BATI EDEBİYATINDA AKIMLAR II Dersi Varoluşçuluk soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Hristiyan varoluşçular ile Tanrıtanımaz varoluşçuları felsefi açıdan birleştiren temel ilke nedir?


CEVAP:

Varoluşçular, kendi içlerinde Hıristiyan varoluşçular ve tanrıtanımaz varoluşçular olarak ikiye ayrılırlar. Bu iki kanadın temsilcilerini varoluş felsefesi açısından birleştiren temel ilke, varoluşun özden önce geldiği ilkesidir.

Geleneksel felsefenin aksine varoluşçular, bilgiyi değil varoluşu merkez alırlar ve öznellikten hareket ederler. Tanrıtanımaz varoluşçular, tanrının olmadığı yerde bir insan doğasından da söz edilemeyeceğini söylerler. Öyleyse insan bu dünyada bir öz üzerine yaratılmış/tasarlanmış olarak bulunmamaktadır. İnsan özünü özgür seçimleriyle kuracak; kendisinden ne yaparsa o olacaktır. Kierkegaard gibi Hıristiyan varoluşçulara göre ise insan tanrının varlığını bilerek seçimlerini yapar ve kurtuluşa ancak böyle erer; insan sonunda ne olacağını bilemediği seçimlerle yüz yüze olmasından doğan varoluş kaygısını ancak tanrıya yönelerek aşabilir.


#2

SORU:

Varoluşçuluk genel olarak nasıl tanımlanır?


CEVAP:

Çok genel bir tanım yaparsak, “insan varoluşunu temel alan, öznellikten hareket eden, insanı temelde özgürlük,bırakılmışlık, sorumluluk, bunaltı kavramlarıyla ilişkisi bakımından ele alan felsefe akımı”.


#3

SORU:

Varoluşçu olarak bilinen filozofların bir kısmı varoluşçu kelimesini kullanmaz. Ancak birtakım ortak noktalar nedeniyle bu başlık
altında toplanırlar. Bu ortak noktalar nelerdir?


CEVAP:

Öncelikle varoluşun özden önce geldiğini düşünmeleri, bunun yanı sıra varoluş kavramına özel bir önem vermeleri ve felsefenin temel
meselesi haline getirmeleri, bireyci ve öznel olmaları ve nihayet kaygı, özgürlük, seçim, sorumluluk kavramlarına eğilmeleri belli başlı ortak noktalardır.


#4

SORU:

Kierkegaard, varoluşu nasıl tanımlamıştır?


CEVAP:

Düşünceleriyle varoluşçuluğun babası sayılan Kierkegaard’a göre varoluş, bütün varolanlardan, bütün doğal ya da düşünsel olarak
verilmiş varlık düzenlerinden ve varlık bağlarından sıyrılarak tek başına kalmayı, tanrı ya da hiçlik önünde yapayalnız olmayı göze
alan insanın varoluşu demektir.


#5

SORU:

Kierkegaard'a göre varoluşun esas sorunu nedir?


CEVAP:

Ona göre varoluşun esas sorunu bilgi ve bilme sorunu degil var olmanın bizzat kendisidir. Çünkü bunun aksi olan her durum, insan olarak varolmanın anlamını unutturur. İnsanın varoluşuyla karşılaşması, onun farkında olması insanı yalnız olduğu gerçeğiyle yüz yüze getirir. Kendi varoluşuna şekil vermekte özgürdür. Özgür olmasının kanıtı kaygısıdır. İnsan kendisine ve tanrıya karşı sorumludur. Kaygı da
sorumluluktan ileri gelir.


#6

SORU:

Heidegger'a göre kaç varoluş biçimi vardır?


CEVAP:

Heidegger iki varoluş biçimi tanımlar: “varoluşun farkında olma durumu” ve “varoluşu unutma durumu


#7

SORU:

Sartre'ın  özgürlük kavramına bakış açısı nasıldır?


CEVAP:

Sartre’da özgürlük kavramı tanrının olmayışından doğar. Tanrı olmadığına göre insan doğası diye bir şey olamaz. Özsüz, doğasız ve yazgısız kalan kişi ne olduğuna, kim olduğuna, nereye gideceğine, kim olacağına kendisi karar vermek, böylece kendini yaratmak zorundadır. Sahipsizdir, yeryüzüne bırakılmış gibidir. Kendi kendisinin sahibi, inşa edicisi, seçicisi, kurucusu olma iddiasındadır. “Hiçbir şey değildir. Kendisini nasıl yaparsa öyle olacaktır.”


#8

SORU:

Heidegger,  Varlık ve Zaman adlı kitabında "insan" ya da "insan varlığı" yerine hangi kavramı kullanmıştır? Bu kavram ne anlama gelmektedir?


CEVAP:

Heidegger, varoluşçuluğun önemli kaynaklarından biri olan kitabı Varlık ve Zaman’da, “insan”ya da “insan varlığı” demek yerine, varlığın dünyada oluşunu temsil eden “Dasein” kavramını kullanmıştır. Dasein, diğer varlıklardan farklı olarak kendi varoluşunu konu edinen
insan varlığına işaret eder.


#9

SORU:

Heidegger, dünyada kaç türlü varoluş şekli olduğuna işaret eder?


CEVAP:

Heidegger dünyada iki türlü temel varoluş şekli bulunduğunu öne sürer: 1.Var olmayı unutma durumu ya da 2. Var olmayı düşünme durumu. Var olmayı unutan kişi kendini sıradan dünyaya, işlerin gidiş şekliyle ilgili kaygılara teslim etmiş ve “ötekiler”in dünyasında
kaybolmuştur. Heidegger bunu “otantik olmayan varoluş” olarak nitelendirir. “Var olmayı düşünen” kişi var olmanın farkındadır, sadece var olmanın kırılganlığını değil, kendi varoluşuna ait sorumluluğunu da düşünür. İnsan kendi olanaklarını ve sınırlılıklarını kabul eder; mutlak özgürlük ve yoklukla yüzleşir ve onlar karşısında endişelenir.


#10

SORU:

Varoluşun özden önce gelişine ilk değinen kişi kimdir ve bunu nasıl açıklamıştır?


CEVAP:

Varoluşun özden önce gelişine ilk değinen Kierkegaard’dır. Ona göre insan ne olmadığını seçer önce. Seçimler yaparak kendini (özünü) oluşturur. İnsan özgürdür, kendi seçimlerini kendisi yapar, bunu kaygılı varoluşundan ötürü nedensellik ilesiyle belirlenmiş
bir şekilde değil özgür iradesiyle yapar. Özgür olduğuna göre sorumludur da.


#11

SORU:

Kierkegaard'ın özgürlük için kullandığı dört temel anlam nelerdir?


CEVAP:

Kierkegaard özgürlüğü dört temel anlamda kullanır. Bunlardan ilki zorlayıcı bir dış güçten muaf olmaktır. Öyleyse insan özgür olduğunda onu şu ya da bu seçimi yapmaya zorlayacak bir dış güç yoktur. İnsan içine dönerek seçimleri için orada bir dayanak arar. Kierkegaard için ikinci özgürlük, seçme özgürlüğü kavramıdır. Ona göre özgürlük keyfiyetten doğmaz. İçe dönerek düşünmekten, kaygıdan doğar. Eğer bir seçim düşünmeden kaynaklanmıyorsa özgür bir seçim olamaz, ancak nedensellikle açıklanabilir. Kierkegaard Kaygı Kavramı adlı eserinde “kendilik özgürlüktür” der. Kendi içine dönmek ve kendini bilmek özgürlüktür. Birinci anlamıyla kendinin farkında olmak, yani seçme özgürlüğüne sahip olduğunun, muktedir olduğunun farkında olmak özgürlükken ikinci anlamıyla kendilik özgürlüktür. Burada özgürlük, kendini gerçekleştirme anlamına gelir. Bu anlamıyla özgürlük, kişi kendi olmayı seçerek kendi olması sonucu ortaya çıkar. Eğer kişi özgürlüğünü yanlış kullanıp kendinden başka bir şey olmayı seçerse bunun sonucu suçluluk duygusudur. Özgürlük kavramının dördüncü şekli ise İsa ve onun vahiyleridir. Eğer onun bağışlayıcılığı olmasaydı günahlar affedilmez ve özgürlüğün kötüye kullanımı ortadan kalkamazdı.


#12

SORU:

Simone de Beauvoir, Tanrının yokluğu fikrinin her şeyi mübah kıldığı fikrine neden karşı çıkar?


CEVAP:

Simone de Beauvoir da Tanrının yokluğu fikrinin her şeyi mübah kıldığı fikrine karşı çıkar. İnsan yeryüzüne bırakıldığına göre eylemleri kesin ve mutlak bağlanmalar(engagements)dır; yabancı bir varlığın değil kendisinin eseri olan, zaferleri kadar başarısızlıkları da kendi
sine ait olan bir dünyanın sorumluluğunu taşır. Bir tanrı affedebilir, silebilir, telafi edebilir; fakat eğer tanrı yoksa insanın hatalarının telafisi yoktur.


#13

SORU:

Nietzsche, geleneksel ya da dinî ahlâka neden karşı çıkar?


CEVAP:

Nietzsche, yeni değerlerin ortaya konması ve insanın kendini bu yolla bir ahlâka bağlaması konusunda özgürlük kavramına özel bir önem yükler. İnsan ancak özgür olarak kendisi olabilir, kendi ahlâkını kurabilir ve irade sergileyebilir. Hıristiyan ahlâkına, insanın bütün
özgürlüklerinden fedakârlık etmesi anlamına geldiği için karşı çıkar. Püriten köklerine karşı bir tepki olarak ateizmi benimser ve “Tanrı öldü” sonucuna varır. Hıristiyan Tanrı’nın ölümü, Avrupa insanını evrensel bir hedef olmadan bırakır. Amaç, asil ve özgür ruhları, “sürü ahlâkı”nın prangalarını kırmaya ve kendi değerlerini belirlemeye teşvik etmektir. Ona göre ahlâkî değerlerde değişmez hiçbir şey yoktur. Var olan
değerler yıkılarak yerine yenileri konmalıdır. İnsan tanrının olduğu durumda ve tanrının varoluşundan doğan değer ve sistemlerin baskısı altında kendisi olamaz. Ancak bütün bunlara karşı çıkarak, özgür seçimlerle kendi ahlâkını kurabilir.


#14

SORU:

Camus'un özgürlük kavramına olan yaklaşımı nasıldır?


CEVAP:

Camus “öz olarak özgürlük” sorununu anlamsız bulur. Bunun tanrı sorununa bağlı olduğunu; bir insanın özgür olup olmadığını bilmenin, bir efendisi olup olamayacağının bilinmesini gerektirdiğini söyler. “Bildiğim tek özgürlük, düşünce ve eylem özgürlüğüdür” der. Ona göre saçma, insanın bütün ölümsüz özgürlük şanslarını sıfıra indirirken, ona eylem özgürlüğünü verir, onun etkinliğini arttırır. Umut ve gelecek yoksunluğu, insanın her şeye açık oluşunda bir artış anlamına gelir. Camus’ye göre “saçma”nın kavranmasıyla sonsuz özgürlük ortadan kalkar. Özgürlük varsayımları ancak “saçma”dan kaçınılan gündelik yaşam içinde gizlidir. Heidegger’in “varolmayı unutma” durumu dediği biçimde yaşayaninsanın özgürlük varsayımı vardır.


#15

SORU:

Sartre "Bunaltı"yı nasıl açıklar?


CEVAP:

Sartre, “Bunaltı nedir” sorusuna varoluşçuların, “İnsanlık bunaltıdır” diye yanıt vereceğini söyler. Çünkü ona göre bağlanan ve yalnızca olmak istediği kimseyi değil bütün insanlığı seçen kişi, o derin ve tümel sorumluluk duygusundan kurtulamaz. Bu da insanı bunaltı,
iç daralması gibi duygulara götürür. Bu bunaltı, yaşanmıyor gibi göründüğünde yalnızca maskelenmektedir ancak o zaman bile kendini gösterir. Sartre’a göre varoluş karşısında duyulan bunaltı insanı eylemsizliğe değil, tam tersine, eylemliliğe götürür. Sartre’da özgürlük, sorumluluk ve bunaltının döngüsel bir yapısı vardır.


#16

SORU:

Varoluşçulukta "Saçma" ne anlama gelir?


CEVAP:

"Saçma”, varoluşçulukta insanın dünyaya bırakılmışlığından ve uyumsuzluğundan doğan anlamsızlıkla eş anlamlı olarak kullanılmıştır.


#17

SORU:

Sartre'ın Bulantı adlı romanının konusu genel olarak nedir?


CEVAP:

Sartre 1938’de Bulantı (La Nausée)’yı yayımladığında büyük ilgi görür. Romanın kahramanı 35 yaşlarında, bekar ve yalnız yaşamakta olan Antoine Roquentin’dir. Roquentin işinden ayrılmış, kira geliriyle yaşamını sürdürmektedir. 19. Yüzyıl aristokratlarından Marquis de Rollebon’un hayatını anlatan bir eser üzerinde çalışmaktadır. Roman onun tuttuğu günlüklerden oluşur. Bu günlüklerden, çevresindeki şeylere nasıl yabancılaştığı, giderek herkesten ve her şeyden nasıl uzaklaştığı görülür. İnsanın yabancılığı, seçme zorunluluğu, varoluş kaygısı bu eserde başarıyla işlenir.


#18

SORU:

Milan Kundera'nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği adlı romanı nerede geçmektedir ve hangi konulara değinmektedir?


CEVAP:

Akımın etkilediği çağdaş yazarlardan bir diğeri Milan Kundera’dır. Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği adlı romanıyla büyük ün kazanan Kundera, Sovyet işgali sırasında Prag’da geçen romanında, varoluşa dair pek çok soruna yer verir. Sovyet işgaline karşı çıkıp mücadele etmek ve bedel ödemek ile baskıyı sessizce kabullenip suçluluk duygusuyla yaşamak,insanın sorumluluğu ve kaçışı, varolmanın hafifliğine karşılık varolmanın eziyeti gibi ikilemleri başarılı psikolojik gözlemlerle ele alır.


#19

SORU:

Varoluşçu Edebiyatın Özellikleri nelerdir?


CEVAP:

Varoluş, varoluşu fark etme, ölümlülük, insanın ölüm karşısındaki tutumu, toplumsal ahlâk, insanın kendi önerdiği ahlâk, tutarlılık, saçma/anlamsızlık/uyumsuzluk karşısında insan (saçma’nın kavranması ve onunla savaşma), seçimler, özgürlük ve sorumluluk gibi
varoluşçu felsefenin temel kavramları bu eserlerde derinlemesine incelenir.

Varoluşçular için nesnel gerçeklik diye bir şey yoktu. Varoluşçuluk etkisinde yazılan edebî eserlerde öznel gerçeklik bireysel deneyimlerle verilir. Birey ve insan yaşantısı merkezdedir. Kendini gözlemleyen, sorgulayan, varoluşunun farkında olan, bu fark edişle yalnızlığıyla yüzleşmiş, seçimler yapma yükümlülüğünde olan, özgürlüğünü idrak eden ve bu özgürlük karşısında kaygılı, uyumsuz kahraman ve anti kahramanlara rastlanır.
Varoluşçu edebiyat “içe bakış”ı çok kullandığı için merak unsuruna dayanan kurguyu ve olayı silikleştirir. Daha çok anlar, durumlar ve varoluşun kavranması üzerinde durur. İç konuşma ve iç çözümleme teknikleri sıkça kullanılır, psikolojik çözümlemelere yer verilebilir. Detaycıdır. İnsanın varoluşunu ve dünyada bulunuşunu fark etmesi ve bunun ardından dünyayla, diğer insanlarla ve varlıklarla kurduğu ilişkinin doğası belli başlı temalardandır. Bu yönüyle varoluşçuluk sadece bir devri değil bütün bir modern ve postmodern edebiyatı etkilemiştir.

Saçma, anlamsızlık, tutarsızlık yalnızca bir tema olarak görülmez eserlerde, aynı zamanda biçimi de etkiler. Kurgu karmaşık, kaotik, parçalı ve beklenmedik olabilir.
Üslûpları genel olarak açık ve sadedir. Özellikle Simone de Beauvoir ve Albert Camus’de minimalist bir üslûp görülür.
Seçimlerle ve özgürlüğün getirdiği sorumlulukla gelen bir bağlanma sonucu doğan yeni bir ahlâk önerisinde bulunulur. Yine sorumluluk duygusundan hareketle edebiyata toplumcu bir işlev yüklenir.
Özellikle şiirde varoluşçuluk sürrealizme karışır.


#20

SORU:

Türk edebiyatında varoluşçu felsefeden en fazla etkilenen isim kimdir?


CEVAP:

Türk edebiyatında varoluşçu felsefeden en fazla etkilenen isim olarak Demir Özlü’yü gösterebiliriz. 1958 tarihli Bunaltı ve 1963 tarihli Soluma adlı öykü kitaplarında varoluşçu felsefenin etkisi gözlenebilir.