer aile bireylerinin bakımından birincil derecede kadınlar sorumludur. Dışarıda çalışarak ailenin geçimini sağlamak ise erkeğe düşmektedir. Bu yaklaşım kadınları özel alana hapsederken kamusal alanda ikincil plana itilmelerine neden olmuştur.


#7

SORU:

Ailenin olumsuz etkileri nelerdir?


CEVAP:

Ailenin olumlu işlevlerinin yanında bazı olumsuzluklar da içerdiğini savunan görüşlerden de söz edilmelidir. Örneğin, Cooper’a (1972) göre aile, üyelerinin kendi bireysel özgürlüklerini yaratmalarına ve yaşamalarına engel olabilir. Aile içinde bireyler belirli rollerde uzmanlaşırlar. Bu durum bireylerin başka alanlardaki yaratıcılıklarını sınırlandırabilir. Dar kalıplar bireylerin benliklerinin gelişimini olumsuz etkileyebilir. Vogel ve Bell (1968) ise aile içinde çok defa çiftler arasında çözülmemiş çatışmaların olabileceğinden ve bu durumun çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinden söz eder.


#8

SORU:

Çekirdek ailenin işlevleri nelerdir?


CEVAP:

Çekirdek ailenin işlevleri geleneksel aileye göre daralmıştır. Sosyolog Parsons’un deyimiyle çekirdek aile uzmanlaşmış ailedir. Çocuk yapma ve psikolojik doyum çekirdek ailenin iki önemli işlevidir. Geleneksel aileye özgü diğer işlevleri ya tamamen ortadan kalkmış ya da etkisi azalmıştır.

Genellikle çekirdek aile yapısında olan modern aile bugün üretici olmaktan çok tüketici bir birimdir. Aile bireyleri evlerinin dışında çalışmakta ve para kazanmaktadırlar. Kamu kurumları yaşlı ve hasta kişilere bakmak, gençleri eğitmek, dinlenme ve eğlenme olanaklarını sağlamak gibi daha önceleri ailenin yürüttüğü işlevleri üstlenmiştir.


#9

SORU:

Evrimci Marksist görüşe göre ataerkil aile yapısı nasıl ortaya çıkmıştır?


CEVAP:

Ataerkil aile yapısının ortaya çıkış sürecini evrimci Marksist görüş aşağıdaki gibi açıklamaktadır: İnsan evriminin ilk aşamalarında üretim güçlerinin toplumsal (kolektif) mülkiyeti söz konusudur. Bu aşamada aile kurumu henüz oluşmamıştır. Toplumda cinsel ilişkileri ve bireyleri sınırlayan kurallar bulunmamaktadır. Özel mülkiyetin ortaya çıkışı ile birlikte tek eşli aile ve evlilik gelişmiştir. Özel mülkiyetin koruyuculuğunu üstlenen devlet bu amaçla tek eşli evliliğin yasalarını inşa etmiştir. Mülk sahibi olan erkekler meşru mirasçılara sahip olmak istemişler ve bu nedenle kadınlar üzerinde kontrol gücü kazanma ihtiyacı duymuşlardır. Böylece kadınları baskı altına alan ataerkil aile yapısı doğmuştur.


#10

SORU:

Sanayileşme ve kentleşmenin aile yapısı üzerine ne gibi etkileri olmuştur?


CEVAP:

Sanayi devrimi ve onu izleyen kentleşme, aile yapısına birçok değişiklik getirmiş ve hâlâ da getirmektedir. Sanayileşme ve kentleşme feodal mülklerin parçalanmasına yol açmıştır. Sanayileşme ile birlikte yaşam biçiminde ve meslek tiplerinde keskin değişiklikler ortaya çıkmıştır. Pek çok insan, özellikle de evlenmemiş köylü gençler sanayi işçisi olmak üzere kent merkezlerine göç etmişlerdir. Bu süreç geniş ailelerin parçalanmasına neden olmuştur. Ana babaların, çocukların davranışları üzerindeki söz hakkı toplumsal ve coğrafi akışkanlığa ve para kazanma yollarının açılmasına bağlı olarak azalmıştır. Sanayi devrimi ve onu izleyen kentleşme, aile yapısına birçok değişiklik getirmiş ve hâlâ da getirmektedir. Sanayileşme ve kentleşme feodal mülklerin parçalanmasına yol açmıştır. Sanayileşme ile birlikte yaşam biçiminde ve meslek tiplerinde keskin değişiklikler ortaya çıkmıştır. Pek çok insan, özellikle de evlenmemiş köylü gençler sanayi işçisi olmak üzere kent merkezlerine göç etmişlerdir. Bu süreç geniş ailelerin parçalanmasına neden olmuştur. Ana babaların, çocukların davranışları üzerindeki söz hakkı toplumsal ve coğrafi akışkanlığa ve para kazanma yollarının açılmasına bağlı olarak azalmıştır.


#11

SORU:

Modern aile yapısının özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Sanayi devriminden bu yana ortaya çıkan modern aile, önceki dönemlerdeki aile tipinden oldukça farklıdır. Özellikle gelişmiş sanayi toplumlarında ataerkil düzen yerini cinsler arasında giderek artan bir eşitliğe bırakmaktadır. Aile içinde kadın ve erkeğin kalıplaşmış rolleri yıkılmaktadır. Eve ve çocuklara bakmak sadece kadınların görevi olmadığı gibi para kazanmak ve ev dışında toplumsal bir yaşam sürdürmek de erkeğin tekelinden çıkmaktadır. Bu gün birçok kadın çalışıp mesleğini sürdürürken, birçok erkek de ev işlerinin yürütülmesine katılmaktadır. Bazı çiftlerin nikâhsız çocuk sahibi olmayı seçmeleri sonucunda aile yapısı değişmektedir. Resmi olmayan bu ilişkilerin çoğu kısa süreli olma eğilimindedir ve tek ebeveynli ailelerin sayısında hızlı bir artış görülmektedir. Teknolojik gelişmeler, özellikle de aile planlaması alanındaki gelişmeler, çiftlere çocuk isteyip istemedikleri ve ne zaman istedikleri konusunda karar verme olanağı sağlamaktadır. Çiftleri bir araya getiren karşılıklı kişisel tercih ve kabuller ailelerin giderek kendi içlerinde demokratikleşmesini de beraberinde getirmektedir.


#12

SORU:

Birinci ve ikinci dalga modern dönüşümün özellikleri nelerdir?


CEVAP:

1750-1950 dönemini kapsayan 200 yıl boyunca, Avrupa ve Kuzey Amerika kıtalarında birinci dalga modern dönüşüm olarak tanımlanan ekonomik, demografik ve kentsel bir dönüşüm yaşanmıştır. Bu dalga bugün dünyaya hâkim olan gelişmiş, kentsel, sanayi toplumlarını yaratmıştır. Birinci dalga modern dönüşüm, ağır işleyen ve birkaç yüz milyon insanı ilgilendiren bir süreçtir. Dünya nüfusundaki birer milyonluk artışlar takip eden döneme kıyasla çok daha yavaştır ve uzun zaman almıştır.

1950’lerden bu yana ise ikinci dalga dönüşüm, dünyanın az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler olarak tanımlanan grubunda yaşanmaktadır. Ölüm oranları çarpıcı biçimde düşmüş, gelişmiş ülkelerde 100 ya da 200 yıl süren dönüşüm 10 ila 20 yıllık zaman dilimlerine sığdırılmış ve etkisi büyük olmuştur. Doğum oranlarındaki düşüş, Doğu, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika’da yeterince hızlıdır. Afrika’daki düşüş ise çok daha yavaştır. Her iki dalgada da nüfus artışı, ekonomik değişimle birlikte kentsel dönüşümü tetiklemiştir.


#13

SORU:

Kentsel dönüşüm ve kentleşme ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Kentsel dönüşüm, öncelikle kırsal alanlarda yaşayanlardan oluşan bir toplumdan, kentlerde yaşayanların çoğunluğu oluşturduğu bir topluma dönüşmek anlamına gelmektedir. Kentleşme, kırsal bir toplumdan kentsel bir topluma dönüşme sürecidir.


#14

SORU:

Kentleşme seviyesi, kentleşme hızı ve kentsel büyüme nedir?


CEVAP:

Kentleşme seviyesi, toplam nüfusun kent ve kasabalarda yaşayan yüzdesi; kentleşme hızı, ise büyüme hızıdır. Kentsel büyüme, mutlak ya da nispi değerlerle ölçülen kentli sayısındaki artıştır. Kentlerin sürekli büyümesi sınırlarının da sürekli değişmesine neden olmaktadır.


#15

SORU:

Kentleşmenin nedenleri nelerdir?


CEVAP:

Kentleşmeye yol açan nedenler, kırdan kente göç, doğal artış (bir toplumda doğanlarla ölenler arasındaki fark) ve yeniden sınıflandırma (kent sınırlarının yenilenmesi) olarak sıralanabilir. Pek çok insan kentsel büyümenin ana nedeninin göç olduğuna inanmaktadır. Ancak ülke örnekleri bu üç neden içinde doğal artışın katkısının daha fazla olduğuna işaret etmektedir. İkinci dalga kentsel büyümeye, birinci dalgaya kıyasla çok daha yüksek bir doğal artış eşlik etmektedir. Hatta bu gözlemi doğrulayacak araştırmalar da yapılmıştır (UN, State of World population, 2007, bölüm1:11). Son bir araştırma doğal artışın kentleşmeye etkisini diğer etkenlerden ayrıştırmaktadır. Buna göre, doğal artışın medyan ülkedeki kentleşmeye katkısı yüzde 60, göç ve yeniden sınıflamanın toplam katkısı ise yüzde 40 olarak hesaplanmıştır. Doğal artışın katkısı kentleşme arttıkça daha da yükselecektir çünkü göçün kaynağı olan kırsal alanlarda yaşayanların sayısı giderek azalmaktadır. Bu durumda kentleşmede doğal artışın etkisi ön plana geçmektedir. Bu politikacıların ve karar alıcıların üzerinde önemle durması gereken bir bilgidir.


#16

SORU:

Kentleşmenin sonuçları nelerdir?


CEVAP:

Tarihsel olarak kentler, sağlık, güvenlik, eğitim, temel altyapı, bilgiye erişim ve finansman kaynakları açısından daha yüksek olanaklara sahiptir. Hizmetler yoğunlaşmıştır, kentlere özgü sayısız kolaylıklar bulunmaktadır. Ancak günümüz kentleşmesinde dikkatlerden kaçan önemli bir gelişme yaşanmaktadır. Kentleşme gelişmekte olan ülkelerde yaşanmaktadır ve kentsel yoksulluk, kırsal yoksulluktan çok daha hızlı artmaktadır. Toplulaştırılmış istatistikler, kentlerde kol gezen yoğun yoksulluğu gizlemektedir. Düşük ve orta gelirli ülkelerde milyonlarca insan şehirlerde fakirlik içinde yaşamaktadır.


#17

SORU:

Birleşmiş Milletler Habitat Raporuna göre yoksul mahallerde yaşayan hane halklarının mahrum olduğu şeyler nelerdir?


CEVAP:

Birleşmiş Milletler Habitat Raporu, yoksul mahallelerde yaşayan hane halklarını, aynı çatı altında yaşayan ve aşağıda sıralananların en az bir tanesinden ya da daha fazlasından mahrum olan insan toplulukları olarak tanımlamaktadır.

  • Dayanıklı tüketim mallarından yoksun olmak
  • Yeterli yaşam alanına sahip olmamak
  • Sağlıklı suya erişim olanağından yoksun olmak
  • Sağlık hizmetlerine erişim olanağından yoksun olmak
  • Güvenli iş olanaklarından yoksun olmak

#18

SORU:

Yoksul kent kadınlarının sağlık hizmetlerine yeterli erişimini engelleyen sebepler nelerdir?


CEVAP:

Kentli yoksulların durumlarını en iyi yansıtan alan sağlık hizmetlerine erişim yetersizliğidir. En dezavantajlı grup yoksul kadınlardır. Kentlerde anne ölüm oranları düşüktür. Ancak, düşük ölüm oranlarından kentli yoksul kadınlar için söz etmek kolay değildir. Aşağıda bir kısmı sıralanan nedenlerden dolayı yoksul kent kadınlarının sağlık hizmetlerine yeterli erişimi engellenmektedir:

  • Yoksulluk
  • Diğer hane giderlerinin daha ön planda olması
  • Yüklenilen pek çok sorumluluk nedeniyle zamanı kendisi için kullanamama
  • Ulaşım araçları, çocuk bakım hizmetleri gibi destekleyici alt yapıdan uzak ve mahrum olmak

#19

SORU:

Kentleşmenin kadınlara sağladığı olanaklar nelerdir?


CEVAP:

Kentleşmenin kadınlara sunduğu olanaklardan bu bölümde bahsetmek gerekir. Kentlerdeki fiziksel ve sosyal ortam cinsiyet eşitliğine yol açar. Nüfusun kentlerde yoğunlaşması kadınlara yerli ya da göçmen olsunlar, çalışma, sosyal destek ağları kurma, bilgi alışverişinde bulunma, önem verdikleri şeyleri elde etmek için örgütlenme, daha iyi eğitim ve sağlık hizmeti alma gibi olanaklar sağlar. Geleneklerden kaynaklanan baskıcı tutumlar hafifler. Kadınların toplumsal hayata etkin katılımının alternatif yollarına kentlerde rastlamak mümkündür. Önce kendilerinin sonra da ailelerinin refahının artmasına yol açacak süreçlerden geçme şansı yakalarlar.


#20

SORU:

Eğitimin kız çocuklarının yaşamlarına etkileri nelerdir?


CEVAP:

Temel ve orta düzeyde eğitim almış olmak kızların sosyal ve ekonomik statüsü üzerinde çarpan etkisi yaratmaktadır. Eğitimli kızlar, geç evlenme ve az sayıda ve sağlıklı çocuklar edinme eğilimindedirler. Yetişkin olduklarında istihdam edilme ve gelir elde etme potansiyeline sahiptirler. Bu durum hem hane içinde hem de kamusal alanda statü kazanmalarına, karar alma yeteneklerinin yükselmesine yol açar. Eğitimin önemli bir sonucu, önce kendi sağlıklarını, sonra ailenin sağlığını koruma konusunda bilgi kazanmaktır. Böylece istenmeyen gebeliklerden, cinsel hastalıklardan korunma konusunda artan bilgi, yoksullukla mücadelenin en etkin yöntemidir.


#21

SORU:

Kız çocuklarının yeterli eğitimi alamadan okuldan uzaklaşmak zorunda kalmalarının sebepleri nelerdir?


CEVAP:

Okullaşma oranlarının düşük olduğu ülkelerde, ne yazık ki pek çok kız çocuğu kendilerine yetecek ölçüde okuma becerisi kazanamadan okuldan uzaklaşmak zorunda kalmaktadır. Bu durumun nedenleri aşağıda sıralanmaktadır.

  • Finansman yetersizliği
  • Erken evlilik ve hamilelik
  • Hane içi iş yükü ve sorumluluklar
  • Yetersiz performans

Okula gönderme ile ilgili maddi ve manevi güçlükler ailelerin çocuklarını okula gönderme gücünü düşürmektedir. Aileler zorlandığında okuldan ilk alınanlar ise kız çocuklarıdır. Bu durum kızların ve kadınların kentsel avantajlardan yararlanma şansını engellemektedir.


#22

SORU:

Artan kentleşme ve modernleşme süreci ne gibi sosyal problemleri ortaya çıkarmaktadır?


CEVAP:

Artan kentleşme ve modernleşme süreci birtakım sosyal sorunları da bünyesinde taşımaktadır.Gelenek ve göreneklerden kaynaklanan baskının azalması, modern yaşama adaptasyon güçlüklerinin çekilmesi, kişileri kimlik bunalımına sürüklerken marjinalleşme riski ile karşı karşıya bırakmıştır. Laik yaşamın benimsenmesi beklenirken tam tersi gelişmeler yaşanmış dini açıdan radikal eğilimlere kapılma olasılığı yükselmiştir.

Hızlı kentleşme ve küreselleşme süreci ile paralel giden bir eğilim ise artan şiddet ve güvensizlik ortamıdır. Teknolojinin nimetlerinden yararlanan suç örgütleri küresel şebekeler haline gelmişlerdir. Bu küresel suç ve terör örgütleri ile baş etmek ülkeler arasında küresel iş birliğini gerektirmektedir. Şiddet doğrudan ya da dolaylı yollarla, ekonomik, politik ve sosyal organizasyonu tehdit ederek kalkınma ve insan hakları karşısındaki en büyük engellerden biri haline gelmiştir. Bu durum kentlerin organizasyonunu etkilemektedir. Zenginler yüksek duvarlar arasındaki sitelerde, güvenliklerini özel şirketlere emanet eder hale gelmişlerdir. Güvenliğin özelleştirilmesi ise şiddeti besleyen ve insan haklarına aykırı bir durumdur. Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde şiddetin boyutları daha da yüksektir. 15-24 yaş arası gençler şiddetin hem mağduru hem de yaratıcısıdırlar.


#23

SORU:

Yerel yönetimlerin gücünü ve sorumluluğunu arttıran gelişmeler nelerdir?


CEVAP:

Geçmişte kamu sektörünün en zayıf halkası durumunda olan yerel yönetimlerin gücünü ve sorumluluğunu arttıran gelişmeler yaşanmaktadır:

  • Öncelikle, küresel ekonomik ilişkiler, yerel otoritelerin kendi şehirlerini yatırımlar için cazip kılarak, yabancı yatırımları çekme gücünü arttıran gelişmelere sahne olmaktadır.
  • İkinci olarak pek çok gelişmekte olan ülkede ulusal yönetimler, gelir toplama yetkilerinin ve güçlerinin bir kısmını yerel yönetimlere devretmektedirler. Bu durum, yerel yönetimlere sosyal ve ekonomik kalkınmada daha aktif rol alma şansı vermektedir.
  • Üçüncü gelişme, demokratikleşme ve siyasal çoğulculuk hareketlerinin etkisi ile ön plana geçen insan haklarına duyarlılık ve yükselen sivil toplum gücünün etkisi ile pek çok ülkede yerel seviyedeki kurumların ve örgütlerin sorumluluğu paylaşma yeteneklerinin artmasıdır. Demokratikleşme yolunda atılan adımlar, kararlara toplumsal katılımı ve yerel idarelerin hesap verebilirliğini arttırarak, yerel yönetimlere güç katmaktadır.
  • Son olarak, yerelleşme ve âdemi merkezileşme ile ilgili bu küresel eğilimler önemlidir çünkü kentsel demografik büyümenin yarısı küçük yerleşim yerlerinde yaşanmaktadır. Bu gibi yerlerin arazi kullanımı, altyapı ve hizmetlerin sağlanması ile ilgili kararların alınmasında ve kararlara toplumsal katılımın sağlanmasında esnekliğe sahip olma avantajları vardır. Ancak kaynak ve finansman yetersizliği, teknik bilgiye erişme ve kullanabilme ile ilgili sınırlamalar da dezavantajlar hanesine yazılmaktadır.

#24

SORU:

Kentsel yönetimin ulusal ve küresel kalkınmaya katkısını arttırabilmek için uluslar arası örgütler tarafından sunulan çözüm önerileri nelerdir?


CEVAP:

Geldiğimiz noktada, kentsel yönetimin ulusal ve küresel kalkınmaya katkısını arttırabilmek için neler yapılabileceği sorusu önem kazanmaktadır. Bu soruya UNFPA ve UN-Habitat gibi Birleşmiş Milletlerin çatısı altındaki birimlerin de dâhil olduğu uluslar arası örgütlerden gelen çözüm önerileri aşağıdaki gibi sıralanmaktadır:

  • Öncelikle, uluslar arası örgütler, gelişmekte olan ülke politikacılarını ve planlamacılarını, kentsel büyümenin kaçınılmaz ve aynı zamanda da gerekli olduğuna inandırarak kentleşmeye karşı proaktif ve yaratıcı politikalar uygulanmasını ve böylece bir an önce yeni politik yaklaşımların benimsenmesini hedeflemektedirler.
  • İkinci olarak, hızlı kentleşmenin yol açtığı problemlere çözüm bulmada zaman kazandırmak için kentsel büyümenin hızını azaltan daha etkili politikaları belirleyerek, bu yönde önlem alınması konusunda yerel yönetimleri ikna etmeye çalışmaktadırlar. Uluslar arası örgütlere göre kentsel büyümenin esas nedeni doğal artıştır ve büyüme hızını yavaşlatmak için yoksulluğun azaltılması, kadın haklarının arttırılması, üreme sağlığı konusunda daha iyi hizmet verilmesi gerekmektedir.
  • Son olarak uluslar arası örgütler, politikacılara ve farklı sivil toplum yapılanmalarına kentsel gelecek için daha iyi kararlar almalarına yardımcı olabilecek sosyo- demografik bilgiler sağlayarak, planların gerçekler üzerine temellendirilmesine hizmet etmek amacındadırlar.

#25

SORU:

Ataerkillik nedir?


CEVAP:

Ataerkillik, bütün çağdaş toplumların temel yapılarından biridir. Aile biriminde erkeklerin, kadınlar ve çocuklar üzerinde kurumsal olarak desteklenen bir otoriteye sahip olması olarak tanımlanmaktadır.


#26

SORU:

Kadınların bilinçlerinin ve uğraş alanlarının dönüşümüne yol açan eğilimler nelerdir?


CEVAP:
  1. yüzyıl başında ataerkil aile yapısı tehdit altındadır. Bu durum kadınların bilinçlerinin ve uğraş alanlarının dönüşümü ile yakından ilgilidir. Bu dönüşüme yol açan üç eğilim aşağıdaki gibi sıralanmaktadır:
  • Enformasyonel ve küresel bir toplumun yükselişi
  • İnsan türünün çoğalması ile ilgili teknolojik değişiklikler
  • Kadın mücadelelerinin, çok yönlü feminist hareketin isyanı

#27

SORU:

Günümüzdeki güçlü kadın bilinçlenmesinin sebepleri nelerdir?


CEVAP:

Çağımızda yaşanan güçlü kadın bilinçlenmesinin ardında yatan nedenleri açıklamakta dört unsurun etkisini ön plana çıkarmaktadır:

  • Kadınlara açılan eğitim fırsatları nedeni ile emek piyasasında yaşanan dönüşüm.
  • Biyoloji, farmokoloji ve tıpta, doğum yapma ve insan türünün çoğalması üzerinde denetimin artmasını sağlayan teknolojik dönüşüm.
  • 1960lardaki toplumsal hareketlerin ardından, bu harekete dâhil olmakla birlikte, katıldıkları hareketlerde haksızlığa uğradıklarını düşünen kadınların tepki olarak ataerkil sistemi sorgulamaları ve feminizmi kadın bakışı ile yeniden yorumlamaları. Bu yeni bakış 1960ların sonu ya da 1970lerin başından itibaren etkisini giderek arttırmış ve kitlesel sonuçlara ulaşmıştır.
  • Küreselleşme kavramı ile ifade edilen zaman ve mekân farkının yok olduğu dünyada düşüncelerin hızla yayılması, gezegenin büyük bölümünde kadın seslerinden oluşan bir üst doku örülmesi ve sonuç olarak kadın kimliğinin yeniden inşası yönündeki kolektif çaba.

#28

SORU:

Günümüzde ataerkil aile yapısının içine girdiği krizin göstergeleri nelerdir?


CEVAP:

Uzun ömürlü birlikteliğe dayalı aile modelinden uzaklaşıldığının ilk göstergesi boşanma sayısındaki artışlardır. Farklı ülkelere ait istatistikler bu yönde bir eğilim olduğunu göstermektedir. Bunun yanında evlenmeyi erteleme ya da evlenmeden birlikte yaşama eğilimindeki artış da evliliklerde yaşanan bunalımları yansıtmaktadır. Yasal yaptırımın olmaması, hem kurumsal hem de psikolojik olarak ataerkil otoriteyi sarsmaktadır. Nüfusun yaşlanması, kadın ve erkek ölüm oranlarındaki farklılıklar gibi demografik nedenlerle de birçok farklı aile yapısı ortaya çıkmaktadır. Klasik çekirdek ailenin yaygınlığı darbe almakta, toplumda yalnız yaşayanların ya da çocukları ile yaşayanların sayısı artmaktadır. Ailenin istikrarsız olduğu bu koşullarda kadınların çocuk doğurma ile ilgili tercihleri nüfusun yenilenmesini riske atacak şekilde olumsuz olma eğilimi taşımaktadır. Bir yanda evlilik dışı doğan çocuk sayısı artmakta, biyolojik üreme geleneksel aile yapısının dışında gerçekleşmektedir. Bilinçlenen kadınlar doğurdukları çocuk sayısını sınırlamakta ya da ilk çocuğun doğumunu ertelemektedir. Bir diğer grup ise sadece kendisi için çocuk doğurmakta ya da evlât edinmektedir. Bu eğilimlere bakarak ailenin sonu gelmiştir dememekle birlikte bildiğimiz biçimiyle ailenin sonu gelmiştir demek mümkündür. Çekirdek aile ve ataerkil egemenliğe dayalı aile ciddi baskı altındadır.