DİN SOSYOLOJİSİ Dersi İSLAM DÜNYASINDA VE TÜRKİYE'DE DİN SOSYOLOJİSİ soru cevapları:

Toplam 23 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: İslam dünyasında sosyoloji ve din sosyolojisi açısından tanınmış bilginler kimlerdir ve kazandırdıkları nelerdir?


CEVAP: İslam dünyasında sosyoloji ve din sosyolojisi açısından en büyük malzemeyi, İslam bilginlerinin en tanınmışlarından Farabi, Gazali ve İbn Haldun’un eserlerinde bulmak mümkündür. Örneğin, Farabi, daha çok eski Yunan filozoflarından Aristo ve özellikle de Eflatun’un etkisinde kalarak bir ideal toplum teorisi geliştirmiş ve dikkate değer toplum sınıflamaları yapmıştır. Gazali ise Farabi’nin felsefi temelli bakış açısını eleştirerek, daha çok dini merkeze alan bir toplum ve siyaset görüşü ortaya koymuştur. İbn Haldun’a gelince, o, tarih felsefesi ve sosyolojisi alanındaki görüşleriyle ‘sosyolojinin babası’ unvanını almayı hak eden bir İslam bilginidir. Bu açıdan Haldun’un en önemli eseri olan ‘Mukaddime’nin, mükemmel bir ‘ön sosyoloji’ olduğu rahatlıkla söylenebilir.

#2

SORU: Farabi toplumla ilgili görüşlerini hangi eserlerde belirtmiştir?


CEVAP: Farabi’nin toplum anlayışı ile ilgili görüşleri, daha çok, es–Siyasetü’l–Medeniyye (Site Yönetimi) ve Arau Ehli’l–Medineti’l–Fadıla (Erdemli Şehir Halkının Görüşleri) isimli eserlerinde toplanmıştır.

#3

SORU: Farabi eski Yunan’ın site ve sınıflı toplumu ile İslamiyet’in sahip olduğu toplum yapısını nasıl değerlendirir?


CEVAP: Farabi, ‘erdemli şehir/toplum’ görüşüyle, eski Yunan’ın site ve sınıflı toplumu yerine İslamiyet’in insanlar arasında fark gözetmeyen evrensel ve dini toplum anlayışını geçirmektedir. Aydınlar aristokrasisinin idare edeceği bu erdemli şehir/toplum, bilginlerden ve erdemli insanlardan oluşacaktır. ‘Erdemli toplum’dan söz ederken ideal ve ütopik bir toplum modeli ortaya koyan Farabi, ‘erdemsiz toplum’u anlatırken ise gerçek/yaşanan toplumu resmetmektedir.

#4

SORU: Farabi erdemli toplumu nasıl tanımlamaktadır?


CEVAP: Farabi’nin de ortaçağdaki çoğu İslam bilgini gibi organizmacı bir toplum anlayışına sahip olduğu belirtilmelidir. Ona göre erdemli toplum, sağlıklı bir vücuda benzemektedir. Nasıl ki, bir vücutta kalp ile ona yardımcı olan ve önem dereceleri oldukça farklı pek çok organ varsa toplumlar da böyledir. Orada da bir devlet başkanı ile ona yardımcı olan ve farklı önem derecelerine sahip çeşitli yönetici ve memurlar bulunmaktadır. Farabi’ye göre, devlet başkanı iyi, bilgin, adaletli ve erdemli olursa, toplum da erdemli ve iyi olur.

#5

SORU: Farabi’ye göre erdemli toplumun lideri hangi özelliklere sahip olmalıdır?


CEVAP: Farabi el–Medinetü’l–Fadıla isimli eserinde, erdemli toplumun lideri olan erdemli bir devlet başkanında şu 12 özelliğin bulunması gerektiğini belirtmektedir: (1) özürsüz bir beden, (2) anlayış ve kavrayış, (3) kuvvetli bir hafıza, (4) zekilik, (5) güzel hitabet, (6) bilim sevgisi, (7) yeme içme kadınlara düşkün olmama, (8) doğruluk, (9) yücelik, (10) adalet, (11) ılımlılık ve (12) azim ve irade. Bir insanda bu özelliklerin tümünün birden bulunması çok zor olduğundan Farabi’ye göre, devlet başkanının hiç değilse bu özelliklerin yarısına sahip olması gerekir. Eğer bu son şartı da taşıyan bir kişi bulunamazsa, bu erdemleri taşıyan kişilerden oluşan bir kurul devleti yönetmelidir.

#6

SORU: Gazali’nin din hakkında görüşlerini içeren eserleri hangileridir?


CEVAP: el– Munkız mine’d–Dalal (Dalaletten Kurtuluş), Tehafütü’l–Felasife (Filozofların Tutarsızlığı), İhyau Ulumi’d–Din (Din İlimlerinin Diriltilmesi), Faysalu’t– Tefrika beyne’l–İslam ve’z–Zenadika (İslami ve Gayriislami Gruplar Arasındaki Ayrım ve Farklar), Kimyaü’s–Saade (Mutluluk İksiri), el–İktisat fi’l–İtikat (İnançta Orta Yol).

#7

SORU: Gazali’nin organizmacı bakış açısına göre toplum nasıl değerlendirilir?


CEVAP: Gazali, sosyal olayları, organizmacı teorilerde olduğu gibi, canlıların organlarıyla karşılaştırmalar yaparak açıklamaya çalışmaktadır. Ona göre toplum, bir canlıya benzemekte ve tıpkı canlıda olduğu gibi çeşitli organlar, toplumdaki çeşitli fonksiyon ve mesleklere karşılık gelmektedir. Örneğin, yargıç toplumun arzusu, polis öfkesi, devlet başkanı ise kalbi ve sağduyusudur. İnsanın yaratılışı gereği yalnız yaşayamayacağını ve yaşayabilmek için toplumsal bir hayat sürmenin zorunlu olduğunu belirten Gazali’ye göre dinin, bir yandan tamamen ferdi ilgilendiren sübjektif bir yönü olduğu gibi, diğer yandan bir de toplumu ilgilendiren objektif bir yönü bulunmaktadır.

#8

SORU: Gazali din-devlet ilişkisinin nasıl olması gerektiği üzerinde durur?


CEVAP: Gazali’ye göre, devletle din arasında yakın ilişkiler bulunmaktadır. Din, insan toplumunun temelini oluşturur. Devlet ise dinin muhafızıdır. Bu bakımdan devlet zayıflar veya yok olursa, din de zayıflar ya da yok olur. Gazali, hükümdarın, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve dolayısıyla da mazlumların sığınağı olduğunu söylemektedir.

#9

SORU: Gazali’nin temel hedefi nedir?


CEVAP: Gazali’nin temel hedefi, tevhit inancı ve İslam Peygamberi’nin risaleti etrafında bütün müminleri birleştirmek ve İslam toplumunun sosyal bütünleş- mesini sağlamak olmuştur. Bu amaçla o, fanatizm ve dini parçalanma ile mücadele etmiştir. Dolayısıyla Gazali’nin eserlerinde pek çok mezhep, tarikat, fırka ve dini gruptan bahsedilmekte, onlar hakkında bilgi verilmekte ve böylece din sosyolojisinin en önemli çalışma alanlarının başında gelen ‘dini gruplar sosyolojisi’ hakkında ciddi veriler yer almaktadır.

#10

SORU: Gazali’ye göre din-ekonomi ilişkisi nasıl olmalıdır?


CEVAP: Gazali’de yer alan ve günümüz din sosyolojisinde de önemle üzerinde durulan bir diğer konu ise, din ve ekonomi ilişkileridir. Örneğin, İhya’nın önemli bir bölümü dini– iktisadi ahlak konusuna ayrılmıştır. Bütün bu özellikleri Gazali’yi, din sosyolojisinin hazırlanışında önemli bir öncü olarak kabul etmemizi gerektirmektedir.

#11

SORU: İbn Haldun hakkında bilinmesi gereken önemli noktalar nelerdir?


CEVAP: Tunuslu bir filozof, tarihçi ve toplum bilimci olan İbn Haldun, dinin toplumsal önemi üzerinde durması, din ve toplum ilişkilerine eğilmesi ve üstelik bunları yaparken gözlem ve deneyimlerine de dayanması nedeniyle modern ve deneysel din sosyolojisinin gerçek bir öncüsü ve hatta kurucusu sayılmalıdır. Bu açıdan İbn Haldun’un konumuzu ilgilendiren en önemli eseri Mukaddime’dir. Gerçekte Mukaddime, İbn Haldun’un Kitabü’l–İber adlı büyük tarihinin girişi (‘mukaddime’si) ve birinci kitabıdır.

#12

SORU: Mukaddime adlı İbn Haldın’un büyük eseri, hangi konuları içermektedir?


CEVAP: Altı bölümden oluşan Mukaddime’nin ilk bölümünde, daha çok coğrafi şartlarla sosyal hayat arasındaki ilişkiler incelenmektedir. İkinci bölümde, toplum türleri ile asabiyet ve devlet teorileri; üçüncü bölümde ise, din ve devlet ilişkileri ile tavırlar teorisi, hilafet kurumu ve organizmacı toplum teorisi üzerinde durulmaktadır. Dördüncü bölüm, yerleşik hayat ile köy– kent ilişkilerine eğilmekte; beşinci bölüm ekonomi ve nihayet altıncı bölüm bilgi teorisi, ilimler sınıflaması, şiir ve edebiyat gibi konular üzerinde durmaktadır. Görüldüğü gibi, İbn Haldun’un Mukaddime’sinin her bir bölümü bir veya birkaç sosyoloji dalına ayrılmış olup; eserin tamamında din sosyolojisinin çeşitli konularının serpiştirilmiş bir halde yer aldığını belirtmek gerekir.

#13

SORU: İbn Haldun’a göre bulundukları coğrafya toplumları nasıl etkilemektedir?


CEVAP: Coğrafi faktörlerin toplumların hayatı üzerinde büyük etkiler yarattığını ifade eden İbn Haldun, coğrafyanın sadece insan vücudu üzerinde değil, aynı zamanda dini/ahlaki/manevi hayat üzerinde de etkilerde bulunduğunu belirtmektedir. Ona göre, dünyanın yedi iklim bölgesinde medeniyete en uygunbölge, aynı zamanda büyük ve ilahi dinlerin de ortaya çıktığı bölgedir ve bu bölgeden uzaklaşıldıkça din ve dindarlık açısından zayıflama ve sorunlarla karşılaşılmaktadır. Benzer şekilde, ekonomik şartların da sosyal ve dini hayat üzerinde önemi etkilerde bulunduğunu söyleyen İbn Haldun, genel olarak, fakirlerin zenginlerden ve köylülerin kentlilerden daha dindar olduğunu belirtmektedir.

#14

SORU: İbn Haldun’a göre toplumsal yaşama biçimleri nelerdir?


CEVAP: İbn Haldun, Aristo’dan beri gelmekte olan insanın sosyal bir varlık olduğu hususunu tekrar vurgulamakta ve bu çerçevede iki tür toplumsal yaşama biçimi ayırt etmektedir: bedevi/göçebe hayatı ve hadari/yerleşik hayat. Hadari/yerleşik yani medeni halklarla bunların yerine geçmek isteyen ‘bedevi’ler arasındaki mücadelede rol oynayan temel faktöre ‘asabiyet’ adını veren İbn Haldun, asabiyet kavramıyla ‘grup dayanışmasını’ kastetmektedir. Asabiyet, kan bağı sayesinde oluşan nesep bağının yanı sıra her türlü manevi bağlılığı ve bu arada din bağını da içermektedir. Özellikle dini bağ bir toplumun birleşip bütünleşmesinde en etkili rollerden birini oynayan temel faktör olup, toplumun ve onun idaresini üzerine almış bulunan idarecilerin sağlam bir şekilde ayakta kalmalarında büyük bir rol oynar. Bu nedenle dini güçle desteklenen asabiyet bir toplumun devamı için en önemli enerji kaynağıdır.

#15

SORU: Türkiye’de Batılı anlamda sosyoloji ne zaman mevcudiyet kazanmıştır?


CEVAP: Türkiye’de Batılı anlamda sosyoloji, II. Meşrutiyet öneminde, A.Comte’nin kurup Durkheim’in geliştirdiği sosyoloji okulunun düşüncelerini seyen Ziya alp ile Le Play’ın kurduğu sosyal bilim okulunun görüşlerini savunan Prens Sabahattin vasıtasıyla girmiştir. Aslında sosyolojinin kurucusu A.Comte’nin Tanzimat hareketinin başlatıcısı Mustafa Reşit Paşa’ya yazdığı mektupla, daha sonra Fransız pozitivistleriyle yapılan yazışmalar ve yine bu dönemde dergilerde Batılı sosyologlardan çevriler vb. dikkate alınacak olursa, Türkiye’de sosyolojinin ve din sosyolojisinin ön tarihini Tanzimat döneminden başlatmak mümkündür.

#16

SORU: Tanzimat döneminde sosyoloji alanındaki gelişmeler Fransa’daki haliyle nasıl bir paralellik gösterir?


CEVAP: Sosyolojinin Fransa’daki çıkışına paralel olarak Tanzimat Dönemi (1839–1876), Osmanlı aydınlarının Batı’daki gelişmeleri yakından izledikleri, Fransa’daki toplumsal değişim ve bunalıma benzer sorunların Osmanlı’da da yaşanıyor olması nedeniyle sosyal, kültürel, ekonomik ve yönetim sorunlarına çözüm aradıkları bir dönemdir. Tanzimat aydınlarının sosyolojiye ilgileri, sosyolojik düşünceyle tanışmaları ve bundan etkilenerek ürettikleri entelektüel çabalar bilinmektedir. Bu nedenle Ali Süavi, Şinasi, Namık Kemal, Münif Paşa, A.Cevdet Paşa gibi aydınları sosyolojinin ve din sosyolojisinin öncüleri olarak görmek hiç de abartılı sayılmamalıdır.

#17

SORU: Ahmet Cevdet Paşa kimdir?


CEVAP: Tanzimat döneminin önde gelen düşünürlerinden olan Ahmet Cevdet Paşa, büyük bir devlet adamı olduğu kadar aynı zamanda tarihçi, hukukçu, edip, eğitimci ve sosyolog / din sosyologudur. Dolayısıyla o, çok yönlü bilim adamı türünün son örnekleri arasındadır. Hem bilimde hem de siyasette başarılı olmuştur. Bilim adamlığında döneminin tüm payelerini elde etmiş ve bu çerçevede tarih, felsefe, hukuk, din, sosyoloji ve edebiyat alanlarında eserler vermiştir. Ahmet Cevdet Paşa, gerçek bir sosyoloji – ve din sosyolojisi – malzemesi olan İbn Haldun’un Mukaddimesi’ni Türkçeye ilk kazandıran kişidir. İbn Haldun’un asabiyet teorisini Osmanlı Devleti’ne uygulayan Ahmet Cevdet Paşa, Haldun’un ‘tavırlar nazariyesi’ni de Katib Çelebi, Müneccimbaşı, Naima gibi Osmanlı tarihçilerine benzer bir anlayışla aktarmış ve her devlet gibi Osmanlı Devleti’nin de kuruluş, yükseliş, duraklama, gerileme ve çöküş safhalarından geçeceğini, ancak beşinci tavrın, tıpkı diğer Osmanlı tarihçilerinin söylediği gibi, değiştirilebileceğini belirtmiştir.

#18

SORU: Ahmet Cevdet Paşa’nın İslam’a bakışı nasıldır?


CEVAP: Ahmet Cevdet Paşa, İslam’ı sadece bir iman ve ibadetler bütünü olarak görmemekte, aynı zamanda bir dünya görüşü, bir hayat tarzı olarak anlamaktadır. Paşa, hayata, tabiata, aileye, kanuna, devlete, ahlaka, topyekûn her alana dinin ve imanın bakış açısıyla bakmaktadır. Ahmet. Cevdet Paşa, tarihte Allah’ın koyduğu kanunların geçerli olduğunu söylerken, toplumlarda da yine yaratıcının koyduğu kanunların geçerli olduğuna inanmakta ve devamlı değişmekte olan beşeri kanunlar yerine bu sabit kanunları tercih etmektedir. Öte yandan, İslamiyet’in getirdiği adalet ve eşitlik anlayışının toplumsal hayatta önemli yansımaları olduğunu söyleyen Ahmet Cevdet Paşa’ya göre, İslam dini herkese hak ettiği hürriyeti verdiği için İslam dünyasında Batı’daki gibi bir hürriyet mücadelesi meydana gelmemiş; buna karşılık adalet düşüncesi ön plana geçmiştir. İslam’daki bu eşitlik–adalet uyumundan dolayı Avrupa’daki sınıf çatışmaları, feodalite, sömürü ve zulüm Osmanlı toplumunda görülmemiştir.

#19

SORU: Osmanlı Devleti’ni içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için ortaya çıkan akımlar nelerdir?


CEVAP: 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra Osmanlı Devleti’ni içinde bulunduğu bu açmazdan kurtarabilmek için (Osmanlıcılık, İslâmcılık, Türkçülük ve Batıcılık gibi) bir takım ideolojik düşünce akımlarının oluşmaya başladığı görülmektedir. Yirminci yüzyılın başlarında, II. Meşrutiyet’te daha belirgin olarak ortaya çıkan bu akımlar Osmanlı Devleti’ni düştüğü bu zor durumdan kurtarmayı, eski gücüne kavuşturmayı amaçlamaktaydılar. Bu çerçevede, Z.Gökalp, başlangıçta Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak gibi farklı eğilimlere işaret eden üç tarz-ı siyasetin birbiriyle uyuşabileceğini düşünmektedir.

#20

SORU: Prens Sabahattin hangi ekolü benimsemiştir?


CEVAP: Fransa’da deneysel sosyoloji anlayışına sahip sosyal bilim (science sociale) ekolünün görüşlerini benimsemiş olan Prens, Le Play, Henri de Tourville ve Edmund Demolis başta olmak üzere bu akımın geliştirdiği görüşler doğrultusunda Türkiye’nin sosyal yapı değişikliğiyle yeniden eski günlerine dönebileceğini savunur. Bunun için Türkiye Nasıl Kurtarılabilir? adını taşıyan küçük bir eser yazmıştır.

#21

SORU: Ziya Gökalp’ten sonra din hakkında çalışmalar yapan kimdir?


CEVAP: 1943’de Hilmi Ziya Ülken’in (1901–1974), Din sosyolojisi biliminin Cumhuriyet dönemindeki ilk müstakil eseri olan Dini Sosyolojisi yayınlanır. Yönteminin Durkheimci bir çizgi izlediğini belirten Ülken, eserinde pozitivist-evrimci geleneği sürdürür.

#22

SORU: Cumhuriyet döneminde din sosyolojisi öğretimi kurumsal açıdan ne zaman gerçekleşmişir?


CEVAP: Cumhuriyet döneminde din sosyolojisi öğretimi, kurumsal olarak ancak 1949’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin açılmasıyla yeniden programa alınır. Böylece Cumhuriyet döneminde ilk din sosyolojisi öğretimi Mehmet Karasan (1907–1974) tarafından başlatılır. Türkiye’de din sosyolojisinin gelişiminin önemli bir aşaması da, Ankara Üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak bulunan Hans Freyer’in (1887- 1969), 1959- 1960 öğretim yılında İlahiyat Fakültesinde verdiği din sosyolojisi dersleridir. Bu dersler bir araya getirilerek 1964 yılında Din Sosyolojisi adıyla yayınlamıştır.

#23

SORU: Sabri F. Üllgener’in din sosyolojisiyle iligili eserleri arasında neler bulunmaktadır?


CEVAP: Ülgener’in eserleri arasında, Darlık Buhranları, İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası, Zihniyet ve Din: İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlakı gibi çalışmaları sayılabilir. Ona göre, toplumsal oluşum ve dönüşümün başlangıçlarında önemli ölçüde dinden kaynağını alan bir ‘iktisat ahlakı’ vardır. Tamamen değerlerle yüklü bu iktisat ahlakı, coğrafi, ekonomik, sosyo–kültürel ilişki biçimleri ve siyasal yapılanma bileşkesinde yeni bir şekil alır ki buna ‘iktisat zihniyeti’ denir. Bu artık salt bir dini ahlak değildir; toplumsal şartların etkisinde yeniden oluşmuş bir tutum ahlakıdır. Ancak gelinen noktanın kökleşmesinde dinin önemli bir işlevi olduğu için bu algılayış biçimi de bütünüyle dinin bir görüşü sanılır. Ülgener, çalışmalarında İslam dünyasının sorunlarını, tarihi gelişimi içinde dinle bağlantılı bir zihniyet olgusuyla çözmeye çalışmıştır.