İKTİSAT TARİHİ Dersi İKTİSAT TARİHİNE GİRİŞ soru cevapları:

Toplam 21 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU:

Klasik İktisatçılar olarak bilinen iktisatçıların insan davranışlarıyla ilgili düşüncelerini açıklayınız. 


CEVAP:

Amaçlarla alternatif kullanım imkânları olan kıt araçlar arasındaki ilişkiyi inceleyen iktisat biliminin ilk kurucuları iktisadi düşünce literatüründe Klasik İktisatçılar olarak adlandırılırlar. Bu iktisatçılara göre, tüm toplumlarda insanların arzuları ve mantıkları tamamen aynıdır. Avrupalı bir Orta çağ çiftçisi, bir Hintli köylü, bir Amerikan yerlisi ve modern bir insan aynı ortak amaçlara ve bu arzularını gerçekleştirmek için rasyonel davranma yeteneğine sahiptir. Bütün bu toplumlarda bireyin her türlü davranışlarına yön veren temel itici güç iktisadi çıkar sağlama düşüncesidir ve insan bu amacına ulaşmak için uygun araçlar seçerek daima rasyonel hareket eder. Klasik iktisatçılara göre iktisadi davranış kuralları fizik kanunları gibi evrensel geçerliğe sahiptir ve bu nedenle de tüm ekonomiler için uygulanacak iktisat politikasının amaç ve araçları aynıdır


#2

SORU:

Tarihçi Okula göre Klasik İktisatçılar'ın insan davranışlarıyla ilgili öne sürdükleri yorumlar neden yetersizdi?


CEVAP:

Tarihçi Ekole göre, Klasik iktisatçıların insan davranışlarının gerekçeleri ile ilgili yorumu son derece yetersizdi. İnsanlar çıkar sağlama amacı dışında gurur, şöhrete ulaşma, faal görünme arzusu, görev duygusu, merhamet ve hayırseverlik gibi düşüncelerle irrasyonel davranışlarda bulunabilirlerdi. Kişilerin soyut davalar uğruna yıllarca hapishanelerde yatması ve hatta ölüme razı olması, hayırseverlik düşüncesiyle kan bağışı yapması, oy kullanması, gönüllü kuruluşlarda görev alması modern toplumlarda bile sıkça görülen ve kişisel çıkarın söz konusu olmadığı ya da çok sınırlı düzeyde kaldığı insani davranış örnekleridir. Ayrıca insanların davranışları içinde yaşadıkları toplumun gelişme düzeyine göre de farklılık gösterebilirdi. Öte yandan Tarihçi Ekol, Klasik İktisat Ekolünün her dönem ve her toplum için geçerli tek bir iktisat politikasının mevcut olduğu görüşüne de karşı çıkıyor ve uygulanacak iktisat politikasının amaç ve araçlarının ekonominin içinde bulunduğu gelişme safhasına göre tespit edilmesi gerektiğini savunuyordu.


#3

SORU:

Tarihçi okula göre bireyin iktisadi davranışları hangi koşullara göre değişkenlik gösterir?


CEVAP:

Tarihçi Ekole göre bir ülkenin coğrafi koşulları, doğal kaynakları, nüfusunun kültür düzeyi ile ahlaki ve dini tutumları, politik rejimi, iktisadi kurumları gibi bireyin iktisadi davranışları üzerinde geniş ve derin etkilerde bulunan özellikleri tarih içinde zamanla sürekli değişir. Bu nedenle günümüzün iktisadi olgularını açıklayabilmek için tarihsel geçmişin doğru ve ayrıntılı bir analizine ihtiyaç vardır.


#4

SORU:

Kliometri kavramını açıklayınız. 


CEVAP:

20. yüzyılın ikinci yarısında gelişen ve kliometri olarak adlandırılan Yeni İktisat Tarihi Okulu mensupları, başta iktisat teorisi olmak üzere toplum bilimlerinin kantitatif yöntemleri ile davranış modellerini tarih çalışmalarına başarılı bir şekilde uygulamışlardır. Bu yeni akım iktisat tarihini, hem kullandığı yöntemler ve hem de ilgi alanları itibariyle iktisat bilimine yaklaştırmıştır


#5

SORU:

İktisatçıların ve tarihçilerin iktisat tarihine bakış açıları arasındaki farklılıklar nelerdir?


CEVAP:

İktisat tarihiyle yakından alakalı iki bilim dalı iktisat ve tarih bilimleridir. Ancak, tarihçiler ve iktisatçılar, iktisat tarihinin konusuna farklı şekilde yaklaşmışlardır. Tarihçiler, iktisat tarihini genel tarihin iktisadi olaylarla ilgilenen özel bir dalı olarak görürler. John Clapham iktisat tarihinin “geçmişin sosyal kurumlarının ekonomik yönlerini araştıran” bir bilim olduğunu belirtmiştir. Yine tarihçi gruptan G. Unwin, iktisat tarihini “yazılı tarih boyunca insanoğlunun içinde bulunduğu iktisadi şartları araştıran”; N. S. B. Gras ise, “iktisadi olayları kronolojik olarak sıralayan ve bu olaylar arasındaki ilişkileri ortaya çıkaran” bir bilim olarak tanımlamışlardır. İktisatçılar ise, kendi alanlarını tanımlarken kullandıkları ölçüleri esas alarak iktisat tarihini, iktisat teorisinin gerçekler karşısında test edilmesini sağlayacak tarihi verileri toplayan bir yardımcı bilim dalı olarak görmüşlerdir. Mesela ünlü iktisatçı Sir John R. Hicks’e göre, “iktisat tarihi geçmiş çağların uygulamalı iktisadıdır”. Eli Heckscher ise, iktisat tarihinin amacının “kıt ve yetersiz kaynakların insanların amaçları uğrunda çağlar boyunca nasıl kullanıldığının ve bu alandaki değişmelerin insan hayatını ve toplumları ne şekilde etkilediğinin araştırılması” olduğunu belirtmiştir.


#6

SORU:

Nüfus ve iktisadi kaynaklar arasında nasıl bir ilişki söz konusudur?


CEVAP:

Nüfus ve kaynaklar arasındaki ilişkiler karmaşık ve çok yönlüdür. Nüfus artışının ekonomi üzerinde olumlu ve olumsuz etkilerinden söz edilebilir. Thomas Malthus uzun dönemde nüfusun kaynaklardan daha hızlı artacağını ve böylece bir kaynak yetersizliğinin kaçınılmaz olacağını ileri sürmüştür. Bu yaklaşım uzun süre ekonomik gelişme açısından nüfusun olumsuz bir faktör olarak değerlendirilmesine neden olmuştur. Ancak Malthus’ün açıklamasını tersine çeviren Ester Boserup’a göre nüfus artışı teknolojik değişimi uyararak kaynakların geliştirilmesini sağlar. Ayrıca nüfus artışı herhangi bir ürün için pazarı genişleterek iş bölümünü, iş bölümü de teknolojik gelişmeyi ve dolayısıyla ekonomik büyümeyi teşvik eder. Nüfus artışının ekonomi üzerindeki nihai etkisini, toplumun nüfus artışına cevap verme şekli ve kapasitesi belirleyecektir


#7

SORU:

Ünlü ilk çağ tarihçisi Gordon Childe tarım devrimini nasıl açıklamıştır?


CEVAP:

Ünlü İlk çağ tarihçisi Gordon Childe’a göre, bundan 10 veya 12 binyıl önce gerçekleşen son küresel buzlanma döneminde Avrasya ve Kuzey Amerika’daki iklim kötüleşmesi sonucu Kuzey yarımkürede avcı insanların temel beslenme kaynaklarını oluşturan memeli hayvanların pek çoğu yok oldu. Bir zamanlar yeterli ölçüde su kaynakları olan Yakındoğu ve Kuzey Afrika kuraklaştı. Daha önce insanlar için kolaylıkla elde edilebilir vahşi hayvanlar ve bitkilerle dolu olan bu bölgede azalan yiyecek kaynakları, mevcut vahalar ve su membalarında toplandı. Bu az sayıdaki vahalarda insan, hayvanlarla ve bitkilerle daha sıkı bir temas içinde bulunarak onları daha yakından izlemeye başladı ve bu arada bazı hayvanları düşmanları olan yiyici hayvanlardan korudu. Böylece otçul hayvanlar giderek evcilleşti. İnsan da onları ot ve hububatla beslemeyi ve korumayı kendisi için avantajlı buldu.


#8

SORU:

Robert J. Braidwood tarafından tarım devrimini açıklamak üzere ortaya atılmış Çekirdek Alan Teorisi'nin temel eksikliği nedir?


CEVAP:

İnsanın tarımsal teknikleri uzun süren bir öğrenme sürecinin sonucunda bulduğunu iddia eden bu teorinin temel eksiği, bir yandan tarıma geçişin zamanını ve nedenini açıklayamaması; öte yandan da tarımın doğuşu için bilginin gerekli bir şart olmasına karşılık yeterli olmadığını görememesidir


#9

SORU:

Avcı ve toplayıcı topluluklardaki iş bölümü nasıl bir karaktere sahipti?


CEVAP:

Avcı ve toplayıcı topluluklarda basit bir iş bölümü vardı: Avcılık erkekler, toplayıcılık kadınlarca yapılıyordu. Topluluğun tüm bireylerinin doğrudan üretime katılması bir zorunluluktu. Yerleşik tarım yapan topluluklarda ise çiftçiler, tükettiklerinden daha fazlasını üretebildiklerinden bir toplumsal artık ürün ortaya çıktı. Böylece geçimi için kendi beslenme kaynaklarını üretmek zorunluluğundan kurtulan bazı toplumsal grupların özellikle de bol ve boş zamana ihtiyaç gösteren bazı kültür ve zihin faaliyetleri de dahil olmak üzere başka işlerle uğraşması mümkün oldu. İlk çiftçiler arasından bazı kişiler savunma hizmetlerinde ihtisaslaşırken, bir kısmı da insanın doğal çevresi ile uyumunu sağlamak için ideolojik bir görev üstlenerek topluluğa dini liderlik yaptılar. Tarım toplumlarında çiftçilik dışında başka yeni meslekler de ortaya çıktı. Böylece avcı ve toplayıcı bir topluluktan çok daha karmaşık bir toplum doğdu. Topluluğun ürettiği ürünlerin iş bölümü sonucunda fonksiyonları karmaşıklaşmış bu kişi ve gruplar arasında dağılımının sağlanması gerekiyordu.


#10

SORU:

Tarım devriminin nüfus üzerinde nasıl bir etkisi olmuştur?


CEVAP:

Tarım devrimi nüfusu arttırmıştır. Tarım Devrimi öncesinde nüfusun artış oranı sadece on binde 0.07-0.15 dolaylarındaydı. Tarım Devriminden sonra nüfusun artış hızı binde 0.36’ya yükseldi. İnsanların yerleştikleri alanlar genişledi. Akdeniz’in çevresindeki toprakların nüfusu oldukça yoğun hale geldi.


#11

SORU:

Sümer medeniyetinin medeniyete en önemli katkısı olan yazının ne gibi olumlu sonuçları olmuştur?


CEVAP:

Sümer’in uygarlığa en önemli katkısı idari bir ihtiyaçtan kaynaklanan yazının icat edilmesiydi. İlk Sümer şehirlerinde ekonomik ve siyasi organizasyon işlevi dini esaslı bir hiyerarşi tarafından yerine getiriliyordu. Bu kişiler tarımsal üretimle ilgili işlerin düzenlenmesi yanında üretimin vergilendirilmesini de sağlıyorlardı. Vergilerin toplanması ve harcanması ile ilgili kayıtları tutma problemi kilden yapılmış tabletler üzerine bazı işaretler kullanılarak çözümleniyordu. M.Ö. 2800’e doğru bu işaretler belirli bir şekil kazanarak çivi yazısına dönüştü. Yazı idari bir ihtiyaçtan kaynaklanmış olsa da kısa sürede dini, edebi, ekonomik ve diğer pek çok amaçla ondan yararlanıldı. Daha sonraki dönemlerde ekonominin dini esaslı organizasyonu ekonomik teşebbüslere daha geniş bir serbestlik alanı tanıyınca kil tabletler sözleşmelerin, borçların ve diğer ticari ve mali işlemlerin kayıt altına alınmasında da kullanıldı.


#12

SORU:

Eski Mısır medeniyetinde zengin bir tüccar sınıfının ortaya çıkamayışının sebepleri nelerdir?


CEVAP:

Ticaret Firavun’un adamlarının denetimindeydi. Bazı değerli mallarda hükümet, tam bir tekel kurmuştu ve üreticiden sabit bir fiyatla satın aldığı bu malları içeride ve dışarıda daha yüksek fiyatlarla satıyordu. Bu nedenle Mezopotamya’da olduğu gibi bağımsız bir zengin tüccar sınıfı doğmamıştı.


#13

SORU:

Yunan şehirlerinin ekonomik refahının en önemli nedeni neydi?


CEVAP:

Yunan şehirlerinin ekonomik refahının en önemli nedeni, üretim faktörleri üzerinde etkin bir mülkiyet hakları sistemi kurmayı ve buna uygun bir hukuki çerçeve meydana getirmeyi başarmasıydı. Atina, bir yandan modern iktisadi sistemin temelinde yatan fiyat tayin edici pazarların, öte yandan da uluslararası ticaretin gelişmesinin ilk örneğini vermiş oldu. Daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan bankacılık, sigorta, anonim şirketler ve diğer pek çok ekonomik kurum çekirdek halinde ilk olarak klasik Yunanistan’da filizlenmişti. Başta Atina olmak üzere bazı şehirlerin ticari ve mali fonksiyonları son derece gelişmişti.


#14

SORU:

İlk çağ medeniyetleri nüfus artışına bazen cevap verebilseler de çoğu zaman bunda başarısız olmuşlardır. Bunun sebebi nedir?


CEVAP:

Bu nedenlerle artan nüfusa, ekonomik imkânların ayak uydurması bazen başarılı olmuş ve bu ekonomiler önemli ölçüde gelişme gösterebilmişlerdir. Ancak eski toplumların nüfus artışına her zaman aynı başarılı cevabı verdikleri söylenemez. Herhangi bir üretim sisteminde toprak, emek ve sermayenin değişik bileşimleri kullanılır. Üretim girdilerinden biri sabitken, diğer girdiler artırılırsa üretim giderek daha düşük oranlarda artar. Yani üretim girdilerinden biri sabitken, üretim genişledikçe artırılan girdi başına ürün düşecektir. Sanayi öncesi dönemde toprak niteliği gereği arzı sabit olan temel bir üretim faktörüydü. Bu sınırlı arz, teknolojik bir değişim olmadıkça emek arzı artarken iş gücü birimi başına üretimin düşeceğini ifade eder. Sonuç olarak nüfus artarken kişi başına gelirler düşer. Bu yüzden de nüfus artışı ve bunu izleyen azalan verim olgusu, geçmiş ekonomilerin çöküşünün ilk hazırlayıcısı olmuştur.


#15

SORU:

Roma İmparatorluğu'nun büyük bir bölümünde geçerli olan geçimlik ekonomik kavramını açıklayınız. 


CEVAP:

Geçimlik Ekonomi üretimin esas olarak öz tüketim için yapıldığı, yaşam standardının temel ihtiyaçların ötesini karşılamadığı, marjinal prodüktivitenin çok düşük olduğu bir ekonomidir.


#16

SORU:

Roma İmparatorluğu'nun doğu ve batı bölümlerinin imalat sektörü açısından en önemli farkı neydi?


CEVAP:

Roma dünyasını oluşturan Doğu ve Batı bölgeleri arasında imalat faaliyetlerinin gelişme düzeyi bakımından önemli bir farklılık görülüyordu. İmparatorluğun Doğu eyaletleri zengin bir sınai geleneğe sahip mamul mal üreticisi bölgeler iken, Avrupa’daki Batı eyaletleri daha çok ham madde yetiştiricisi bölgeler durumundaydı


#17

SORU:

Roma İmparatorluğu'nun teknolojik alanda başarısız olmasının sosyo-ekonomik yapısıyla ile ilgili olan sebebi nedir?


CEVAP:

Roma’nın teknolojik başarısızlığının önemli bir nedeni sosyo-ekonomik yapısıyla alakalıydı. Çoğu üretken faaliyetler, köleler ya da köleden farklı konumda olmayan köylülerce yapılıyordu. Sürekli ucuz köle arzı mümkün oldukça yeni üretim teknikleri ile iş gücü maliyetini düşürmeye gerek duyulmuyordu. Köleler teknolojik gelişmeyi başarabilseler bile, bu ilerlemenin daha yüksek bir gelir düzeyi ya da daha az çalışma şeklinde ortaya çıkacak nimetlerinden yararlanma şansına sahip değillerdi. Buna karşılık küçük bir imtiyazlı sınıfın üyeleri, kendilerini savaşa, yönetim işlerine, sanata, bilime ve gösteriş tüketimine hasretmişlerdi. Onlar üretim araçları ile ilgilenmek için ne gerekli tecrübeye ne de herhangi bir isteğe sahiptiler.


#18

SORU:

Roma İmparatorluğu ekonomik olarak gerilemeye başladığında hukuki çerçeveye ne gibi müdahalelerde bulunmuştur?


CEVAP:

Devlet, mali politikalarındaki bu değişmelere ek olarak iktisadi faaliyetlerin cereyan ettiği hukuki çerçeveye de müdahalelere girişti. Roma ekonomisinin daha önce gösterdiği dinamizmin temelinde yatan ve Roma hukukunda ifadesini bulan mülkiyet hakları sistemi ve özgürlükler önemli kısıntılara uğradı. Bu ise sosyal hareketliliği sınırlayarak kişisel teşebbüs gücünü yok etti. Ekonomik hayatın her yönünü etkileyen bu müdahaleci iktisat politikası, çok çeşitli bürokratik kontrol mekanizmalarını kapsıyordu. Öncelikle esnafın ve tüccarın mesleki özgürlüğü kısıtlandı. Başkentin yiyecek ihtiyacını karşılayan tüccar ve gemi sahipleri bir dernek halinde örgütlenerek bazı vergi bağışıklıklarını da kapsayan ayrıcalıklar tanındı ve buna karşılık işleri babadan oğluna geçer hale getirildi. Vergi gelirlerinin daha kolay toplanabilmesi için her meslekten esnafın bir esnaf cemiyetine girmesi zorunlu kılınarak esnaf cemiyetleri birer devlet organına dönüştürüldü. Esnaf üyesi bulunduğu bu derneği terk edemezdi. Bu kişilerin servetlerinin aynı meslek grubu içinde kalabilmesi için evlenme hakları kısıtlandı ve çocukların baba mesleğine devamı zorunlu kılındı.


#19

SORU:

Helenizm denilen dönem neyi ifade etmektedir?


CEVAP:

M.Ö. 334’te Makedonyalılar, İskender’in önderliğinde, Türkistan, Mısır ve Hindistan’a kadar fetihlere giriştiler. İskender’in ölümünden Roma dönemine kadar geçen ve Helenizm dönemi adı verilen bu üç yüzyıllık sürede, Yunan ve Doğu medeniyetlerinin karışmasından oluşan yeni bir medeniyet anlayışı doğdu. İskender’in ölümünden sonra imparatorluğu dağılsa da kültürel ve ekonomik bütünlük büyük ölçüde devam etti. İskender’in fetihleriyle gerçekleşen coğrafi yayılma, Helen dünyasının Hindistan ile doğrudan ticari ilişkiler kurmasını sağlarken, Çin ile ticaret de önem kazandı


#20

SORU:

Helenizm denilen dönem neyi ifade etmektedir?


CEVAP:

M.Ö. 334’te Makedonyalılar, İskender’in önderliğinde, Türkistan, Mısır ve Hindistan’a kadar fetihlere giriştiler. İskender’in ölümünden Roma dönemine kadar geçen ve Helenizm dönemi adı verilen bu üç yüzyıllık sürede, Yunan ve Doğu medeniyetlerinin karışmasından oluşan yeni bir medeniyet anlayışı doğdu. İskender’in ölümünden sonra imparatorluğu dağılsa da kültürel ve ekonomik bütünlük büyük ölçüde devam etti. İskender’in fetihleriyle gerçekleşen coğrafi yayılma, Helen dünyasının Hindistan ile doğrudan ticari ilişkiler kurmasını sağlarken, Çin ile ticaret de önem kazandı


#21

SORU:

Yunan şehir devletlerindeki kolonizasyon faaliyetlerinin sebepleri ve sonuçları nelerdir?


CEVAP:

Yunanistan’da başlangıçta tarım temel geçim kaynağıydı. Çiftçilik ve hayvancılık toprak kullanımının ana şekilleriydi. Yunan şehir devletlerinin doğduğu yüzyıllarda nüfus, oldukça hızlı büyüdü. Dağlık arazi şartları nedeniyle tarımsal üretim potansiyelinin sınırlı olması zamanla toprak kıtlığına yol açtı. Elverişli bütün topraklarda ekim yapıldığı halde, pek çok şehir, sakinlerine yeterli hububat arzını sağlayamıyordu. Bazı şehirler bu problemi çevre bölgelerin kolonizasyonu yoluyla çözümlemeye çalıştı. Kolonizasyon faaliyeti nüfus baskısını azaltırken ekonomik açıdan başka yararlar da sağladı. Verimli tarım alanlarında yeni şehirler kuruldu ve bu bölgeler ana yurdun bir yandan tarım ürünü ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olurken, öte yandan da Yunan mamul malları için bir ihraç pazarı imkânı yarattı.