KÜLTÜR TARİHİ Dersi Osmanlı Kültürü soru cevapları:
Toplam 20 Soru & Cevap#1
SORU:
Osmanlılar kimdir ve Anadoluya geldikten sonra Osmanlı imparatorluğuna geçişi nasıl gerçekleşmitir?
CEVAP: Osmanlılar kendilerine bağlı ve kendileri gibi önemli Türk aileleri ile beraber Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen ve Selçuklu devletinin bir uç beyliği olarak Bizans İmparatorluğu sınırlarında yaşayan bir topluluktu. Selçuklu Devletinin dağılmasıyla diğer Anadolu Beylikleri gibi Osmanlılar da 1299 olarak kabul edilen bir tarihte bağımsızlıklarını elde ettiler ve çevrelerinden toprak almaya başladılar. Osmanlı Beyliği, İstanbul’un alınmasına kadar oluşumunu sürdürdü ve Fatih Sultan Mehmet’le beraber İmparatorluk yapısına geçti.
Osmanlılar kendilerine bağlı ve kendileri gibi önemli Türk aileleri ile beraber Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen ve Selçuklu devletinin bir uç beyliği olarak Bizans İmparatorluğu sınırlarında yaşayan bir topluluktu. Selçuklu Devletinin dağılmasıyla diğer Anadolu Beylikleri gibi Osmanlılar da 1299 olarak kabul edilen bir tarihte bağımsızlıklarını elde ettiler ve çevrelerinden toprak almaya başladılar. Osmanlı Beyliği, İstanbul’un alınmasına kadar oluşumunu sürdürdü ve Fatih Sultan Mehmet’le beraber İmparatorluk yapısına geçti.
#2
SORU: Osman Gazi, Orhan Gazi ve I. Murat Dönemlerinde Osmalının gelişimi nasıl gerçekleşmiştir?
Osman Gazi, Orhan Gazi ve I. Murat Dönemlerinde Osmalının gelişimi nasıl gerçekleşmiştir?
CEVAP: Osman Gazi, Orhan Gazi ve I.Murat dönemlerinde Bizans’dan hızlı bir toprak alma ve beyliğin sınırlarını genişletme söz konusudur. I. Murat zamanında Osmanlının Balkanlardaki ilerlemesi, diğer Batı Anadolu Türkmen beyliklerini dolaylı olarak Osmanlıya bağlamıştır. Aldıkları yerlerdeki nüfusun iş gücünü ve kaynaklarını kullanmasını bilen Osmanlı, ele geçen yerlerdeki nüfusun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması yanı sıra, yeni toprak alımının ganimet sağlaması nedeniyle Anadolu’nun diğer Beyliklerinden ve eski Selçuklu bölgelerinden gelenler Osmanlı bölgelerindeki nüfusun artmasını sağlar. Buna Azerbaycan ve Kırım üzerinden gelen Türkmen ve Özbeklerin göçleriyle Orta Doğu’da hüküm süren ve Memluk bölgelerinden gelen göçler ve getirdikleri kimi kültürel değerler de düşünülmelidir. Ayrıca Ege adaları, Karadeniz kıyıları ve Anadolu’da bulunan Venedik (Balat) ve Ceneviz (Amasra) Kolonileri de 14. yüzyılın ayrışık yapısı içinde yer alır.
Osman Gazi, Orhan Gazi ve I.Murat dönemlerinde Bizans’dan hızlı bir toprak alma ve beyliğin sınırlarını genişletme söz konusudur. I. Murat zamanında Osmanlının Balkanlardaki ilerlemesi, diğer Batı Anadolu Türkmen beyliklerini dolaylı olarak Osmanlıya bağlamıştır. Aldıkları yerlerdeki nüfusun iş gücünü ve kaynaklarını kullanmasını bilen Osmanlı, ele geçen yerlerdeki nüfusun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması yanı sıra, yeni toprak alımının ganimet sağlaması nedeniyle Anadolu’nun diğer Beyliklerinden ve eski Selçuklu bölgelerinden gelenler Osmanlı bölgelerindeki nüfusun artmasını sağlar. Buna Azerbaycan ve Kırım üzerinden gelen Türkmen ve Özbeklerin göçleriyle Orta Doğu’da hüküm süren ve Memluk bölgelerinden gelen göçler ve getirdikleri kimi kültürel değerler de düşünülmelidir. Ayrıca Ege adaları, Karadeniz kıyıları ve Anadolu’da bulunan Venedik (Balat) ve Ceneviz (Amasra) Kolonileri de 14. yüzyılın ayrışık yapısı içinde yer alır.
#3
SORU:
Osmanlı Beyliği döneminde yerleşik hayata geçiş nasıl gerçekleşmiştir?
CEVAP: Osmanlı Beyleri akınlar sırasında nereye yerleşileceğine karar verirler. Örneğin Osman Gazi Yenişehir’i alınca gazilere burada ev kurup yerleşmelerini söyler. Orhan Gazi var olan Gebze kasabasının yanında yeni bir Osmanlı yerleşimi kurar. Bu genişleme ve yerleşim kültürü içerisinde kentleşme, yeni kent oluşturma ve alınan kentleri “Osmanlılaştırma” önemli bir olgudur. İznik ve Bursa alındıktan sonra kente Osmanlı kurumlarını yansıtan yapılar inşa edilir. Balkanlarda Evrenosoğulları gibi akıncı beyleri aldıkları yerlerde yerleşir ve bulundukları yerden yeniden akınlara başlarlar. Böylece kentlerin kurulması ve var olan kentlerin değişimiyle adım adım bu ilerlemeler takip edilebilir: Gümülcüne- Yenice-i Vardar- Selanik bu tür bir çizgide gelişmiştir.
Osmanlı Beyleri akınlar sırasında nereye yerleşileceğine karar verirler. Örneğin Osman Gazi Yenişehir’i alınca gazilere burada ev kurup yerleşmelerini söyler. Orhan Gazi var olan Gebze kasabasının yanında yeni bir Osmanlı yerleşimi kurar. Bu genişleme ve yerleşim kültürü içerisinde kentleşme, yeni kent oluşturma ve alınan kentleri “Osmanlılaştırma” önemli bir olgudur. İznik ve Bursa alındıktan sonra kente Osmanlı kurumlarını yansıtan yapılar inşa edilir. Balkanlarda Evrenosoğulları gibi akıncı beyleri aldıkları yerlerde yerleşir ve bulundukları yerden yeniden akınlara başlarlar. Böylece kentlerin kurulması ve var olan kentlerin değişimiyle adım adım bu ilerlemeler takip edilebilir: Gümülcüne- Yenice-i Vardar- Selanik bu tür bir çizgide gelişmiştir.
#4
SORU: Osmanlı kentlerinin oluşumunda Külliyelerin tercih edilmesinin sebepleri nelerdir?
Osmanlı kentlerinin oluşumunda Külliyelerin tercih edilmesinin sebepleri nelerdir?
CEVAP: Osmanlı kentlerinin oluşumu Külliyeler sayesinde biçimlenir. Sosyal yardım, imaret: medrese öğrencilerine ve yolculara bedava yemek dağıtılan yer; tabhane: misafirhane; darüşşifa: hastane; hamam; kervansaray: kervanların ve yolcuların konakladığı yer; eğitim medrese; darülkurra: Kuran’ın incelendiği okul; darülhadis: peygamberin sözleri olan hadislerin öğretildiği okul; sıbyan mektebi: ilkokul; din (cami, mescit, türbe, zaviye, tekke) ve ticaret (şehir içi hanı, bedesten, arasta, kapalı çarşı, dükkân) işlevlerini karşılayan Osmanlı kurumlarını içeren değişik işlevli yapıların aynı bani (kurucu veya yapan kişi) tarafından inşa ettirilip aynı vakfiyede yer alması ile oluşan Külliyeler banisinin adı ile anılır ve çevrelerinde mahallelerinin oluşumunu sağlayarak, mahalleye adını verir. Bu Külliyeler hem kentte yeni yerleşeceklerin ihtiyacı olan sosyal, kültürel ve ekonomik alt yapıyı oluşturmakta, hem de kentlerin Ortaçağ yapısını oluşturan kalelerin dışına çıkarak gelişmesini sağlamaktadır. Osmanlı döneminde sur dışına genişleyen kentler, tekrar sur duvarı ile çevrilmez.
Osmanlı kentlerinin oluşumu Külliyeler sayesinde biçimlenir. Sosyal yardım, imaret: medrese öğrencilerine ve yolculara bedava yemek dağıtılan yer; tabhane: misafirhane; darüşşifa: hastane; hamam; kervansaray: kervanların ve yolcuların konakladığı yer; eğitim medrese; darülkurra: Kuran’ın incelendiği okul; darülhadis: peygamberin sözleri olan hadislerin öğretildiği okul; sıbyan mektebi: ilkokul; din (cami, mescit, türbe, zaviye, tekke) ve ticaret (şehir içi hanı, bedesten, arasta, kapalı çarşı, dükkân) işlevlerini karşılayan Osmanlı kurumlarını içeren değişik işlevli yapıların aynı bani (kurucu veya yapan kişi) tarafından inşa ettirilip aynı vakfiyede yer alması ile oluşan Külliyeler banisinin adı ile anılır ve çevrelerinde mahallelerinin oluşumunu sağlayarak, mahalleye adını verir. Bu Külliyeler hem kentte yeni yerleşeceklerin ihtiyacı olan sosyal, kültürel ve ekonomik alt yapıyı oluşturmakta, hem de kentlerin Ortaçağ yapısını oluşturan kalelerin dışına çıkarak gelişmesini sağlamaktadır. Osmanlı döneminde sur dışına genişleyen kentler, tekrar sur duvarı ile çevrilmez.
#5
SORU:
15. yüzyıl başlarında Timurlu istilaları ile Osmanlı Anadolu coğrafyasında mimariyi nasıl etkilemiştir?
CEVAP: 15. yüzyıl başında Timurlu istilaları ile farklı özellikler Osmanlı Anadolu coğrafyasında da görülmeye başlanır. Şam’dan gelen mimar ailelerin Amasya’daki işleri Suriye’de görülen renkli taş işçiliğini Anadolu’ya getirmiştir. Şam ve İran üzerinden gelenlerin Merzifon’da yaptıkları İran örneklerine yakındır. Timur’un Ankara Savaşından sonra Tebriz’e götürdüğü ve sonra Bursa‘ya gelerek Yeşil Külliyeyi inşa eden mimar ve çini ustalarının yaptıkları, yapılarda kullanımı artan alçı işçiliğinin Selçuklu geleneğinden kopup Timurlu üslubuna yakın yeni bir tasarımla ortaya çıkması, yapılardan, yapı ve bezeme ustalarının isimlerini veren kitabelerden ve bezemelerinden edindiğimiz bilgilerdir.
15. yüzyıl başında Timurlu istilaları ile farklı özellikler Osmanlı Anadolu coğrafyasında da görülmeye başlanır. Şam’dan gelen mimar ailelerin Amasya’daki işleri Suriye’de görülen renkli taş işçiliğini Anadolu’ya getirmiştir. Şam ve İran üzerinden gelenlerin Merzifon’da yaptıkları İran örneklerine yakındır. Timur’un Ankara Savaşından sonra Tebriz’e götürdüğü ve sonra Bursa‘ya gelerek Yeşil Külliyeyi inşa eden mimar ve çini ustalarının yaptıkları, yapılarda kullanımı artan alçı işçiliğinin Selçuklu geleneğinden kopup Timurlu üslubuna yakın yeni bir tasarımla ortaya çıkması, yapılardan, yapı ve bezeme ustalarının isimlerini veren kitabelerden ve bezemelerinden edindiğimiz bilgilerdir.
#6
SORU:
Osmanlı’nın erken dönemindeki medreselerde hangi bilim dallarında eğitimler verilirdi?
CEVAP: Medreselerde de ilk önceleri daha çok insani ve tabii bilimler okutulurken dini bilgilerin okutulması zamanla artmıştır. Zaviye ve Tekkelerdeki eğitim ise daha çok tasavvuf geleneğinden kaynaklanan bir “manâ” eğitimi alanı olmuştur. Bu alan insan varlığına bağlı olarak iyilik ve güzellik kavramlarının nesnel dünyada nasıl dışlaştırıldığını ve insan varlığının içinde kendiliğinden bulunan bu varoluş biçimlerinin Mutlak varlık tanrıdan gelen özellikler olarak nasıl tekrar onunla özdeşleşmesi ise nefsini (özvarlığı) ilahi aşk ile doldurması anlayışı üzerine kurulmuştur.
Medreselerde de ilk önceleri daha çok insani ve tabii bilimler okutulurken dini bilgilerin okutulması zamanla artmıştır. Zaviye ve Tekkelerdeki eğitim ise daha çok tasavvuf geleneğinden kaynaklanan bir “manâ” eğitimi alanı olmuştur. Bu alan insan varlığına bağlı olarak iyilik ve güzellik kavramlarının nesnel dünyada nasıl dışlaştırıldığını ve insan varlığının içinde kendiliğinden bulunan bu varoluş biçimlerinin Mutlak varlık tanrıdan gelen özellikler olarak nasıl tekrar onunla özdeşleşmesi ise nefsini (özvarlığı) ilahi aşk ile doldurması anlayışı üzerine kurulmuştur.
#7
SORU: Yıldırım Beyazıd döneminde inşa edilen Bursa Bedestenin önemi nedir?
Yıldırım Beyazıd döneminde inşa edilen Bursa Bedestenin önemi nedir?
CEVAP: Ticaret yapıları beyliğin gelişme hızına göre 15. yüzyıldan sonra çeşitlenmeğe başladı. Yıldırım Beyazıd döneminde inşa edilen Bursa Bedesteni bunlardan biridir. İçerisinde ipekli kumaş, halı ve altın gibi kıymetli malların satıldığı Bedesten aynı zamanda kentin bankası ve borsası gibi kullanılırdı. Gizli taş bölümleri bulunan bu yapılarda tehlike anlarında veya yangınlarda altın ve para saklanırdı. Yüzyıllar boyunca değişmeyen bir plan tipi gösteren bu tür yapıların kapıları geceleri kilitlenir gündüzleri açılırdı; etrafında dükkanlar oluşurdu.
Ticaret yapıları beyliğin gelişme hızına göre 15. yüzyıldan sonra çeşitlenmeğe başladı. Yıldırım Beyazıd döneminde inşa edilen Bursa Bedesteni bunlardan biridir. İçerisinde ipekli kumaş, halı ve altın gibi kıymetli malların satıldığı Bedesten aynı zamanda kentin bankası ve borsası gibi kullanılırdı. Gizli taş bölümleri bulunan bu yapılarda tehlike anlarında veya yangınlarda altın ve para saklanırdı. Yüzyıllar boyunca değişmeyen bir plan tipi gösteren bu tür yapıların kapıları geceleri kilitlenir gündüzleri açılırdı; etrafında dükkanlar oluşurdu.
#8
SORU:
14. yy ile 16.yy arasında kurulmuş olan Zaviyeli camilerin Osmanlı beyliği için önemi nedir?
CEVAP: Osmanlı Beyliği döneminde yerleşim ve genişleme politikalarında askeri gücün yanında şeyhlerin ve müritlerinin de katkıları bulunmaktadır. Bu şeyh ve müritler 14. yy ile 16. yy arasında kurulmuş ve özellikle Hıristiyan ahalinin bulunduğu yerlerde inşa edilmiş zaviyeleri veya Semavi Eyice’nin tanımlamasıyla zaviyeli camileri kullanmaktaydı. Daha çok Tanrının niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliği anlayışıyla açıklayan dinî ve felsefi akım olan tasavvuf geleneğinin hâkim olduğu sufilerin yaşadığı zaviyelerde toplanılır ve dini konular üzerinde, günlük sorunların yorumlanması üzerinde konuşulurdu. İslam dininin gizemleri üzerine yapılan bu varlık tartışmalarında popüler inanç öğeleri de ele alınırdı.
Osmanlı Beyliği döneminde yerleşim ve genişleme politikalarında askeri gücün yanında şeyhlerin ve müritlerinin de katkıları bulunmaktadır. Bu şeyh ve müritler 14. yy ile 16. yy arasında kurulmuş ve özellikle Hıristiyan ahalinin bulunduğu yerlerde inşa edilmiş zaviyeleri veya Semavi Eyice’nin tanımlamasıyla zaviyeli camileri kullanmaktaydı. Daha çok Tanrının niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliği anlayışıyla açıklayan dinî ve felsefi akım olan tasavvuf geleneğinin hâkim olduğu sufilerin yaşadığı zaviyelerde toplanılır ve dini konular üzerinde, günlük sorunların yorumlanması üzerinde konuşulurdu. İslam dininin gizemleri üzerine yapılan bu varlık tartışmalarında popüler inanç öğeleri de ele alınırdı.
#9
SORU: Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul’un alınmasından sonra oluşan yönetim değişiklikleri sanatsal faaliyetleri hangi açıdan etkilemiştir?
Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul’un alınmasından sonra oluşan yönetim değişiklikleri sanatsal faaliyetleri hangi açıdan etkilemiştir?
CEVAP: Fatih Döneminde yeni sarayda oluşmaya başlayan atölyelerde sanatçıların kökenleri bakımından zengin bir çeşitlilik vardı. Tüm iktidar sahibi sultan ve kralların yaptığı gibi Fatih Sultan Mehmet de sanatçıları sarayında toplama girişiminde bulundu. Beylikler Döneminden farklı olarak Fatih Döneminde sarayda Nakkaşhanenin oluşmaya başladığını görüyoruz.
Kitap sanatı başlı başına önemli bir alan oluşturuyordu. Bilginin yazılı olarak aktarılabileceği kitaplar, el yazması olarak hazırlanırdı. Bunun için kağıt sayfalar önce sulu alçıyı anımsatan bir bileşim ile ahırlanır, yani deliklerinin geçirgenliği azaltılır ve sayfa perdahlanarak düzleştirilir, sonra sayfa düzeni belirtmek için altınsuyu veya varakla çerçeveler çizilerek yazının ve resmin geleceği yerler birbirinden ayrılır, sayfa kenarına tezhipçiler dönemin üslubuna göre bezemeler yapar, hattatlar yani güzel yazı uzmanları metni yazar, nakkaşlar da minyatürleri resimlerlerdi. Sonra bir araya getirilen sayfalar dikişle birleştirilir, deri veya karton kapaklarla ciltlenirdi. Ciltlerin iç kısmına ebru ile bezenmiş sayfalar veya boyalı bezemeler yapılır, ciltler ayrıca baskı tekniğiyle ve altın yaldızla süslenirdi. Tüm bu işlemler için her biri ayrı uzmanlığı olan kişiler çalışır, dolayısıyla kitaplar tek örnek olarak çıkardı. O nedenle minyatürlü ve tezhipli el yazmalarının değeri büyüktü.
Fatih Döneminde yeni sarayda oluşmaya başlayan atölyelerde sanatçıların kökenleri bakımından zengin bir çeşitlilik vardı. Tüm iktidar sahibi sultan ve kralların yaptığı gibi Fatih Sultan Mehmet de sanatçıları sarayında toplama girişiminde bulundu. Beylikler Döneminden farklı olarak Fatih Döneminde sarayda Nakkaşhanenin oluşmaya başladığını görüyoruz.
Kitap sanatı başlı başına önemli bir alan oluşturuyordu. Bilginin yazılı olarak aktarılabileceği kitaplar, el yazması olarak hazırlanırdı. Bunun için kağıt sayfalar önce sulu alçıyı anımsatan bir bileşim ile ahırlanır, yani deliklerinin geçirgenliği azaltılır ve sayfa perdahlanarak düzleştirilir, sonra sayfa düzeni belirtmek için altınsuyu veya varakla çerçeveler çizilerek yazının ve resmin geleceği yerler birbirinden ayrılır, sayfa kenarına tezhipçiler dönemin üslubuna göre bezemeler yapar, hattatlar yani güzel yazı uzmanları metni yazar, nakkaşlar da minyatürleri resimlerlerdi. Sonra bir araya getirilen sayfalar dikişle birleştirilir, deri veya karton kapaklarla ciltlenirdi. Ciltlerin iç kısmına ebru ile bezenmiş sayfalar veya boyalı bezemeler yapılır, ciltler ayrıca baskı tekniğiyle ve altın yaldızla süslenirdi. Tüm bu işlemler için her biri ayrı uzmanlığı olan kişiler çalışır, dolayısıyla kitaplar tek örnek olarak çıkardı. O nedenle minyatürlü ve tezhipli el yazmalarının değeri büyüktü.
#10
SORU:
Fatih Sultan Mehmet döneminde Nakkaşhanenin kurulmasının önemi nedir?
CEVAP: Fatih döneminde Nakkaşhanenin kurulması ve orada değişik ülkelerden gelen nakkaşların çalışması yeni bir resim, tezhip ve bezeme anlayışının oluşmasına neden olmuş ve böylece saraya özgü bir sanat ve üslupların oluşması başlamıştır. Bu ortak bezeme dili saraya özgü her türlü imalat üzerinde kullanılmaya başlamıştı. Ayrıca Sultan’a tek tek hediye edilen farklı resimler de bir albüm niteliğinde toplanmaktaydı. Çini mürekkeple çizilen bu siyah beyaz desen niteliğinde ve tek sayfa resimler, 17. yüzyılda tek figürlü resimler olarak moda olacak ve albüm resimleri olarak bilinecektir.
Fatih döneminde Nakkaşhanenin kurulması ve orada değişik ülkelerden gelen nakkaşların çalışması yeni bir resim, tezhip ve bezeme anlayışının oluşmasına neden olmuş ve böylece saraya özgü bir sanat ve üslupların oluşması başlamıştır. Bu ortak bezeme dili saraya özgü her türlü imalat üzerinde kullanılmaya başlamıştı. Ayrıca Sultan’a tek tek hediye edilen farklı resimler de bir albüm niteliğinde toplanmaktaydı. Çini mürekkeple çizilen bu siyah beyaz desen niteliğinde ve tek sayfa resimler, 17. yüzyılda tek figürlü resimler olarak moda olacak ve albüm resimleri olarak bilinecektir.
#11
SORU:
Farabi’nin düşüncesi hangi Yunan filozofunun felsefesine dayanmaktadır?
CEVAP: Farabi’nin düşüncesi Aristo felsefesine dayanan akılcı bir felsefedir. Aristo’ nun aklı temel alan akıl yürütme (usavurma) yöntemini kullanarak felsefe ile İslam dinini uzlaştırmaya çalışmıştır. Aklın, edindiği bilgilerle iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayırabildiğini söyler. İnsan için en yüksek erdemin bilgi olduğunu belirtir. Stoikler ise günlük duygularla ve olaylarla nasıl başedilmesi gerektiğini anlatan kişilerdi. O nedenle daha popüler bir felsefe dile getirmekteydiler.
Farabi’nin düşüncesi Aristo felsefesine dayanan akılcı bir felsefedir. Aristo’ nun aklı temel alan akıl yürütme (usavurma) yöntemini kullanarak felsefe ile İslam dinini uzlaştırmaya çalışmıştır. Aklın, edindiği bilgilerle iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayırabildiğini söyler. İnsan için en yüksek erdemin bilgi olduğunu belirtir. Stoikler ise günlük duygularla ve olaylarla nasıl başedilmesi gerektiğini anlatan kişilerdi. O nedenle daha popüler bir felsefe dile getirmekteydiler.
#12
SORU:
Fatih Külliyesinin diğer Külliyelerden farkı nedir?
CEVAP: Geometrik bir düzen içerisinde tasarlanan bu Külliye, Bursa geleneğindeki gibi yapıların farklı sokaklarda ve düzende yer alması yerine, daha önceden planlandığı belli olan ve ona göre yapıların yerlerinin işlevlerine göre bir düzen içerisinde belirlendiği mantıksal bir çerçeve içerisinde yer alır. Kent planında önemli bir müdahale oluşturan bu külliye anıtsallığı ve yaygınlığı ile dikkat çeker. Bu düzenin en önemli yanlarından biri anıtsal selatin camisinin (padişahlar tarafından yaptırılan camilere verilen ad) külliyenin merkezinde ve İstanbul coğrafyasını oluşturan tepelerden birinin üstünde yer alması, diğer yapıların da bu coğrafyayı bozmadan eğimlerden yararlanarak yapıları adeta kademeli olarak yerleştirmesidir. İlk özgün örneğini bu külliyede gördüğümüz düzenleme, caminin ilk yapılışında görülen merkezi plan şeması ile de Fatih döneminden sonra yapılacak olan İstanbul külliyelerine örnek oluşturur. Kendi içersinde bir mikro dünya oluşturan bu yapı topluluğu içinde darüşşifa ve imaret gibi kimi yapılar aynı zamanda dışarıdan gelenler tarafından da kullanılabilmekteydi.
Geometrik bir düzen içerisinde tasarlanan bu Külliye, Bursa geleneğindeki gibi yapıların farklı sokaklarda ve düzende yer alması yerine, daha önceden planlandığı belli olan ve ona göre yapıların yerlerinin işlevlerine göre bir düzen içerisinde belirlendiği mantıksal bir çerçeve içerisinde yer alır. Kent planında önemli bir müdahale oluşturan bu külliye anıtsallığı ve yaygınlığı ile dikkat çeker. Bu düzenin en önemli yanlarından biri anıtsal selatin camisinin (padişahlar tarafından yaptırılan camilere verilen ad) külliyenin merkezinde ve İstanbul coğrafyasını oluşturan tepelerden birinin üstünde yer alması, diğer yapıların da bu coğrafyayı bozmadan eğimlerden yararlanarak yapıları adeta kademeli olarak yerleştirmesidir. İlk özgün örneğini bu külliyede gördüğümüz düzenleme, caminin ilk yapılışında görülen merkezi plan şeması ile de Fatih döneminden sonra yapılacak olan İstanbul külliyelerine örnek oluşturur. Kendi içersinde bir mikro dünya oluşturan bu yapı topluluğu içinde darüşşifa ve imaret gibi kimi yapılar aynı zamanda dışarıdan gelenler tarafından da kullanılabilmekteydi.
#13
SORU: Klasik Dönem Osmanlı Sanatının oluşumuna katkıda bulunan en önemli iki etken olan baniler ve kurumların önemi nedir?
Klasik Dönem Osmanlı Sanatının oluşumuna katkıda bulunan en önemli iki etken olan baniler ve kurumların önemi nedir?
CEVAP: Bir imparatorluk ve saraysanatı olan Klasik Dönem Osmanlı Sanatının oluşumuna katkıda bulunan en önemli ikietken baniler ve kurumlardır. Saray ve saraya bağlı yönetici sınıf sanatın destekleyicileri ve banileri olmuştur. En görkemli mimari örnekleri onlar yaptırmış, her alanda en güzel eserler onlara sunulmak üzere üretilmiştir. Saray ve çevresi, yeni uygulamaların, yeni akımlarıve üslupları her zaman desteklemiş ve yaygınlaşmasındaöncü olmuştur. Sanatsal üretim saray kurumları aracılığıyla örgütlenmekte ve yönetici sınıfın beğenisiyle de yönlendirilmekteydi. Böylece saraykurumlaşmış ince bir zevkinürünlerinin oluşmasını sağlarken, aynı zamanda imparatorluğun gücünü görkemini, sosyal, kültürel, ve ekonomik alanda hizmete yönelik geliştirdiği alt yapıyı mimaride somutlaştırarak, görsel olarak etkin kılan sanatsal söylemleri belirlemiş ve yine İmparatorluğun kurumları aracılığıyla bunları Başkent dışı bölgelere yaymıştır.
Bir imparatorluk ve saraysanatı olan Klasik Dönem Osmanlı Sanatının oluşumuna katkıda bulunan en önemli ikietken baniler ve kurumlardır. Saray ve saraya bağlı yönetici sınıf sanatın destekleyicileri ve banileri olmuştur. En görkemli mimari örnekleri onlar yaptırmış, her alanda en güzel eserler onlara sunulmak üzere üretilmiştir. Saray ve çevresi, yeni uygulamaların, yeni akımlarıve üslupları her zaman desteklemiş ve yaygınlaşmasındaöncü olmuştur. Sanatsal üretim saray kurumları aracılığıyla örgütlenmekte ve yönetici sınıfın beğenisiyle de yönlendirilmekteydi. Böylece saraykurumlaşmış ince bir zevkinürünlerinin oluşmasını sağlarken, aynı zamanda imparatorluğun gücünü görkemini, sosyal, kültürel, ve ekonomik alanda hizmete yönelik geliştirdiği alt yapıyı mimaride somutlaştırarak, görsel olarak etkin kılan sanatsal söylemleri belirlemiş ve yine İmparatorluğun kurumları aracılığıyla bunları Başkent dışı bölgelere yaymıştır.
#14
SORU:
Klasik Dönem Osmalı Sanatı nasıl gelişmiştir?
CEVAP: Klasik Dönem Osmanlı Sanatı bir saray sanatıdır. Sarayın ve haliyle padişah ve çevresinin himayesindeki sanatçıların çalışmalarıyla biçimlenmiştir. Osmanlı padişahları şair, bilgin, müzisyen ve diğer sanatçıları çevrelerinde toplayarak, sa- raya bağlı olarak aylıklı (ulufeli) çalıştırmışlardır. Sanatın koruyucuları, banileri, sanatsal taleplerde bulunan ve ısmarlayanların tümü saray ve saraya bağlı kişiler- den oluşmaktadır. Başta Sultan olmak üzere, Sultan anneleri, eşleri, Şehzadeler ve Sultan kızları bu grubu oluşturur. Sadrazamlar, vezirler, paşalar, imparatorluk kurumlarında çalışan kişiler (saraydaki görevliler, mimarlar vb. ulema) ikinci büyük grubu oluşturur. Serbest meslek sahiplerinin baniliklerini takip edebilmek ise oldukça güçtür. Vakıflar aracılığıyla tüm imparatorlukta mimari çalışmaları canlı tutan bu gruplardaki kişilerdir. Minyatürlü el yazmalarını hazırlatanlar, özel ciltler ısmarlayıp, tezhipli Kuran-ı Kerimler yazdıranlar, küçük el sanatları örneklerini kendi zevk ve beğenileri doğrultusunda satın alanlar bu sınıfın üyeleridir. Altın ve gümüş işleri, mücevherler, fildişi vb kıymetli madenlerle bezenmiş gündelik nesneler askeri kıyafetler, silahlar ve atların koşu takımları, çadırlar, kumaşlar, işlemeler bu kişilerin beğenisi için hazırlanır. Kendilerine bu sanatsal üretimi hazırlayan kişiler ise saraya bağlı kurumlarda çalışan, saray ve yönetici sınıf için yaratıcılıkları ve tasarım güçlerini kullanan mimarlar, nakkaşlar, halıcılar vb. Ehl-i Hiref örgütüne bağlı iş bilen sanatçılardır.
Klasik Dönem Osmanlı Sanatı bir saray sanatıdır. Sarayın ve haliyle padişah ve çevresinin himayesindeki sanatçıların çalışmalarıyla biçimlenmiştir. Osmanlı padişahları şair, bilgin, müzisyen ve diğer sanatçıları çevrelerinde toplayarak, sa- raya bağlı olarak aylıklı (ulufeli) çalıştırmışlardır. Sanatın koruyucuları, banileri, sanatsal taleplerde bulunan ve ısmarlayanların tümü saray ve saraya bağlı kişiler- den oluşmaktadır. Başta Sultan olmak üzere, Sultan anneleri, eşleri, Şehzadeler ve Sultan kızları bu grubu oluşturur. Sadrazamlar, vezirler, paşalar, imparatorluk kurumlarında çalışan kişiler (saraydaki görevliler, mimarlar vb. ulema) ikinci büyük grubu oluşturur. Serbest meslek sahiplerinin baniliklerini takip edebilmek ise oldukça güçtür. Vakıflar aracılığıyla tüm imparatorlukta mimari çalışmaları canlı tutan bu gruplardaki kişilerdir. Minyatürlü el yazmalarını hazırlatanlar, özel ciltler ısmarlayıp, tezhipli Kuran-ı Kerimler yazdıranlar, küçük el sanatları örneklerini kendi zevk ve beğenileri doğrultusunda satın alanlar bu sınıfın üyeleridir. Altın ve gümüş işleri, mücevherler, fildişi vb kıymetli madenlerle bezenmiş gündelik nesneler askeri kıyafetler, silahlar ve atların koşu takımları, çadırlar, kumaşlar, işlemeler bu kişilerin beğenisi için hazırlanır. Kendilerine bu sanatsal üretimi hazırlayan kişiler ise saraya bağlı kurumlarda çalışan, saray ve yönetici sınıf için yaratıcılıkları ve tasarım güçlerini kullanan mimarlar, nakkaşlar, halıcılar vb. Ehl-i Hiref örgütüne bağlı iş bilen sanatçılardır.
#15
SORU: Sarayda Nakkaşhanenin bulunması tüm Klasik Dönem Sanatının hangi açıdan belirleyicisi olmuştur?
Sarayda Nakkaşhanenin bulunması tüm Klasik Dönem Sanatının hangi açıdan belirleyicisi olmuştur?
CEVAP: II. Mehmed döneminde Ehl-i Hiref örgütüne doğru atılan ilk adımlar, II. Beyazıd tarafından kurulan saray atölyelerinin temelini oluşturmuştur. Özellikle sarayda Nakkaşhanenin bulunması tüm Klasik Dönem Sanatını belirleyecek olan üslupların ortaya çık- masında etkin olacaktır. Günümüze ulaşan teftiş defterleri, masraf ve maaş defteri başta olmak üzere, çeşitli belgeler bu sanatçıların oluşturduğu ehl-i hiref örgütünde çalışanların kimlikleri, yaptıkları eserler hakkında bilgiler vermektedirler. Ehl-i Hirefe bağlı sanatçıların sayısı imparatorluğun güçlenmesine paralel olarak artmıştır. Kanuni döneminde örgüte bağlı kırk bölüğün olduğu yine belgelerden anlaşılmaktadır.
II. Mehmed döneminde Ehl-i Hiref örgütüne doğru atılan ilk adımlar, II. Beyazıd tarafından kurulan saray atölyelerinin temelini oluşturmuştur. Özellikle sarayda Nakkaşhanenin bulunması tüm Klasik Dönem Sanatını belirleyecek olan üslupların ortaya çık- masında etkin olacaktır. Günümüze ulaşan teftiş defterleri, masraf ve maaş defteri başta olmak üzere, çeşitli belgeler bu sanatçıların oluşturduğu ehl-i hiref örgütünde çalışanların kimlikleri, yaptıkları eserler hakkında bilgiler vermektedirler. Ehl-i Hirefe bağlı sanatçıların sayısı imparatorluğun güçlenmesine paralel olarak artmıştır. Kanuni döneminde örgüte bağlı kırk bölüğün olduğu yine belgelerden anlaşılmaktadır.
#16
SORU:
Mimar Sinan’ın Osmanlı İmparatorluğu için önemi nedir?
CEVAP: Kanuni Sultan Süleyman döneminde Hassa Mimarbaşılığa getirilen Mimar Sinan’ın yaratıcılık gücü ile birleşen geleneksel mimari birikim, imparatorluğun politik gücünü de yansıtacak yeni ve görkemli örneklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sarayın sağladığı maddi güç ile imparatorluk kurumlarının sağladığı iş gücü ve olanaklarını organize eden Mimar Sinan devletin politik gücünü ve imparatorluğun yüceliğini anıtsal yapılarda ve büyük külliyelerde somutlaştırmıştır. Başkent İstanbul’da saray ve çevresi için inşa edilen yapılarda Klasik Dönem Osmanlı mimari üslubunu geliştiren Sinan, bunu bir saray ve başkent üslubu, bir imparatorluk üslubuna dönüştürmüştür. Kozmopolit bir toplum yapısının günlük yaşam içerisinde kaynaştığı bir merkezi imparatorluk düzenini yansıtırcasına özellikle cami mimarisinde büyük ana kubbenin altında bütünsel bir mekân yaratmaya çalışan Mimar Sinan, aynı zamanda bu merkezi mekânda birey ve evren, birey ve din, birey ve toplum olgusunu da birbiri içinde eritir ve kaynatır.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Hassa Mimarbaşılığa getirilen Mimar Sinan’ın yaratıcılık gücü ile birleşen geleneksel mimari birikim, imparatorluğun politik gücünü de yansıtacak yeni ve görkemli örneklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sarayın sağladığı maddi güç ile imparatorluk kurumlarının sağladığı iş gücü ve olanaklarını organize eden Mimar Sinan devletin politik gücünü ve imparatorluğun yüceliğini anıtsal yapılarda ve büyük külliyelerde somutlaştırmıştır. Başkent İstanbul’da saray ve çevresi için inşa edilen yapılarda Klasik Dönem Osmanlı mimari üslubunu geliştiren Sinan, bunu bir saray ve başkent üslubu, bir imparatorluk üslubuna dönüştürmüştür. Kozmopolit bir toplum yapısının günlük yaşam içerisinde kaynaştığı bir merkezi imparatorluk düzenini yansıtırcasına özellikle cami mimarisinde büyük ana kubbenin altında bütünsel bir mekân yaratmaya çalışan Mimar Sinan, aynı zamanda bu merkezi mekânda birey ve evren, birey ve din, birey ve toplum olgusunu da birbiri içinde eritir ve kaynatır.
#17
SORU: Nakkaş Matrakçı Nasuh’un Kanuni Sultan Süleyman için önemi nedir?
Nakkaş Matrakçı Nasuh’un Kanuni Sultan Süleyman için önemi nedir?
CEVAP: 16. yüzyılın diğer bir özelliği de minyatürlü el yazmaların artmaya başlaması- dır. Bu elyazmalarının ana konusu Padişahın yaptıkları ve savaşlarıdır. Kanuni’nin neredeyse tüm seferleriyle ilgili elyazmaları bulunmaktadır. Bunların içerisinde Nakkaş Matrakçı Nasuh tarafından resimlenmiş olan Menazil-i Sefer-i Irakeyn en ilginç olanlar arasındadır. Kanuni’nin, Bağdat Seferini ve oradan Tebriz üzerinden dönüşünü anlatan bu eserde Matrakçı çok gerçekçi gözlemlerle ordunun konak- ladığı kentleri bize betimlemekte, bölgeler arasında değişen doğa yapısını farklı bitkilerle göstermektedir. Kentlere ve yerleşim merkezlerine kuş bakışı bakarak betimleyen Matrakçı’nın gözlemleri ve anlatımı günümüzde bile o kentleri hemen tanımamıza olanak sağlamaktadır. İmparatorluğun Anadolu ve Orta-Doğu eyaletlerinin adeta resimli bir albümü gibi olan bu eser minyatür tekniğinde yapılmış haritalar gibidir.
16. yüzyılın diğer bir özelliği de minyatürlü el yazmaların artmaya başlaması- dır. Bu elyazmalarının ana konusu Padişahın yaptıkları ve savaşlarıdır. Kanuni’nin neredeyse tüm seferleriyle ilgili elyazmaları bulunmaktadır. Bunların içerisinde Nakkaş Matrakçı Nasuh tarafından resimlenmiş olan Menazil-i Sefer-i Irakeyn en ilginç olanlar arasındadır. Kanuni’nin, Bağdat Seferini ve oradan Tebriz üzerinden dönüşünü anlatan bu eserde Matrakçı çok gerçekçi gözlemlerle ordunun konak- ladığı kentleri bize betimlemekte, bölgeler arasında değişen doğa yapısını farklı bitkilerle göstermektedir. Kentlere ve yerleşim merkezlerine kuş bakışı bakarak betimleyen Matrakçı’nın gözlemleri ve anlatımı günümüzde bile o kentleri hemen tanımamıza olanak sağlamaktadır. İmparatorluğun Anadolu ve Orta-Doğu eyaletlerinin adeta resimli bir albümü gibi olan bu eser minyatür tekniğinde yapılmış haritalar gibidir.
#18
SORU:
Surnameler neleri konu alır?
CEVAP: 16. yüzyılda İstanbul’da- ki esnafı, İstanbulluları göreceğimiz diğer önemli resimli bir elyazması ise III. Murat’ın şehzadelerinin sünnet düğünü törenlerini an- latan Surname-i Hümayun adlı minyatürlü el yazmasıdır. Surname’ de sadrazamın, vezirlerin düğün dolayısıyla verdikleri armağanlar, ziyafetler, kurulan otağlar, halka açık eğlenceler, kandiller, havai fişek gösterileri, esnaf alayları, gezdirilen gümüş ya da şeker gibi maddelerden yapılan nahıllar, güreş, at yarışı, cambaz, hokkabaz, kol oyunları gibi gösteriler ayrıntılarıyla anlatılır. Haftalarca süren bu tür eğlenceleri yazma işi bir yazara görev olarak verilirdi. Surname’ler tarih, gelenek ve görenek, toplumsal yaşam, kurumlar, seyirlik oyunlar gibi konular açısından belgesel nitelik taşır. Sultan Ahmet meydanında, İbrahim Paşa Sarayının önünde yapılan bu eğlenceler için sarayın meydana bakan yanında Sultan için özel bir mahfil yapılmış, yabancı ve yüksek sınıf davetliler için de ahşap localar inşa edilmiştir. İstanbul esnafı teker- lekli arabalar üzerinde mesleklerini icra ederek meydanı dolaşarak izleyenlerin ve Sultanın önünden geçmekteydiler: kahvehanede kahve içenler, cam fırınında cam üreten ustalar, çömlekçiler, kebapçılar, mimarlar vb... Tam bir gösteri niteliğinde olan bu törenlerden sonra, kurulan arabalar, gemiler ve şatolar yakılırdı. Davetliler için büyük sofralar kurulurdu.
16. yüzyılda İstanbul’da- ki esnafı, İstanbulluları göreceğimiz diğer önemli resimli bir elyazması ise III. Murat’ın şehzadelerinin sünnet düğünü törenlerini an- latan Surname-i Hümayun adlı minyatürlü el yazmasıdır. Surname’ de sadrazamın, vezirlerin düğün dolayısıyla verdikleri armağanlar, ziyafetler, kurulan otağlar, halka açık eğlenceler, kandiller, havai fişek gösterileri, esnaf alayları, gezdirilen gümüş ya da şeker gibi maddelerden yapılan nahıllar, güreş, at yarışı, cambaz, hokkabaz, kol oyunları gibi gösteriler ayrıntılarıyla anlatılır. Haftalarca süren bu tür eğlenceleri yazma işi bir yazara görev olarak verilirdi. Surname’ler tarih, gelenek ve görenek, toplumsal yaşam, kurumlar, seyirlik oyunlar gibi konular açısından belgesel nitelik taşır. Sultan Ahmet meydanında, İbrahim Paşa Sarayının önünde yapılan bu eğlenceler için sarayın meydana bakan yanında Sultan için özel bir mahfil yapılmış, yabancı ve yüksek sınıf davetliler için de ahşap localar inşa edilmiştir. İstanbul esnafı teker- lekli arabalar üzerinde mesleklerini icra ederek meydanı dolaşarak izleyenlerin ve Sultanın önünden geçmekteydiler: kahvehanede kahve içenler, cam fırınında cam üreten ustalar, çömlekçiler, kebapçılar, mimarlar vb... Tam bir gösteri niteliğinde olan bu törenlerden sonra, kurulan arabalar, gemiler ve şatolar yakılırdı. Davetliler için büyük sofralar kurulurdu.
#19
SORU:
Ulema sınıfının Osmanlı İmparatorluğu içersindeki olumsuzlukları nelerdir?
CEVAP: Ulema sınıfının ne derece açık görüşe sahip oldukları tartışmalıdır. 16. yüzyılda İstanbul’da kurulan Rasathane, ulemanın karşı çıkması nedeniyle çalışmaya başla- yamadan kapatılmış ve aletleri etrafa dağıtılmıştır. Avrupa’da gelişen matbaacılığa ve kitap basımına ulema karşı çıkmaktadır. Gayr-i Müslimler ise özellikle Yahudiler ilk matbaalarını İzmir’de kurmuşlardır. Kutsal kitabın (Kuran-ı Kerim) ancak elle yazılabileceğini savunan bu kesim, bilgi paylaşım gücünü kendilerinde tutmak istemektedir.
Ulema sınıfının ne derece açık görüşe sahip oldukları tartışmalıdır. 16. yüzyılda İstanbul’da kurulan Rasathane, ulemanın karşı çıkması nedeniyle çalışmaya başla- yamadan kapatılmış ve aletleri etrafa dağıtılmıştır. Avrupa’da gelişen matbaacılığa ve kitap basımına ulema karşı çıkmaktadır. Gayr-i Müslimler ise özellikle Yahudiler ilk matbaalarını İzmir’de kurmuşlardır. Kutsal kitabın (Kuran-ı Kerim) ancak elle yazılabileceğini savunan bu kesim, bilgi paylaşım gücünü kendilerinde tutmak istemektedir.
#20
SORU:
16. yy’da erkekler için kent içinde oluşturulan kahvehanelerin önemi nedir?
CEVAP: 16. yüzyılda erkekler için kent içinde oluşan yeni sosyal mekânlardan biri de kahvehanelerdir. İstanbul’a Orta-Doğu ülkeleri aracılığıyla Yemen’den gelen kahve kısa zamanda çok içilen bir içecek olmuş ve tütünle beraber kahvehanelerde satılmaya başlanmıştır. Bu mekânlar Osmanlı şairlerinin, aydınlarının da gittiği bir yer olmuştur. Toplumsal bir mekân olarak olumlu veya olumsuz eleştirilerin geliştiği, politik görüşlerin oluştuğu bir yer olarak dikkat çekmeğe başlamıştır. Önceleri kavrulmuş gıdanın zararlı olduğu gerekçesiyle Şeyhülislam fetvasıyla yasaklanan kahve içimi kısa zamanda serbest bırakılmıştır. Bir dönem kahvehaneler, meyhaneler ile beraber IV. Murat tarafından yasaklanmış, fakat bu yasak da uzun süreli olmamıştır.
16. yüzyılda erkekler için kent içinde oluşan yeni sosyal mekânlardan biri de kahvehanelerdir. İstanbul’a Orta-Doğu ülkeleri aracılığıyla Yemen’den gelen kahve kısa zamanda çok içilen bir içecek olmuş ve tütünle beraber kahvehanelerde satılmaya başlanmıştır. Bu mekânlar Osmanlı şairlerinin, aydınlarının da gittiği bir yer olmuştur. Toplumsal bir mekân olarak olumlu veya olumsuz eleştirilerin geliştiği, politik görüşlerin oluştuğu bir yer olarak dikkat çekmeğe başlamıştır. Önceleri kavrulmuş gıdanın zararlı olduğu gerekçesiyle Şeyhülislam fetvasıyla yasaklanan kahve içimi kısa zamanda serbest bırakılmıştır. Bir dönem kahvehaneler, meyhaneler ile beraber IV. Murat tarafından yasaklanmış, fakat bu yasak da uzun süreli olmamıştır.