EKONOMİNİN GÜNCEL SORUNLARI Dersi YENİ DÜNYA DÜZENİNDE MERKEZ-ÇEVRE İLİŞKİLERİ VE "BRIC" ÜLKELERİ* soru cevapları:

Toplam 20 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

2000'lerde dünya ekonomisiyle bir ormanın arasındaki ilişki nedir?


CEVAP:

Dünya ekonomisi bir orman gibi yaratık zengini; aslandan başlayıp gözle görülmeyecek kadar küçük bakterilere dek uzanan çeşit zenginliği, dünyada ülkeler
biçiminde var. Dünya ekonomisi kavramı bu nedenle bir soyutlama.


#2

SORU:

Dünya ekonomisinde 21.yy başlarında merkez yapıyla ilgili ne söylenebilir?


CEVAP:

Tepede ‘Merkez’ dediğimiz, dünya ekonomisinin gidişatını ekonomik güçlerinin büyüklüğüyle belirleyen, aynı zamanda işleyiş biçimini belirleyecek kuralları koyan, bu kuralların diğerlerince kabulünü sağlayacak ideolojiyi ve kurumları yayan, yönetim ve denetim işlevlerini gerçekleştiren ileri düzeyde sanayileşmiş, Bilgi Çağı’na girmiş ülkeler var.


#3

SORU:

21.yy başlarında dünya ekonomisinde çevre yapıyla ilgili ne söylenebilir?


CEVAP:

Merkez’in dışındaki, çoğunluğunu gelişmekte olan ülkelerin(GOÜ) oluşturduğu dünya ise çok parçalı ve parçalar kendi aralarında eş güdümsüz ve dağınık kaldı 21. yüzyıla kadar. Her biri dünya ekonomisini etkileme gücünden yoksun olduğu gibi, Merkez’in aldığı kararlara etkili olabilmekten de çok uzaktılar; çoğu zaman sadece Merkez’in yarattığı koşullara kendini uyarlamak zorunda kalıyorlardı. Yani Merkez’in kararlarını ve yarattığı koşulları kendisi için ‘veri’ almak durumundaydılar. Bu ülkeler takımı ‘Çevre’yi oluşturuyor.


#4

SORU:

Japonya ABD'nin üstünlüğünü sağlayan hangi ögelerden yoksundur?


CEVAP:

Japonya, ABD’nin üstünlüğünü sağlayan birçok öğeden yoksun. Çünkü;
• askerî gücünü, Çin’i dengelemek için yeni olarak geliştirme yoluna gidiyor, büyük askerî güç oluşturma isteği de yok,
• büyük teknolojik buluşları sürekli gerçekleştirmekten çok, küçük buluşlar ve rekabet gücünü yükselten etkin örgütleşme yapıyor
• ne dili, ne kültürü henüz küreselleşmiş (Ancak 2000’li yıllara girerken Uzakdoğu ve Güneydoğu Asya’da Batı modasının artık bittiği ve Japon pop kültürünün yerleştiği, hatta G. Kore gibi yıllardır Japon kültürünün sızmasına yasak koymuş bir ülkede dahi yasakların etkisiz kaldığı gözlemleniyor. Tabii, korsan yayınlar, TV ve İnternet yasak tanımıyor zaten ne de ‘medya’da egemenlik kurabilecek etkenliği var.
• Ayrıca 1990 sonrasında finans kurumları sallanmaya başlarken ekonomisinin duraklaması, ABD’nin dolar/yen paritesi ya da iç pazarını yabancı mallara ve sermayeye açması için yaptığı baskılar, on yıl Japonya’da duraklama yarattı ancak 2000’ler sonrası tekrar canlandı.
• Nihayet, nüfusu, tıpkı AB gibi, hızla yaşlanıyor. Ancak hızla yükselen Çin’e rağmen, hâlâ dev bir bölgesel ekonomik güç konumunda.


#5

SORU:

AB'de hala ABD'yi destekleyen grupta hangi ülkeler yer alır?


CEVAP:

Hâlen AB içinde tartışmasız ABD’yi destekleyen bir grup var; İngiltere öncülüğünde bir dizi Doğu Avrupa ülkesi, başta Polonya ve Güney Avrupa. Fransa, Almanya gibi bir kısım diğer Avrupa’da karşıtlık daha çok halkın sosyal devletin çözülmesin muhalefetinden kaynaklanıyor. Nitekim ilk Anayasa referandumunda Fransa ve Hollanda’da “ret” oylarının çoğunlukta olması bunu gösterdi. Yoksa sermaye yeni düzenden kazanıyor, ABD ile de barışık.


#6

SORU:

Merkez dünyadaki yeni buluşlar ve teknolojiyi nasıl geliştirir?


CEVAP:

Yeni Buluşlar ve Teknolojiyi Değiştirme Gücü: Merkez dünyayı, bir değişimi
uyaran gelişmeleri yaratma dinamiğine sahip olduğu için etkiliyor; piyasalar ne
kadar serbest ve devlet müdahalesi ne kadar azsa, ulus-devletin kurumları, sendikalar gibi direnç noktaları ne kadar zayıflatılmış, halkın ulus-devletten beklentileri ne kadar azalmışsa, değişme uyaran gelişmelerin her yere yayılışı ve dünyanın Merkez şirketlerinin gereklerine uydurulması o ölçüde hızlı ve güçlü olabilir. Bu değişmeleri halkların kolayca özümleyip uygulayabilmesi, Merkez’le paylaşılan toplumsal değerler sisteminin yaygınlığıyla belirleniyor. Başka bir deyişle serbest piyasa ekonomisi ve siyasal rejim olarak demokrasi, bu açıdan Merkezin etkileme alanını genişletiyor.


#7

SORU:

Ülkelerin patent sayısı dağılımlarına göre hangi ülkenin daha baskın olduğu söylenebilir?


CEVAP:

2005'in rahamlarına göre toplam uygulanabilir patent sayısında ve toplam buluşların dağılımında Merkez’de ABD’nin ağırlığı çok açık; nüfusu neredeyse ABD’nin iki katına varan 27 üyeli AB’nin (milyon) kişi başına sayıda ABD’nin yarısına, Japonya’nın ise üçte birine varabildiği görülüyor. Kısacası, AR-GE ve bunun ürünü olan uygulanabilir patentlerde ABD’nin Merkez içinde ağırlığı ortaya çıkıyor; kişi başına rakamlarda ise ağırlık Japonya’da bulunuyor. Buna göre Merkez’deki en yaratıcı, AR-GE sonuçlarında en başarılı toplum Japonya. Toplam buluşların dağılımına gelince: Uygulanabilir patentlerin % 84’ü Merkez’e, kalan % 16’sı dünyanın geri kalanına ait. Merkez içinde ise ABD’nin ağırlığı çok açık. İşte Merkez’in dünyada en önemli ağırlık kaynaklarından biri, bu yenilik yaratma gücü.


#8

SORU:

Dünya çapında merkezdeki ülkelerin haberleşme üzerindeki etkisi nedir?


CEVAP:

Dünya çapında yayınların % 70’inin İngilizce olması, insanların düşünsel biçimlenmesinde (öncelikle ABD), İngilizce konuşan ülkelerin ne denli etken olabileceğini göstermeye yeter. Bilgi kaynakları bu dilde olunca, toplumsal değer yargıları kaçınılmaz olarak ABD’nin değerler sisteminden ve yarattığı paradigmadan etkileniyor.


#9

SORU:

Bir paranın dünya parası olması hangi sonuçları beraberinde getirir?


CEVAP:

Bir paranın dünya parası olması, tabii, paranın sahibi olan ülkeye ciddi sorumluluklar yükler; başta, paranın değerinin korunması, yeterli miktarının arz edilebilmesi, ekonominin her alanında gücünü sürdürmesi ve bunu kullananların bu güce inanması gelir. Güç ve güven sarsıldığında, ülkeyle birlikte parası da çaptan düşer


#10

SORU:

Merkez ülkelerde finansal serbestleşmenin benimsenmesinin sebebi nedir?


CEVAP:

Merkez’deki durgunluk, bütün kapıların bu kaynaklara açık tutulmasını gerektirdi; öyle ki düşmüş olan kar hadleri nedeniyle Merkez dışında nerede daha yüksek kâr haddi varsa orada yatırım yapabilsin. 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren jet hızıyla ve ABD önderliğinde Merkez’in kendi yöntemleriyle (düşünce dünyasında egemenlik, kredi vermeme veya ticarete ambargo koyma tehdidi, iktidarları değiştirme vb.) gerçekleştirilen finansal serbestleşmenin nedeni bu; özelleştirme ise bunun ayrılmaz bir parçası.


#11

SORU:

Günümüzde IMF çevresinde konvertibilitenin tanımı nedir ve bu değişiklik ne tür sonuçlar getirmiştir?


CEVAP:

Günümüzdeyse IMF çerçevesinde artık konvertibilitenin tanımı farklı: Bu sadece mal-hizmet değil, aynı zamanda sermaye hareketlerinin serbestleştirilmiş (sermaye hareketleri bilançosu serbestliği) olmasını gerektiriyor. Her yerde paralar (ne getirip ne götürdüğüne bakılmaksızın) konvertibiliteye geçerken, eşanlı olarak finansal serbestleşme geliyor. Bu geldiğinde, Merkez birbirine finans pazarını açtı; onlar için sorun sadece para ve döviz piyasalarında bir miktar istikrarsızlığa inhisar ediyor. Çevre’de ise içerideki kârlı durumlardan yararlanan kendi ya da Merkez sermayesi, rizikosu arttığında karlarıyla birlikte kaçıp dengeleri bozuyor.


#12

SORU:

Merkez sermayesi akışkan fonlar dışında hangi yollarla küreselleşiyor?


CEVAP:

Merkez sermayesi sadece akışkan fonlar biçiminde hareket etmiyor; aynı zamanda ÇUŞ yoluyla doğrudan yatırımlarla sermaye donanımı, üretime ilişkin gayri maddi haklar biçiminde ya da özelleştirme veya sermaye piyasalarında şirket sermayelerinin çoğunluğunu ele geçirerek de küreselleşiyor.


#13

SORU:

Uluslararası kurumlar dünya ekonomisinde nasıl bir rol üstlenirler?


CEVAP:

Uluslararası kurumlar hem Merkez’in iç düzenlemesinde rol oynuyor hem GOÜ’nün düzenlenmesinde. Kredilerin akışı, bunlarla iç politikalar arasında ilişkilerin kurulması, denetleme, istikrar programları yapısal uyum programları uygulaması IMF ve Dünya Bankası’nın, diğer işler de DTÖ’nün gözetiminde yürütülüyor. 1970’li yılların sonundan itibaren patlayan dış borç ödeyememe krizleri GOÜ’yü sarsmazdan önce, uluslararası bankalar ve sermaye hareketleri bu kurumların eşgüdümünde değildi. Bu krizleri izleyerek, bunlar da IMF’nin ‘yeşil ışığı’na bağlandı, bir de “reyting” kurumları var tabii.


#14

SORU:

Merkez'in tekel olma sürecinde yer alan monopollü rekabet kavramı nedir?


CEVAP:

Merkez’in bir diğer tekel gücü kaynağı markalarından, buna koşut olarak düşünce oluşturma becerisinden doğuyor; reklamlar, dergiler, gazeteler, TV ve İnternet ‘gizli tekel gücü yaratıcı’ araçlar olarak hep devrede. ‘A’ markasının en iyisi olduğuna inandınızsa ya da moda olduğu için bunu satın alma zorunda hissediyorsanız kendinizi, o firma sayenizde tekel gücünü ele geçirmiş oluyor. (İktisat literatüründe buna “monopollü rekabet” denilir.) Merkez pazarlama kanallarını da elde tuttuğu için, zaten tekel yaratması kolay.


#15

SORU:

Yeni düzende Çevre'nin 1990 ve 2000'lerdeki finansal durumuyla ilgili ne söylenebilir?


CEVAP:

Yeni düzende Çevre “ihracata dönük büyüme” modeline uyum için serbestleşmeye yönlendirildi IMF ile DB tarafından. Sonuçta gözlenen tablo çok dikkat çeken bir değişme ortaya koymakta: 1990’da dünya ihracatının sadece % 17’si
Çevre’den gelirken, % 83’ü Merkez’e aitti, uluslararası rezervlerdeki paylaşım da
yaklaşık bunlara eşitti. 2004’e gelindiğinde, dünya ihracatında Çevre’nin payı % 26’ya çıkmış, sanayi ülkelerinin payı % 83’ten % 74’e gerilemiş bulunuyordu. En çarpıcı gelişmeyse uluslararası rezervlerin dağılımında görülüyor. Sanayi ülkelerinin dörtte üçten fazla olan uluslararası rezervlerdeki payı, 2000’e gelindiğinde yarının altına düşmüş (% 42.2), buna karşılık Çevre’nin payı dörtte birden az iken 2000’de % 57.8’e çıkmıştı. Yani, GSMH paylaşımında gözlenen değişmenin benzeri bir gelişmeyi ihracat ve uluslararası rezervlerdeki pay da göstermiş.


#16

SORU:

Çevre'de yer alan ve dinamik büyüme potansiyellerine, girişim gücünün yüksekliğine rağmen sık sık krize düşmeleriyle bilinen ülkeler hangileridir?


CEVAP:

Bir üçüncü takım ülke dinamik büyüme potansiyellerine, girişim gücünün yüksekliğine rağmen sık sık krize düşmeleri, dış ve iç borç yükünün ağırlığı, özelleştirmenin olumsuz sonuçları, yetersiz iç tasarruf, makro-dengesizlik yanında siyasal sorun yaratabilecek ölçüde gelir bölüşümü dengesizlikleri, yakın geçmişteki hızlı nüfus artışının getirdiği bütün sorunlar gibi olumsuzluklarla boğuştular. Arjantin, Brezilya ve Meksika, Latin Amerika’da bunun en belirgin örnekleri ise Avrupa’nın kıyısındaki örnek de Türkiye. Ancak Latin Amerikalılar yaşadıkları sorunları aşma yolunda son yıllarda aralarında iş birliğini artırma, Merkez’e bağımlılığı azaltma için önlem almaya başladılar. AB ve Çin ile iş birliğini geliştirip, ABD’nin “arka bahçesi” olmaktan çıktılar.


#17

SORU:

Günümüzde merkez-çevre ilişkisini 1960 ve 1970'li yıllardakinden ayıran nedir?


CEVAP:

Merkez-Çevre ilişkileri açısından, yeni dönemi 1960’lı ve 1970’li yıllardan ayıran
bir temel öge şu: Bir kere, Soğuk Savaş sonrası dünyada Merkez, Sovyet Bloku’na
karşı kendi çevresini genişletmek durumunda olmadığı için, GOÜ’ye siyasal açıdan
ihtiyacı artık yok. Öte yandan teknoloji devrimi, Çevre’den sağlayabileceği birçok malın ve hammaddenin (şimdilik petrol ve doğal gaz hariç) önemini çok azalttı. Merkez’de tarım üretimi öyle hızla arttı ki, temel gıda maddelerinde kendine yeter olmakla kalmadı, büyük çapta ihracatçı oldu. Diğer hammaddeler için sentetikler devreye girdi; Merkez, sanayilerinde katma-değer ve istihdam artışı yaratırken, böylece Çevre’yi devre dışı bıraktı. Çevre bu ürünler açısından şimdi kaynak değil, sadece “pazar” olarak önemli. Bir de tabii, finans geliri sağlamak açısından önemli ancak bu daha çok orta gelirli, özelleştirecek tesisleri olan, sermaye pazarları tam serbestleştirilmiş ülkeler için geçerli. Vasıfsız işçiler ise robotlar dünyasında artık hiç istenmeyen bir üretim aracı durumuna düştü. Savaş sonrası dönemin emek kıtlığı, hızlı reel ücret artışı yıllarında, başta Batı Avrupa, Merkez’e Çevre’den akan işçiler ve aileleri, günümüzde Merkez’in kendi topraklarında etnik ve kültürel sürtüşmelerin başlıca kaynağı oldular. Yani Merkez’le Çevre arasında bağ kuran, karşılıklı dayanışmaya yol açabilecek ne siyasal ne bir dizi ekonomik olgu bugün eski önemini taşıyor. Petrol-doğal gaz dışında Çevre, Merkez açısından daha çok malları, hizmetleri ve sermayesi için pazar olarak önemli; bunun için de kişi başına gelirin arttığı dinamik ülkeler safında olmak gerekiyor.


#18

SORU:

Çevre'nin teknolojiyi sürekli Merkez'den alması ne gibi sonuçları doğurmuştur?


CEVAP:

Çevre teknolojiyi sürekli Merkez’den almak durumunda kaldığında, yeni teknolojiye ilişkin sermaye donanımını, ara malları da Merkez’den almak durumunda kalıyor. Buna ilişkin gelir ve istihdam artışı da Merkez’e kayıyor. Artık DTÖ çerçevesinde ‘Entelektüel Haklar’ o denli sıkı yaptırımlara bağlandı ki Çevre’nin eskiden olduğu gibi markaları, teknolojiyi, modelleri taklit yoluyla üretimine nefes aldırma olanağı pek kalmadı. AB ülkeleri dahi bu bağlamda ortak bir teknoloji politikası geliştirmek yoluna gidiyorlar şimdi, ABD’nin üstünlüğü karşısında.


#19

SORU:

Nüfus artışının sıfır olmasının yarattığı sorunlar nelerdir?


CEVAP:

Avrupa’da ve Japonya’da olduğu gibi nüfus artışının sıfır, hatta eksi olmasının yarattığı ciddi sorunlar vardır:
• Yaşlanan nüfusun bakımı ve bunun ile sosyal sigortalara binen yüklerin yüksek maliyeti,
• iç talebi artırma dinamiğinin kalmaması,
• başta eğitim kurumlan, pek-çok kurumun ve çalışanlarının işsiz kalması,
• kol gücü sağlayacak mavi yakalı işçi bulmanın güçleşmesi ve Çevre’den kaçak göçmen girişinin artışı vb.


#20

SORU:

Hong Kong'un Çin'e katılmasının Çin ekonomisine faydası nedir?


CEVAP:

Yıllarca İngiltere’nin Uzak Doğu’daki deniz ticareti merkezi ve limanı olan bu sömürgesi, mükemmel İngilizce konuşan yüksek eğitimli, dünya ticareti işlemlerine, finans konularına hakim, yüksek gelirli seçkin sınıfı ile Çin’in dünyaya açılmasında ve etkinlik kazanmasında önemli bir paya sahip. Uluslararası hukukta “Çin’in Tayvan eyaleti” diye geçen Tayvan Adası’ndan gelen katkılar ise ayrı bir boyut. Nüfusunun önemli bölümü Mao Devrimi sırasında varlıklarıyla birlikte (Çan-kay Şeyk başkanlığında) Tayvan’a kaçan sermayedarları da doğrudan yatırım ve diğer yollardan Çin’e kaynak aktarıyorlar. Bunlara, pazarın cazibesiyle akan, başta ABD, Batı sermayesi ekleniyor. Yani Çin kalkınması yolunda kendi yüksek oranlı (%30-40 gibi) tasarrufları dışında, diasporasından ve diğer kaynaklardan yararlanıyor bolca.