İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİ Dersi DOĞU İSLAM FİLOZOFLARI soru cevapları:

Toplam 38 Soru & Cevap
PAYLAŞ:

#1

SORU: İslam Felsefesi geleneğinin oluştuğu coğrafya kabaca kaça ayrılır?


CEVAP: İslâm Felsefesi geleneğinin oluştuğu coğrafyayı kabaca ikiye ayırmamız mümkündür: Abbasi Devleti’nin kuruluşu ile ivme kazanan ve Bağdat merkezli olarak gelişerek İslâm dünyasının doğu kesiminde yaygınlık kazanan felsefi geleneğe mensup düşünürlerin temsil ettiği “Doğu İslâm Filozofları” grubu. Sekizinci yüzyıldan itibaren İberia yarımadasının İslâm hâkimiyetine girmesi ile meydana çıkan ve 14. Yüzyıl sonlarına kadar bu yarımadada ve Kuzey Afrika’da medeniyet alanında birçok önemli başarıya imza atan Endülüs Uygarlığı’nı temsil eden filozoflarını da “Batı İslâm Filozofları” grubu.

#2

SORU: Fârâbî’nin Sudûr Teorisi nedir?


CEVAP: Fârâbî, evrendeki varlıkların meydana gelişini Sudûr teorisi adı verilen bir teori ile açıklar. Fârâbî genel olarak âlemin Allah’ın hür iradesi ve mutlak kudretinin sonucu olarak sonradan yaratıldığını kabul eden İslâm kelamcılarının hilafına, Aristo ve Platon felsefesinin bir sentezini yapmaya çalışan Yeni Platoncu düşüncenin bazı felsefi ve mantıki gerekçelere dayanarak Âlemin Tanrı’dan sudur denilen bir süreçle meydana geldiğini şeklindeki tezini İslâm düşüncesi içersinde ifade etmeye çalışmıştır.

#3

SORU: Fârâbî, El-Medinetü’l-fazıla (Erdemli Devlet) adlı eserinde devletin menşei ve devlet yapısı hakkında kaç anlayışı öne çıkarmaktadır?


CEVAP: El-Medinetü’l-fazıla (Erdemli Devlet) isimli meşhur eserinde ve diğer bazı eserlerinde öncelikle devletin menşei meselesi üzerinde durmuş ve devlet yapısı fikrinin insan topluluklarında nasıl oluştuğu meselesinde kafa yormuştur. Bu bağlamda dört anlayışı öne çıkarır: a) Ontolojik teori: Varlık planındaki düzen, insan toplulukların böyle bir planlı yapı kurmaya sevk etmiş olabilir. b) Biyo-organik teori: İnsan kendi vücudundaki organların koordineli çalıştığını tespit ettiğinde, bu düzeni toplum yapısında da gerçekleştirmeyi istemiş olabilir. c) Fıtrat Teorisi: Doğuştan topluluk olarak yaşamaya göre yaratılmış olan insan, ihtiyaçlarını karşılamak için dayanışmayı sağlayacak bir örgütlenme ihtiyacı duymuş olabilir. d) Adalet Teorisi: insan, kendi mutluluğunu ona temin edecek adalet ortamını sağlayabilmek için, adaleti gerçekleştirecek bir yapıya ihtiyaç duymuş olabilir.

#4

SORU: İslâm düşünce tarihinde nefsin mâhiyet ve işlevlerini, arınmasının yol ve yöntemlerini, ölümden sonraki durumunu felsefi açıdan irdeleyip temellendiren ilk filozof kimdir?


CEVAP: İslâm düşünce tarihinde nefsin mâhiyet ve işlevlerini, arınmasının yol ve yöntemlerini, ölümden sonraki durumunu felsefî açıdan irdeleyip temellendiren ilk filozof Kindî’dir.

#5

SORU: Fârâbî’nin nasıl bir felsefi sistemi vardır?


CEVAP: Fârâbî’nin felsefi sistemi hem Kur’ân’daki evren anlayışının kendisine sağladığı bakış açısı, hem de felsefi görüşlerinden faydalandığı Aristoteles, Platon ve Yeni Platoncu okulların perspektifini dikkate alarak oluşturduğu, evreni bir bütün olarak kabul eden ve bu bütünlüğü fizik dünyanın inorganik ve organik en basit unsurlarından başlayarak aşama aşama evrenin mutlak hâkimi olan Tanrı hakkında doğru kadar ulaşan bütüncül bir sistemdir.

#6

SORU: İbn Sînâ’nın en-Necât adlı eseri hangi amaçla kaleme alınmıştır ve bu eser hangi dillere çevrilmiştir?


CEVAP: en-Necât, felsefenin temel konularında okuyucuya bilgi vermek ve bu alana yönelen kimseleri yetiştirmek amacıyla 417 (1026) veya 418 (1027) yılında kaleme alınmıştır. Önemli ölçüde eş-Şifâ’nın mantık, tabîiyyât ve ilâhiyyât bölümlerinin bir özeti mahiyetinde olan eserin riyâziyyât bölümü Cûzcânî tarafından İbn Sinanın eserlerinden faydalanılarak oluşturulmuştur. enNecâtın çeşitli bölümleri Süryânîce, İbrânîce, Farsça, Latince, Fransızca, İngilizce, Almanca ve İspanyolcaya çevrilmiştir.

#7

SORU: İbn Sînâ’nın felsefeye dair en önemli eseri nedir?


CEVAP: İbn Sînâ’nın felsefeye dair en önemli eseri eş- Şifâ’dır. Ansiklopedik bir tarzda yazılmış olup mantık, tabîiyyât, riyâziyyât ve ilâhiyyât bölümlerinde meydana gelmektedir.

#8

SORU: Fârâbî, faziletleri kaç kategoriye ayırmaktadır ve bunlar nelerdir?


CEVAP: Fârâbî faziletleri dört kategoriye ayırmaktadır. Bunlar; 1. Nazari faziletler 2. Fikrî faziletler 3. Ahlaki faziletler 4. Ameli faziletler.

#9

SORU: Kindî hayatının son yirmi yılı neden saraydan uzakta geçirmiş ve hangi sebeple kütüphanesine el konulmuştur?


CEVAP: Abbasi halifeleri Memun, Mutasım Billah ve Vasık Billah’ın ilgisini çeken ve desteklerini alan Kindî, özellikle halife Mutasım’ın oğlu veliahd Ahmet’e özel hocalık yapmış, bazı kitaplarını da ona ithaf etmiştir. Daha sonra gelen halife Mütevekkil felsefi faaliyete fazla sıcak bakmayınca gözden düşmüş, Kindî’nin şahsi kütüphanesine el konulmuş, hayatının son yirmi yılını saraydan uzak geçirmiştir.

#10

SORU: Kindî ne zaman Beytü’l-hikme’deki bilgin, kâşif ve mütercimler kadrosu içinde yer almayı başarmıştır?


CEVAP: Kindî’nin Bağdat’a gittikten sonra da bilim ve felsefe alanında kendisini geliştirmiştir. Bağdat’a gittikten sonra, kısa zamanda halife Me’mun’un takdirini kazanmış, sarayda mûtad olarak düzenlenen dinî, ilmî, felsefî ve edebî toplantılara katılarak ilim ve felsefe alanlarındaki başarı ve yetkinliğini kanıtladığı gibi Me’mun’un 215/830’da kurduğu Beytü’l-hikme’deki bilgin, kâşif ve mütercimler kadrosu içinde yer almayı da başarmıştır.

#11

SORU: İslam düşünce tarihçileri tarafından ilk İslâm filozofu olarak kabul edilen kişi kimdir?


CEVAP: İslâm düşünce tarihçileri tarafından ilk İslâm filozofu olarak kabul edilen kişi Yakup İbn İshak elKindî’dir (öl. 252h/866m?).

#12

SORU: Fârâbî’ye göre mutluluk nedir?


CEVAP: Fârâbî’ye göre her insanın nihai hedefi mutlu olmaktır. O’na göre mutluluk başka hiçbir şeye ulaşmak için araç olmayıp doğrudan kendinde amaç olan bir değerdir. İnsan mutluluğu elde ettiğinde başka hiç bir şeye ihtiyacı kalmamış demektir. Ancak bazı insanlar mutluluğu servette, bazıları maddi hazlarda, bazıları politik güçte, bazıları da bilgide arar. Fârâbî’ye göre gerçek ve en yüce mutluluk bilgiyle aydınlanmaktır. Yalnız burada Fârâbî’nin kastettiği bilgi, insanın olgunlaşarak Faal akılla irtibat kurması ve evrensel bilgi ile kuşanması anlamındaki bilgidir. Fârâbî’ye göre bu tür bilgiye ancak filozoflar ve peygamberler ulaşır.

#13

SORU: İbn Sînâ, bilgi problemini nasıl ele almıştır?


CEVAP: İbn Sînâ bilgi problemini mantık ve psikoloji (nefis) konularıyla birlikte ele alır. Ancak genellikle nefisle ilgili yazılarında bilme sürecini, mantıkta ise bilgiyi biçim (suret) ve içerik (madde) bakımından inceler. En temel özelliği bilmek, istemek ve yapmak olan insanın her çeşit bilgiye ulaşabileceğini söyleyen İbn Sînâ, bilmenin zihnin soyutlama yapmasıyla başladığını belirterek bunu idrak terimiyle ifade eder. Diğer bir ifadeyle bilme, zihnin soyutlama yoluyla nesnenin suretini alıp bilgiye dönüştürmesinden ibarettir.

#14

SORU: Fârâbî’nin özellikle sistematik olan eserleri hangi başlıklar altında ele alınmaktadır?


CEVAP: Fârâbî’nin özellikle sistematik olan eserleri, mantık, matematik, astronomi ve astroloji, fizik bilimi, psikoloji, doğa tarihi, müzik, genel felsefe, ahlak ve siyaset, dil, bilimler sınıflaması, tasavvuf ve din gibi başlıklar altında ele alınabilir.

#15

SORU: Kindî, dönemin hangi bilim alanlarında eserler yazmıştır?


CEVAP: Kindî, fizik, metafizik, felsefe, astronomi, astroloji, kehanet, psikoloji, mantık, optik, matematik, geometri, aritmetik, tıp, kimya gibi döneminin hemen bütün bilimlerinde eserler yazmıştır.

#16

SORU: İbn Sînâ, çocukluk ve gençlik yıllarında hangi eğitimleri almıştır?


CEVAP: İlk öğrenimini babası Abdullah’tan gören İbn Sînâ, on yaşında Kur’ân’ı ezberledi. Çağının eğitim sisteminde yer alan dil, edebiyat ve dinî ilimleri tahsil ederken bir yandan da matematik, geometri, astronomi, mantık ve felsefe dersleri aldı. Onun mantık ve felsefe alanındaki hocaları içinde sadece Ebû Abdillah enNâtılî’den söz edilmektedir. Sonra tıbba yönelerek dönemin ünlü hekimlerinden Ebû Sehl İsa b. Yahyâ ve Sâmânoğulları’nın hekimbaşısı olan Ebû Mansur Hasan b. Nuh el-Kumrî’den tıp tahsil etti.

#17

SORU: Fârâbî insan topluluklarını kaça ayırmaktadır?


CEVAP: Fârâbî ayrıca insan topluluklarını da tam gelişmiş ve az gelişmiş olarak ikiye ayırır. Tam gelişmiş topluluklar küçük (şehir), orta (devlet) ve büyük (birleşik) olarak üçe ayrılır. Az gelişmiş topluluklar da aile, sokak, mahalle ve köy olmak üzere dörde ayrılır.

#18

SORU: Kindî, kendisinden önce de yoğun tartışma konusu olan soyutlama işlevi ve tam bağımsız bilginin ortaya çıkışı ile ilgili tartışmalara aklı kaça ayırarak çözüm getirmeye çalışmıştır?


CEVAP: Kindî kendisinden önce de yoğun tartışma konusu yapılan soyutlama işlevi ve tam bağımsız bilginin ortaya çıkışı ilgili tartışmalara aklı dörde ayırarak çözüm getirmeye çalışmıştır: 1. Sürekli Fiil Halindeki Akıl (el-aklü’llezî bi’l-fi‘l ebeden) 2. Güç Halindeki Akıl (el-akl bi’l-kuvve) 3. Fiil Alanına Çıkan Müstefâd Akıl (el-aklü’llezî harece mine’lkuvve ile’l-fi‘l) 4. Beyânî veya Zâhir Akıl (el-aklü’l-beyânî evi’zzâhir).

#19

SORU: Kindî, felsefeyi nasıl tanımlamaktadır?


CEVAP: Kindî, felsefenin tarifini verip değerini açıkladığı bir ifadesinde şöyle demektedir: “İnsan sanatlarının değer ve mertebe bakımından en üstünü felsefedir. Felsefenin tarifi: ‘İnsanın gücü ölçüsünde varlığın hakikatini bilmesidir’. Çünkü filozofun bilgiden amacı gerçeğin bilgisini yakalamak, davranışının amacı ise sadece eylemde değil, gerçeğe uygun olarak davranmaktır. İnsan sanatlarının en üstünü ve en değerlisi felsefedir” diyen Kindî, varlığı derinden kavramak ve o doğrultudaki bilgilerimizi temellendirmek için felsefenin vazgeçilmez bir disiplin olduğunu söyler.

#20

SORU: Akıllar konusunda İbn Sînâ nasıl bir teori geliştirmiştir?


CEVAP: Akıllar konusunda İbn Sînâ Kindî ve Fârâbî’den farklılaşan bir teori geliştirmiştir. Buna göre insanın sahip olduğu bilme yeteneği kuvve halinde akıl, bu yetenekle düşüncenin ilkelerinin kazanılması meleke halinde akıl, bu ilkelere dayanarak gözlem ve deneyle nesnel dünyanın bilgilerinin kazanılması fiil halinde akıl, faal aklın etkisiyle zihnin bu aşamalardan geçerek mükemmellik düzeyine ulaşması müstefâd akıl adını alır. Ancak üstün yeteneklere sahip olan peygamberlerin mazhar oldukları vasıtasız bilgi onların kutsî aklı tarafından algılanır. Fakat genel anlamda bilme nazarî akıl gücünün bir işlevidir.

#21

SORU: İbn Sînâ’nın tıp ilmindeki yeri nedir?


CEVAP: Büyük bir filozof olduğu kadar ünlü bir hekim olan İbn Sînâ, bu alandaki eserleriyle İslâm dünyasıyla birlikte Avrupa tıp geleneğini de derinden etkilemiştir. Onun Batıdaki etkisinin XVII. yüzyıla kadar sürdüğü ve eski Yunan tıp otoriteleri olan Hipokrat ile Galenin şöhretini gölgede bıraktığı kabul edilmektedir. Nitekim ölümünden yüzyıl sonra, bir tıp şaheseri olarak bilinen elKânûn üt-tıb adlı eserinin İspanyada Latinceye tercüme edilip XIII. yüzyıldan itibaren Avrupa üniversiteleri tıp fakültelerinde ders kitabı olarak okutulması ve XVII. yüzyılda Vallodolid Üniversitesinde bir İbn Sînâ (Avicenna) kürsüsünün ihdas edilmesi bunu göstermektedir. Ayrıca el-Kânûn fi’tıbbın Latince bir neşrinde (Pavia, 1510) yer alan kapak resmi, onun tıp ilmindeki otoritesinin nasıl değerlendirildiğinin bir göstergesidir; zira resim İbn Sînâyı ortada bir tahtta, Hipokrat ve Galeni de onun iki yanında otururken tasvir etmektedir. İslâm dünyasında kendisinden sonra gelen İbnün-Nefîs ve Hacı Paşa gibi müslüman tabipler hakkında "devrin İbn Sînâsı" tabirinin kullanılmış olması, bu otoritenin İslâm dünyasında da devam ettiğini göstermektedir.

#22

SORU: Fârâbî dil ve mantık arasında nasıl bir ilişki olduğunu savunmaktadır?


CEVAP: Fârâbî dil ve mantık arasında sıkı bir ilişki olduğunu temellendirmeye çalışır. O’na göre dil bilgisi hatasız konuşmanın, mantık da doğru düşünmenin kurallarını vermektir. Dil bir dış konuşma ise mantık da bir iç konuşmadır. Buna göre dil lafızlarla iş görürken mantık da kavramlarla iş görmektedir. Fakat gramer bir milletin diliyle ilgili kuralları içerirken mantık bütün insanlığın düşüncesine ait kanunları içermektedir.

#23

SORU: İbn Sînâ’nın İslâm düşüncesi içindeki yeri nedir?


CEVAP: İslâm felsefesi geleneğinin hem kendisinin mensup olduğu meşşai ekolu, hem de diğer ekoller tarafından otoritesi, kendisine eleştiriler yapanlar tarafından bile kabul edilmiş büyük ve güçlü bir felsefi sistem kuran İbn Sînâ Latin ortaçağında da en büyük filozoflardan kabul ediliyordu. İbn Sînâ İslâm bilim ve düşünce tarihinde ilk defa bir felsefe ve ilimler ansiklopedisi vücuda getirdiği gibi aynı zamanda nesir, nazım ve hikâye tarzında felsefî eserler kaleme alan sanatkâr-filozoftur. Arapça, bilim ve felsefe dili olarak İbn Sînânın eserlerinde zirveye ulaşmış, felsefî ve ilmî eserler onun tasnifiyle mükemmel bir düzeye kavuşarak sonraki nesiller için örnek teşkil etmiştir. Bilimler sınıflamasına göre yazdığı büyük, orta ve küçük hacimli bütün eserlerinde İbn Sînâ salt akılla başladığı felsefeyi nübüvvetle taçlandırır. Hemen bütün felsefî eserlerinde dinin fert ve toplumun mutluluğu için gerekliliğini ve tabiiliğini, karmaşık kanıtlara başvurmaksızın akıcı bir üslûpla açıklamaya çalışır.

#24

SORU: Fârâbî, Kindî sonrası, İslâm dünyasında felsefi faaliyetin seyrini nasıl belirlemiştir?


CEVAP: İslâm dünyasında Kindî sonrası felsefi faaliyetin seyrini önemli ölçüde belirleyen filozofların başında gelen Fârâbî, İslâm dininin tabiatı gereği ortaya çıkan Tanrının birliği, peygamberlik, ruhun ölümden sonraki durumu (meâd) gibi bir takım tartışmaların yanı sıra, doğunun ve batının felsefi karakterli düşünce birikimini de dikkate alarak, din ile felsefeyi uzlaştırma çabalarına bir derinlik kazandırmış, bu uzlaştırma çabasını metafizik, din, toplum ve siyaset felsefesi gibi alanlara ustaca yaymayı başarmıştır.

#25

SORU: İbn Sînâ’nın el-İşârât ve’t-tenbîhât adlı eseri hangi konuları içermektedir?


CEVAP: El-İşârât ve’t-tenbîhât, felsefenin mantık, tabîiyyât, ilâhiyyât ve ahlâk konularında yazılmış olup eş- Şifâ’daki ilgili bölümlerin özeti niteliğinde ise de gerek üslûbu gerekse kullanılan kavramların farklılığı ve ortaya konulan görüşlerin yeni bir sistematik içerisinde sunulması bakımından özgün bir eserdir.

#26

SORU: İbn Sînâ, din felsefesi hakkında nasıl bir görüşe sahiptir?


CEVAP: İbn Sinanın din felsefesi onun metafiziği ve ahlâk felsefesiyle yakından ilgilidir. Öte yandan birer formel kalıptan ibaret olan ahlâkî kavramlara içerik kazandırma zorunluluğu, maddî haz ve elemlerle veya deneme sınama yoluyla iyi ve kötüyü belirlemenin imkânsızlığı, ayrıca insanın mutluluğu için vazgeçilmez değer taşıyan soyut metafizik gerçeklerin her seviyedeki insana anlatılması mecburiyetinden doğan dil sorunu gibi hususlar dikkate alındığında, sırf insan aklı ve manevî melekeleri açısından bakıldığında anlaşılabilir, yaşanabilir hakiki bir dinin varlığı zorunlu olmaktadır. Diğer bir ifadeyle İbn Sînâya göre hiç kimse akıl adına dinî bilginin imkânsız ve gereksiz olduğunu ileri süremez. Nitekim vahyin ışığı olmadan iyi ve kötü sorunu çözülemez; çünkü insan iyi ve kötü sorunu karşısında salt akıl düzeyinde kalamaz, objektif düşünemez ve objektif davranamaz. Bu değerlere ilişkin durumlarda duygular da harekete geçip İnsanı sübjektif yargılar vermeye ve hareket etmeye zorlar. İnsanı tutkuları konusunda uyararak onlara kapılmaktan koruma ve akla göre davranmaya yöneltmede dinin varlığı gerekli olup onun yerini başka bir şey tutamaz.

#27

SORU: Kindî’ye göre insanî ilimler nasıldır?


CEVAP: Kindî’ye göre insanî ilimler felsefenin çatısı altında toplanmış olup biri doğrudan ilim, diğeri başka ilimler için bir alet ve bir başlangıç sayılmak üzere başlıca ikiye ayrılır. Doğrudan ilim olanlar da teorik ve pratik diye iki grupta ele alınır. Teorik sayılanlarda altta fizik, ortada psikoloji, üstte metafizik bulunmaktadır. Psikoloji bir yönüyle fizyolojiye bağlı, bir yönüyle de metafiziğe açık olduğundan fizikten metafiziğe geçişe bir aracı ve bir eşik durumundadır. Filozofa göre Allah nefsi, latif olmayan madde ile latif olan metafizik arasında bir mertebeye koymuştur. Böylece fizikten metafizik bilgiye geçmek mümkün olmaktadır. Pratik ilimler ise ahlak ve siyasetten oluşur. Başka ilimlere giriş için kullanılan alet ilimleri de mantık ve matematik olmak üzere iki kısma ayrılır. Mantık, Aristo’nun organon külliyatında yer alan Kategoriler, Önermeler, I. Analitikler, II. Analitikler, Topikler, Sofistik Delillerin Çürütülmesi, Hitabet ve Şiirden oluşur. Matematik ise başlıca aritmetik, geometri, astronomi ve müzik olmak üzere dört disiplini içerir.

#28

SORU: Kindî doğrudan ahlâkla ilgili kaç eser kaleme almıştır?


CEVAP: Kindî, doğrudan ahlâkla ilgili olmak üzere dört eser kaleme almıştır. Bunlar; ? Risâle fi’l-ahlâk ? Risâle fi’ttenbîh ‘ale’l-fazâil ? Risâle fî teshîli sübüli’l-fezâil ? Risâle fi’l-hîle li-def‘i’lahzân.

#29

SORU: Fârâbî en önemli eserlerinden biri olan Erdemli Devlet’in girişinde nasıl bir evren şeması çizmiştir?


CEVAP: Fârâbî, Erdemli Devlet’in girişinde analizine en salt ve en mükemmel varlık olarak nitelendirdiği Tanrı kavramından başlayarak maddi varlığın en alt tabakasına kadar inen bir evren şeması çizmektedir. Bu şemaya göre kademeli bir varlık yapısı gösteren evrenin en tepe noktasında hem ontolojik olarak en yüce olan hem de insan aklının kavrayabileceği en mükemmel varlık formu olan Tanrı (İlk Sebep) bulunmaktadır. İkinci sırada “maddeden ayrık akıllar” (el-ukûlü’l-mufârika) adını verdiği ay küresinin üstündeki gök cisimlerinin akılları yer alır. Varlıklarını Tanrı’dan alan bu akıllar, üçüncü varlık seviyesi olan Faal Aklı ve gök cisimlerini oluştururlar. Fârâbî’nin Cebrail olarak isimlendirdiği bu faal akıl Tanrı ile ay altı alem arasında aracı konumundadır. Dördüncü mertebede başka bir manevi varlık olan nefis bulunur. Nefis ay altı alemdeki insan, hayvan ve bitkilerin biyolojik, psikolojik ve fizyonomik faaliyetlerinin de sebebidir. Beşinci ve altıncı mertebeyi suret ve form ikilisi oluşturur. Bunlar birbirine muhtaçtır, biri olmazsa diğeri olamaz. Bu ikilinin birleşmesi ile ay altı alemde öncelikle dört unsur (toprak, su, hava ve ateş) oluşur. Bunların karışımından da önce ay altı alemdeki inorganik, sonra organik varlıklar meydana gelir. Ay altı alemdeki cisimlerin maddesi bu dört unsur iken, ay üstü alemdeki cisimlerin maddesi havadan da hafif olan esirdir.

#30

SORU: İbn Sînâ’nın kaleme aldığı Dânişname-i Alaî adlı eserin önemi nedir?


CEVAP: Dânişname-i Alaî, felsefe alanında Farsça olarak yazılmış ilk ansiklopedik eserdir. Alâüddevle Muhammed b. Rüsteme ithafen kaleme alınan kitap mantık, tabîiyyât ve ilâhiyyât olmak üzere üç bölüm halinde yazılmış olup riyâziyyât bölümü, daha sonra Cûzcânî tarafından İbn Sînânın eserlerinden faydalanılarak meydana getirilmiştir. Gerek üslûbu gerekse muhtevası açısından ei-İşârât vet-tenbîhât ile enNecâttan farklıdır ve Farsçadaki felsefe terminolojisinin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.

#31

SORU: Fârâbî, dil ilimleri ve akli ilimlerde kendisini geliştirmek için nasıl bir akademik seyahat yapmıştır?


CEVAP: Fârâbî, gerek babasının Vesiç kalesi kumandanı olması sebebiyle, gerekse Sâmânîler Devleti’nin hâkimiyetinde önemli bir eğitim ve kültür merkezi konumunda bulunan Fârâb’da ilk eğitimini almış olması dolayısıyla dinî ilimler ve Arapça’da yetkinleşmiştir. Fârâbî, dil ilimleri ve akli ilimlerde daha da ilerleme gayesiyle döneminin Buhara, Semerkant, Merv gibi ilim ve kültür merkezlerinden başlayıp Bağdat’ta sona erecek bir akademik seyahat yapmış ve kırk yaşları civarında Bağdat’a geldiğinde birçok ilimde yetkinleşmişti.

#32

SORU: Kindî’nin felsefe alanında yazdığı başlıca kitaplar nelerdir?


CEVAP: 1. Kitâb fi’l-felsefeti’l-ûlâ 2. Risale fî hudûdi’l-eşyâ ve rusûmihâ 3. Akıl Üzerine.

#33

SORU: Kindî, felsefenin mertebe bakımından en değerli disiplininin hangisi olduğunu söylemektedir?


CEVAP: Kindî, Felsefe’yi insanın uğraşı alanına giren sanatların en değerlisi, felsefenin de mertebe bakımından en değerli disiplininin metafizik alanı olduğunu söyler.

#34

SORU: Filozoflar ve eserleri hakkında bilgin veren klasik kaynaklar Kindî’nin kaç eseri olduğundan bahsetmektedir?


CEVAP: Filozoflar ve eserleri hakkında bilgi veren klasik kaynaklar, Kindî’nin yaklaşık 277 eseri olduğundan bahsederler.

#35

SORU: Kindî, özgün eserler yazmanın yanında hangi alanlarda tercüme faaliyetlerinde bulunmuştur?


CEVAP: Kindi bir taraftan özgün eserler yazarken bir taraftan da “Beytü’l-hikme” adlı kurumda Grek ve İran felsefe ve bilim eserlerinden Arapçaya yapılan tercüme faaliyetinde etkin rol aldı. Bazı klasik kaynaklar ve onlardan alıntı yapan bir takım modern çalışmalar, Kindî’nin şahsen ve fiilen tercüme yaptığını ve hatta en iyi mütercimlerden birisi olduğunu söylese de, işin doğrusu Kindî, doğrudan tercüme yapmaktan çok, bazı klasik dillerdeki kavramları biliyor, onların Arapça’ya doğru tercüme edilip edilmediğini kontrol ediyor, tercüme edilen metinleri kavram ve üslup açısından gözden geçiriyordu. Kendisi, bir grup mütercimle birlikte yürüttüğü bu tercüme faaliyetinde kullanılmak üzere Arapça’da geliştirdiği bilim ve felsefe kavramları yoluyla, Yunanca felsefi düşüncenin Arapça konuşulan dünyada kabulünü belirlemede çok önemli bir fonksiyon görmüştür.

#36

SORU: Fârâbî, Aristo’nun Faal Akıl adını verdiği etkeni nasıl kullanmıştır?


CEVAP: Fârâbî’ye göre, doğuştan zihni bomboş olan çocuk duyu organları aracılığı ile dış dünyadan edindiği tikel algı deneylerini akıl gücü ile analiz ve sentez yoluyla düzenleyip tümel bilgiye ulaşır, sonra da bunlar aracılığı ile yeni bilgiler üretir. Aklın bu bilgileri işleme biçimini açıklamak için meşşai geleneğin psikolojik akıllar teorisine başvurur. Bu teoriye göre güç halindeki (bilkuvve) aklın fiil haline (bilfiil) çıkması için sürekli fiil halinde bulunan bir dış etkene ihtiyaç vardır. İşte Aristo’nun Faal Akıl adını verdiği bu etken Fârâbî tarafından hem aklın işlevini açıklamak hem de Peygamberlik gibi İslâm’a has bir anlayışı rasyonel açıdan temellendirmek için kullanılmıştır.

#37

SORU: İbn Sînâ’nın gerçek adı nedir ve başka hangi isimlerle tanınmaktadır?


CEVAP: Asıl adı Hüseyin olan İbn Sînâ, Ebû Ali künyesiyle anıldığı gibi, tıp ve felsefe alanında en büyük otorite demek olan “eş-Şeyhü’r-Reîs” unvanıyla tanınmakta, Batı’da ise “Avicenna” olarak bilinmektedir.

#38

SORU: Fârâbî hangi sebepten dolayı Platon’un “doğuştan bilgi” teorisini reddetmiştir?


CEVAP: Fârâbî Aristocu çizgiye yakın durarak bilginin kaynağının duyular olduğunu savunur. Bu yüzden Platon’un “doğuştan bilgi” teorisini reddeder.