ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ II Dersi YENİDEN YAPILANMA DÖNEMİ soru cevapları:

Toplam 56 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Osmanlı devletinin son dönemlerinde yaşadığı olumsuzluklar toplum hayatına nasıl yansımıştır?


CEVAP: Toplum, maddi ve manevi anlamda, gelecekten ümitsiz, kendi ayakları üzerinde durma inancını kaybetmişti. Ekonomik alanda ise elindeki avucundakini tüketmişti. Anadolu insanının yöneticilerine karşı duyduğu güvensizlik ve kuşku dönemin edebiyat ürünlerine de yansımıştır.

#2

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’nin nüfus durumu nasıldı?


CEVAP: Türkiye’nin nüfusu 1927 yılı verilerine göre 13.648.270 kişidir. 1927 yılı nüfus verilerine göre; nüfusun 6.563.879’u erkek, 7.084.391’i kadındır. Bu nüfusun %24.2’si şehirlerde, %75.8’i köylerde oturmaktaydı.

#3

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’nin sağlık sektöründeki durumu nasıldı?


CEVAP: Ülke genelinde sağlık hizmetleri son derece yetersizdi. Çoğunluğu büyük yerleşim merkezlerinde toplanmış, devlet hesabına ve serbest çalışan tüm sağlık personelini kapsayacak şekilde 1928 yılı itibarıyla 1.078 doktor, 130 hemşire, 1.059 sağlık memuru ve 377 ebe mevcut idi. Kabaca bir hesapla 12.661 kişiye bir doktor düşmektedir.

#4

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında genel olarak Türkiye’nin eğitim alandaki durumu nasıldır?


CEVAP: Cumhuriyet idaresinin üzerinde en çok durduğu saha eğitim olmuştur. Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet edeceği aklı hür, vicdanı hür nesillerin ancak eğitimle mümkün olacağı düşüncesiyle daha millî mücadele devam ederken Ankara’da toplanan Maarif Kongresi ile eğitim alanında yapılması gereken atılımlar değerlendirmeye alınmıştır. Maarif Kongresi; Kütahya-Altıntaş Savaşları sırasında 15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’nın açılışını yaptığı kongrede ülke eğitimcileri görüş ve önerilerini devlet yöneticileri ile paylaşmışlardır.

#5

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de ilköğretimin durumu nasıldır?


CEVAP: İlköğretim:1923-1924 yılı verilerine göre Türkiye’de mevcut ilkokul sayısı 4.894’tü. Bu okullarda eğitim alan öğrenci sayısı 341.941 iken bu müesseselerde görev yapan öğretmen sayısı ise 10.238’dir. Bu rakamlar ile Osmanlı Devleti’nin yıkıldığı tarihlerde okuryazar oranı %6 ila %10 arasında bir noktada olduğu değerlendirilmektedir. Türkiye devleti ilköğretimi bütün vatandaşları için anayasa hükmü¨ çerçevesinde zorunlu ve devlet okullarında parasız gerçekleştirmiştir. 1926 yılı itibarıyla da eğitimin her kademesi parasız hâle getirilmiştir.

#6

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de ortaöğretimin durumu nasıldır?


CEVAP: 1923-1924 senesinde ülke genelinde 72 ortaokul, 796 öğretmen ve 5.905 öğrenci ile faaliyet göstermektedir. Liselerde ise 23 okul, 513 öğretmen ve 1.241 öğrenci mevcuttur. Bu aşamada dikkate değer bir husus ise her kademede mevcut okullardaki öğrenci sayısı ile öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısında bir gerilemenin olmayışıdır. Bu durum dengeli bir gelişmenin sağlandığına işaret olarak alınmalıdır. Ortaokul ve liselerdeki öğrenci sayısındaki artmış ancak okul ve öğretmen yetiştirmede yetersiz kalındığını söylemek mümkündür.

#7

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de yükseköğretimin durumu nasıldır?


CEVAP: Yükseköğretim devresi de öncekilerden farklı değildir. Osmanlı Devleti’nin yıkılışında mevcut fakülte ve yüksekokul sayısı 9, öğretim elemanı 307, öğrenci sayısı 2.914’tür.

#8

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de öğrenim gören öğrencilerin cinsiyete göre dağılımı nasıldır?


CEVAP: 1923-1924 öğretim yılında 341.941 olan toplam öğrenci sayısında (Erkek: 273.107, Kız: 62.954) ile cinsler arasında büyük fark olduğu görülmektedir. Kız öğrenciler toplamın ancak %18’ini oluşturmaktaydılar. Dönem nüfusunun yarıdan fazlasının kadın olduğu göz önüne alınırsa halkın kız çocuklarını okutmakta çok çekingen davrandığı görülecektir. 1940-1941 yılı verilerine göre erkek öğrenci sayısı 661.279, kız öğrenci sayısı 294.468 olmuştur. Yani yarıya yaklaşmıştır.

#9

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de okul ve öğretmen sayısı nedir?


CEVAP: 1923-1929 arası dönemin verileri halkın cehaletini yenmede ortaya konulan gayreti göstermektedir. 1938-1939 senesinde okul sayısı 7.862, öğrenci sayısı 813.636, okullarda görev yapan öğretmen sayısı ise 17.120’ye yükseltilmiştir. Okul ve öğretmen sayısında kabaca % 75’lik bir artış gerçekleştirilmiştir. 1938-1939 öğretim yılında ortaokullarda 228 okul, 3.402 öğretmen ve 83.642 öğrenci sayısına ulaşılmıştır. Aynı öğretim yılında liselerde ise 75 okul, 1.329 öğretmen vardır. Okul ve öğretmen bazında ortalama %250-300’lük bir artış sağlanmıştır. Yükseköğretimde 1938-1939 döneminde okul sayısı 19’a çıkarılabilmiştir. Öğretim elemanı %150 civarındaki artışla 855’i bulmuştur.

#10

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de mesleki ve teknik eğitimin durumu nasıldır?


CEVAP: Mesleki ve teknik eğitim sahasında ise 1923- 1924 eğitim-öğretim yılında 64 okul, 583 öğretmen ve 6.547 öğrenci sayısıyla faaliyet gösterilmekteydi. 1938- 1939 öğretim yılına gelindiğinde 81 okul, 982 öğretmen ve 12.352 öğrenci sayısına ulaşılmıştır. Öğretmen ve öğrenci sayısı gibi okul sayısındaki gelişme de diğer sahalarda görülen artışın hayli gerisinde kaldığı dikkat çekmektedir.

#11

SORU: Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında ülkede tarımın genel durumu nasıldır?


CEVAP: Osmanlı toplumu büyük oranda bir tarım toplumu idi. 1927 tarihli tarım sayımına göre ülkede mevcut nüfusun % 67,7’si çiftçilik yapmaktaydı. Devletin batısında Trakya, İstanbul, Bursa ve Kocaeli kesiminde bu oran önemli ölçüde düşerken Orta ve Kuzey Anadolu’da ortalamanın üzerindeydi. 1927 yılı itibarıyla tarım yapılan alan ise 43.637.727 dönümle sınırlı olup ülke yüz ölçümünün % 4.86’sına karşılık gelmektedir. Ekilen toprakların %89,5’inde tahıl, %3,9’unda baklagiller, %6,6’sında sınaî bitkiler yetiştirilmektedir.

#12

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de tarım, verim ve gelir açısından nasıl değerlendirilmektedir?


CEVAP: Söz konusu tarımsal yapının verimi, on dönümde 614 kilo civarındadır. 1927 yılı verilerine göre ülkenin tarımsal faaliyetinin mali tutarı 337 milyon liradır. Bu rakamlara göre tarım üretimi her çiftçi ailesine ortalama 192 lira gelir sağlamaktadır. Ancak toprağın durumuna göre farklılık gösteren bu gelir, Akdeniz Bölgesi’nde 378 liraya çıkarken Güneydoğu Anadolu’da 66 liraya kadar inmektedir.

#13

SORU: Türkiye’de I. Dünya Savaşı öncesinde toprak mülkiyeti nasıldır?


CEVAP: Türkiye’nin I. Dünya Savaşı öncesinde toprak mülkiyeti açısından bakıldığında toprak sahibi olmayan köylü, bütünün ancak %8’ini oluşturmaktadır. Orta ve az topraklı köylüler, toplam köylü nüfusun %87’sini meydana getirirken ekili toprağın ancak %34,5’ine sahiptirler. Çiftçi kesimin %5’i ise ekili toprakların % 65.5’ine maliktirler.

#14

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de tarıma elverişli arazi durumu nasıldır?


CEVAP: Toprağın durumu açısından Cumhuriyet’in ilk yıllarında ekilebilir toprakların yaklaşık %5’i işlenebilmekteydi. 1934 yılında %17,9’a çıkan bu oran 1944’de %21,9’a ulaştırılabilmiştir. 1950’de ise %25’tir. 1923-1934 yılları arasında şark mültecilerine, mübadil, muhacir ve toprağa muhtaç yerli çiftçilere toplam 7.000.000 dönüm arazi, bağ ve bahçe dağıtılmıştır. 1934- 1938 yılları arasında dağıtılan 3.000.000 dönümü¨ de eklersek ortaya çıkan 10.000.000 dönüm topraktır. Bunun büyük çoğunluğu 627.538 kişilik mübadil, muhacir ve mülteci grubuna verilirken pek az bir miktarı da toprağa muhtaç yerli çiftçilere dağıtılmıştır.

#15

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de demiryolu ulaşımının durumu nasıldır?


CEVAP: Demiryolu ile ulaşıma büyük önem veren Cumhuriyet hükûmetleri hat uzunluğu ve sayısını artırmanın yanında önemli oranda millîleştirme faaliyeti gerçekleştirmiştir. Osmanlı Devleti’nden devralınan demiryolu ulaşımında 1923 yılı itibarıyla hat uzunluğu 3.756 km, tren kilometresi 1.427.000 km idi. 1938 yılına gelindiğinde ise 7.148 km hat uzunluğuna karşın tren kilometresi 15.598.000 km olmuştur. On iki yıllık savaş döneminin yıkımlarına karşın on beş yılda ortaya konulan %100’lük artış dikkate değer bir gelişmeyi işaret etmektedir.

#16

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de karayolu ulaşımının durumu nasıldır?


CEVAP: 1923’te 2.500 km olan karayolları, 1938 itibarıyla 21.575 km uzunluğa erişmiştir. Karayolu ağında da önemli ölçüde bir artış sağlanmıştır. Ancak bunlar o devir için de yeterli değildir. Ayrıca taşımacılığın gerek ekonomik gerekse sosyal açıdan önemi göz önüne alındığında Cumhuriyet idaresinin memleketin kan damarları olarak nitelediği ulaşım ağını millîleştirmesi ve geliştirmesi bir mecburiyetti.

#17

SORU: Osmanlı Devleti’nin son yıllarındaki ithalat ve ihracat dengesi nasıldır?


CEVAP: Osmanlı Devleti’nin son yıllarındaki ithalat ve ihracat dengesine baktığımızda; Devlet’in alım satım oranının oldukça dengesiz seyrettiğini söyleyebiliriz. Elbette ki son Ekonomik Durum yüzyılda gerçekleştirilen ve millî üretimin tamamen önünü tıkayan anlaşmalar bu neticenin önemli sebepleri arasındadır. Dışarıya ancak tarım ürünleri ve hammadde satabilen bir ekonomi söz konusudur. Dışarıya ham madde satıp onları mamul madde hâlinde ithal etmek dış ticaretin değişmez özelliği ve zaafı hâline gelmiştir.

#18

SORU: Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’de gayri safi millî hasılanın durumu nedir?


CEVAP: 1923 yılı itibarıyla 952.600.000 olan gayrisafi millî hâsılanın 377.300.000 lirası tarım sektöründen, 125.700.000 lirası sanayi sektörün- den ve 449.600.000 lirası da hizmetler sektöründen elde edilmektedir. Bir diğer deyişle tamamen bir tarım ülkesi söz konusudur. Ülkede kişi başına düşen millî gelir ise 75.7 TL (45,3 $) tır.

#19

SORU: Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye’de ekonomi alanındaki ilerlemeler nelerdir?


CEVAP: Cumhuriyet’in ilk on beş yıllık döneminin sonunda, arada yaşanan dünya iktisadi buhranına rağmen önemli bir gelişme söz konusudur. Nitekim 1938 yılında gerçekleştirilen 844.000 ton ithalatın karşılığı olarak 119.000.000$150.000.000 TL ödenirken aynı yıl yapılan 1.447.000 ton ihracatın geliri 115.000.000$ 145.000.000 TL olmuştur. Bu süreçte 1$1.26 TL seviyesine inmiştir.

#20

SORU: Büyük Taarruzdan sonra devlet ve millet birlikteliği için atılan adımlar nelerdir?


CEVAP: Mustafa Kemal Paşa, daha Yunan askerini takibin devam ettiği günlerde İzmir Valiliği için Konya Valisi Abdülhalik Bey’i görevlendirmelerini hükûmete önerdi. Böylece düşman işgalinden kurtarılan yerlerde herhangi bir idari boşluğa meydan vermemek kararındaydı.

#21

SORU: Cumhuriyet’in ilanından sonra gerçekleştirilen ekonomik düzenlemeler nelerdir?


CEVAP: Askerî başarıların kalıcı olabilmesini iktisadi sahadaki başarılara bağlayan Cumhuriyet hükûmeti, mevcut bütün imkânlarını üretimi artırmak için seferber etmek zorundaydı. Nitekim iş gücünü¨ artırmak için ekim ve hasat zamanlarında ağır cezaya mahkûm olanların dışındaki bütün hükümlülerden yararlanma yoluna gidilmiştir. Üretime ayrılacak gücü¨ bir an evvel arttırmak mecburiyeti, hükûmeti askerlerden de yararlanmaya sevk etmiştir. Barış zamanında askerlere bulundukları yerin ziraat kuruluşları tarafından yeni ziraat usullerinin uygulamalı olarak öğretilmesi kararlaştırılmıştır.

#22

SORU: Cumhuriyet’in ilanından sonra idari alanda gerçekleştirilen düzenlemeler nelerdir?


CEVAP: Yeni devlet haksızlığa uğrayan bürokratlarına sahip çıkarak, itibarlarını iade etmekle işe başlamıştır. 6 Ekim 1923 tarihinde çıkarılan bir kanunla Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Savaşı’ndan önce millî orduya katılarak İstiklal Mücadelesine dahil olan her dereceden askeriye mensubunun ordunun barış durumuna geçişinde maddi ve manevi mağdur edilmemesine yönelik tedbirler alınmıştır. Mondros Mütarekesi’nden 23 Ağustos 1923’e kadar geçen süre zarfında ülke savunmasına katkıda bulunmak için yapılan işlerin suç sayılmayacağı karara bağlanmıştır.

#23

SORU: Cumhuriyet’in ilanından sonra askeri alanda gerçekleştirilen düzenlemeler nelerdir?


CEVAP: Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Kasım 1923 tarihinde seferberliği kaldırmıştır. Türk Kara Kuvvetleri, üç ordu müfettişliği, dokuz kolordu, on sekiz piyade tümeni, üç süvari tümeniyle İzmir, Çatalca, Erzurum ve Kars Müstahkem Mevkilerinden oluşturulmuştur. Birinci Ordu Karargâhı Ankara, İkinci Ordu Karargâhı Konya, Üçüncü Ordu Karargâhı Diyarbakır olarak belirlenmiştir.

#24

SORU: Saltanatın kaldırılması sürecinde yapılan tartışmalar nelerdir?


CEVAP: Sinop milletvekili Dr. Rıza Nur Bey, Türk milletinin aslında 23 Nisan 1920’de kararını verdiğini, hâkimiyetin millete ait olduğunu, dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıldığını, yerine dinç ve millî bir Türkiye devleti doğduğunu ifade etmiştir. Günü¨ geldiğinde bu konuyu Meclisin halledeceğini hatırlatmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Dr. Rıza Nur ve 80 arkadaşının verdiği önerge okunmuştur. Erzurum milletvekili Hüseyin Avni Bey, önergenin meclisin esas hukukuna ve istikbale yönelik olmakla beraber eksik olduğunu, Anayasa’ya göre hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu göz önüne alınarak hâkimiyetin kullanımına ait yeni düzenlemenin halka iyice anlatılması gerektiğini seslendirmiştir. Hüseyin Avni Bey, teklifin Anayasa’ya dahil edilmek şartıyla tamamlanmasının lüzumunu savunmaktaydı. Teklif sahibi olarak söz alan Rıza Nur Bey ise mevcut siyasi ikiliğin mücadelenin aleyhinde işlediğine dikkat çekmiştir.

#25

SORU: Saltanatın kaldırılması sürecinde yapılan tartışmalar nasıl değerlendirilebilir?


CEVAP: Saltanatın kaldırılması sürecinde yapılan tartışmalar; Osmanlı aydınlarının genelinde görülen yapılan ve yapılacak atılımların, düzenlemelerin her şartta Osmanlı hanedanı idaresinde gerçekleştirilmesi gerektiği düşüncesinin Büyük Millet Meclisindeki bir grup milletvekilinde de devam ettiğini göstermektedir.

#26

SORU: Saltanatın kaldırılmasından sonra yeni halifenin seçim süreci nasıl gerçekleşmiştir?


CEVAP: 18 Kasım 1922 tarihli toplantının beşinci celsesinde hükûmet halife Vahdeddin Efendi’nin İngilizlere sığınarak İstanbul’dan ayrıldığını bildirmiştir. Meclis, Şer’ iye Vekili Vehbi Efendi’nin bir fetvası ile hilafetten bilfiil feragat etmekle şer’an münhali’ (tahttan indirilmiş) olduğuna karar vermiştir. Yeni halife için yapılan seçimde 163 milletvekili oy kullanmış, Abdülmecid Efendi 148 oyla halife seçilmiştir. Meclis’te mevcut anlayışların dikkat çekici bir göstergesi olmak üzere Meclisin Halife’ye bağlılık arz etmesi hususunda hararetli tartışmalar yapılmış ve 15 kişilik bir TBMM heyeti 24 Kasım 1922’de yeni halife tarafından kabul edilmiştir.

#27

SORU: Mustafa Kemal Paşa saltanatın kaldırılmasını nasıl değerlendirmektedir?


CEVAP: Mustafa Kemal Paşa saltanatın kaldırılmasını, Anayasa’nın hâkimiyeti kayıtsız şartsız millete veren hükümlerini en kesin bir şekilde sağlamlaştırarak yeni Türkiye devletinin esaslarını belirlemek şeklinde değerlendirmekteydi. 1 Kasım 1922 kararının yani Saltanatın kaldırılmasının, bütün milletin uğrunda canını feda etmeyi göze aldığı kurtuluş reçetesi olan Misak-ı Millî’nin kudret, kuvvet ve mahiyeti ile aynı değerde olduğunu ifade etmektedir.

#28

SORU: Saltanatın kaldırılması ile gelinen aşamaya zarar gelmemesi için neler gerçekleştirilmiştir?


CEVAP: Saltanatın kaldırılması ile gelinen aşamadan bir şekilde geri dönüş olmamasını temin için 15 Nisan 1923’te 334 numaralı ek kanunla, saltanatın ilgası, egemenliğin vazgeçilemez, bölüştürülemez ve devredilemez şekilde Büyük Millet Meclisince temsil edildiği esasına karşı söz, yazı ya da fiillerle direnen, kargaşalık çıkaranların vatan haini olacakları kabul edilmiştir.

#29

SORU: Halifeliğin kaldırılması sürecini hızlandıran olaylar nelerdir?


CEVAP: Cumhuriyetin ilanı üzerine gösterilen tepkiler ve muhalişerin halifenin etrafında toplanmaları meselenin hallini hızlandırmaktan başka bir şeye yaramamıştır. Mesela, Meclisin ülke çapında tanınan simalarından Rauf (Orbay) Bey’in cumhuriyetin ilanında acele edildiğine, TAR202U-ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ-II Ünite 1: Yeniden Yapılanma Dönemi 4 iyice tartışılmadan, Anayasa’daki ilgili hükümler düzeltilmeden gündeme sokulduğuna dair eleştirilerle dolu mülakatı 1 Kasım 1923 tarihinde Vatan ve Tasvir-i Efkar Gazetelerinde yayımlandı. Cumhuriyetin ilanı sırasında Trabzon’da bulunan Kazım Karabekir Paşa ile İstanbul’da bulunan Ali Fuat Paşalar da işlerin gerçekleştirilme tarzından memnun olmadıklarını belirten işaretler vermişlerdi.

#30

SORU: Türkiye’de eski devletten yeni devlete geçişin simgeleri olarak neler gerçekleştirilmiştir?


CEVAP: 13 Ekim 1923’te Ankara’nın başkent olarak kabulü ve 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilan edilmesi Türkiye’de eski devletten her şeyiyle ayrı yeni bir devletin resmen hayata geçtiğini simgeleriydi.

#31

SORU: Milli Mücadelenin önderleri arasında ayrılık yaşandığının göstergeleri nelerdir?


CEVAP: Millî Mücadele’de Mustafa Kemal Paşa ile birlikte çalışmış bazı önemli şahsiyetler cumhuriyetin ilan şeklinden rahatsız olduklarını ifade ile mücadelenin önderleri arasında ayrılık olduğunu göstermişlerdi. Bu şahısların muhalefetlerini Halife Abdülmecid Efendi etrafına toplanmak ve ona destek vermekle göstermesi dikkat çekici bir durum yaratmıştı. Halife Abdülmecid Efendi’nin, saltanat dönemini andıracak, Cumhuriyet idaresine ters gelecek tavırlar takınmasında Türkiye Büyük Millet Meclisi adına İstanbul’da bulunan Refet Paşa ile olan samimi münasebetleri, Rauf Orbay ve Kazım Karabekir gibi şahsiyetlerin kendisini sık sık ziyaret etmelerinin katkısı yadsınamaz.

#32

SORU: Halifeliğin kaldırılması sürecini hızlandıran olay nedir?


CEVAP: 24 Kasım 1923 tarihinde Londra’dan Emir Ali ve Ağa Han’ın imzalarıyla Başbakan İnönü’ye gönderilen ancak ona ulaşmadan 5-6 Aralık 1923’te İstanbul basınında yer alan bir mektup, halifeliğin kaldırılması sürecini hızlandırmıştır. Söz konusu mektupta; halifeliğin nüfuzunun azaltılıp siyasi teşkilatın dışında tutulmasının, İslam’ın dağılmasına, manevi dünya gücünün fiilen kaybedilmesine yol açacağı uyarısı yapılmaktaydı. Hilafetin kaldırılmasının Müslümanlar arasında ayrılıklar yaratacağına dikkat çeken mektup sahipleri eğer İslamiyet’i dünyada büyük bir manevi kuvvet olarak muhafaza etmek istiyorlarsa nüfuz ve şerefinin hiçbir zaman papanın nüfuzundan aşağı olmaması gerektiğini yeni Türkiye devletinin yöneticilerine hatırlatmaktaydılar.

#33

SORU: 1 Mart 1924 tarihli Meclisi açış konuşmasında Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in vurguladığı noktalar nelerdir?


CEVAP: 1 Mart 1924 tarihli Meclisi açış konuşmasında Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, üç hususun özellikle altını çizme ihtiyacı hissetmiştir: 1. Millet cumhuriyetin her türlü taarruzdan korunarak olumlu bir esasa tamamen bağlanmasını istemektedir. 2. Terbiye ve tedrisatın birleştirilmesi hususunda millet hemfikirdir. 3. İslamiyet’i asırlardan beri yapıldığı gibi siyaset vasıtası olmaktan çıkarmak ve yüceltmek çok lüzumludur. 2 Martta Halk Fırkası grubu söz konusu değişiklikleri konuşmak için toplanırken basında hâlâ konunun net bir çözüme kavuşmadığını görmekteyiz. Hilafetin kaldırılacağı, yeni bir halifenin seçileceği ya da halifenin Meclisin manevi şahsiyetinde bulunduğunun ilan edilebileceği tartışılıyordu.

#34

SORU: Tevhid-i Tedrisat Kanunu kimler tarafından sunmuştur ve sunulma gerekçesi nedir?


CEVAP: Saruhan Mebusu Vasıf Bey ve 57 arkadaşı sunmuştur. Kanunun gerekçesi milletin fikrî ve hissi birliğini temin etmektir. Bunun için Türkiye dahilindeki bütün okulların Maarif Vekâletine bağlanması karara bağlanıyordu. Bakanlık yüksek diyanet uzmanların yetiştirmek için üniversitede bir İlahiyat Fakültesi tesis etmenin yanı sıra imam ve ha- tipler gibi dinî hizmetleri görecek memurların yetişmesi için ayrı okullar açacaktı. 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Şeriye ve Evkaf Vekâletine veya özel vakıflara bağlı bütün eğitim kurumları da bütçeleriyle beraber Maarif Vekâletine bağlanmıştır.

#35

SORU: Hilafetin kaldırılmasına yönelik kanun teklifi kimler tarafından sunulmuştur ve sunulma gerekçesi nedir?


CEVAP: Urfa Mebusu Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşı tarafından hazırlanmıştır. Kanun teklifinin gerekçesi hilafetin mevcudiyetinin iç ve dış siyasette iki başlılık yarattığı, İstiklal ve millî hayatta ortak kabul etmeyen Türkiye’nin şeklen veya dolaylı yoldan bile olsa ikiliğe tahammülünün olmaması idi. Hanedanın hilafet örtüsü¨ altında Türkiye için daha tehlikeli olacağı dile getirilmekteydi. Kanun maddeleri ise beklentilerin ikisini birden karşılar nitelikteydi. Halife hal’ ediliyor, hilafet, hükûmet ve cumhuriyet kavramında zaten var olduğundan makamı ilga ediliyordu. Hal’ edilmiş olan Halife ve Osmanlı hanedanının erkek ve kadın bütün azası ile ailenin damatlarının Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde oturmak hakları ebediyen kaldırılmıştır.

#36

SORU: Hilafetin kaldırılmasından rahatsızlık duyan milletvekili kimdir ve milletvekilinin rahatsız olma gerekçeleri nelerdir?


CEVAP: Bağımsız milletvekili Zeki Bey ve Kastamonu milletvekili Halid Bey’dir. Kendisini ılımlı liberal ve bununla beraber ebedi müthiş bir İslam birliği taraftarı olarak niteleyen ve tarihin bu azametini milletinde görmek istediğini belirten bağımsız milletvekili Zeki Bey, bu kanunla millî geleneklerin ani surette sarsılmak ve yıkılmak istendiğini iddia etmiştir. Memleketin zirai, iktisadi, siyasi, dâhili pek çok meseleleri varken hilafetle uğraşmanın zamanı olmadığını ifade eden Zeki Bey, bu müthiş kuvvetin düşmanların yahut diğer hükûmetlerin kucağına atılmamasını istemiştir. Kastamonu milletvekili Halid Bey, hilafet makamının elinde herhangi bir kuvvet olmadığı için meseleyi siyasi açıdan değerlendirdiğini, Kurtuluş Savaşı’nda halka vatanla birlikte halifenin de kurtarılacağı telkininin yapıldığını belirtmiştir. Bu kanunla hilafet olmazsa cuma namazı kılmayacak vatandaşların tepkisinin çekileceğine dikkat çekmiştir. Halid Bey halifenin nüfuzundan fayda görülmediği iddialarına katılmadığını, Müslümanların esir oldukları için savaşta yardım edemediklerini savunmuştur. İslam dünyasının Türklere desteğinin sadece din kardeşliğinden kaynaklanmadığını, hilafetin Türkiye’de olmasının, Türklerin hilafeti ve dini muhafaza etmek için çarpışmalarından ileri geldiğini dile getirmiştir.

#37

SORU:

Cumhuriyet' in ilk yıllarında Türkiye'nin nüfus durumu nasıldır?


CEVAP:

Türkiye’nin nüfusu 1927 yılı verilerine göre 13.648.270 kişiydi. 1927 yılı nüfus verilerine göre; nüfusun 6.563.879’u erkek, 7.084.391’i kadındır. Son dönemdeki savaşların etkisiyle erkek nüfusun azaldığı dikkat çekmektedir. Bu nüfusun %24.2’si şehirlerde, %75.8’i köylerde oturmaktaydı. Ülke genelinde 63 il, 328 ilçe, 699 bucak, 39.901 köy vardır. Diğer deyişle bir kırsal toplum söz konusu idi. Sosyolojik anlamda modernleşmenin en önemli göstergelerinden biri olan şehirleşme ve şehir nüfusunun köylerde yaşayan nüfusu geçmesi için 1985 yılını beklemek gerekmiştir. 


#38

SORU:

Cumhuriyet'in ilk yıllarında ülkenin sağlıkla ilgili durumu nedir?


CEVAP:

Ülke genelinde sağlık hizmetleri son derece yetersizdi. Çoğunluğu büyük yerleşim merkezlerinde toplanmış, devlet hesabına ve serbest çalışan tüm sağlık personelini kapsayacak şekilde 1928 yılı itibarıyla 1.078 doktor, 130 hemşire, 1.059 sağlık memuru ve 377 ebe mevcut idi. Kabaca bir hesapla 12.661 kişiye bir doktor düşmektedir. Tabiidir ki ülke geneline eşit şekilde bir dağılım söz konusu değildir. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı ilk kanunlarda halkın sağlığına yönelik olanlara öncelik vermesi mevcut durumu yoruma ihtiyaç bırakmadan ortaya koymaktadır.


#39

SORU:

Maarif Kongresinin açılışıyla hangi amaçlar karşılanmak istenmiştir?


CEVAP:

Cumhuriyet idaresinin üzerinde en çok duracağı saha eğitim olacaktır. Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet edeceği aklı hür, vicdanı hür nesillerin ancak eğitimle mümkün olacağı düşüncesiyle daha millî mücadele devam ederken Ankara’da toplanan Maarif Kongresi ile eğitim alanında yapılması gereken atılımlar değerlendirmeye alınmıştır.: KütahyaAltıntaş Savaşları sırasında 15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’nın açılışını yaptığı kongrede ülke eğitimcileri
görüş ve önerilerini devlet yöneticileri ile paylaşmışlardır.


#40

SORU:

Yeniden yapılanma döneminde eğitimde dengeli bir gelişme yaşandığının belirtisi olarak hangi işaret gösterilebilir?


CEVAP:

Her kademede mevcut okullardaki öğrenci sayısı ile öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısında bir gerilemenin olmayışıdır. Bu durum dengeli bir gelişmenin sağlandığına işaret olarak alınmalıdır. Gerçekten de 1923-1924 öğretim yılı için ilkokullardaki ortalama talebe sayısı ve öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı 70/33 iken bu oran 1938-1939 döneminde de 103/48 seviyesinde kalmıştır. Orta okullarda. 1923-1924 döneminde 75/5 olan oran 1938-1939 döneminde, 356/13 olmuştur. Liselerde durum biraz daha farklıdır. 1923-1924 döneminde 102/11 iken 1938-1939 döneminde 152/13 seviyelerindedir. Yüksek öğretimde de 324/9 oranı 538/12 şeklinde ortaya çıkmıştır. Ortaokul ve liselerdeki öğrenci sayısındaki artışa mukabil okul ve öğretmen yetiştirmede yetersiz kalındığını söylemek mümkündür.


#41

SORU:

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra okuma yazma oranı nasıl değişmiştir?


CEVAP:

Osmanlı Devleti yıkıldığı sırada savaş kayıplarını da dahil ederek en yüksek %10 civarında ifade edebileceğimiz okur yazar oranı 1939 yılı itibarıyla %24.5’e çıkmıştır. Yukarıda belirtildiği üzere on yılda gelinen seviyenin %0.5’lerden başladığına dikkat çekmeliyiz.


#42

SORU:

Toprağın durumu açısından Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1950 yılına kadar toprağın işlenebilirliği açısında hangi değişiklikler gözlemlenmiştir?


CEVAP:

Toprağın durumu açısından ise Cumhuriyet’in ilk yıllarında ekilebilir toprakların yaklaşık %5’i işlenebilmekteydi. 1934 yılında %17.9 a çıkan bu oran 1944’de
%21.9’a ulaştırılabilmiştir. 1950’de ise %25’tir. 1950’li yılların başında ülke nüfusunun %81.5’inin köyde yaşadığını dikkate aldığımızda köylünün refahına katkı
bakımından önemli bir gelişmeden söz edebilirsek de toprak sahipliği bakımından devralınan değerlerde dikkate değer bir gelişmenin yaşanamamış olduğu ifade edilmelidir.


#43

SORU:

Cumhuriyet hükûmetleri demiryolu ulaşımı alanında ne gibi değişiklikler yapmışlardır?


CEVAP:

Demiryolu ile ulaşıma büyük önem veren Cumhuriyet hükûmetleri hat uzunluğu ve sayısını artırmanın yanında önemli oranda millîleştirme faaliyeti gerçekleştirmiştir. Osmanlı Devleti’nden devralınan demiryolu ulaşımında 1923 yılı itibarıyla hat uzunluğu 3.756 km, tren kilometresi 1.427.000 km idi. 1938 yılına gelindiğinde ise 7.148 km hat uzunluğuna karşın tren kilometresi 15.598.000 km olmuştur. On iki yıllık savaş döneminin yıkımlarına karşın on beş yılda ortaya konulan %100’lük artış dikkate değer bir gelişmeyi işaret etmektedir.


#44

SORU:

Atatürk'e göre kalkındırılması en önemli olan hangisidir?


CEVAP:

Cumhuriyet idaresi bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için hakiki ve en kuvvetli temeli ekonomide görmüştür. Atatürk; siyasi, askerî başarıların ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik başarılar ile taçlandırılmazlarsa elde edilen zaferlerin az zamanda söneceği düşüncesiyle iktisadi yapımızın güçlendirilmesi ve geliştirilmesi hedefini göstermişti. Gazi Mustafa Kemal, zemini de şöyle tarif etmekteydi. “Memleketimiz ziraat memleketidir. Bu itibarla halkımızın ekseriyeti çiftçidir, çobandır. Binaenaleyh en büyük kuvveti, kudreti bu sahada gösterebiliriz ve bu sahada mühim müsabaka meydanlarına atılabiliriz”. Ülkenin gelişmesi için tarımın yanı sıra ticaret, zanaat, sanat alanlarında da büyük atılımlar yapılması ihtiyacı açıktı. Bu hedef için yapılacak programların bütün esasları ekonomik programdan çıkarılmalıydı, zira her şey bunun içinde vardır.


#45

SORU:

Cumhuriyet'in ilk yıllarında devlet millet birlikteliği için hangi adımlar atılmıştır?


CEVAP:

Büyük Taarruz’un ardından düşman işgalinden kurtarılan ve kurtarılacak yerlerde de kurulacak siyasi idarenin hazırlıklarını yapan Mustafa Kemal Paşa, daha Yunan askerini takibin devam ettiği günlerde İzmir Valiliği için Konya Valisi Abdülhalik Bey’i görevlendirmelerini hükûmete önerdi. Böylece düşman işgalinden kurtarılan yerlerde herhangi bir idari boşluğa meydan vermemek kararındaydı. Bursa’nın düşman eline düşmesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık kürsüsünün üzerine örtülen siyah örtüyü kaldırarak işe başlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi de yıllardan beri devam eden fedakârlıklara işgalin sıkıntıları eklendiği için tahammül güçlerinin sonuna gelen insanlarına yardım için yine kendi insanına dayanmak mecburiyetinin bilincindeydi.


#46

SORU:

Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılan idari düzenlemeler nelerdir?


CEVAP:

Millî Mücadele’nin aleyhine tavır almamış; görev yerleri düşman işgaline
uğrayanların da düşmanla işbirliği yapmamış olmak zemininde mağdur edilmemeleri esası doğrultusunda hareket edilerek sorun çözümlenmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin işgalden kurtarılan yerlerdeki devlet teşkilatını yeniden ve millî hâkimiyet prensibine sadık insanlardan oluşturma çabasında aşırıya kaçmamıştır. Savaştan sonra ilk adımlardan biri Mondros Mütarekesi günlerinde İtilaf Devletlerinin baskıları sonucu idam edilen “şehid-i millî” Boğazlıyan eski kaymakamı Kemal Bey’in eşi ve çocuklarına vatana hizmet tertibinden yeter miktar maaş bağlanması olmuştu. 


#47

SORU:

Cumhuriyet'in ilk yıllarında askeri alanda yapılan düzenlemeler nedir?


CEVAP:

Lozan Antlaşmasının imzalanmasından hemen sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
barış durumuna dönüş hazırlık ve çalışmaları başlamıştır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi 1 Kasım 1923 tarihinde seferberliği kaldırmıştır. Mustafa Kemal Paşa,
Meclis ikinci dönem çalışmalarına başlarken Genelkurmay Başkanı ve Batı
Cephesi Komutanı Mareşal Fevzi Paşa’yı görevleri üzerinde kalmak kaydı ile
karargâhıyla 27 Temmuz 1923’te Ankara’ya getirtmişti. Batı Cephesi karargâhı da
cephe ile ilgili işlemlerini tamamladığı gerekçesiyle Genelkurmay Başkanlığının
teklif ve Başkomutanlığın uygunu ile 1 Eylül 1923 tarihinden itibaren lağvedilmiştir. Ordunun savaş durumundan barış hâline geçirilmesi sürecinde 5 Ağustos
1923 tarihli Hazar Kuruluş ve Konuş Projesi uygulanmıştır. Türk Kara Kuvvetleri,
üç ordu müfettişliği, dokuz kolordu, on sekiz piyade tümeni, üç süvari tümeniyle İzmir, Çatalca, Erzurum ve Kars Müstahkem Mevkilerinden oluşturulmuştur.
Birinci Ordu Karargâhı Ankara, İkinci Ordu Karargâhı Konya, Üçüncü Ordu
Karargâhı Diyarbakır olarak belirlenmiştir.


#48

SORU:

Mustafa Kemal Paşa saltanatın kaldırılmasını nasıl değerlendirmiştir?


CEVAP:

Mustafa Kemal Paşa saltanatın kaldırılmasını, Anayasa’nın hâkimiyeti kayıtsız  şartsız millete veren hükümlerini en kesin bir şekilde sağlamlaştırarak yeni
Türkiye devletinin esaslarını belirlemek şeklinde değerlendirmekteydi. 1 Kasım
1922 kararının yani Saltanatın kaldırılmasının, bütün milletin uğrunda canını
feda etmeyi göze aldığı kurtuluş reçetesi olan Misak-ı Millî’nin “kudret, kuvvet ve
mahiyeti ile aynı değerde olduğunu” ifade etmektedir.


#49

SORU:

Saltanatın kaldırılması ile gelinen aşamadan bir şekilde geri dönüş olmamasını
temin için hangi önlem alınmıştır?


CEVAP:

Saltanatın kaldırılması ile gelinen aşamadan bir şekilde geri dönüş olmamasını
temin için 15 Nisan 1923’te 334 numaralı ek kanunla, saltanatın ilgası, egemenliğin vazgeçilemez, bölüştürülemez ve devredilemez şekilde Büyük Millet Meclisince temsil edildiği esasına karşı söz, yazı ya da fiillerle direnen, kargaşalık çıkaranların vatan haini olacakları kabul edilmiştir.


#50

SORU:

Türkiye’de eski devletten her şeyiyle ayrı yeni bir devletin resmen hayata geçtiğinin simgeleri nelerdir?


CEVAP:

Aslında 13 Ekim 1923’te Ankara’nın başkent olarak kabulü ve 29 Ekim 1923’te
cumhuriyetin ilan edilmesi Türkiye’de eski devletten her şeyiyle ayrı yeni bir devletin resmen hayata geçtiğini simgeleriydi.


#51

SORU:

Halifenin davranışlarından saltanat havası taşıdığının düşünülmesinin sebepleri nedir?


CEVAP:

Halifenin yabancı devlet temsilcilerine memurlar göndererek münasebet kurması, Cuma Alayları’na çıkması, asker sivil herkesi kabul edip dertleriyle ilgilenmesinin
Cumhurbaşkanı’nda rahatsızlık yarattığı açıktır.


#52

SORU:

Hilafet'in kaldırılması üzere yapılan tartışmalarda en ikna edici konuşmayı yapan Seyyid Bey'in bu konuyla ilgili düşünceleri nedir?


CEVAP:

Tartışmalar sürecinin en açıklayıcı ve ikna edici konuşması Adliye Vekili Seyyid Bey’den gelmiştir. Halifeliğin kaldırılmasını İslam tarihinde hatta sosyal olaylar arasında büyük bir inkılap olarak tanımlayan Seyyid Bey, yapılan işin bilerek
gerçekleştirilmesinin, kalplerde şüphe kalmamasının esas olduğunun altını çizmiştir. Hilafetin dinî olmaktan çok dünyevi ve siyasi bir mesele olduğunu, hilafetin hükûmet manasında, zamanın gereklerine tâbi ve doğrudan doğruya millet işi olduğunu, dolayısıyla dinin temel kaynağı Kuran’da hilafet müessesesi ile ilgili ayet olmadığını Arapça kaynak eserleri kullanarak ortaya koymuştur. Peygamber zamanından ve İslam tarihinden örnekler veren Seyyid Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükûmeti ile meşveretin, hilafetin asli manasında gerçekleştirildiğini, ayrıca bir halifeye şer’i bakımdan gerek olmadığına dikkat çekmiştir.


#53

SORU:

Saltanat hangi tarihte kaldırılmıştır?


CEVAP:

1 Kasım 1922


#54

SORU:

Kurtuluş savaşından sonra seferberlik hangi tarihte kaldırılmıştır?


CEVAP:

Lozan Antlaşmasının imzalanmasından hemen sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
barış durumuna dönüş hazırlık ve çalışmaları başlamıştır. Türkiye Büyük Millet
Meclisi 1 Kasım 1923 tarihinde seferberliği kaldırmıştır.


#55

SORU:

Saltanatın kaldırılmasını kim önermiştir?


CEVAP:

Saltanatın kaldırılması teklifini yapan Sinop mebusu Rıza Nur Bey, Lozan delegasyonunda ikinci murahhas olarak görev yapmıştır


#56

SORU:

İkinci dönem meclisinde kimler yer almıştır?


CEVAP:

İkinci dönem Meclisin neredeyse tamamı Müdafaa-i Hukuk listesinin adaylarından meydana gelmiştir. Seçimlere organize olarak giremeyen muhalif adayların halk tarafından tercih edilmemesi aynı zamanda Türk milletinin Mustafa Kemal Paşa’ya olan güveninin en anlamlı göstergesiydi. İşte bu güvenle harekete geçen Paşa, mevcut durumda karışıklıklara neden olan siyasi yapıyı asli yerine oturtma işlemine geçmiştir. İkinci Meclis döneminde İstanbul, Büyük Millet Meclisi ordularınca teslim alınmış, Ankara yeni devletin başkenti yapılmıştı. İkinci dönem Meclisin en önemli icraatlarının başında 29 Ekim 1923 tarihinde idare şeklinin cumhuriyet olduğunu ilan eden kararı gelmektedir. Bu kararın tarihî önemi çok büyüktür.