ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ Dersi Endüstri İlişkilerinin Teorik Çerçevesi soru cevapları:

Toplam 25 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Teori nedir?


CEVAP:

Teori bilgi edinme sürecinin herhangi bir aşamasında ortaya atılan geçerlik ve güvenilirliği bilimsel yöntemlerle saptanmış iç
tutarlılığı olan bir genel bilgi ve açıklama düzenidir.


#2

SORU:

Endüstri ilişkilerinin bir sistem olduğu görüşü ilk kez kim tarafından ortaya atılmıştır?


CEVAP:

Endüstri ilişkilerinin bir sistem olduğu görüşü ilk kez John Dunlop tarafından ortaya atılmıştır.


#3

SORU:

Endüstri ilişkilerini akademik disiplin yapmak için kuramsal bir temel sağlayan teori hangisidir?


CEVAP:

Endüstri ilişkilerinin bir sistem olduğu görüşü ilk kez John Dunlop tarafından ortaya atılmıştır. Bu yaklaşım, Dunlop’un 1958 yılında ABD’de yayınladığı Endüstri İlişkileri Sistemleri adlı kitabında geliştirilmiştir. Kısaca Sistem Teorisi olarak adlandırılan Endüstri İlişkileri Sitemi Teorisi o tarihten günümüze hem en çok kabul gören, hem de en çok tartışılan ve eleştirilen kuram olmuştur. Talcott Parsons’ın Sosyal Sistemler çalışmasından etkilenen Dunlop’un amacı, endüstri ilişkileri olgularını açıklamaya olanak sağlayacak analiz araçlarını içeren genel bir teori oluşturmaktı. Dunlop bu amacına ulaşmış, üzerinde pek çok tartışmalar yapılsa bile Sistem Teorisi endüstri ilişkilerini akademik disiplin yapmak için kuramsal bir temel sağlamıştır.


#4

SORU:

Dunlop endüstri ilişkilerini nasıl görmektedir?


CEVAP:

Dunlop, endüstri ilişkilerini toplumun ekonomik sisteminin bir parçası olarak görmekte fakat aynı zamanda farklı ve kendine özgü bir sistem olduğunu ileri sürmektedir. Böylece bütün bir sosyal sistem olarak görülen toplum, birbirleriyle ve sistemin bütünüyle karşılıklı ilişkilerde bulunan endüstri ilişkileri, ekonomik ve politik alt sistemlere ayrılmaktadır.


#5

SORU:

Sistem teorisine göre endüstri ilişkileri sisteminin bağımsız aktörleri nelerdir?


CEVAP:

Endüstri ilişkileri sisteminin aktörler, çevre ve ideolojiden oluşan üç bağımsız değişkeni vardır. Sistemin aktörleri sahip oldukları ideolojiye ve içinde bulundukları çevreye bağlı olarak toplu pazarlık, uzlaştırma gibi çeşitli mekanizmaları kullanarak sistemin işleyişini düzenleyen kurallar yapmaktadırlar.


#6

SORU:

Endüstri ilişkileri alanında en çok benimsenen ve en çok eleştirilen kuram nedir?


CEVAP:

Dunlop Endüstri İlişkileri Sistemi Teorisi ile çeşitli sistemlerde kuralların niçin belirlendiğini ve sistemin gelişimine göre neden ve nasıl değiştiğini göstermeye çalışmıştır. Sistem Teorisi, 1960’lı yıllardan günümüze, endüstri ilişkileri alanında en çok benimsenen yaklaşımdır. Bunun en önemli nedeni, bu yaklaşımın, endüstri ilişkilerini, ilk defa bir bütün olarak ele almasıdır. Ancak Sistem Teorisi, aynı zamanda en çok eleştirilen yaklaşımlardan biri olmuştur. Bu eleştiriler endüstri ilişkileriyle ilgili yeni kuramların ortaya çıkması için de bir alt yapı oluşturmuştur. Endüstri ilişkileriyle ilgili diğer kuramlar, genellikle Dunlop’un Sistem Teorisi’nin değiştirilmiş ve geliştirilmiş halidir.


#7

SORU:

Endüstri ilişkileri alanında ilk kuramsal çalışmayı yaparak temellerini atan bilim insanı ya da insanları kimdir/kimlerdir?


CEVAP:

Endüstri ilişkileri alanında ilk kuramsal çalışmayı yaparak temellerini atanlar, iki İngiliz araştırmacı Sidney ve Beatrice Webb olmuştur. Bu iki İngiliz bilim adamı 19. yüzyılın son on yılında yaptıkları çalışmalarla endüstri ilişkileri alanına önemli katkılar sağlamışlardır. Sendikaların tarihini araştıran ve faaliyetlerini inceleyen araştırmacıların öncülüğünü yapan Webb’ler, yaptıkları ilk çalışmada işçi sendikalarının işlevleri üzerinde durmuşlar ve işçi sendikalarının temel amacının ücretlilerin çalışma koşullarını geliştirmek ve korumak olduğunu ileri sürmüşlerdir.


#8

SORU:

Klasik Teori’ye göre, sendikalar amaçlarını nasıl gerçekleştirebilirler?


CEVAP:

Klasik Teori’ye göre, sendikalar amaçlarını iki yöntemle gerçekleştirebilirler: toplu pazarlık ve yasal düzenlemeler. Webb’ler, sendikaların amaçlarını gerçekleştirmek için iki temel süreç olduğunu belirtmektedirler. Birincisi, toplu pazarlık süreci ve bunun sonucu oluşan toplu iş sözleşmesi ile ücretlerde ve çalışma koşullarında standartların belirlenmesidir. İkincisi ise yasal düzenleme sürecinin kullanılmasıdır. Piyasa içinde çalışma koşullarının oluşturulması için toplu pazarlıkların ve yasal düzenlemelerin birlikte
kullanılabileceğini belirtirken özellikle asgari ücretin belirlenmesi gibi çalışanların tamamını ilgilendiren standartların belirlenmesinde yasal süreci daha fazla ön plana çıkarmışlardır (Tripp, 1961, s.58). Bununla birlikte, endüstri ilişkileri
alanında sendikaların ancak toplu pazarlıklar yoluyla zorlayıcı bir rol oynayabileceklerini ileri sürmüşlerdir.


#9

SORU:

Sidney ve Beatrice Webb Klasik Teori'yi hangi kavramlar temelinde geliştirmişlerdir?


CEVAP:

Sidney ve Beatrice Webb, kuramlarını üç temel kavram üzerine oturtmaktadırlar: işçilerin ve işverenlerin sendikalaşma hakkı, toplu pazarlık hakkı ve grev ve lokavta başvurma hakkı. Webb’lere göre, yasaların getirdiği küçük kısıtlamalar dışında, örgütlenmenin kendilerine verdiği güç ve bağımsızlık sayesinde işçiler ve işverenler bu haklardan özgürce yararlanabilirler.
Devlet, işçilerin ve işverenlerin sendikalaşma, toplu pazarlık ile grev ve lokavt haklarından yararlanmalarını önleyecek yasal engeller getirmekten kaçınmalıdır. Ancak bunun yanında devlet istatistiksel bilgileri derlemek ve uzlaştırmayı sağlayıcı bazı görevleri yerine getirmek yoluyla toplu pazarlıkları kolaylaştırmaya çalışmalıdır. Böyle bir endüstri ilişkileri sisteminde, sendikaların ve işverenlerin rolü ise birbirini tamamlayıcı ve ekonomik niteliktedir. Taraflardan birisi emeğini satmakta, diğeri de bu emeği satın almaktadır. İşçiler emeklerini yüksek fiyatla satmak için örgütlenirken işverenler de bu emeği en ucuz fiyata almak için örgütlenmektedirler. Bunun sonucu olarak işçi sendikalarının yaptıkları toplu pazarlıklar ve toplu iş sözleşmeleri işçilerin bireysel olarak yaptıkları hizmet sözleşmelerinin yalnızca genişletilmiş ve yaygınlaştırılmış biçimini oluşturmaktadır. Webbler toplu pazarlıkları tamamıyla bir sendikal eylem aracı olarak görmektedirler.


#10

SORU:

Marksist teoriye göre neden toplu pazarlık ve sendikacılık kapitalist bir toplumda endüstri ilişkilerinin sorunlarını çözemez?


CEVAP:

Marks’a göre kapitalizm sınıfsal düşmanlıkları sadeleştirmiştir ve toplum gitgide birbiriyle karşı karşıya gelen iki büyük sınıfa ayrılmıştır. Marks’ın kapitalizmde sadece iki önemli sınıfın var olduğunu iddia etmesinin nedeni, artık ekonomik ilişkilerin temelinin özel mülkiyete dayalı olması ve sadece iki olasılığın mevcut olmasıdır: üretim araçlarına sahip bir sınıf (burjuvazi) ve bunlara sahip olmayan, dolayısıyla çalışma kapasitelerini satmak zorunda olan bir sınıf (proletarya). Kapitalist bir toplumda bu iki sınıf arasında var olan çatışma uzlaştırılamaz olarak  kabul edilmektedir. Marksistlere göre, sayısal olarak çoğunlukta olan işçiler bölünmüş durumdadır. Toplumsal bir güç olan sermaye karşısında kendi aralarında rekabet eden, emek gücünden başka bir şeye sahip olmayan ve gücü sayısal çokluğuna bağlı olan işçiler eşit koşullarda sözleşme yapamamaktadırlar. İşçiler, sözleşme koşullarını en azından köle olma durumunun üstüne çıkarabilmek ve aralarındaki rekabeti ortadan kaldırmak veya denetim altına almak için sendikaları kurmuşlardır.  Bireysel olarak işçilerin zayıflığı, kendi sınıf çıkarlarını korumak için sendikalaşmalarına ya da örgütlenmelerine neden olmaktadır. Bu nedenle, toplu pazarlık ve sendikacılık kapitalist bir toplumda endüstri ilişkilerinin sorunlarını çözemez ve proletaryanın devrimi için bir temel sağlayamaz. Bu örgütler sadece kapitalist bir toplumda üretim ilişkilerinin ve sosyal ilişkilerin doğasında var olan çelişkileri geçici olarak uzlaştırmaktadır.


#11

SORU:

Endüstri ilişkilerinde çoğulcu teori kim ya da kimler tarafından ortaya koyulmuştur?


CEVAP:

Endüstri ilişkilerinin en önemli kuramlarından bir diğeri Çoğulcu Teori’dir. 1960’lı yılların sonlarına doğru Oxford Üniversitesi’nden Allan Flanders, Alan Fox ve Hugh Clegg, Webb’lerin kaldığı yerden devam etmişler; Dunlop’un Sistem Teorisi ile siyaset bilimindeki Çoğulcu Teori’den yararlanarak Endüstri İlişkilerinde Çoğulculuk olarak adlandırılan yeni bir kuram geliştirmişlerdir.


#12

SORU:

Çoğulcu Teori’ye göre, endüstri ilişkilerinin en temel özelliği nedir?


CEVAP:

Çoğulcu Teori’ye göre, endüstri ilişkilerinin en temel özelliği, işyerinde işçi ve işveren ile yönetenler ve yönetilenler arasında meydana gelen potansiyel çatışmadır.  İşçilerin daha iyi ücret ve çalışma şartları isteğiyle işverenlerin karlarını maksimize etme istekleri arasındaki farklılık çatışmaya neden olmaktadır. Bu çıkar çatışmasında toplu pazarlık taraflar arasında arabuluculuk işlevi görmektedir. Toplu pazarlığın endüstri ilişkilerinde çatışmanın ortaya çıkmasını önlediği ve bütünleştirici bir rol oynadığı ileri sürülmektedir. Toplu pazarlık bir süreç olarak düşünülürse çatışma ve düzensizlik sistemin girdisi; kurallar da çıktısı olmaktadır. Bu yaklaşıma göre, sendikalar çatışmaya neden olmaktan çok, toplu pazarlığın bir tarafı olarak çözümlenmesine katkıda bulunmaktadır.


#13

SORU:

Çoğulcu Teorinin eleştirildiği noktalar nelerdir?


CEVAP:

Endüstri ilişkilerine çok önemli katkılar sağlamasına rağmen Çoğulcu Teori’nin eleştirildiği bazı noktalar da vardır. İlk olarak politik çoğulculuktan endüstri ilişkilerinde çoğulculuğa ulaşmasında bazı sorunlar olduğu ileri sürülmektedir. Çoğulcu Teori’ye göre bir işletme içinde yer alan işçiler, sendikalar, işverenler ve yöneticilerden oluşan sınırlı sayıda çıkar grubu vardır ve bunların aralarında bir güç dengesi olduğu varsayılmaktadır. Bir çıkar grubunun diğerine baskın olduğunu kabul etmek, çoğulcu işletme anlayışına zarar verecektir. Politik çoğulculukta ise çıkar grupları oldukça fazladır ve bunlar arasındaki güç dengesinde her zaman eşitsizlik olabilir. Gücünü arttıran bir sınıf veya çıkar grubu diğer çıkar gruplarının veya sınıfların faaliyetlerini engelleyebilir. Çoğulcu Teori’de endüstri ilişkileri tarafları amaçlarına ulaşmak için lobicilik gibi, işletme dışı yöntemleri kullanmaya gerek duymamaktadırlar. Bu nedenle devletin rolü çok azdır. Devlet toplu pazarlığa ve çatışmaya ancak kamu çıkarları için müdahale edebilmektedir. Bununla birlikte, politik çoğulculuğun temeli ise çıkar gruplarının politik ilişkilerine dayanmaktadır. Çoğulcuların eleştirildiği en önemli nokta, çoğulcu yapı içinde ekonomik ve sosyal durumun ve endüstri ilişkileri kurumlarının tamamıyla problemsiz olarak kabul edilmesidir. Buna bağlı olarak kamu politikalarının oluşturulmasında yönetenlerin müdahalesine gerek olmadığı ileri sürülmektedir. Çoğulculara göre, mevcut ekonomik ve sosyal yapı ancak olağanüstü bir durumda değişebilecektir. Bu nedenle Çoğulcu Teori’nin temel olarak oldukça muhafazakâr olduğu öne sürülmektedir. Çoğulcu Teori mevcut sisteme yeni uyarlamalar ve alternatifler üretmekten çok, işgücünün endüstri ve toplumun genel ekonomik ve sosyal yapısıyla daha etkili bir şekilde bütünleşmesini ve kapitalist sistemin devamını sağlamayı amaçlamaktadır.


#14

SORU:

Sendikaları ve toplu pazarlığı endüstri ilişkileri sisteminin dışına çıkarmaya çalışan ilk teori nedir?


CEVAP:

Endüstri ilişkilerine Tekilci Yaklaşım, sendikaların zayıflamaya başladığı 1970’li yılların sonunda ortaya çıkan, sendikaları ve toplu pazarlığı endüstri ilişkileri sisteminin dışına çıkarmaya çalışan ilk teoridir.


#15

SORU:

Yönetim ideolojisi nedir?


CEVAP:

Endüstri ilişkilerine Tekilci Yaklaşım, sendikaların zayıflamaya başladığı 1970’li yılların sonunda ortaya çıkan, sendikaları ve toplu pazarlığı endüstri ilişkileri sisteminin dışına çıkarmaya çalışan ilk teoridir. Bu yaklaşıma göre, her iş örgütü ortak bir amaç için oluşturulmuş uyumlu ve tek bir bütündür. İşletmede çalışan işçiler bir araya gelerek tek bir otorite altında bir bütün oluşturmakta ve çalıştığı işletmenin amaçları, çıkarları ve değerlerini paylaşmaktadırlar. İşçi ve işveren etkin üretim, yüksek kar ve işletmedeki her çalışana iyi ücret sağlamak gibi ortak amaçlara sahip bir takımın üyesidirler. Ancak bu takımın çalışması ve görevlerini tam olarak yerine getirmesi için üst yönetimin liderliğine ihtiyacı vardır. Bu nedenle yönetimin karar ve emir verme hakkı, meşru ve rasyonel olarak kabul edilmektedir. Yönetimin ve işçilerin çıkarlarının aynı olduğunu ve yönetimin örgütün tümünün çıkarları için çalıştığını ileri sürerek yöneticilerin otoritesini meşrulaştıran bu yaklaşıma yönetim ideolojisi de denilmektedir.


#16

SORU:

Ortaya çıkan ve çatışma yaratan; organizasyon içindeki kişilik farklılıkları, yönetimin planları ve kararlarına ilişkin olarak iletişimin yetersizliği, çalışanların yönetimin kararlarını yanlış anlaması ve çalışanların çıkar birliğinin önemini anlayamaması nedenlerin yöneticilerin hatalarından çok, yönetilenlerin hatalarından kaynaklandığı ileri süren teori hangisidir?


CEVAP:

Tekilci Teori’ye göre, endüstri ilişkilerinde çatışma yapısal değildir. Daha çok işletmedeki küçük uyuşmazlıklardan kaynaklanmaktadır. Bu uyuşmazlıkların en önemli nedenleri olarak organizasyon içindeki kişilik farklılıkları, yönetimin planları ve kararlarına ilişkin olarak iletişimin yetersizliği, çalışanların yönetimin kararlarını yanlış anlaması ve çalışanların çıkar birliğinin önemini anlayamaması gösterilmektedir. Çatışma yaratan bu nedenlerin yöneticilerin hatalarından çok, yönetilenlerin hatalarından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Tekilci yaklaşıma göre ortaya çıkan çatışma, yönetimin tek taraflı müdahalesiyle çözülebilir. Yönetimin tek taraflı müdahalesi, kanunların uygulanması da dâhil olmak üzere, meşru yönetsel gücün kullanımı olarak kabul edilmektedir. Ayrıca yönetim, meşru kabul edilen yönetim hakkına dayanarak karar alma ya da değişiklik yapma
aşamasında işçilerin onayını alma ihtiyacını hissetmemektedir. Diğer taraftan yönetim, örgüt içinde iletişimi ve insan ilişkilerini geliştirmeyi temel alan İnsan İlişkileri Teorisi’nin etkisiyle işçilerin iş yerine bağlılığını sağlamaya çalışmaktadır.


#17

SORU:

Sosyolojik teoriye göre, endüstri ilişkilerinin karşılaştırılması ve sosyal çatışmaların analizi için nasıl bir yol izlenmelidir?


CEVAP:

Sosyolojik teoriye göre, endüstri ilişkilerinin karşılaştırılması ve sosyal çatışmaların analizi için toplumun sosyal yapısının temel alınması gerekmektedir. Böyle bir yaklaşım, endüstri ilişkileri sistemini oluşturan çeşitli güçler hakkında daha iyi fikir verecek ve endüstrinin politik ve ekonomik analizlerinin sosyal yapıdan türeyen unsurlara dayandığını gösterecektir. Endüstri ilişkileriyle ilgili
incelemeler sosyokültürel unsurları yeterince dikkate almadığı sürece hiçbir değere sahip olmayacaktır. Sosyolojik yaklaşım, uyuşmazlıkların ve çatışmaların endüstri toplumunun özündeki bir olgu olduğunu savunmakta, bu uyuşmazlıkların tarafların kabul edecekleri kurallar ve yöntemlerle çözümlenmesinin gerektiğini ileri sürmektedir. Hem sistem yaklaşımı hem de kurumsal yaklaşım ise endüstri ilişkilerinin temel unsuru olan uyuşmazlıkların yapısı ve nedenlerini açıklamayı ihmal ederek kurumlara ve kuralların yapılmasına gereğinden fazla önem vermişlerdir.


#18

SORU:

Sosyolojik yaklaşım hangi yaklaşımlara karşıt olarak ortaya çıkmıştır?


CEVAP:

Sosyolojik yaklaşım, özellikle endüstri ilişkileri sisteminde davranışların sistemin yapısal özellikleriyle açıklanabileceğini savunan sistem yaklaşımı başta olmak üzere, endüstri ilişkilerinde çevre ve kurumlar üzerinde duran diğer yaklaşımlara karşıt olarak ortaya çıkmıştır. Sosyolojik yaklaşıma göre, endüstri ilişkilerinde yer alan insanlar bu ilişkilerin belirlenmesinde önemli rol oynamaktadırlar. Ancak diğer yaklaşımlar, insan ve insan davranışlarını önemsemeksizin yalnızca kurumları incelemektedir.


#19

SORU:

Korporatizm nedir?


CEVAP:

Korporatizm işçi ve işveren örgütlerinin kamu politikalarının oluşturulmasına ve uygulanmasına katılımının sağlanmasıdır. 


#20

SORU:

Neokorporatizm nedir?


CEVAP:

Neokorporatizm işçi ve işveren örgütlerine devlet tarafından yasal ayrıcalıklar sağlanırken, faaliyetlerinin kısıtlanması ve denetlenmesidir. Neo-korporatist yaklaşım, endüstri ilişkileri sisteminin aktörlerinden işçi ve işveren örgütlerinin birbirleri ve
hükümet ile olan ilişkilerini incelemektedir.


#21

SORU:

Güçlü neokororatizme örnek olarak hangi ülkeler verilmektedir?


CEVAP:

Güçlü neokorporatizme örnek olarak Avusturya, Finlandiya, İsveç ve Norveç verilmektedir. Bu ülkelerde işçi ve işveren örgütleri, ekonomik ve sosyal konsey gibi kurumlarla, ekonomik ve sosyal politikaların belirlenmesi ve uygulanması aşamasına etkili bir şekilde katılmaktadırlar. Toplu pazarlıklar daha çok ulusal düzeyde yapılmaktadır.


#22

SORU:

Cinsiyet nedir?


CEVAP:

Cinsiyet, kadın ve erkek arasında biyolojik olarak belirlenen farklılıklardır.


#23

SORU:

Toplumsal cinsiyet nedir?


CEVAP:

Toplumsal cinsiyet ise (gender), kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel rol beklentileri olarak tanımlanmaktadır.


#24

SORU:

Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet arasındaki farklar nelerdir?


CEVAP:

Cinsiyet, kadın ve erkek arasında biyolojik olarak belirlenen farklılıklardır. Toplumsal cinsiyet ise (gender), kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel rol beklentileri olarak tanımlanmaktadır. Cinsiyet biyolojik olarak belirlenmiştir ve doğuştandır. Toplumsal cinsiyet ise biyolojik değildir ve toplumda varolan kültürel, dini, ideolojik sistemlerin güçlendirdiği, geniş bir toplumsal iş bölümünün yansıması olarak ortaya çıkar. Toplumsal cinsiyet farklılığının, toplumsal kalıpları o kadar geniştir ki genetik farklılıklar
bunu açıklayamamaktadır. Toplumsal cinsiyet, cinsiyete dayalı iş bölümünü ve biyolojik cinsiyetler arasındaki toplumsal ilişkileri vurgular ve sadece kadının değil, erkeğin de konumunu belirten bir kavramdır. Cinsiyete dayalı iş bölümü ise kadın ve erkek arasındaki iş bölümünün hem cinsel hem de toplumsal ve kültürel yapısını ifade eder. Bu iş bölümü kadına ev içinde gerçekleştirilmesi gereken işleri (ev işi, çocuk bakımı, vb.) erkeğe de ev dışındaki işleri vermiştir. Kadın, ev ve çocuk bakımı işi ile görevlendirilirken evin geçimi erkeğin işi olarak görülmektedir.


#25

SORU:

"Cam tavan" kavramı neyi ifade etmektedir?


CEVAP:

Evlilik, kadınların işgücüne katılımını ve kariyerini etkilemektedir. Özellikle evli ve küçük çocuklu kadınların işgücüne katılım oranı düşüktür. Kadınlar, çalışma kararı verirken ve iş tercihi yaparken ev içindeki görevlerini aksatmayacak işleri seçmektedirler. Evli kadınlara aynı iş için erkeklerden daha az ücret ödenmekte ve üst düzey yönetim konumlarına terfi etmeleri zorlaşmaktadır. Günümüzde, hâlâ başarılı birçok kadın kariyerinde cam tavan denilen engellerle karşılaşabilmektedir. Yönetici pozisyonunda çalışan kadınların, belirli bir aşamadan sonra yükselmelerini engelleyen faktörlerin toplamına cam tavan ya da cam tavan sendromu adı verilmektedir. Cam tavanın oluşum nedenleri olarak kadınların çalışma yaşamında kısa sayılacak bir süredir yönetici durumunda bulunmaları, işgücüne aralıklı olarak katılmaları, geleneksel olarak kadınların çalıştıkları belli alanların bulunması (örneğin; halkla ilişkiler, insan kaynakları yönetimi gibi yükselme olasılığının düşük olduğu alanlarda) ve son olarak da üst yönetimin ise alma ve terfi politikalarında ayrım yapmaları gösterilmektedir.