DİN SOSYOLOJİSİ Dersi KÜRESELLEŞME VE DİN soru cevapları:

Toplam 21 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: Küreselleşme nedir?


CEVAP: Bir kavram olarak küreselleşme; hem dünyanın küçülmesine hem de bir bütün olarak dünya bilincinin güçlenmesine gönderme yapmaktadır. Dünyanın küçülmesi, artık dünyada olup bitenlerden kolaylıkla haberdar olmak ve karşılıklı etkileşimi anlatmaktadır. Bu durum, insanı kendi ülkesi dışında tüm dünyayla ilgili hale getirmekte ve bir dünyalılık bilinci oluşturmaktadır. Böylece daha önce uzakta sayılanlar yakın hale gelmekte, her şey her şeyle ilintili olabilmektedir.

#2

SORU: David Harvey ‘zaman mekân sıkışması’ ile neyi kastetmektedir?


CEVAP: David Harvey, küreselleşmeyi zaman mekân sıkışması olarak tanımlamaktadır. Ona göre, mekan ve zamanın nesnel niteliklerinde kapsamlı değişimler olmakta ve insanların dünyayı görüş tarzı çok köklü bir biçimde değişmek zorunda kalmaktadır. Bir kere zaman hızlanmıştır. Zamanın hızlanması demek ulaşım ve iletişim gibi birçok faaliyetin daha kısa zamanda yapılabilmesi demektir. Mekanın sınırları da eski önemini yitirmiştir. Sanal âlemde internet üzerinden tüm dünyaya ulaşmak ve ileti göndermek mümkündür. Sınırlar söz konusu olduğunda mekanın önemini kaybetmesi, sınır ötesi sermaye akışının hızlandığı finans sektöründe daha belirgin olarak gözlenmektedir.

#3

SORU: Aydınlanma hangi süreci ifade eden bir terimdir?


CEVAP: Aydınlanma, esas itibarıyla Tanrı merkezli bir evren ve insan anlayışından, insan merkezli bir evren anlayışına geçişi anlatmaktadır. Bu, Ortaçağ’da hâkim olan kilise egemenliğinin sona ererek, insanın Tanrı’ya müracaat etmeden yeni bir dünya kurma teşebbüsünü anlatmaktadır. Kant’ın Aydınlanma nedir? sorusuna verdiği cevapta ortaya çıkan, kendi suçu ile düşmüş olduğu ergin olmayış hâlinden kendi imkan ve enstrümanlarıyla kurtulması düşüncesinde vahiy, bu ergin olmayış halini ifade etmektedir. Dolayısıyla insan, Tanrı vahyine ihtiyaç duyduğu sürece aydınlanmış olmayacaktı. Modern dünya, böyle bir anlayış temelinde ortaya çıkmıştır. Modernitenin dayandığı öncüller vardır. Bunlar; bireyselleşme, sekülerleşme, ilerleme, kentleşme, modern ulus-devlet gibi unsurlardır.

#4

SORU: Ulus-devlet neyi ifade etmektedir? Küreselleşme ile nasıl bir ilişkisi vardır?


CEVAP: İmparatorlukların dağılmasının ardından, modern dünyanın siyasi yapılanması, ulus-devlet modeli temelinde ortaya çıkmıştır. İmparatorluklar, farklı etnik ve dini gruptan insanları bünyelerinde barındıran geniş ölçekli yapılar olarak, özellikle Fransız Devrimi’nden sonra yavaş yavaş kaybolmaya başlamışlardır. Bunun karşısında modern ulus-devlet yapıları ise, tek bir etnisiteyi merkeze alan, teritoryal (toprağa bağlı) daha dar yapılar olarak dünyada boy göstermeye başlamışlardır. Bugünkü dünya büyük oranda bu yapılanmanın bir sonucudur. Nitekim Türkiye başta olmak üzere Fransa, Almanya, Japonya gibi tüm ülkeler etnisite merkezli kurulan ulus-devletlerdir. Ulus-devlet yapılarının özelliklerinden biri, konumuzla bağlantılı olarak toprağa bağlı olması ise, bir diğeri tek tipçi anlayış ve milliyetçi duygulara yaslanmasıdır. Dolayısıyla bünyesinde var olan farklılıklara kapalıdır. Bu açıdan ulus-devlet, hâkim bir kültür ve politik yapı eşliğinde varlığını sürdürür.

#5

SORU: Sanayileşmenin toplumsal değişim üzerindeki etkisi nedir?


CEVAP: Modern dünyaya eşlik eden bir diğer süreç de sanayileşmedir. Sanayileşme, feodal toplum ilişkisinden endüstriyel topluma geçiş açısından insanlık tarihinde bir devrim sayılabilir. Mal ve hizmetlerin seri ve ucuz üretimi ve piyasaya sunulmasını makinelerle gerçekleştiren sanayileşme, hem toplumların yapısında ciddi değişimlere sebep olmuş, hem de sömürgeci koşulları daha da hızlandırmıştır. Bir kere mal ve hizmetlerin makinelerle seri üretimi, giderek hız kazanmış; teknolojik araçların gelişmesiyle birlikte bu hız daha da artmıştır. Dolayısıyla üretimde de bir artış olmuştur. Üretimdeki artış, en basit biçimde hammadde, işgücü ve malların satımı gibi süreçlerde de bazı değişimleri zorlamıştır. Sanayileşme ile birlikte kapitalizmin ölçek büyütmesinin bir sonucu olarak, gerek hammadde ve ucuz işgücü temini, gerekse mal ve hizmetlerin tüketilmesi ulus ölçeklerini zorlayıp sınırları aşmaya başlamıştır. Öncelikle üretilen malların iç pazar ihtiyaçlarının çok üzerinde olması, dış pazara açılmayı bir zorunluluk haline getirmekteydi. Diğer yandan hammadde ve ucuz işgücü temini de, her yönüyle ulus-devletlerin sınırları dışında yeni arayışları gündeme getirmiştir. Böylece ulusaşırı şirketler dünya ölçeğinde boy göstermeye başlamıştır.

#6

SORU: Ulus-devlet ve sanayi sonrasında ortaya çıkan sermaye arasında modern dönemde nasıl bir ilişki kurulmuştur?


CEVAP: Sermayenin ülkeler arası akışının kolaylaşması gerekiyordu. Çünkü ulus-devlet sınırlarını aşamayan sermayenin, şirketlerin küreselleşmesini (dünya ölçeğine yayılmasını) engellemesi söz konudur. Dolayısıyla süreç içerisinde dış yatırımlara olanak tanınmış ve yabancı sermayenin girişini kolaylaştıran serbestlikler getirilmiştir. Hatta Batı dışı birçok ülkede uyum yasaları adı altında bu süreci kolaylaştıracak adımlar atılmıştır. Bugün McDonalds, Coca Cola, Microsoft gibi ulus aşırı şirketler dünya ölçeğinde yapılanmışlardır. Bunlara bağlı olarak malların ulus-devlet sınırlarını aşıp rahatlıkla dolaşıma çıkabilmesi mümkün olmuştur.

#7

SORU: Zygmunt Bauman küresel dünya düzensizliği ile neyi anlatmaktadır?


CEVAP: Küreselleşmeyi daha çok etki ve etkileşim anahtar kavramları etrafında algılayan Bauman, bir karmaşıklığa vurgu yapmaktadır. Bauman’a göre, küreselleşme kavramından çıkan en derin anlam; dünya meselelerinin belirsiz, kuralsız ve kendi başına buyruk doğasıdır. Bir merkezin, bir control masasının, bir yönetim kurulunun, bir idari büronun yokluğudur. Küreselleşme bu yönüyle yeni dünya düzensizliğidir.

#8

SORU: ‘Glokalleşme’ kavramı kim tarafından ilk kez kullanılmıştır ve neyi ifade etmektedir?


CEVAP: Glokalleşme kavramı ilk kez Roland Robertson tarafından kullanılmıştır. Robertson’a göre, glokal kavramı, global ve lokal küçültme yoluyla elde edilmektedir. Yani Roland Robertson’ın bakış açısından küreselleşme kavramı, küresel ile yerel olanın etkileşimidir. Bunun anlamı; küresel (evrensel) ile yerel olanın karşılıklı olarak bir gerilim ve iletişim içerisinde olmasıdır. İşte bu sebeple global ve local (yerel) kelimeleri bir anlamda kaynaştırılarak glokalleşme kavramı elde edilmiştir. Robertson bunu, bir yandan tikellik ile farklılığa, öte yandan evrensellik ile türdeşliğe doğrudan ve dengeli bir ilgiyle yaklaşmak şeklinde ifade etmektedir. Bu yaklaşım büyük ölçüde, 20. yüzyılın sonlarında tikelciliğin evrenselleşmesinin ve evrenselciliğin tikelleşmesinin içiçe geçmesini içeren derin, ikili bir sürece işaret etmektedir.

#9

SORU: Roland Robertson birey/toplum farklılaşmasını nasıl yorumlamakta, cemaat yerine neyi yerleştirmektedir?


CEVAP: Robertson, modernleşmenin kavramlarını, ölçeklerini büyüterek küresel mantık içerisinde yeniden ele almakta ve tanımlamaktadır. Modernleşme, bireysel varlıkların cemaat denilen sosyal form içinde anonimleşmesi gerçeğinden gittikçe kopuşu ve birey/toplum farklılaşmasının giderek artışı anlamına gelmektedir. Robertson, cemaat yerine ulusal toplumları, cemiyet yerine küresel toplumu koyarak ölçeği küreselleştirmektedir. Bu ilişki, belli bir ulusal toplumda yerleşik olan norm ve değerleri, dünyanın öteki toplumları tarafından konulan norm ve değerlerle giderek artan biçimde yüz yüze getirmektedir. Bu bağlamda küreselleşme, tüm bir dünyanın tek bir mekan oluşturmak adına, giderek artan bir şekilde karşılıklı olarak bağımlı hale gelmesine yol açan kapsayıcı bir süreçtir. Böylece Robertson, küreselleşmeyi sadece dünyanın homojenleşmesi, bütünleşmesi olarak gören anlayışlara mesafeli durmakta ve evrensel ile yerelin karşılıklı bağımlılık ve ilişkisi olarak yorumlamaktadır.

#10

SORU: Anthony Giddens modernliğe hangi açıdan yaklaşarak diğer düşünürlerden ayrılır?


CEVAP: Anthony Giddens, modernliğin kurduğu ağ ve şebekenin ölçeğinin büyümesi bağlamında küreselleşmeye bakar. Giddens, küreselleşmeyi yeni bir süreç olarak görmez. O, yeni bir döneme girmekten ziyade, modernliğin sonuçlarının eskisinden daha çok radikalleştiği bir başka döneme girildiğini söyler. Bu durum zaten modernleşmenin evrenselleşme iddiaları ile paralellik arz etmektedir. Batı’da ortaya çıkmış kurumların etkisinin azalması değil, tam tersine bunların küresel olarak yaygınlaşmasının sonucudur. Bu bağlamda modernliğin dört kurumsal boyutu olan ulus-devlet sistemi, kapitalist dünya ekonomisi, askeri dünya düzeni ve uluslararası iş bölümünün bir etkileşimi olarak ve ölçek büyüterek küreselleşme kendisini göstermektedir. Modern dönemde zaman-mekan uzaklaşması, önceki bütün dönemlerden daha fazladır. Yerel ve toplumsal biçim ve olaylar arasındaki ilişkiler de buna uygun olarak esnerler. Küreselleşme, asıl olarak bu esneme sürecine işaret eder; farklı toplumsal bağlamlar ya da bölgeler arasındaki bağlantı biçimleri bir bütün olarak yerküre yüzeyinde şebekelenir.

#11

SORU: Giddens için küreselleşmenin neyi fade etmektedir veya nasıl tanımlanabilir?


CEVAP: Küreselleşme, uzak yerleşimleri birbirlerine, yerel oluşumların kilometrelerce ötedeki olaylarca biçimlendirildiği ya da bunun tam tersinin söz konusu olduğu yollarla bağlayan dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlanabilir.

#12

SORU: Ekonomi kanadında küreselleşmenin gelişimi nasıl gerçekleşmektedir?


CEVAP: Küreselleşmenin ekonomik boyutu, diğer boyutlarına bir zemin oluşturması bakımından özel önem taşımaktadır. Giderek hızla artan üretimin ülke içinde tüketimi doğal olarak mümkün değildir. Bu durum, ulus sınırlarını aşan yeni arayışları gündeme getirmiştir. Bilhassa küresel aktörler diye bahsedilen Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeler bu arayışlara önayak olmuşlardır. Sanayinin gelişmesiyle birçok hammaddenin Batı’ya taşınması, işlenmesi, işlenen malların yine dış pazara satılması işlemlerinin maliyetlerini gündeme getirmiştir. Batı’da sanayi işletmelerinde doğan işgücü ihtiyacı için, üçüncü dünya ülkelerinden ciddi bir işçi göçü olmuştur. Nitekim 1950’den sonra Türkiye’den başta Almanya olmak üzere Avrupa’ya doğru olan işçi akını bunun bir sonucudur.

#13

SORU: Günümüzde küreselleşmenin ekonomi boyutu nasıl işler?


CEVAP: Bugün ulus aşırı şirketler çok farklı ülkelerde yatırımlar yapmakta; şirketlerin farklı şubelerini bir merkezden yönetmektedirler. Bir Amerikalı yatırımcı İstanbul Menkul Kıymetler Borsası‘nda (İ.M.K.B.) yatırım yapmakta, bir Japon markası ürünün Türkiye’de üretimlerini gerçekleştirmekte ve diğer ülkelere satmakta, bir banka hesabındaki para, dünyanın her yerine ânında aktarılabilmektedir. Tüm bu gelişmeler ekonomik anlamda dünya ülkelerini birbirlerine yakınlaştırmakta, yerli ve yabancı yatırımlar birbiri içine geçmekte, şirketleri daha hızlı ve akışkan hale getirmektedir. Dolayısıyla üretim, işgücü, satın alma bağlamında ulus-devlet sınırlarının ekonomik anlamda aşılıp küreselleştiğini söyleyebiliriz.

#14

SORU: Kültürel alanda küreselleşme nasıl gerçekleşir?


CEVAP: Yakın zamana gelinceye kadar farklı kültürleri tanıma daha çok ticaret kervanları, yolculuklar ve özel gayretler ile mümkündü. Ancak iletişim araçlarının getirdiği imkânlar, yolculukların kolaylaşması, farklı kültürlerin günümüzde tanınmasını daha da kolaylaştırmıştır. Kültürel anlamda küreselleşmenin iki boyutunu burada zikretmeliyiz. Birinci boyut modern Batı kültürünün tüm dünyaya yayılması anlamında bir küreselleşme. İkinci boyut da, farklı yerel kültürlerin dünya ölçeğinde kendilerini çok rahat ifade edebilmeleridir ki, böylece kültürler tüm dünyada dolaşıma girebilmektedirler. Modernlik çok geniş arka planıyla Batı kültürü ve yaşam tarzını içermektedir. Batı’nın, tüm dünyanın modernleşeceği iddiası, zaten özünde küreselleştirici bir özellik taşıdığını göstermektedir. Öte yandan farklı kültürlerin dolaşıma girmesiyle, kültürel anlamda bir çoğulculuk meydana gelmiştir. Bu anlamda kültürün küreselleşmesi, kültürel çoğunluğun artması süreci olarak da görülmektedir.

#15

SORU: İletişimde küreselleşme nasıl gerçekleşir?


CEVAP: Son yüzyılda iletişim araçlarının baş döndürücü bir hızla geliştiğine tanıklık ettik. İletişim araçlarındaki çeşitlilik artışı hâlâ bütün hızıyla devam etmektedir. Gazete, telsiz, radyo, uydu televizyon, internet ve cep telefonları bu iletişim devriminin farklı uğrak noktalarını oluşturmaktadır. Bugün gelinen noktada cep telefonları ile ânında görüşmeler mümkün olabilmektedir. İnternet ise, iletişimin çok daha hızlı, ucuz ve aktif bir şekilde yapılabildiği bir ortamdır. Aslında iletişim, tüm araçlarıyla küreselleşmenin gerçekleşmesinin bir ortamı, aracı olarak işlev görmektedir.

#16

SORU: Küreselleşmede ekolojik boyut sanayileşme, yeni teknik gelişimler düşünüldüğünde nasıl bir bağlamda değerlendirilebilir?


CEVAP: Sanayileşme ile birlikte Avrupa’dan başlayarak dünyanın birçok yerinde fabrikalar inşa edilmeye başlandı. Fabrikaların dumanları ve zararlı atıkları çevreyi kirletmeye başladı. Bu bağlamda hava kirliliği insanlığın genel olarak karşılaştığı önemli problemlerden birisi oldu. petrol ürünleri kirliliği bir başka açıdan arttıran unsur oldu. Ekolojik felaketleri sadece sanayi atıkları ile sınırlamak mümkün değildir. Bugün bitki ve hayvan genleri üzerinde oynamalar yapılması, felaketin farklı boyutlarını ortaya çıkarmıştır. Nitekim GDO’lu ürünler, tarım ilaçları, melez tohumlar da küresel düzeyde birer felaket olarak yerlerini almışlardır. Küresel ısınma diye adlandırılan sorun ise, belki bu başlığın ana eksenini oluşturmaktadır. Dünyanın giderek ısınması ile buzulların erimesi, mevsimlerin değişmesi sorunu ile karşı karşıya kalınmaktadır. Bunun gelecekte okyanuslardaki su seviyesini yükseltmesi ve bazı kıtaların su altında kalmasına sebep olacağı beklenmektedir.

#17

SORU: Din ve küreselleşme arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir?


CEVAP: Varoluşundan bu yana bütün farklılıklarıyla birlikte insanlığın bir gerçeği olan din ile kırk elli yıllık bir geçmişe sahip küreselleşme arasındaki ilişki, bu çerçevede iki boyutta ele alınabilir. Bunlardan birincisi, küresel bir dünyada dini söylem, düşünce ve anlayışlardaki değişimdir. Bir başka deyişle, dinin küreselleşmenin kalıpları içerisinde yeni formudur. İkincisi ise, dinin küreselleşme üzerindeki etkileri ile içinde bulunduğumuz koşullarda sunacağı imkânlardır.

#18

SORU: Küreselleşmenin din üzerindeki etkileri nelerdir?


CEVAP: Tarihin farklı dönemlerinde, sosyal yapılar ve şartlarla da bağlantılı olarak dinin konumu, algılanışı vb. de değişimler olmuştur. Söz gelimi; feodal dönem ile sanayi devrimi arasında hiç şüphesiz bu bağlamda değişimler söz konusudur. Ortaçağ Avrupa’sında hâkim olan ruhban sınıfın otoritesi (yani kilise hâkimiyeti) modern zamanlara gelindiğinde köklü bir değişime uğramış; Tanrı merkezli bir evren ve insan anlayışından insan merkezli evren ve insan anlayışına geçiş yaşanmıştır. Bu geçiş ile din oldukça büyük bir konum kaybetmiş ve insan hayatının birçok alanlarından el çektirilerek etkisi sınırlandırılmıştır. Dinin sivilleşmesiyle bağlantılı olarak ortaya çıkan bir başka husus da yeni dini hareketlerdir. Yeni dini hareketler, dünyanın birçok yerinde mevcut klasik, kurumsal dini yapı ve mezheplerin dışında, daha eklektik unsurları içinde barındıran ritüalistik ve âyinsel boyutları ağır basan, fakat sistematik ve tutarlı bir inanç, ibadet ve gündelik yaşam uygulamaları içermeyen yapılardır. Artık daha geçici yerleşmeler görünmeye başlamıştır. Bu durum dünya ölçeğinde bir dolaşımı hızlandırmakta ve sürekli kılmaktadır. Dolayısıyla insanların çok farklı din ve kültürle teması, en azından zihinlerde homojenliğin kırılmasına ve çeşitliliğin içselleştirilmesine sebep olmaktadır.

#19

SORU: Küreselleşen dünyada din kendini hangi alanlarda göstermektedir?


CEVAP: Küreselleşme ve din ilişkisini sadece modern zamanlarda salt dini kalıplar içerisinde düşünmemek gerekir. Gelişen noktada, hayatın birçok alanlarında dinin çok çeşitli şekillerde kendisini göstermesi söz konusudur. Ekonomik, politik, kültürel vb. birçok toplumsal sorunun dinle bağlantılı olarak tartışıldığı gözlemlenmektedir. Dinlerin küreselleşmeci bir özelliğe sahip olması, öncelikle onun evrensel olma iddiası ile ilgilidir. Dünyada Hıristiyanlık ve İslam gibi iki büyük ve evrensel din, bu bağlamda küresel olma potansiyeli taşırlar. Fakat Yahudilik gibi bir ırka özgü hale gelmiş; ya da Budizm, Hinduizm gibi hem sınırlı bölgelere mahsus hem de global etkinliği olmayan dinler, özünde küreselleşmeci ögeler taşımamaktadır. Dinlerin bir şekilde kamuya dair siyaset, eğitim, kadın ve eşitlik gibi konularla ilgili hale gelmesi, onların küresel ölçekte de dünya politikaları arasında görünür kılmaktadır.

#20

SORU: ‘Ilımlı İslam’ adındaki proje ne amaçlamaktadır?


CEVAP: Ilımlı İslam şeklinde isimlendirilen proje, İslam’ın yeniden yapılandırılması gibi din ve küreselleşme açısından son derece önemli bir konunun tezahürleri olarak ortaya çıkar. 11 Eylül olayları, o günden bu yana sonuçları itibarıyla sadece A.B.D. ve Müslümanları ilgilendiren bir konu olmamıştır. Hemen akabinde işgal edilen Afganistan ve Irak gibi ülkeler ile onların çevresindeki devletler değil, tüm dünyayı bir şekilde etkilemiştir.

#21

SORU: Küreselleşme vatandaşlık anlayışını nasıl etkilemekte ve değiştirmektedir?


CEVAP: Din, ulus-devlet sınırlarının aşınarak küreselleşmenin yayılması oranında, yeni durumun içinde farklı özelliklerle kendisini göstermektedir. Ulus-devlet vatandaşlığının, küreselleşmenin yaygınlaşması oranında dünya vatandaşlığına doğru dönüşümü söz konusudur. İşte tam da bu noktada din, küresel bir sivil toplum ve dünya vatandaşlığının oluşturulması ile demokratik uygulamaları yeniden tanımlamaktadır. İletişim ve ulaşım imkanlarının artması ile insanların farklı dinlerle karşılaşma ve onları tanıma süreci de hızlanmıştır. Eskiden belki Avrupalı, bir Müslümana ya televizyon programında ya da Ortadoğu’da bir ülkeye seyahatinde rastlıyor idi. Fakat bugün Avrupa’da çok farklı ülkelerden Müslümanlar yaşamaktadır.